20 Mart 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

20 Mart 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden Diş Macunu ve İhtilal Geçenlerde biri "Dünyanın en sor işi, bir ihtilâl sonra- sının tanzimidir" dedi. Sonra ilâve etti: "Bu, sıkıl- mış bir tüpün içinden fırlamış diş macununu tekrar ye- rine sokmaya benzer.." Evvelâ güldüm. Şimdi düşünü- yorum da benzetiş, ihtilâl sonralarıyla alâkalı bütün benzetişlerin galiba en başarılısıdır. O cıvık cıvık, biraz dokununca ele bulaşan, şekli bozulan maddeyi hiç ol- mazsa kısmen eski haline getirmek, mahfazasının içine yerleştirmek nasıl sabır ve ne kuvvetli sinir isteyen bir iştir.. Bu güçlüğü şu yaşadığımız günlerde hissetme- mek kabil mi? İhtilâl yapmanın, İhtilâlden sonra cemiyeti tanzim yanında bir çocuk oyuncağı olduğu Tarihin getirdiği ışık altında zaten bilinen bir husustur. Bir takım şart- lar tamamlandı mı, on kuvvetli görünen iktidarların milletin tek fiskesiyle devrilivermesi işten bile değil- dir. Hareketin fikri liderleri vasatı hazırladıktan sonra fiili liderler kendiliklerinden ortaya çıkarlar ve onların kılıcıyla kördüğüm çözülüverir. Artık yeni bir sayfa açılmıştır. Mesele, bu sayfaya nenin yazılacağıdır. Çok zaman ihtilâlcilerin hakiki büyüklüğü, kılıç bele asılıp kalem ele alındığında ortaya çıkar. Zira bu anda ihti- lâlciler, hatırlarından dahi geçirmedikleri, maddi mâ- nevi bin tane güçlükle karşıkarşıyadırlar. Vaziyetlerini ipin üzerindeki bir cambazın vaziyetiyle mukayesede hiç bir mübalâğa yoktur. Tıpkı o cambaz gibi, ihtilâlci- ler için de hatalı adım atmak bahis konusu değildir. Zira bir hatalı adım mutlaka yeni ve daha vahim ha- taya yol açar, beş parmağın arasına sığan bir kartopu kısa zamanda çığ haline gelip önüne çıkanı -ve evvelâ ihtilâlcilerin kendilerini- ezer. İhtilâl sonraları yalnız bütün müesseselerin yerlerinden oynamış oldukları devre değildir. Bütün hırslar, bütün ihtiraslar, bütün melun tertip ve niyetler, en şaşırtıcı davranışlar böyle günlerde ortaya çıkar ve cemiyeti kaynayan bir kazan- dan farksız hale getirir. Ellerine kudreti geçirmiş olan- ların içinden fazla beşeri hislere kapılanlar mutlaka belirir ve karışıklık arttıkça "Elzem Adam", olma ze- habı kuvvet bulur. Aslına bakılırsa kudret sahiplerinin yüreklerinde böyle Ur zehabın yeşermesi için ihtilâl- ler şart dahi değildir. Bir kudret sahibi ayağının altın- daki toprağın kaydığını o hissettikçe sert konuşmaya başlar, sert konuştukça sinirlenir, sinirlendikçe (o yeni gaflar yapar ve kendi aklınca kendisini artık gidemez halde görüp iktidara sıkı sıkı sardır. Başkaları yapar- ken uzaktan basiretle ve tam bir sağduyuyla yönelttiği tenkitleri artık kendisi bahiskonusu olduğundan hatı- lına dahi getirmez ve o aynı hatalı davranışları "Ama durum başka" veya "Ben başkayım", yahut "Arada kuvvet farkı var" diye tekrarlar da tekrarlar.. Bu, hatı- raları henüz pek sıcak bir çok idarecinin dramıdır. Cemiyetlerin diş macunlarına Üstünlüğü, böyle hallerde bir cankurtaran simidinin insanlar için daima emokr ve onun subabı Cumhuriyetimizin Anayasasında oda,. Nitekim Birinci AKİS, 20 MART 1961 Metin TOKER İkincisinin Anayasa tasarısında da bu husus en açık şekilde belirtilmiştir. Bilhassa karışıklık, huzursuzluk devirlerinde modern cemiyetlerin tek kurtuluş yom millet iradesine başvurmaktır. Şu anda, Türk cemiyeti olarak bir garip dorumla karşıkarşıya bulunuyoruz. Bâzıları gafletten, ama ba- zdan mutlaka dalâletten belirli çevreler seçimleri ge- ciktirmek için var kuvvetleriyle gayret (o sarfediyorlar. Bin yüze sahip masal şahısları gibi her nabza ayrı şer- bet veriyorlar, her gönölde ayrı ihtiras körüklüyorlar. Yaz aylarında bir kere oynanmış olan bir oyun bugün tekrar, başka kahramanlar gözönünde tutularak tek- rarlanıyor. Dün 14'lere sanki yürekleri hakikaten pa- ralanıyormuş gibi "Bizi bırakıp ta nereye ogidiyorsu- nuz? Sizsiz biz ne oluruz?" diye haykıran ağızlar bu- gün, inanılmaz bir cüretle, 13 Kasım günü suratlarına inen elin sahiplerine yapışıyorlar ve aynı nakaratı on- lara tekrarlıyorlar. Oradan gelen her sert hareketi "Yağmur yağıyor!" diye üzerlerine alınmıyorlar, gö- rülmemiş bir yüzsüzlükle, yüze yüze sonuna getirilmiş bir güzel ve asil hareketi dejenere etmek için nihai meydan muharebelerini veriyorlar. Silahları utanmama, Menderesin kendi politikasına temel yaptığı "basit his- leri okşama", zamanında pohpohlama ve bu vasıtalarla kudret sahiplerini telafisi imkânsız hatalara şevktir. Küçük çapta sabotajlarda mahir bir ufak teşkilât belki açık anlaşmayla, belki hâdiselerin icabına göre davra- narak orada burada "Bu hava içinde nasıl seçim yapıla- bilir!" neticesine kudret sahiplerini sevkedecek ve on- ların da, memleketin de felâketine sebebiyet verecek bir inancın malzemesini pişirip kotarmaktadır. Bu, ilham- larım kuzeyden aldıklarında zerrece şüphe bulunmayan ve Türkiyenin fenalığını isteyenlerin sarıldıkları son dal olduğundan gayretler kesafet peydahlamıştır.. Bu havaya kapılacak mıyız, kapılmıyacak mıyız? Basiret ve serinkanlılık bize bir defa daha hakim olacak mı, olmayacak mı? Şahıslan okşayarak, onların gözlerini kamaştırmaya kalkışarak kurulacak rejimi baştan, de- jenere edecek ve milletin çeşitli sağlam kuvvetlerini bir anda karşıkarşıya getirecek dalaverelere kulak ve- recek miyiz, vermeyecek miyiz? Şimdi her şey bu su- allere âcil bir cevabın verilmesine ve İktidarın, her tür- lü tereddütten kendisini okurtararak normal devrenin ilk faslım teşkil eden siyasi hayatı açmasına bağlıdır. Bu açıklık, bütün güçlüklerine rağmen, bugünkü deve- kuşu durumundan çak daha fazla ferahlık sağlama fa- ziletine sahiptir. Hedefi Demokrasi olan ihtilâl sonrası cemiyetlerinde asıl tehlike "rasat hazırlama" sevdasına kapılmak ve sosyal hareketlerde şart cesareti göstere- memektir. Etrafımıza biraz bakarsak ve gündelik hâdiselerin tesirinden yakamızı kurtarıp daha geniş açıdan duru- ma bir teşhis korsak aslında basit, tüpünden fırlamış diş macununu tekrar yerine koymaktan çok daha ko- lay tedavi çâresini elimizle koymuş gibi bulmamamız İmkânsızdır. Ama her geçen gün, inanınız, bu çâreyi elimizden biraz daha uzak yere götürüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: