28 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 14

28 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI du ve saçları bir hayli kırlaşmıştı. Egesel şöhretini Milli Korunma Hakimliği sırasında ve haklı olarak yaptı. Harp yıllarında vurguncular- la savaşı, Ankarada dillere destandı ve ig arasında "Korunma Hâki- mına uğra inşallah" diye bolman malzeme olacak kadar sertti. Samanpazarından Ulusa - b lustan Yenişehire kadar esnaf genç hakimin elinden kartala. madı. Son derece seri, sert, amansız ve namusluydu. O sıralarda eline dü- sen tüccarın teklif ettiği orüşvetleri reddettiğinden kendisiyle alay eden- ler bulunuyor, hattâ, zengin tüccar arasında Egesel için "Yarım papuçlu Hakim", "Aklı yarım adam" gribi lâf- lar ediliyordu. Altay Egesel Ankara Adliyesinde altı yıl durmadan dinlenmeden çalış- tı. 1950 yılında Yargıtay üyeliğine tâyin edildi. Yeni vazifesinde Egeseli yani mücadeleler bekliyordu. Bir müddet raportör olarak çalıştı. Daha sonra Yargıtay Başsavcı Yardımcı- lığına getirildi. Bu vazifesi sırasında D.P. ikti- darının çok baskısına maruz kaldı. Hele Hadi Tanın müsteşarlığı dev- rinde Egesel ile Tan arasında akla hayale gelmez çekişmeler oldu. Yargıtayda vazifesine devam eden Egesel artık adamakıllı pişmiş, olgun bilgili bir hukukçu olmuştu. Oğlu And da 19 yaşına gelmişti. ul 1960 yılının ilkbaharında sık sık bir yerde karşılaşıyorlar ve eve ge- lince karşılaştıkları yerde başların- dan geçeni birbirlerine anlatıyorlar- dı. Baba - oğul Egesellerin karşılaş- tıkları yer, şimdi Hürriyet meydanı dını alan Kızılay meydanıydı.Saat 17 sularında Bulvara dökülen silahlı kırpıyordu. Nümayişlerin hemen hep sinde Egesel, yüzü nefretten değiş- miş bir halde bulundu. Son günlerde iseişi adamakıllı azıtmış, gençlerle birlikte ıslık çalmağa, Gazi Osman Paşa marşını söylemeğe başlamıştı. Bu arada küçük Egesel birkaç kere polisler tarafından yakalandı ve ka- rakola götürüldü. Ama Altay Ege- seli evlât sevgisi dahi durduramadı ve hürriyet mücadelesine katılmak - tan geri bırakmadı. İşte, bu haftanın başında Yüksek Adale t Divanının iddia makamına göz atanlar Başsavcıda bu ruhun ye- niden canlandığına şahit oldular. Ethem Menderes hayaleti itekim, duruşmaların atraksiyon- N lardan birini teşkil eden Ethem Menderes ikinci gün Altay Egeselin 14 talebi üzerine tanık olarak dinlendi ve Adnan Menderesle karşı karşıya getirildi. İki Mendereslerin karşılaşması dramatik oldu. 14 Ekim sabahı ikisi içinde en perişan olanı Adnan Men- deresti. Bu haftanın başındaki gün ise Ethem Menderes çökmüş, bitmiş bir insan olarak göze çarptı. Düşük Başbakanın kendisini ne kadar top- ladığı böylece daha iyi meydana çık- tı. Kaldı ki o sabah. Adnan Mende- resin "kafasının bozuk olduğu gün" lerden biriydi. Menderes okabinelerinin gedikli Bakanı Ethem Menderes solgun ve haraptı. Saçları hemen tek tel kal- mamacasına beyazlaşmıştı. Üzerin- de gri renkte, kruvaze bir elbise var- dı ve bol geliyordu. Sesi titrekti. Ge- ne bir mahpushane tabiriyle "idam altında" olduğunu, şüphesiz biliyor- du. Ethem Menderesin, hürriyetsiz- likten başka, Yassıadada uğradığı ve katlanmak sorunda kaldığı bir ceza daha vardı: Refik Koraltanla aynı odada kalıyordu! Bunu bilen bir dinleyici, haftanın başında Ethem Menderes, daha doğrusu Ethem Men- deresin hayaleti tanık mikrofonunun başında arzı endam ettiğinde başını sallayarak: “— Yoo, dedi. İnsanlar hapsedile- bilirler. Ama, Koraltanla aynı odaya hapsedilmek! işte bu, insan hakları- na aykırıdır." Ethem Menderes, 6/7 Eylül hâdi- selerinin bir tertip olduğu kanaatin- deydi. Başka türlü bunlar aynı gün, aynı saatte, bırakmış bir şehrin muhtelif köşelerini, yurdun muhtelif Fuat Köprülü şehirlerinde patlak veremezdi. Yemin ederken sanıklardan hiç biriyle akra- balığı Obulunmadığını ve şahitliğe mâni bir hali olmadığını ifade eden Ethem Menderes -çok kimse onu Ad- nan Menderesle akraba sanır, halbu- ki düşük Başkanın babasının kâh- yasının oğludur ve iki Menderes be- raber (o büyümüşlerdir- bu, tertibin yağma ve talan faslını komünistle- rin eseri saydığını belirtti. Eski Savunma Bakanının, kendi- sine söylenen lâfları pek anlayama- dığı, şaşkın halde bulunduğu görü- yordu. Buna rağmen, Başkanın sua- li üzerine, hâdiselerden evvel bir nü- mavişin tertibi için resmi makamla- ra başvurulmuş olabileceğini, buna göre de, eğer haberdar edilmişlerse sırayla Erişin, Gökayın, Menderesin ve Bayarın malümat sahibi olabile- ceklerini belirtti. Bu sırada, tanıklara ayrlmış bu- lunan kısımda oturan Patrik Athe- nagoras gözlüklerini takmış, sırası- nı savmış insanların rahatlığı içinde, bir zamanlar elini öpen ve hayır dua- sını alan düşükleri seyrediyordu. Pat- rik efendinin, duaları pek tesirli ol- mamıştı. Piyesin dekoratif unsuru yüksek Adalet Divanı Rum Orto- doks Patriğini sabahleyin dinledi. Athenagoras bir evvelki celseye ça- ğırılmıştı, fakat anlaşılan geleme- mişti. Ertesi celsede, salona ilk ta- nık olarak alındı. Başkan evvelâ bir tercüman aradı, fakat bulamadı. Ger- çi Patrik kendi hukuk müşavirini tercüman olarak getirmişti ama, Başkan bunun yapacağı tercümeye na derece ogüvenilebileceğini sordu, sonra dinleyiciler arasında rumca bi- len birinin bulunup bulunmadığını a- raştırdı. Bunun üzerine Embros ga- zetesinin yazı işleri müdürü tercüma- nı kontrol vazifesini üzerine aldı. Patriğin uzun boyu, siyah cübbesi, arkadan sarkan siyah tülü ve göğsü- e kadar inen, ikiye ayrılmış beyaz ikalıyla heybetli bir hali vardı. Yemin rumcaya tercüme edilerek ğinde Athenagoras bilhassa Bayarı, Menderesi ve Gökayı süzdü. Evet, kendilerini tanıyordu, fakat akraba- lığı yoktu! Ondan sonra Patrik, dü- şük Başbakana yazmış bulunduğu bir mektup hakkında bilgi verdi. Bu, zehir zemberek bir mektuptu ve Türk hükümetini şiddetle itham edi- yor, ağır kelimeler kullanmaktan çe- kinmiyordu. (o Gazetecileri (gözünün üstünde kaşın var dediklerinde mah- keme mahkeme süründüren, zindan- larda aylar ve aylar yatıran Mende- AKİS, 28 EKİM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: