20 Şubat 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

20 Şubat 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SANAT Haberler Gelenler Geçen hafta içinde Ankaraya İstan- buldan bir çok sanatçı geldi ve . Bunlardan bir kısmı Türk Dil tısına katılmak için gelmişlerdi. tay Akbal, Behçet Necatigil, Tirali, Haldun Taner, Fazıl Dağlarca, bunlar arasındaydı. İstanbullular, bu yıl epeyce tiyat- roya kavuştukları halde, Ankaraya gelir gelmez ilk iş olarak Devlet Ti- yatrosunun gişelerine koşup, tiyatro susuzluklarını gidermeğe çalışıyorlar. Bu durum, Ankarada oturan aydınla- rı biraz böbürlendirmiyor değil, hani. Ama tiyatrolarda yer bulmak da bir mesele. İstanbullu sanatçıların imda- dına, her zaman olduğu gibi bu sefer de Salim Şengil yetişti. Ne yaptı yaptı, İstanbullu sanatçılara tiyatro- larda yer buldu. İstanbuldan gelen sanatçılar ara- sında eleştirmeci Fethi Naci ile sair Metin Eloğlu da vardı. Metin Eloğlu, iyi duyurulmadığı için pek başarılı geçmiyen bir imza günü de yapü İmza günü, Bilgi Kitabevinde, şairin "dost yayınları" arasında yeni yayın- lanan "Horozdan Korkan Oğlan" ad- lı şiir kitabı münasebetiyle düzenlen- mişti. Fethi Naci, eski bir Ankaralı sı- fatiyle eşini dostunu gezdi. Sonra da, Ankarada devamlı olarak oturama- manın hüznü içinde istanbula döndü. Naim Hüsnü Taşralı İstanbullu sanatçılar nedense Anka- rada oturan sanatçılara şöyle bir yukardan bakarlar, küçümser gibi bir halleri vardır. Hani, bir adam hem sanatçı olur hem nasıl Ankarada o- Gerçekten, Anka- turur, gibilerden.. AKİS, 20 ŞUBAT 1961 ralı sanatçılar mazbut kişilerdir. Meyhane meyhane dolaşanları, sanat- Sanatsevenlerde - o da 27 Mayıstan s kurmuş sayılırlar. şartlar tstanbulda yoktur. Ankaralı sanatçıları İstanbullu sanatçıların gözünde "taşralı" yapan da bunlar- dır Metin Eloğlu, bu gelişinde de, An- karalı sanatçılara bu yüzden gene sı- kıştı: "— Siz nasıl insanlarsınız yahu? Tam taşralı olmuşsunuz! Bu nasıl iş? Mızmız, uyuşuk, sessiz sedasız bir yığın adam.." Sonradan bu hikâyeyi Fethi Na- ciye anlattılar. Fethi Naci, bir yüa yakın "taşralı" yaşamış olmanın tadı damağında kalmış ki, gözlüğünün yanından hikayeyi anlatana şöyle ters ters bakıp cevap verdi: "— Eloğlu «ve gitmeğe fırsat btt- labiliyor mu ki?" Necati Cumalı, bildiğiniz gibi hem şair, hem hikayeci, hem romancı, hem piyes yazarı, hem denemecidir! Kendisine sorarsanız bunların hepsi doğrudur ama, bu "hem" lerin "en büyüğü"dür. Söze başladı mı "benim şiirim, be- nim Hikâyem, benim romanım, benim piyesim, benim denemem"den geçil- mez. Son zamanlarda İstanbulda Cu- malıya rastlıyanlar, bu bilinen tiradı yeniden dinlememek için, bir yolunu bulup kaçma çârelerini aramıya baş- lamışlardır. Geçenlerde Necati Cumalı, Yedi- tepe dergisi sahibi Hüsamettin Bozo- ku yakalamış, konuşuyorlardı. o Söz döndü dolaştı, büyük sanatçıların ö- lümünden sonrasına geldi. Büyük sa- natçılar öldükten sonra, oturdukları evler, çalıştıkları yazı masası, kitap ları, elbiseleri, kalemleri, kâğıtları ayrı bir değer, önem kazanır ya, Cu- malı da edebiyat tarihinden örnekler vererek bunları anlatıyordu. Sonun- da: — Ne dersin Hüsam" dedi, "ben öldükten sonra, oturduğum evin ka- pısına nasıl bir levha asarlar aca- ba?" Hüsamettin Bozok, ayaja kalktı, Cumalının sırtını sıvazladı ve: — 'Kiralık' levhası asarlar dos- tum!" dedi. Metin Eloğlu Horozdan korkan oğlan Eski hamam eski tas Tabir caizse "tedavisi gayri (o kabili imkân bir hastalığa musab" olan müesseselerimizin başında, bizim sev- gili Ankara Radyomuz gelir. Yıllar geçer, partiler değişir, hattâ. İhtilal olur ama Ankara Radyosu - hikmeti hüda! - değişmez. 27 Mayıstan önce Radyo kötü idi. Bir delikanlı, D. P. ileri gelenlerinden birinin kartvizitiy- le radyoda bir edebiyat saati almış; ağzında dönmiyen diliyle konuşup durmuştu. Eh, elbette o devirde bu iş- ler böyle olurdu. Radyo bir arpalıkta. Ne kadar mikrofon karşısında konuş- maya hevesli varsa, biraz da cep harç- lığı tedariki için, bir yolunu bulup radyoya giriyor, ya elini kulağına a- tıp şarkı söylüyor, ya iki gözü iki çeşme şiir okuyordu. Peki, ihtilâlden sonra ne oldu? Değişen bir şey var mı? Değişen tek şey, o delikanlı ye- rine bu delikanlı... Şimdi de, radyonun bir çok saatleri, kartvizit yerine baş- ka kuvvetlerle gene heveslilerin elin- e.. Gene eşdost, akraba, taallükat radyoda "yalel" çekiyor! alaylar ve Yankıları"nı o hazırlayanla, "Dergiler Arasında" ve edebiyat saatini hazır- lıyan aynı kişidir. Saatin birinde ni- şanlısı, birinde kendisiyle müstakbel kayınbiraderi.. İyiniyetin, amatör heyecanının her zaman her işte kafi olmadığını kimlere, nasıl anlatmalı? Türkiyede radyo meselesi.. Kendinizi hiç üzmeyin. Türkiyede ln e ihtilâl de olsa, halle- dilm 27

Bu sayıdan diğer sayfalar: