28 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

28 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Duruşmaların Anatomisi Bağdattan Dönmeyen Hesap yaa bir hesap görülüyor. Defterler o kadar kabarık ki, işin içinden nasıl çıkılacağı hatıra gelin- ce insan aklını kaçıracak gibi oluyor. Hangi taş kaldı- rılsa, altında mutlaka bir suç beliriyor. On hikâ- yesi hiç bir polis romanında görülmeyen derecede bol cinayet, hırsızlık ve iffetsizlikle dolu. Ele alınan bir vak'a mutlaka başka vak'aların üzerindeki tozu silke- liyor ve halkaları bitip tükenmeyen bir zincir gözler önüne seriliyor, öyle görünüyor ki, Shakespeare'in talihsiz kahramanının dediği gibi, bu kirli elleri artık Arabistanın bütün rayihaları (o temizleyemeyecektir. Buna rağmen, hesaplaşmayı bir noktada mutlaka bi- tirmek, memlekete . e iade etmek ve başka işlerimize bakmak zaruridir. vvelâ, Yassıadada iin 1 yeiiisen muhakemesi- nin yapılmadığı her an hatırda tutulmalıdır. On sene- lik iktidarı boyunca D.P. çeşitli sahalarda belirli poli- tikalar takip etmiştir, Bayar - Menderes rejiminin bir iktisat politikası vardır, bir eğitim politikası vardır, bir sanayi politikası vardır, bir imar politikası vardır, bir Kıbrıs politikası vardır, bir dış politikası vardır. Bunlardan pek büyük bir kısmının hatalarla dolu bu- lunduğu ve memlekete çok pahalıya malolduğu bilin- mektedir. Düşük Başbakanın, zorlu müşaviriyle yü- rüttüğü delice iktisat politikasının Türkiyeyi uzun bir müddet için ipotek altına soktuğu muhakkaktır. İma- rın kazması, sembolik tablosunu Beyazıt meydanında çizmiştir. Dörtlü tedrisat yapan okullar eğitim politi- kasının, dağ başlarında kurulmuş fabrikalar ham mal- zeme diye sâdece oya itibar eden sanayi politikasının eserleridir. Kıbrıs ne taksim edilmiş, tabii ne de latife olmuştur. Dış politikamız ise, diş borçlarımızın bir en- vanteri halindedir. Buna rağmen, bu politikaların mu- hakemesi yeri Yassıada değildir. Bu politikaların mu- hakemesi yeri, seçim sandıklarının başı olmak gere- kirdi. Gerçi düşük iktidar, mahkümiyet ilâmı alaca- ğından emin bulunduğu bu muhakemeyi imkânsız kıl- mak için seçim müessesesini kaldırmaya teşebbüs ederken devrildiğinden artık o hesaplaşma hiç bir za- man yapılamayacaktır. Ama gene de, kusurlu politi- kanın cezası verilmiş, iktidar, la olmayanların elin- den alınmıştır. Bu kadarı kâfidir. Zira, hatalı politikalar im. « önüne çıkarı- lırsa devlet idaresi en kısa zamanda arap saçına döner. Bir defa, politikaların günahı ve sevabı ancak uzun yıllar sonra tam açıklıkla belli olur. Ne politikalar var- dır ki onları takip edenler yaşadıkları devirde takbih olunmuşlar, tarih ise kendilerini başarılı devlet adam- ları diye sayfalarına kaydetmiştir. Demokrasinin asıl fazileti budur. Milletin beğenmediği politikayı takip edenler ne yuvalarından olup zindanlara, ne kellelerin- den olup darağaçlanna gönderilirler. Bunların gittik- leri yer muhalefet saflarıdır ve milletin itimadını tek- rar kazandılar mı iktidar sıralarım yeniden işgal et- melerine hiç bir mâni kalmaz. Bizim düşükler, hareket tarzlarıyla kendileri için bu kapıyı kapamışlardır. Yok- sa bize, politikalarını muhakeme etme hakkı verme- mişlerdir. Böyle bir hevese kapılmak hataların en bü- yüğü olur. Yarın öbür gün 6/7 Eylül hâdiselerinin iddi- anamesi okunacak, savunması yapılacaktır. Konunun "Kıbrıs politikası" olmadığı unutulmamalıdır. Suç, hangi maksatla olursa olsun bir nümayiş tertiplemek, AKİS, 28 EKİM 1960 sonra da bunu kendi hudutları içinde tutamayarak ta- rifsiz zararlara sebebiyet vermektir. İddia makamı, düşükleri Kıbrıs o politikalarının başarısızlık ve insi- camsızlığı dolayısıyla suçlama hevesine (o kapılabilir. Düşükler, kendilerini Kıbrıs o politikalarının sağladığı sözüm ona zaferleri belirterek ve Kıbrıs Fatihi edası takınarak savunmaya kalkabilirler. Nitekim, iddia makaramın Menderese tevcih ettiği bâzı Sorularda bu koku sezilmiştir. Düşüklere gelince, Zorlunun bir ta- kım çıkışları adamcağızın Türkiyeyi İkinci Dünya Harbine girmekten alakoyduğu gibi Kıbrısı da Türki- yeye kazandırdığı hayali içinde yaşadığını göstermiş- tir. Hükmü Yassıadada almaya kalkışmamak, tarihe bı- rakmak lâzımdır, 6/7 Eylül hâdiselerini âdi bir zabıta vak'ası olarak mütalaa gerekir. Düşüklerin bütün di- ger suçları gibi.. Bir iktidarın politikası ile bir iktida- rın cinayetleri, aynı fasılda toplanması imkânsız el- malarla armutlar kadar ayrı şeylerdir. Yüksek Adalet Divanı, öyle bir batağa saplanmamandır. İkincisi, ziyadesiyle ince eleyip sık dokumanın bel- ki Ademe kadar değil ama Nuha kadar eği sanık sandalyasına oturtabileceği düşün icabı olan hareket tarzları anlayışla Ki reilaimalıdir. Öyle hareketler vardır ki, yapıldıkları devirde tabii sayılmışlardır, bugün kusur gibi gelmektedir. Makable şamil bir suç anlayışı, makable şamil kanun kadar adaletsiz ve haksız bir tutumdur. Bir küçük ve basit misâl. 1960 Mayısının 27. sabahı D.P. içindeki yerini hala muhafaza etmekte alan sayısız vatandaşın hiç bir kusuru bulunmadığı nasıl söylenebilir? 28 Nisan ile 27 Mayıs arasında gençler öldürülüyor, matbaala- rıyla birlikte gazeteler, mecmualar kapanıyor, Harp Okulunun tenkili düşünülüyor, Tahkikat Komisyonu Fransız İhtilâlinin giyotin makinesi gibi işliyor ve bu vatandaşlar D.P. den ayrılmayı dahi hatırlarına ge- tirmiyorlar. Bu, en hafifinden bir idraksizliğin delili- dir. Ama, bundan dolayı o vatandaşlar cezalandırıla- bilir mi? Hırsızlık, uğursuzluk, menfaat sağlama uğrunda alçaklık, dalavereli ortaklıklar her boy gösterdiği yar- da ezilmelidir ve asla müsamaha görmemelidir. Ama, belirli tarzda işleyen mekanizmanın âletlerim teşkil etme talihsizliğine uğramış kimseler, hattâ İhtilâl pat- lamasaydı âdet olmaktan ileri gitmeyecek hareketleri yapanlar bu sebeplerden mahkemelere osevkedilirlerse az zamanda hapishanelerin içindekilerin sayısı, dışar- dakileri fersah fersah aşar. Şuraya değil de buraya lâmba kayan bir belediyeci, yılbaşında Bakanlara birer şişe viski hediye eden Tekelci, temsil esnasında patla- yan ampulün yerine bir başkasını zabıt tutmaksızın depodan alan tiyatrocu, üç paso fazla veren demiryol- cu, emir alınca baş otobüsü başka şehire gönderen oto- büsçü, "mümtaz yolcu" beklemek için uçağın hareke- tim geciktiren pilot, tercihli telefon dağıtmakta ileri giden bir P.T.T. ci.. Bunlara suçlu gözüyle bakılırsa, bunların peşinde koşulursa, bunları yakalamak için imkânlar seferber edilirse normal düzen nasıl ve ne vakit avdet edebilir? Bunlar her yerde bir ihtilâlin kefareti sayılmışlar- dır ve bizde de böyle sayılmalarında sâdece milli men- faat vardır. İbret, onlara kâfi ders olacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: