16 Aralık 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

16 Aralık 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hafaza ettikleri -ümit kırıcı başka i- şaretlere rağmen- ortaya çıkıyordu. Buna mukabil, D. P. yi sanki bir mezarlık süküneti kaplamıştı. Haki- katen, seneler ve seneler, Genel Baş- kan 1stemedıg1 için buyuk Kongre- lerini toplamaya lüzum hissetme- den oturmayı kabul eden, Buyuk Kongresini toplamayan bır siyasi teşekkülde kalmaya razı olan De- mokratlar on sene evvelki enerjile- rinin, — dinamizmlerinin tamamını Halkçı komşularına terketmişler, ka- derin kendilerine reva göreceği aki- bete kendilerini hazırlıyorlardı. Ankaradaki hazırlıklar F akat on sene evvele nazaran, or- tada bir fark göze çarpıyordu On sene evvelki muhalif parti D. iktidara hiç bir hazırlıgı bulunmak- sızın gelmiş, belki u yüzden as- la başarılı bir 1ktıdar olamamıştı. Buna mukabil C H. P. pazar günle- ri memlekette heyecanlı bir hava ya- ratırken, hafta aralarında Ankarada kendisini iktidara hazırlıyor, — yarın karşılaşacağı meselelerin hal tarzını arıyordu. Başkentin Kızılay meyda- nına bakan Genel Merkezdeki Araş- tırma Bürosu, Müdür Osman Okyar ve yardımcıları Doğan Avcıoğlu ve Coşkun Kırca gibi üç kıymetli ilim adamının gayretleri sayesinde iki se- ne içinde son derece kıymetli bir mü- essese halini almıştı. Müstakbel İk- tidarın davaları burada uzun uzun tetkik ediliyor, bir formüle bağlanı- yordu. Araştırma Bürosunun yanın- da vazifesini müdrik milletvekilleri de şahsi mesaiyle Meclise sunacak- ları tasarıları hazırlıyorlardı. Bu ta- sarıların içinde memleketin son dere- ce mühim meselelerini ele alanlar da vardı ve bunlardan biri üzerine uzun zamandan beri eğilmiş başını geçen hafta içinde kaldıran Ankara mil- letvekili Hıfzı Oğuz Bekata oldu. Temel mesele I_Isakıkaten geçen haftanın başında l1 akşamı tıknaz, saçları dökül- muş, esmer politikacı kravatının dü- ğümünü biraz daha gevşeterek "Oh. nihayet — bitti" dediği zaman — saat 11.30 u gösteriyordu. Bekatanın çalışmaktan yorulduğu açıkça belli oluyordu. Biten şey ise Türkiyede ilk öğretim seferberliğine nuve teşkil edecek bir kanun teklifiy- di. Hemen hemen aynı saatlerde yeni Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderli- oğlu, hâlâ bakanlığının heyecanı i- r kanun teklifinin Ankara mil- letvekılını bu kadar yorması, bu de- rece çalışmaya mecbur etmesi ne- dendi? Bekata teklifi hazırlarken ne- den bu kadar yorulmuş, neden bu ka- dar zaman harcamıştı?.. Gerçi Ka- nun teklıfı dört, beş sahifenin içine sığıyordu. Sıgıyordu ama o kadar sahifede hülâsa ediliveren teklifi ha- zırlamak için nice istatistikler elden geçirilmiş, nice yabancı — memleket mevzuatı tekrar tekrar incelenmiş AKİS, 16 ARALIK 1959 nice kitaplar satır satır okunmuştu. hasasen Bekata, bu kanun teklifini 1950 yılında hazırlamağa başlamış- O devre milletvekili seçilemeyince çalışmalarına ara vermiş, 1957 se- çimlerinde tekrar Ankara millet- vekili olarak Meclise girince, bırak- tığı yerden işine bütün hızıyla yeni- den başlamıştı. İşte, tam üç sene göz nuru dökülerek hazırlanan kanun teklifi ancak geçen haftanın başında Salı gecesi bitmişti. Kanun teklifine şöyle bir göz a- tanlar Hıfzı Oğuz Bekatanın işi bi- raz mübalağa ettiğini, fazla büyüt- tüğünü zannedeceklerdi. Bekata tek- lifinde bir "Öğretmen ve okul işleri genel müdürlüğü" kurulmasını isti- yordu. Böyle bir teklife "Canım bu da bir iş mi" diyecekler çıkacaktı. Bu iktidar neler kurmamıştı. Bir ka- lemde iki Bakanlık ihdas edenler bir YURTTA OLUP BİTENLER 100 senelik fark... B ekata yaptığı incelemeler sonun- da ilk tahsil — mecburiyetinin 23 Eylül 1913 de 1620 sayılı kanunla kon- duğunu, daha sonra Türkiye Cumhu- riyeti Anayasasına 87. madde olarak bu keyfiyetin ahndıgını farkettı mek ki İlk öğretim mecburıyetmm kabul edıhşınden bu yana tam 46 yı geçmişti. Bu 46 yıl içinde elde edılen bir hiç mesabesindeydi. B istatistiklere gore nun ancak biliyordu. Üstelik bu istatistik yüz— desiydi. Yani istatistik memuru "o- ma yazma biliyor musun?" diye sormuş ve ona verilen cevaba göre bu nisbet ortaya çıkmıştı. Bu demek- ti ki yüzde 60 1ın büyük bir kısmının okuma yazması hecelemekten ibaret- İ; Kayseriden bir görünüş "Okumamız yok ama, Kayseriliyiz!" Genel Müdürlük mü —kuramıyacak- lardı? Ne var ki, dört kelimenin içine sıkıştırıan bu başlığın ardında caman bir ilk öğretim davası yatı- yordu. D. P. hükümetinin yıllar yılı diline sakız ettiği ve her yeni Milli Eğitim Bakanının parlak beyanatla- rına malzeme teşkil eden İlk öğretim dâvası Bekata bunu kanun teklifinin ge- rekçesinde 1nceden inceye izah ediyor ve diyordu k "Türkiye toprağının kalkınması, üzerinde yaşıyan insan — unsurunun kalkınmasına bağlıdır. Bu sebeple, eğitim — kalkınmasıyla — başlamayan hiç bir kalkınma hakiki bir kalkınma olamaz." Ankara — milletvekili eğitim kal- kınmasındaki birinci adımı ilk öğ- retim davasına bağlamaktaydı. Türkiyedeki ilk öğretim yaşında bulunan çocuk sayısı ise 4 milyon ci- varındaydı. Bu 4 milyonun ancak yarısı okuyabilmekteydi. Hem de nasıl? İkili, üçlü, dörtlü tedrisat tat- bik edilen ve üst üste oturulan mek- teplerde. Böylece — memleketimizde ilk ogretımın mecburi kılınışının üze- rinden yarım asra yakın bir zaman geçtiği halde çocuklarımızın ancak yarısını okutabilme imkânları bulu- nabilmişti. Bunun sebebi açıktı. Okul yoktu. Öğretmen yoktu. Hıfzı Oğuz Bekatanın öğretmen yetiştirme ve Turkıyedekı öğretmen sayısı bakımından verdiği rakamlar da enteresandı. Normal olarak bir nıf 30 öğrenciden müteşekkil kabul edıldıgı taktirde Türkiyede ilk tah- sil çağında ki çocukları okutabilmek için 146 bin öğretmene ihtiyaç vardı. Halan mevcut olan öğretmen sayısı 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: