10 Temmuz 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

10 Temmuz 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI Duruşmalar Uzunlâfın kısası Bitirdiğimiz haftanın sonlarında birgün Yassıadanın tarihi duruş- ma salonunda, Anayasayı İhlâl Dâ- vasının beşyüze yakın sanığının tev- si-i tahkikat talepleri Divan tarafın- dan incelendikten si oldu. Zira, Yüksek Adalet Divanı Başkanı oBaşol, sanıkların O tevsi-i tahkikat taleplerinin pek sudan se- beplere dayandığım anlamıştı. Ken- fona doğru eğilerek, sinirli bir ses- le: "— Siz dâvayı mahşere kadar u- zatmak istiyorsunuz" dedi. Divan Başsavcısının talebi üzeri- ne, sanıkların tevsi-i tahkikat talep- leri reddedildi. Böylece, "duruşma- lar en kısa zamanda neticelenecek- tir" kanaati, o günkü duruşmada, Başolun sözleriyle daha da sağlam- laşmış oldu. Tahmin edildiği gibi, Yassıada duruşmaları en geç temmuz ayı S0- nunda neticelenecektir. Bu arada ta- rihi duruşma salonu hayli heyecanlı hâdiselere sahne olacaktır. Muhte- melen önümüzdeki haftanın başında Başsavcı Altay Egeselin mütaleası- nı okumasından sonra sanıkların ve ihlâl edilmediği, keyfiyeti üzerine bi- na edecekler ve tabii bu Meclisten çıkan kanunların Anaya- saya aykırı olmadıkları tezini savu- nacaklardır. Bundan sonra ileri sü- rülecek iddia ise (o milletvekillerinin verdikleri reylerden mesul olamıya- cakları iddiası olacaktır. En sonda da, milletvekillerinin şahsi tutum ve durumları bakımından müdafaaları gelecektir. Bütün bunlar, Başolun her vesileyle ifade ettiği gibi, kısa ve özlü olacak ve Divan meşgul edil- miyecektir. Geçen haftanın içinde menzil-i maksuda doğru atılan bu son adım pek çok yürekte ferahlık uyandırdı ve duruşmaların bir an evvel bitece- ği e. perçinleşti. Pahalı tanık pe bitirdiğimiz haftanın başların da, salı günü dinlenen bir tanıkla nuşmasıyla dinleyicilerin ve radyo- daki Yassıada Saatinin meraklı mü- davimlerinin ilgisini oçeken Hüseyin AKİS, 10 HAZİRAN 1961 arada da. Nail Kübalıydı. için tâ Amerikadan binlerce lira sar- fedilerek getirildiğinden, ifadesi me- rakla beklenmekteydi. Nitekim Diva- nın önündeki aydınlatıcı ifade, sarfe- dilen paralatın boşa gitmediğini gös- terdi. Kübalı bir devrin muhasebesi- yaptı ve sanıkların yüreğini sık sık hoplattı. O gün hararet, gölgede 20 dere- ceyi gösterirken Kübalı, Yassıadanın jimnastikhaneden bozma salonuna alındı ve tanık mevkiine geçirildi. Başol, yerinde hafifçe doğrularak sordu: "— İsminiz?" . Tanık cevap verdi: "— Hüseyin Nail." Mütad merasimden sonra yemin faslı başladı. Tanık Kübalının mikro- fon başına gelmesiyle evvelâ din- leyicilerde, sonra da sanıklarda bir kıpırdanma görüldü. Zaten Kübalı- nın tanıklığı oboyunca sanık sırala- rında sık sık homurtular ve diş gı- cırtıları eksik olmadı. Kübalı evvelâ bir girizgâh yaparak, tanıklığın me- suliyetli ve o nispette şerefli bir va- zife olduğunu belirtti, ardından asıl İ geçtitik sözleri: — D.P. seçimi kazandıktan son- ra ilk yıllardan itibaren demagojiye du. D.P. nin nasıl bir ikti- dar psikozu içinde bulunduğunu an- Hüseyin pal Kübalı tanık Kübalı bu tanıklık Jattı. V.C. nin kurulusu, iktisadi re- fah hikâyeleri, imar, u psikoz içinde pişirilip (kotarılmıştı. Kubalı dramatik bir ifadeyle bunları belirt- tikten sonra iyiniyetin arasında hiç bir şey ifade etmediğini sözlerine ek- ledi ve Başkandan müsaade isteye- rek bir hikâye anlattı. Kübalının hi- kâyesi pek tuttu Ve sonraki günler- de dillerde dolaşmağa başladı, Bu bir kurbağa a ye Kubalı söz- lerine şöyle, başladı: "— Bir İngiliz (hikâyesi vardır. Kurbağaya Devlet Reisliği veya Baş- bakanlık verilse, ilk yapacağı iş, et- rafında bataklıklar meydana getir- mektir. O, bunu iyiniyetle yapmak- tadır; Fakat iyiniyet kâfi gelmez ki..." Bu sözler, sanık blokları arasında hiddete sebep oldu. Uğultular ve mı- rıltılar birbirini takip etti. Kübalı e Daha sonra din istismarcılı- gına tâviz yollarına gidildi. Sonra, memlekette uğradığımız buhranların en vahimi, ahlâk buhranı başladı..." Tanık ifadesinin burasında du- rakladı. Zira, bir devri yaşamış kim- selerin iç ezikliğini duyuyordu. Son- ra ellerini önünde kavuşturarak tek- rarladı: "— En vahimi bu. Ahlâk buhra- n1." Kübalının bundan sonraki ifade- si artan bir ilgiyle takip edildi ve bir müstebit devrin kirli çamaşırları birer birer ortaya döküldü. İlk sıra- nın başında oturan Bayar ve Mende- res, sık sık göğüs geçerdiler. Hele bir ara Menderes yerinden bile doğrul- mağa teşebbüs etti. Ne ,var ki nazar- ları, birkaç metre- ilerisinde oturan Yassıadanın babacan kumandanı Ta- rık Güryaya ilişti ve birden, Parti Grup toplantılarında değil, Yassıa- dada bulunduğunu anladı. Sanıklar konuşuyor K übalının ifadesi sona erince sıra sanıklara geldi. Uzun zamandan beri sabırsızlanan sanıkların en ace- lecisi, D.P. nin filozof bozuntusu, de- magog Samet Agaoğlu idi. Agaoğ- lu, suratında bir yalancı hiddet mas- kesiyle - mikrofonun Önüne geldi ve başını hafifçe ein eğip hafif hafif sallayarak söze başladı: ahit, yıllardır teraküm eden hiddetlerini döktü. Çok gazaplı ko- nuştu. Hukuki bakımdan alınacak neticeleri sarstı" dedi ve birden asa- bileşerek ilâve etti: "—bDiktaya giderken, midesinden yakalanmış insanlar yoktur, isim söylesin." 19

Bu sayıdan diğer sayfalar: