25 Aralık 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

25 Aralık 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden Bu Çemberi Kırmadıkça... Hükümetter memnun olmadığımı söylersem bana şaş- mayınız, bana kızmayınız. Bu, elbette ki Hükümetin Sayın Ba imi da memnun olmama manasına ge- lir. Ama, niçin saklamak ki, İktidardaki İsmet Paşa pek çok kimseyi tereddüde düşürmüştür. Hiç Olmazsa, pek çok kimseye, beklediğini henüz vermemiştir. İnön anda, çeşitli a, gelen tenkit oklarının altındadır. Bir Başbakan için, bunu olağan addetmemek imkanı yoktur. İnönüye kızanlar vardır: Gençlik, Basın ve Silâhlı Kuvvetler İnönünün ağzının içine bakmaktadırlar. O halde İnönü kaşlarını çat- sın, bunlara hakim olsun, itirazlarım sustursun ve meşhur affı hemen yarın -hatta, yarını istemeyip bu- gün diye diretenler de vardır, çıkartıversin! İnönüye kızanlar vardır:Af tacirleriyle birlikte olmadığını, ların küçük ve basit oyunlarının aleti bulunmadığını, memleketin sağlam kuvvetlerini uyutmak niyeti taşı- madığını İlan etsin, kaynaşma derhal durur! Ama, sa- nırım ki, Hükümete ve Başbakana asıl bulunacak ku- sur şudur: Yarabbi, İnönü gibi bir şahsiyet niçin oto- ritesini, prestijini kullanmıyor, niçin hadiselein üstüne dertleri üzerine eğilmiyor? (Kaldı ki kulis yap- mak, küçük politika okombinezonları kuvvetli İnönü- nün en zayıf taraflarıdır. Bunlara kendini kaptırdı ve- ya o cereyana itildi mi, Türkiyenin I numaralı devlet adamının beş yaşındaki çocuktan farksız hale gelece- gini bilmeyen yoktur. Namusluların namussuzlarla uğraşabilmek için en az onlar kadar cüretli olması ge- rektiğini söyleyen İsmet İnönüdür. Ama İsmet İnönü her seferinde namussuzları yenebilmişse bu,kendisinin kafi derecede - o manada - cüretli olması neticesi de- ğildir. İşin püf noktası şuradadır: İsmet İnönü, rakip- lerine dalma kendi silahını kabul ettirtmiş, onların si- lâhlarıyla çarpışmak gafletine düşmemiştir. Bu yüz- dendir ki, bir çok muharebe kazanan rakipleri harbi da- Ima kaybetmişlerdir. Halbuki şimdi İnönü, itiraf etmek lâzımdır İd kendisine karşı uçsuz bucaksız gü- ven hissiyle meşbu geniş kütlelerin hayret dolu nazar- ları altında politika ve entrika koridorlarında çıkış kapısı aramakla meşguldür. Bir koalisyon hükümetine başkanlık etmenin, cambazlıktan yek az Li bulunduğunu şüphesiz her- kes teslim eder. Başbakan, elbette ki güven oyuna sahip bir kabinenin" başında bulunduğu süre kudret sahibidir. Yani, bir şeyler yapabilme imkânına sahip- tir. O yüzde edir ki, bu çeşit hükümetlere başkanlık edenlerin politika kombinezonlarını hiç kaale almama- ları bahis konusu değildir. Ama, insaf etmek lâzımdır: İnönü, böyle şartlar altında mı Başbakan olmuştur ve onun Başbakanlığı bir zaruretin değil de bir şahsi ar- zunun veya parti tazyikinin mi neticesidir ? Daha Koa- lisyon Kabinesi kurulduğunda, bu sütunlarda, İnönü- remeyeceği hususunda şüphe izhar edilmiş ve en iyi dilekler belirtilmişti. O tarihten bu yana geçen g ünler sâdece şüpheleri haklı çıkarmış, fakat iyi dileklerin gerçekleşmesi fırsatım vermemiştir. İnönü kabinesinin, Türikiyede demokratik rejim bakımından son şansı teşkil ettiği hususunda zerrece AKİS, 26 ŞUBAT 1961 Metin TOKER tereddüt yoktur. Bu, herkes tarafından kabul edilen bir noktadır. Ama demokratik rejim, iki cephenin, hat- ta iki cepheden biriyle ötekinin bir parçasının yanya- na getirilmesiyle kurtarılamaz ki.. Böyle bir başarı, bir Başbakana sadece hareket ( serbestisi, yahut hareket imkanı verir. Siyasi rejim, Türkiyenin meselelerinin sadece dış görünüşüdür. Binanın, cephesidir. Masanın cilasıdır. Türkiyenin meseleleri o cephenin arkasında- dır. O cilanın altındadır. Her kim sanarsa ki Türkiye- nin ekonomik ve sosyal meselelerini XX. Yüzyılın ikin- ci m LL zihniyet ve usullerle halletme- siyi kurtarma abildir, o zatın burnuna gülmek lazımdır. Türkiye bünyevi arızalarını düzelt- medikçe, felaketin eşiğinden uzaklaşamayacaktır. İnö- nü, memleketi bu eşiği aşmaktan alakoyacak kuvvette bir şahsiyettir. Ama büyük adamlar onlardır ki, ken- dilerinden sonra memleketleri saadetin ve refahın ta- dını tadabilsinler. Napolyon Fransayı, yayı kaderlerinin şahikasına (o çıkarmışlardır. Sonra, fransızları ve almalıları bekleyen ıstıraptan, pişmanlıktan, karışıklık ve gözyaşından başka şey ol- mamıştır. Hükümetin kurulmasından bu yana topu topuna bir kaç ayın geçtiği doğrudur. Böylesine kısa zaman içinde bir kabineden mucize beklemek de haksızlıktır. Ama, bu, hiç bir şey yapmamış olmayı mazur göstere- bilir mi? Arazi vergisini kaldırma teşebbüsü, işçilerin tasarruf bonosu hikâyesi ve memurlardan geri alınan meşhur 0 15S'ler.. Bunun dışında? Bunun dışında İnönü Hükümeti, sâdece af gibi bir kısır meselenin do- gurduğu ihtilatların halliyle meşguldür. Halbuki ihtilatın Meselesi olmadığım geldiğinde ele alıp müsbet şekilde neticeye bağlamak kararında değişiklik olmadığım da inatçı ve fırsatçı e yerleştirmekti ir. ey gösteriyor ki İnönünün ve başkanlık etti- ği debinenii kusuru, sosyal hâdiselerde insan faktörü nün önemini kavrayamamaktadır. Hele Demtolinailet is fertlerin ikna edilmesi, onlara güven, aşk, şevk veril- mesi yoluna gidilmedikçe bir şeyler yapmak imkânı yoktur. Bütün Türkiye, İsmet Paşanın Başbakan kılı- cını kuşanmasından bu yana bir bekleyişin içkidedir. Buna rağmen İsmet Paşa, politika, ama en dar politika kulisinden baş alıp millete hitap etmek, onunla Tür- kiyenin meselelerini açık açık konuşmak, hadiselere el koyduğunu, kafasında bir icraat plânı taşıdığım ispat et- mek fırsatım bulamamıştır. Bir Roosevelt'in sıcak Be- sinin amerikan milletinin kalbinde ne gibi tesirler bırak- tığını hatırlamamak kabil bir Churchlll ve bir De Gau şeyi açık açık söylemek, onların dikkatini memleket- lerinin esas. ln üzerine çekmek, sonra da duru- mak sayesinde canlılık, iman, güç yartabildikleri anutulabilir mi? Türkiye, meselelerinin topyekün ele alınması kes- reti, İştiyakı içkide bekliyor. Bunu yapabilecek şahsiyete sahip bir Başbakan hükümetin başında bulunuyor. Bu- na ep ortada laftan başka biç bir şey yok! an oturup ağlamasın dane yapsın? Hele, bu- nun, demeli rejim için son şana olduğunu bilirse..

Bu sayıdan diğer sayfalar: