21 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

21 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hadisesini Anlatıyor Vekile karşı bir tertibin içersindeyiz diyordu. Arif Fa- şa bu ifadeyi bana okudu -sonradan bunu tahkikat ev- rakı içerisinde bıraktılar mı, bilmiyorum- Aradan bir müddet geçtikten sonra benim Samsunla arkadaşım dişçi Refik de buna yakın bir e ei Bütün su- baylar dişlerini tedavi için Gümüşsüyü hastahanesine gelip gittikleri sırada subaylardan Ü aütekalt albay Ce- mal Yddırım, "Bu hâdise tamamen Şemi bey içindi... Fakat muvaffak olamamışlar" demiş... Samedin böyle bir ihbardan sonra, benimle iki saat otomobille dolaş- mak istemiş olması nedendi? Sonradan öğrendim ki, kendisinde namlusunda kurşun bulunan emniyeti açık bir tabanca varmış... Ya kendisi, bana haiane bir ha- rekette bulunacak veyahut böylece kendisiyle iki saat otomobille dolaşmaktan mütevellit gözleri bana çevir- tebilecek veya otomobilde mevcut olacak bir dinleme cihazı ile önümde yuvarlanarak bana bazı itiraflarda bulunacaktı ve benden lâf almaya çalışacaktı.. Ne bile- yim, en yakın akla gelen kötü niyetle beni de lekele- mek ve bu suretle çok sevilen bir Vekili saf harici et- mek niyeti de tahakkuk edecekti... "O sıralarda bu kabil tekliflerde kötü niyetler sez- memiştim. Fakat, sonraları aklıma her şey gelmeye başladı. Haklı olarak Kuşçu, benim ifade vermesi hu- susundaki ısrarım üzerine odadan dışarı çıktı. Fakat, çıkmasıyla beraber geri dönmesi bir oldu. Dışarda po- lisler görmüş ve ürkerek geri gelmiş. Ben bu odadan dışarı çıkmam, dedi. İstersen çıkma dedim. Ben şimdi giyinip çıkıyorum. Fakat ifade vermek şarttır. Bir ihbar yaptın. Bundan dönülmez. Elbet istihbar ettiğin hâdi- se büyüyecek, verdiğin ifadenin zapta geçmesi şarttır. Sözüm üzerine tekrar odadan çıktı. Fakat aradan bir saat geçti, İstanbul Emniyet Müdürü Hayrettin beyle Samet Kuşçu içeriye girdiler. Emniyet Müdürü dışarı çıktı, Samet Kuşçu ile beraber kaldık. Namık bey, ben ve Samet Kuşçu üçümüz kaldık. Samet Kuşçu "sizlerle konuşmak istiyorum" dedi. Dinledik, normal değildi, fakal çok iyi şeyler söylüyordu. Taa Fatih Sultan Meh- metden dem vurdu. İrticadan bahsetti, Parisdeki gün- lerini anlattı. Nihayet, "Arapça ezanı kabul ettiniz, o günden beri Demokrat Parti aleyhindeyim" dedi. Bu ifadelerinden de belli oluyordu ki, Samet, bu işin içinde ve hatta, elebaşılarından biridir. Şimdi de kendini kur- tarabilmek amacıyla bu ihbarı yapmıştır. Namık Gedik oradan ayrıldı ve ben de çıktım. Merkez Kumandanı Samet Kuşçuyu aldı. İfadesi alınmak üzere Milli Emni- yete götürdü. Yeni perde "Aa, vilayete gittim. Kimse yoktu, Valinin odası- na girerek oturdum, 7 Emniyeti açarak Arif Paşadan sordum, ifadesini zaptettiklerini ve tahkika- ta devam ettiklerini söylediler. Aradan az bir zaman geçti, telâşlı telâşlı Namık Gedik geldi. Samet Kuşçu Milli Emniyetten de firar etmiş, Namıkla birlikte eli- mize tabanca alarak sanki Kuşçuyu tevkif edecek gibi tavırlar takındık. Firar eden Kuşçu soluğu İstanbul- daki Amerikan konsoloshanesinde almış ve oraya iltica etmiş. Bu iltica karşısında Konsolos Emniyete telefon ederek böyle bir iltica olduğunu bildirmiş. Samet oraya AKİS ,21 EKİM 1960 beni zehirleyecekler, öldürecekler diye iltica etmiş, bu sefer buna mahal vermemek üzere en sıkı tedbirlerin alınmasını emrettim. Sametin ifadesinde ismi geçenlerin hepsi hakkında tevkif müzekkeresi kesildi. Başta Kuşçu, Albay İlhami Barut, Yarbay Faruk Güventürk, Yüzbaşı Kâzım Öz- firat ve daha birkaç kişi... Böylece tahkikata tamamen el koyulmuş oldu. Albay Cemal Yıldırım ile Albay Na- mık Aşkının da tatkikatta isimleri geçiyordu. Bunlar da tevkif edildi. "Bu arada, anlıyorum ki 3. Ordu Kumandanı Ka- mil Akman ile de bir konuşma yapılmış. Hâdise açık olmamak üzere bildirilmiş olmakla beraber, Kamil Ak- mana büyük mevkiler (o verebileceklerini (söylemişler. Kâmil Akman da verdiği cevapta, avantüriye işlerden vazgeçmeleri lâzımgeldiğini ve kendisine Tümgeneral olmasına rağmen olordu kumandanlığı o verildiğini, başka bir şey istemediğini söylemiş. Kâmil Paşa böy- le söylüyor. Arada, Tümgeneral Cavit Çevik Paşanın da ismi geçiyor. Bunu da İstanbula getirtip Vilâyete oturtacaklarmış... Fakat, tabii Cavit Paşa bunu asla kabul etmiyormuş. Reisicumhur fevkalâde o vesveseli, Hâdiseyi mühim, fevkalâde mühim telâkki ediyor. Rus- ların Türkiyeye taarruz etmiş olmasıyla bu işi ayni te- lâkki edelim diyor. Adeta hergün, her dakika tahkikat ile alâkalı. Bu işin inhisar ettiği çerçeve içersinde kal- masına asla tahammül edemiyor. "Artık, o hale geldik ki hergün Reisicumhur ve Başvekil birer defa tahkikat hâkimi Arif Paşayı, ayrı- ca Genel Kurmay Başkan Vekili Fevzi Mengüçü çağı- rıp dinliyorlar, hattâ bazen de günde iki defa... "Ankarada Reisicumhur oturuyor. Başvekil, Dahi- liye Vekili ve yanlarında bâzı akıl hocaları olduğu halde burada oturuyorlar ve manalar çıkarılacak lâflar ortaya atıp tahkikat hâkimine telefon açılıyor, yeşil- den direktifler veriliyordu. Hattâ bir ara Başvekil Arif muş. Kendisini teselli ettim. Müdahale o kadar müziç bir hâl almıştı ki çekilmez ve tahammül edilmez bir durum olmuştu. Artık hâdiseyi daha geniş arzu ettik- leri gibi görmek İstiyorlardı.... Dinarda bir merkezin Cemal Yıldırım vasıtasıyla bunları idare etmek istedi- ği yolundaki inkişafı arzu ettikleri şekilde götüreme- dikleri için ii kızıyorlardı... Yılbaşı gecesini de İstan- bulda geçirdim "Kırklareli vilâyetindeyken garnizonu gezdiğim sırada Başvekil arıyor dediler. Telefonla görüştüm. Se- yahatimin sebebini anlattım ve İstanbuldaki hadise ha- riç, subayların kendi işleriyle meşgul olduğunu ve bu hâdiseden dolayı hakikaten üzüldüklerini gördüğümü söylediğim zaman memnun oldu. "Seyahat devam etti. Çanakkale ve Bursaya geç- tim. Bursada gene Başvekil aradı. Telefonla görüştüm. Bu sefer Başvekilin nidası biraz küstahçaydı... Şöyle diyordu, "Bu kadar mühim bir hadise varken, sen Bi- rinci Ordu Müfettişini almış seyahattesin. Hadiseye lâyık olduğu ehemmiyeti vermiyorsun."

Bu sayıdan diğer sayfalar: