20 Mart 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 35

20 Mart 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 35
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA Filmcilik Hayalsever bir Bakan İri yapılı fakat gözlerinin içi gülen ve yüzü traştan pırıl pırıl parla- an adam, eliyle havada geniş bir daire çizerek: — Yılda 130 film yapıyoruz" de- di. "Filmlerimizle, fazlalığı bakımın- dan rekor kırdık. Fakat filmcilerimiz de rekor kırdı. Türk filmciliğinin hu- sus! bir teşekkül balina getirilmesi- ne çalışılacaktır. Devlet yardımıyla İstanbulda, Ayazağada büyük bir stüdyo kurulacaktır. Bu stüdyolarda İtalyan filmciliği prensiplerine göre film hazırlanacaktır. Filmcilerimiz bu şekilde her türlü teknik imkana kavuşturulacak ve Hollywood'la re- kabet imkanı temin edilecektir." Türk filmciliği üzerine her iki ik- tidar -eski C. H. P. ve düşük D. P.- sırasında da rastlanmıyacak bir şe- kilde yalan ilgiyle konuşan iri yapık adam, İnkılâp Hükümetinin üçüncü ayına yeni girecek Babıalili Basın-Ya- yın ve Turizm Bakam Cihat Baban- di ve sinemaya el uzatılmasının mut- . lak zorunluğuna inanmış yetkili bir kişi olarak konuşuyordu. Yerli filmciliğimizin, henüz derli toplu bir endüstri haline gelmediği ve yıllar yılı yoksul Anadolu seyirci- sini sömürmekten öte birşey düşün- mediği bilinen bir gerçektir. Başlar- da, geürtici şirketlerin elinde kötü Alman, Arap, İtalyan ve Hint melod- ramlarıyla sinema zevki kötürümleş- tirilmiş Anadolu seyircisi, her karşı tepkiden uzak, ne verilirse o- nunla yetinmek zavallılığı içindedir.. İri yapılı Bakarım "fakat filmcileri- miz de rekor kırdı" demesi boşuna de- ğildir ve filmcilerimiz, kötü filmler çevirip piyasaya (sürmekte -elhak- başka ulus sinemalarından fersah fersah beri geçmişlerdir. Bu, bir yıl içinde yüzden fazla film çeviren ve 50 milyonun üstünde bir milli serma- yenin yatırıldığı bir sanat kolunun işlerini düzenleyecek bir makamın ve yetkili bir başın mevcut olmamasın- dan doğmaktadır. Üstelik, filmcilerin bütün ısrarlı baskılarına karşılık, bu keşmekeşe bir son verecek bir Binama Kanunu da bir çok defalar hazırla- nıp teklif haline getirildiği halde bir türlü Meclis karşısına çıkarılama- mış ve iyi niyetli hazırlayıcılarının çekmecelerinde uyanılmaz uykulara yatmıştır Milli Sinema Merkezi Konu, geçen yılın Eylülayı başla- rında M. B. K. nin teşvikiyle Milli Eğitim Bakanı Prof. Bedrettin Tun- AKİS, 20 MART 1961 türlü . celin başkanlığında ve Güzel Sanat- lar Genel Müdürünün hazırladığı "Gü- zel Sanatlar Şürası" kongresinde de görüşülmüş ve enine boyuna tartışıl- mıştı. Filmciliğimizde hiç bir zaman başarılı bir rejisör sayılmayan fakat iyi biriidareci bellenen Baha Gelen bevi ve arkadaşları tarafından bir ra- por hazırlanmış ve bu kongrede okun- muştu. Katılan üyelerden bir çoğu -mesela Salah Birsel, Haldun Taner ve Burhan Arpad-rapor lehinde ko- nuşmuşlar ve rapora sebepsizce karşı çıkmak isteyen Fikret Adili sustur- muşlardı. Gerçekte rapor, endüstri- leşmeye doğru hızla giden bir iş ve sanat kotunun, içine gömülmekte ol- da devlettin haklı bir takım lerde bulunuyordu. İşlerin nl bir düzene girmemesi, sinemamızı da- ha kötü durumlara ek ve O zaman da ab alan çoktan Üsküdarı aşmış olacaktı. Raporu hazırlayanlar ve lehinde konuşanlar, zararın nere- sinden dönülürse kârdır sayıyorlardı. Eldeki imkanlarla Türk sinemasının kendi yağıyla kavrulmasının olmaz- lığı gerçeği, gün gibi ortadaydı. Ger- çi, filmciler ne bu kongreden ve ne de Gelenbevi ve arkadaşlarınla o hazır- Era rapordan haberliydüer ama, tinde görenler, büyük bir yüreklilik- le ileri fırlayıp bayrağı açmışlardı. Batı ile ilerüik savaşında durmadan telefat veren ve yine durmadan ye- nilen Türk sinemasıydı. Film piya- sası, işin ehli olmayan kişilerle dolup dolup taşıyordu. Bu ehil olmayan ki- şiler sinemayı birer macera sayıyor- lar, çeşitli çıkarlarım bu kaynaktan sağlamaya bakıyorlardı. Türk sineması son yirmi yıldır görülmemiş bir şekilde bir "altına hücum" devri oyaşamış, partırma tüccarlarından tutun, pamukçulara, gülyağı tacirlerine, diş doktorlarına, tuhafiyecilere, emlâk komisyoncula- rına ve demir karaborsaalarma ka- dar her türlü meslek erbabuun parsel- lemesine uğramıştır. Gökten zembille inmişçesine birdenbire türeyen, sine- manın Sesinden habersiz, sayılmaya- cak kadar çok senaryo yazarı -ope- ret yazarlığından, magazin ve mizah dergilerinin en kötülerinden-, fotoğ- raf direktörü -her köşebaşında rastla- nan şipşakçı fotoğrafçılardan -ve ye- gane üstünlükleri haftada iki defa sinemaya gitmekten ileri geçmeyen rejisörler, bu yen? doğmuş sanat da- lım başlangıç yıllarından çok daha gerilere götürmüşlerdir. Bu keşme- keşi önleyebilmek için devletin işe BahaGelenbevi Terleyen adam karışması ve "dur" demesi mutlak ve mutlak zorunludur. Sinema Kanununda geniş yer ve- rilen Milli Sinema Merkezi, çıkarıla- cak bir sinema kanununu uygulaya- cak ve durumu düzenleyecek, hükmi- yeti olan bağımsız bir müdürlüktür. Kurulman düşünülen Güzel Sanatlar bakanlığına, Milli Eğitim veya Ba- sın-Yayın ve Turizm bakanlığına bağ- lı olarak çalışacaktır. Bir bilim kuru- lu görevindeki yönetim.kurulu karar- larını da başına getirilecek olan ge- nel müdür uygulayacaktır. Herşey sinema için Devlet yardımı, filmlerden alınan bu meslek dalında çalışanların üye aidatı, belediyelerin gösteri orüsü- mundan kesilecek sinema hissesi, bi- letlere eklenecek yüzde beş sinema fonu, devlet stüdyosunun kira karşı- lığı, fondan verilecek yardım bedel- lerinin faizleri. Milli Sinema Merke- zinin gelirleri arasındadır ki, devleti yardım konusunda öyle büyük bit! yük altına almamaktadır. Bu oluş i- çinde korkulacak tek nokta, devletin böylesine bir yardımlama sonunda filmcileri bir takım sınırlamalara ta- bi tutması seklidir ki, başka dallar- daki örnek bağımsız çalışmalar gö- zönünde tutulursa, bu korkunun da yersizliği anlaşılacaktır. Hollywood ile rekabet rüyası gö- rülmedikçe, bir devlet stüdyosu ku- rulmasının sinemamız için sayısız faydalan vardır. İyi sinema adamı yetişmesini sağlayacak tek okul dev- let stüdyosudur ve burada iyi sine- 35

Bu sayıdan diğer sayfalar: