October 21, 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

October 21, 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSTADA DURUŞMALARI seyretmekte olan hemen başka tarafa bakıyormuş gibi yapıyordu. Sanıklar arasında en üzgünü M. Ali Balindi. Mütemadiyen dudaklarını ısırıyordu bir mektep defteri çıkardı ve ona u- Z n, eski harflerle bir şeyler yazdı. Bu sırada Ordu Film Merkezinin teknisyenleri o durmaksızın fotoğraf ve film çekiyorlardı. Ancak objektif- ler çarşamba günü- sanıklar okadar dinleyicilere de çevrildi. o Zira onbir sanığın bir kısmının resimleri daha evvel alınmıştı ve sadece onları gös- termek halkı sıkacaktı. Kararname okunurken bir ara te- bessüm edenlerden bir başkası da Fa- tin Rüştü Zorlu oldu. Kanuni terim- lerin kullanılması suretiyle hazırlan- söyleniyor, Selânikteki kumpanyanın da bu cemiyete âlet olduğu ileri sürü- lüyordu. Zorlunun bu iddialar pek ho- şuna gitmiş ve üstad bunları pek boş bulmuş olmalı ki "Allah Allah, ne günlere kaldık.." kabilinden başını salladı, gülümsedi. Fakat sanık ma- hallinin gerisinde duran beş, yan ta- raflarında duran birer silâhlı muha- fız, durumun pek de tebessüme müsait olmadığını hatırlattı ve Zorlu Dışiş- leri Bakanının dudaklarındakl gülme anide sönüverdi. Talihsiz hanımlar uruşmaları düşük yakınları gene aynı yerden, yâni onların tam ar- kalarına isabet eden sıralardan takip ediyorlardı. Dikkati en ziyade çeken, yaşlı gözleriyle Nilüfer oGürsoydu. Celâl Bayarın yunan filolojisi do- yakkabılar vardı. Yeri, sıranın en di- binde, pencerenin hemen yanındaki yerdi. Metin durmaya gayret ettiği görülüyordu. Fakat zaman zaman gözlerinden yaşlar boşanıyor, bunla- rı mendiliyle kurulayarak başını geri- ye doğru, gururlu bir tarzda atıyor- du. Nilüfer Gürsoyun babasına düş- kün olduğu biliniyordu. Fakat iki in- -anı duruşma salonunda dikkatle tet- kik edenler, dış benzeyişin yanında ruh benzeyişinin pek mevcut olmadı- ğını kolaylıkla farkettiler. Yassıadanın artık meşhur başka bir siması, Fatin Rüştü Zorlunun an- nesi idi. Bayan Zorlu mütemadiyen oğlunu seyrediyordu. Siyah bir tay- yör giymişti. Kalın ayakkabıları var- dı. Beyaz saçları dağınıktı. Bütün Zorlular içinde galiba Fatin Rüştü- nün akıbetine üzülen tek insan oydu. İhtimal, ana gibi yar,Bağdat gibi di- 8 yar olmadığı sözü bir defa daha doğ- rulanıyordu. Zira duruşma salonuna Zorlunun ne eşi, ne kızı iltifat etmiş- lerdi. Meşhur "Vesamet Hanım "a ge- lince, o, Türkiyeden binlerce mil u- zakta, bol paraya sahip, hayatın ta- dını çıkarmakla meşguldü. Öğleden evvelki celse sona erdi- ğinde Nilüfer Gürsoy ve Bayan Zorlu yerlerinden kalkıp sanıklara doğru bir kaç adım attılar. Bu sırada Baya- rın kızı babasına eliyle işaret etti. Düşük Cumhurbaşkanı bu işareti gördü, gülümsedi, selâm verdi. Fatin Rüştü Zorlu da annesini görmüştü Fakat o sâdece bir baş eğmesiyle ye- tindi. Erkekleri geçtikten sonra iki kadının gözünden yaşlar boşandı. Ba- baların ve oğulların günahım çeki- yorlardı. Yakınlarım seyredenler arasında nı yaklaştırarak okonuşmakta daha da büyük güçlükle karşılaştı. Baş- kan "Mikrofona konuşun" diyor, a- vukat, dinleyicilerin gittikçe tonunu arttıran gülüşleri arasında bir türlü buna muvaffak olamıyordu. Nihayet, muhafızların yardımıyla avukat der- dini anlattı. Yüksek Adalet Divanı Bayarı muhakeme etmek selâhiyetini haiz değildi. Bayar, hâdisenin, cere- yan ettiği tarihte Cumhurbaşkanıydı. Cumhurbaşkanı olarak da sâdece hı- yaneti vataniye suçundan Büyük Millet Meclisine karşı mesuldü. Gerçi sonradan Milli Birlik Komitesi bir kanun çıkarmış, o hıyaneti vataniye- den ne anlaşıldığını açıklamıştı ama, müvekkilini bağlamazdı. Zira, suç sayılan hâdisenin cereyanından sonra çıkarılmıştı. Üstelik Bayar hakkında ancak seçimlerle kurulacak © 5 b Gc Menderes Yassıadada karaya çıkıyor Lodos balığı Kemal Hadimimin, kendisine çok benzeyen erkek kardeşi ve Alâaddin Erişin hanım akrabaları vardı. Ok- tay Enginin kız kardeşi de, Nilüfer Gürsoyun hemen Üstündeki sırada ve onunla aynı hizada duruşmaları ta- kip ediyordu. İki kardeş bir ara bir- birlerine el salladılar. Dilek Engin oldukça metin görünüyordu. Bir itiraz ararnamenin okunmasından sonra kan, avukatlardan bir diye- cekleri olup olmadığını sordu. Fakat avukatların, usül kanununa göre, sâdece sorguyla alâkalı hususlarda söz söyleme hakları vardı. Bayarın avukatı parmağını kaldırdı. Salim Başol "Buyrun" dedi, sonra kısa ko- nuşma k lüzumunu Nail Tanere hatır- lattı. Fakat cübbesini giymekte müş- kilat çeken avukat mikrofana ağzı- yeni Meclis bir karar verebilirdi. Ba- yarul avukatı Milli Birlik Komitesin- den "Muhteşem Milli Birlik Komite- si" diye bahsedince kahkahaları tut- mak imkânı bulunamadı. Uzun lâfın kısası şuydu: Bir takım hukuki lâf- lardan sonra düşük Cumhurbaşkanı- nın avukatı Divandan vazifesizlik ka- rarı istiyordu. Nail Taner sözünü bitirmişti ki A- paydın, bu kadar müddet konuşama- mış olmanın verdiği hızla ayağa kalktı. Fakat Salim Başol onu gör- memezlikten geldi ve Bayarın avuka- tnm talebi hakkında omütaleasını söylesin diye oBaşsavcıya söz verdi. Altay Egeseli ayağa kalktı, kısa bir konuşma yaptı. Bahis mevzuu mese- lede makable şümul bahis konusu değildi. Milli Birlik Komitesi mese- leyi açıkca ortaya koymuştu. Bu ba- AKİS , 21 EKİM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: