25 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

25 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER keşçi filân olmadığını biliyorlardı. Soyuyüce, bilinenleri gazetecilere tekrarladı. Meseleyle yakınen alâka- sı yoktu. Bütün kabahati, "Ülkü Bir- liği" tasarısının memleket için hayır- lı bir teşebbüs olduğuna inanmasıydı. İmzayı bundan dolayı basmıştı. Son- ra da geç kalmış, geri alamamıştı. Bütün bunlardan dolayı değil midir ki kendisini evinde bırakmışlar, kapı- sına sâdece bir memur koyup kendi haline terketmişlerdi. Yarbay bundan sonra, meşhur Topkapı olaylarında yaptıklarını anlattı. Meseleyi evvel- den çakmıştı! Eğer anlamamış olsay- dı büyük gi doğabilirdi. O zaman 66. Tümen Kumandanı olan General Kizilorla İn birlikte tertibat almışlar ve İnönüye yapılacak sui- kastı önlemişlerdi. Ayrıca Istanbul- daki talebe nümayişlerinde de büyük rolü olmuştu. Talebeye dokunulma- masını temin etmiş, nümayişlerin de- vamını sağlamıştı. Güleryüzlü Yar- bay nedense bir noktadan bahsetmi- yordu. İhtilâle nasıl karışmış, Milli Birlik Komitesi üyeleri arasına nasıl girmişti? İşte bunu gazeteciler pek merak ediyorlar, lâfı hep oraya geti- riyorlar, ama Yarbayın ağzından tek kelime alamıyorlardı. Ece, doğrusu bu iş de öyle kolay iş değildi. Karşı- larında bir ihtilâlci vardı ve sır sak- lamasını iyi biliyordu! Soyuyücenin bundan sonraki vak- ti gene çocukları ve eşiyle geçti. Ga- zeteciler hoşsohbet Yarbayı daha faz- la terletmeyi uygun görmediler. Na- sılsa ilerde harp tarihi ihtilâlin yapı- lışını en emin ve müspet vesikalarla açıklıyacak ve herşey oradan öğreni- lecekti. Soyuyücenin rolü de ortaya çıkacaktı. Konuşmayan Binbaşı oyuyücenin sinde, gri, balık sırtı pardesülü bir emekli Binbaşı bulunuyordu. Ça- tık kaşlı, ağzından bir dirhem lâf çık- mıyan Tank Binbaşısının adı Muzaf- fer Karandı. Karan da bidayette ev- de bırakılanlar arasındaydı. Sonra ne hikmetse evinden alınmış ve diğerle- rinin yanında muhafaza edilmeğe baflanımştı. Karanın yanında da eşi ve çocukları bulunuyordu. Binbaşının ağzını bıçak açmıyor dense, yeriydi. Ancak bu hal, anormal bir hal değil- di. Karan esasen az konuşmasıyla şöhret yapmış bir askerdi. Şimdi ise az değil, hiç konuşmuyordu. Binba- şının eşyası azdı. O da yalnız gidi- yordu. Oslo yolcusuydu. Şimale, es- mer bir ihtilâlci daha ihraç ediliyor- du. Eşyalarının arasında bir bavul vardı ki, içi kitaplarla doluydu. Ki- tapların en üstünde "Hürriyet ve Kö- lelik" isimlisi (bulunuyordu. Okun- makta olduğu, sayfalarından birinin 16 odasının iki oda öte-. kıvrık bulunuşundan belliydi. Karanın gümrük muayenesi pek ince elenip, sık dokundu. Hele bir. pa- ket fıstığı vardı ki birkaç kere boşal- tlıp tekrar kese kâğıdına kondu. Sonra üstü de inceden inceye arandı. Diğer eşyaları da ayni muameleye tâbi tutuldu. İlk gidenler bu kadar sıkı muayene edilmemişti. Bu bakım- dan muamele biraz garipsendi. Ama bilinen şuydu ki, emir, Ankara Ku- mandanlığından gelmişti ve buna se- bep Akkoyunlunun o üzerinde çıkan eski yazıyla yazılmış bâzı muhavere- ler, yazışmalardı. Bunların mahiyeti hakkında kati bir bilgi yoktu. Ama kır saçlı Yarbayın üzerinde çıkan ya- zışmalardan bir hayli istifade edilece- ğinden hiç kimse şüphe etmemektey- di. Karan, muayenesi bittikten sonra aşağı indirildi. Aşağıda, arkadaşla- rından ayrı uçakla gidecek olan bir tek Solmazer vardı. Karan ve Sol- mazer birbirlerine sarılıp vedalaştı- lar. Tankçı Binbaşi bu seremonide de konuşmadı. Solmazerin gözleri nem- liydi. Karana gelince o, hissiyatını belli etmiyecek kadar sağlam sinirle- re sahipti. O kadar ki, yanındaki gar- son kılıklı sivil polisler bile Karam ilgilendirmiyor veya onlarla ilgilen- diğini zerre kadar belli etmiyordu. Genç Binbaşı pırıl pırıl traşlı, son de- rece şık ve son derece ciddiydi. Gül- düğünü gören olmadı. Vakit bir hayli ilerlemiş, alan y vaş yavaş dolmağa başlamıştı. Sol Köseoğlu dostlarıyla Elveda!.. mazere, gideceği uçağın hazır olduğu bildirildi. Gümrük Müdürünün oda- sından ağır ağır çıkan Solmazerin kucağında küçük kızı Bânü vardı. Bânüyu birkaç kere öptü. Küçük kı- zı da babasına mukabele etti. Solma- zer, eşiyle öpüştü ve salondan çıkıp uçağa doğru ilerledi. Dişi martılar B' sırada yukarki katta kır saçlı, gri elbiseli, alabildiğine yakışıklı bir emekli Yarbay, eski arkadaşla- rıyla dertleşmekteydi. Eski arkadaş- larının çoğunluğunu, bir zamanların ünlü atletleri teşkil (oediyordu. Kır saçlı Yarbay neşeliydi. e Gülümsüyor ve etrafındakilerle şakalaşıyordu. Bir gazeteciye: "— Bak, şu kadar senedir arkada - şız, Allah devlete millete zeval ver- nun için muhakkak gelip bana yar- dım etmen lâzım" dedi. Arkasından gevrek bir kahkaha atarak devam etti: "— Sonra bir şey daha söyliye- yim. Şunun şurasında gidiyoruz. Se- ni kendime vekil bırakıyorum. Ha- nımları sakın ihmal etme. Boynuz ku- lağı geçer derlermiş, sende istikbal görüyorum, beni utandırma" diye ta- kıldı. Genç ve yakışıklı Yarbay bunları her ne kadar şaka söylüyorduysa da kelimelerin arasında acı bir gerçek saklı gibiydi Kır saçlı, sporcu Yar- bay, işte bunun belâsına mecburi bir yolculuğa çıkmaktaydı. ba ?"nın kurbanı olmuştu. Yarbayın, günlerden birgün Türkeşe, eski iktidar Bakanlarının pek yakını olan bir hanımın evinden telefon e- dişi, gene aynı hanımla meşhur pav- yonlardan birinde yanında Türkeş ol- duğu halde görünmesi, kendisine pek pahalıya mal olmuştu. Esasen Köse- oğlunun etrafım alanlar, ihtilâlden nasiplerini sızdırmağa çalışanlar, bir devrin belirli adamları, daha doğrusu hanımlarıydı. Aynı hanımlar; geçen devirde de aynı şeyleri yaparlar, ay- nı şahıslar düşük iktidar mensupları- na karşı da aynı şekilde hareket e- derlerdi. Kadınlı kızlı eğlenceler ter- tip etmek bu insanların birinci ma- rifetiydi. Ne var ki ellerindeki serma- ye aynı sermayeydi ve bu yüzden de çoğu zaman hakiki maksatları belli oluveriyordu. Ama genç Yarbay Kö- seoğlu bunun çok geç farkına varmış, o zaman da atı alan Üsküdarı geç- mişti. Köseoğlu merdivenleri ağır ağır, etrafında arkadaşları ve yakınları olduğu halde inmeğe başladı. Hâlâ neşeli, hâlâ güleç yüzlüydü. Nükteler savuruyordu. Bir ara, eski arkadaş- AKİS, 25 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: