18 Ocak 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

18 Ocak 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Kânunusani 1929 Millet kıraat sütunu O kabahatini bilir! Bir gün Hocanın tar- lasına bir öküz girmiş.. Hoca bir sopa kapınca öküzü kovalamağa baş- lamış, hayvan kaçmı: Aradan zaman geçmiş.. Bir gün Hoca tarlasına giren öküzü bir köylünün arabasında görmüş he- men bastonunu kaparak «Pat! kütl» — -yvanı meğe başlamış... Köylü hiddetle bağır- mıiş: — Bre adam benim ökü- zümden ne istiyorsun? Hoca cevap vermiş: — Sen haltetme cahil herif..O kabahatini bilir!.. Ördek çorbası Hocanın canı ördek eti istemiş.. Evinden çıkarak tarlasına doğru giderken bak- mış bir gölde yirmi, yirmi beş ördek... Derhal bir sopa bul- — —Muş, ve bu sopanın ucuna bir sicim bag- layarak, bir olta vu- cuda getirmiş... Lâkin bütün bunlar hiç bir faide verme- miş ve zavallı Hoca oltası ile ördek avla- yamamıştır. Bunun | üzerine Hoca koy- nundan bir parça ek- mek çıkararak gölün suyuna batıra ba- ftıra yemeğe başla- Miş... O esnada ora- dan geçen biri sor- müş: — Nedir yediğin Ho- cam? Ürdek - çorbası.. Ürdek.. Z a H meki Bir akçe eksik oluversin Nasreddin hoca bir gün be a cn e kosanıda otururken yanına on kişi ol n Hoca bir de bakmış ki cade n onuda kör. Nasreddin hoca şaşkın şaşkın bu adamlara ba- karken körlerden bil — Hoca, demiş, seni se- sinden tanıdım.. Eğer DUL sekaatalınla şu tırma- gin öte tarafına geçirir- sen sana her birerimiz için bir akçe veririz.. Yani onumuz için 10 akçe.. Nasıl işine geliyor mu? Hoca bu teklifi kabul etmiş ve paçalarını sıva- iyarak ırmağa girmiş, kör-) leri birer birer taşımağa başlamış .. Lâkin tam bu esnada körlerden - biri «Com diye hocanın sır- tından ırmağa düşmez mi? suların cereyanına kapılan kör bağıra çağıra kaybo- lup gider. Arkadaşlarının bağırdığını işiten öbür körler de feryada başlar- lar. Hoca bunu görünce âmâ- lara dönerek der ki: — Size ne be yahu?.. Ben vaz geçtim.. Bir akçe eksik oluversin. Zaten inecekmiş Hoca bir. gün eşeğin- den düşmüş.. Çocuklar zavallının etrafını sara- rak alay etmeğe başlamış- lar: hoca eşeğinden düşt - hoca eşeğinden düştü.. OB di llt ağrıyo belini tutarak çocuklara demiş ki: —Ne gürültü ediyor- sunuz Yumurcaklar?. Ben zaten inecektim.. | Tabola imali meselesin Ne arıyormuş Hoca bir gece yarısı evinden çıkmış, sokak sökak dolaşmağa başla- | mış lâkin biraz sonra şeh-| rin Subaşısına rast gel- | miş... Subaşı kaşlarını çamrak Hoczıva sormuş: —Be hey herif böyle gece yarıları sokakta ne arıyorsun? O zamanlar gece soka- kta gezmek yasakmı Subaşının bağırmasın- dan fevkalade korkan Hoca boynunu bükmüş: — Çelebi demiş uykum kn t rum. “Bu sene yapılacak istimlâkler Şehremaneti bu sene istimlâkât için 400 bin lira tahsisat koymuş! Zeyrek yokuşu taraflarında lan istimlâkların bu sene bitiril- (mesi mümkün görülmüyor. Gelecek sene bu caddenin is- timlâki ile Fatih - Edirne kapı hat- tından sonra Şehzade başı - Eyip | hattı için yapılacak inşaata müsa- it bir vaziyet ihdas etmek üzere çalışılacaktir fakşam Halk sütunu Bir kariimize cevap © * Ankarada Nüri Beyü - 1 — Gönderdiğiniz mektubu derhal islediğiniz mürebbiyeyo gönderi 2 — Şikâyet ettiğiniz gazete ve mektup meselesi hakkında postahare nezdinde tahkikal. yapıyoruz. Alacağı: z reticeyi bittabi. dercedecağiz. Tahelalardaki yanlışlıklar.. Kari'lemizden « İhsan Adij » imza: Siyle aldığımız bir mektupta- deniliyor ki: « Bihassa Galata ve Beyoğlu taraf: Jarındaki mağaza ve dükkânların tabe> danadanı bir çokları yanlış Kandan, halk bu. yanlış Çok. isimleri de yazlış bel İzola tabi . bulundarulm olacağı kanaatındayım. » iş arıyorum Ttansızca ve Arapça bilirim. Ticaret hanclörden Mirinde hesap ve kitabı lerinde çalışmak Üzere iğ arıyorum. fendi hanesi fetisalin Hidayet L Borneo- rasathanı dağ bir | tepesindedir. Alelumum rasathanelerin ne şe- kilde - olduğunu bilirler: Bina müde Tavanı da müteharrik bir kubbedir. Telleskop, ortada durür. Rasıt | koltuğunu, tetkik edeceği yıldızın vaziyetine göre çekerek, bazan oturur, bazan yalar vaziyette teras- sudatta bulunur. elbette, kariler 'er şekillidir. Vakit, gece... Tabüyatçı Vuthavs, o gün, Borneo adasında, - hayvanata dair cidden enteresan bir tetebbu gezintisi yaptıktan sonra, memnun bir hal- de, vazifesi başma dündu. Elinde, sönük ziyalı bir fener vardı. Onu, yanına brakıp söndür- dü; ve koltuğa oturdu. Bir çark, derken, başka bir çark çevirdi. Aradığı yıldızı. bulunca tetkike girişti. İlk önce, uzaktarı dışarıda , dindi. Âlimin maiyetine ait den, çıt yükselmiyor... Belli ki, herkes uykuda.. Yalnız — rasıt uyanık.... O, bü karanlık yerde, dört saat daha vazifesi başında duracak! Âlim, fezanın lâyetenahisindeki esrara daldı. Birden bire, seyrettiği yıldız, siai rüyetinden kayboldu. Bu yıldız bir siyah örtü ile örtülmüş; sonra, gene ansızın açılmıştı, Vudhavs: — “Mutlaka aramızdaki sema- dan bir kuş geçmiş olacakl,, diye düşündü. Lâkin hadise tekerrür etti. Derken, rasathane kubbesinde, boğuk boğuk çırpınmalar duyuldu. Yıldız, artık dürbünün istika- metinde değildi. — « Allah Allahl Ne oluyor, canım?,, Kubbenin içinde, heyulâi, müb- hem, siyah bir şekil hareketteydi. Hattâ, semaya bakan mürabda şekilli pencereyi bile kapatmıştı. Âlim, yavaş yavaş koltuğunda doğruldu. Ayağa kalktı; korku ve heycandan, vücuduna soğuk bir ter basmıştı. Ne olabilirdi bu, ne olabilirdi? | Rasıt, bir dakika kadar, hare- ketsiz kaldı. Kötürümleşmiş gibiydi. kubbe şeklindeki tavana bir şeyin çarptığını ; iki pençenin, tavanı tırmıkladığını işitiyordu . Sonra, boşlukta bir kanat şakır- yüzüne bir darbe indi; gözünde şimşekler çaktırdı. erinde Aynı darbe; masanın duran sürabiyi yere düşü Tefrikanümerosu: 46 SAHTE PRENSES — Hiç vıcrak etmeyiniz! -dedi- sırtındaki elbisesi yakında ise, size Şimdi onun “polis hafiyesi olup olmadığını ispat ederim... Keisin şüphesi büsbülün artmıştı. Caka hitaben: — yakala bakalım şu herifin bacaklarından! Dedi. Kendisi de Kollarını tu- tarak, ikisi birlikte; zenciyi kaya- Jıklara doğru sürüklemeğe başladılar. Yolda — giderken, reis, kendi kendine mırıldanıyordu: — Eğer Cakın elbisesinde, polis O hafiyesi işareti zuhur ederse vay onun haline... Kabilenin merkezi olan kaya- Jara geldikleri saman — bütün Nakilr 1 P. vahşiler de işlerinden avdet etmiş bulumyorlardı. Vahşiler yeni bir adam daha yakalandığından çok memnun ol- muşlardı. Caktan aldıkları eşya, elbise ve çamaşır hepsinin hoşuna gitmişti. yeni gelen zenciyi de öyle soyacakları için pek ziyade memnun — görünüyorlardı; —arabin etrafını sarmişlar, — soymak - için Reisin gözümun içine bakıyorlardı. Reis vahşilere hitaben di — Bu adami yolundan çevirdik; fakat çok mühim şeylerden bah- setti. Bir az müsade ediniz, eğer dedikleri — tahakkuk — ederse bu akşam arımızda büyük bir cümbüş var. ,Reis bir az ileriledi. — Bana M. Cakın caketi kimde ise getirsin! Diye bağırdı. Üzün boylu, Reise doğru ko; k Reis caktei münyene ederken Cakın kalbi heyecandan duracan duracak gibiydi. Gözleri kararmış, muhakemesini mişti. Reis caketi derhal muayene etti ve yakasının iç tarafında bulduğu sesle okudu: — Cak... Ve sonra dişlerini gicirdatarak Cakin yüzüne bagırdı: — Naniusstm köpekl On denberi beni aldatıp durdun ha. Çak zaten, bir kaç gündenberi açlıktan bitgin bir halde idi, kimse ile başlı başına boğuşacak bir vaziyette degildi.. Artık polis hatiyesi olduğu tahakkuk etmişti; bunu inkâr eti izkân yoktu. Cak , başı aşağıda, maslup- bir adam gibi sessiz ve hareketisiz duruyordu. Reis, Çok sevdigi bu on gi arkadaşından derhal nefret eti inde — Bütün ümitlerim — bir söndü.. Nevyorka gönderdigimiz adamın şimdiye — kadar — avdet etmemci di anla- düm. olduğun için olarak yakalattırdın, değilmi? Fakat ne ebemmiyeti var?l Cimi isterse öldürsünler.. Ben düşmanım | olan senin gibi bir polis hafiye sini nihayet ele geçirdimyal Ol artık, burada beş segedenberi geçen ömrümün beyhude ve ma- 'nasız olarak geçmedigine hükmet- tim. Bu mesut dakikayı idrak ettigim için şimdi o kadar çok bahtiyarim ki... İls » de sürahi, yerde hkarıldı. Kocaman bir kuşun, rasatha- nede, kendisinden bir kaç metro ileride uçmakta olması, Vudhavs üstünde tarifi imkânsız bir tesir brakıyordu. Âlim, şaşkınlığı azı cık dağılınca, tahmin etti ki, bu, gece kuşuydu. mutalak; - kocaman bir yarasa olması muhtemeldi. Aldanıp aldanmadığı hakkında kat'i bir kanaat edinmek iştedi. Tehlikeye rağmen, cebinden kib- rit kutusunu çıkararak yaktı. Lü- 'ışığında, âlim, müt- hiş bir karanlığın kendine doğru çöktüğünü gördü. Suratına şid- detli bir pençe, eline de müthiş bir kanat darbesi yedi. Kibrit kutusu fırladı. Fener kırıldı. kendi sendeledi. Yanağına bir pençe daha indi. Vudhavs, hi: dı ki, kuşan hedefi gi lerini çıkarmağa uğraşıyor. Mudafaa için, yüzükoyun yere yattı. Sü- rüklene — sürüklene — telleskopun altına doğru sokuldu. Bu sırada sırtına bir darbe indi. Ceketi yırtıldı. Derken hayvan gene kubbeye çarptı. Rasıt, — fırsattan — bilistifade, telleskopun altına girdi. Yalnız, “her ihtimale karşı müdafaada bulunmak üzere,- ayaklarını dışar- da braktı. Yanaklarından sıcak sıcak kan aktığını duyuyordu. Gözü az çok karanlığa alıştığı n, tavandaki pencereye yakın uçtukça, kuşun sihretini görüyordu. Kafası bir buldog başı gibi yu- varlak; kısa kulakları dik; kanat- ları kayış gibi ve genişti. Vudhavs, bütün kuvvetiyle “im- dat,, diye haykırmağa başladı. Lâkin, bu ses, kuşu kızdırmak- 'tan başka bir işe yaramadı. Hay- van, ilk önce, teleskopun üstüne ve onu salladı. Teleskopa kondı Vidhavs, simdi, iki dik kulağının vardı. Açılan ağ- zından dişleri görünüyordu. Rasıt, dehşetle ladı. Fakat, ayağını geri çeke- Zira, ökçesi, kuş tarafından sımsıkı yakalanmıştı. - Bü sefer, öteki ayağını harekete getirdi. Tam o esnada, eline, demin yere düşen sürahi geçti. Bir taraftan, ökçesi koparılmak istenir gibi sıkılan ayağını kurtarmağa uğra- şirken, öbür taraftan da, doğru- larak, sürahiyle, kuşun kafasına kafasına vurdu.. Sürahi / karıldı. Âlimin elinde yalnız boğaz tarafı kaldı. Topuğu, kopacak gibi acı- yordu. Vuthavs, - sürahinin boğaz tarafını hançer gibi kullanarak, bir darbe de öyle indirdi . Bunün üzerine, kuş, âlimden ayrıldi. Rasathanenin zemininde ileriliyerek , durdu . Kanatlarını çırptı. Rasıt, topuğundan ve yüzünden oluk oluk kan akmakta olduğunu hissediyordu. Yavaş yavaş tabütevanı kesildi. Ve, bayıldı. Kendine geldiği zaman, başı dünüyor, boğazı çayır çayır yanı: yordu. Hizmetçileri, etrafını almışlardı. Artık gün doğmuştu. Muavini, baş ucunua düruyordu. 'ok geçmeden, bir gece evelki yadlk'Allar gekeral, Kendi topuğu, yüzü, sırtı ve ko- lıı sımsıkı urılmı.ıh Rasathane- iki adım ötelerinde, iki gözü bir- gen kör ölmüs, kartal büyüklüğün — de bir yarasa, ölü olarak yatıyordu. (Mabadı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: