7 Şubat 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

7 Şubat 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Padişahın gazebine uğ- rayacağından — korkan Zeynep, efendisinin ayak- larına kapanmış, yalva- TIyordı - Padişahım, bizi afle- diniz! Şeytana uyarak bir kabahat işledik. Nedim de itirafı kusur i L F Şevketlü , azametlü, kudretlü - sultanım! Bu gece nasılsa nefsi emare- — yemağlüp olarak, kırmı- — a lâleler arasında, meh- taba karşı şöylece bir lemi ap eylemek sevda- le buraya gelmiştim, — Külunuzün bü . emsalsiz * güzelliklere ne mertebe O meftun — olduğum — zatı şahanelerince de malüm- dur... — Sultan Ahmed, kork- tukları gibi şiddet gö / termemiştir. - Nedim! -dedi- benim iradem — olmadan - lâle bahçesine girip eğlenmek “afledilmez bir küstahlık- tır. Fakat dua et şu yas- D maya..! seİkisi — birden, — tekrar — hünkârım ayaklarına eğil- diler ve bu iltifatı şaha- neye arzı teşekkür ettiler. — Zeynep, çıplak ayağına — çok yakışan sadef nalin- larla bevıı mermer taş- ların üzerinden yürüdü, ve havuzun - kenarında ayakta durdu: Zi Padişahın gözleri du- manlıydı. - Kiz! - dedi - ne güzel Geçmiş asırlarda sefahat hayatı: 3 / « Sadabad » eğlenceleri T “Düşman orduları Türk ülkesine teca- vüze hazırlanırken, Padişah lâleler ve dil- berler arasında badenuş oluyor ve eğlence- sinden başka bir şey düşünmiyordu!» | | İ | yürüyüşün — var! — adeta, taşların üzerinden — bir tavus gibi süzülerek gi- diyorsun... Zeynep gülümsedi; ba- şını önüne eğdi ve bir şey söylemedi. Kız, ne tatlı gülüyor- sun! Sanki, çehrenin iki tarafında birer kırmızı lâle açılmış... kız, senin adın ne? - Zeynep... — Bu yaldızlı sözler dü- | zen adamı nerden tanı- yorsun? | Zeynebin ağzı kilitlen- | miş — gibiydi. Gözünün ucuyle Nedime baktı. Padişah onu tetkik edi- yordu. Kız cevap ver! Bu daldan dala konan serçe- yi nerden buldun? Nedim, sevgilisinin müş- kil vaziyete düştüğünü görerek muazzep olmuştu. - Padişahım! Bendeniz Zeynep cariyenizi küçük- lüğünden beri tanırım . Efendimizi temin ederim ki aramızda hiç bir şey yoktur. sadece, temaşayı cemaliyle mütelezziz ol- mak için meclisimde bu- lunmasını rica etmiştim. Bu cevap hükümdarın hoşuna gitmişti. — Hoş ve zarifane ifade edilen yalanları -ekseriya- bilerek dinlemekten zevk- yab olurum. Dedi. Padişah masanın başın- daki baş ı:kemleve otu. rarak Zeynebe seslendi: — Şöyle yamatıma gel | bakayım, gülfidanım ! Nedimde neşeden eser kalmamıştı . - Padişahın ani olarak gelmesi- onun bütün emel ve tasavvu- ratını, bütün fikir ve ta- hayyülâtini alt üst etmiş- tir. Zeynep, hünkârın yanı- na geldi, Nedim ayakta duruyordu, padişahın mültefit davranmasından istilade edererk, şarap kadehlerini doldurdu. Ne- dimin sâkiliği hünkârın hoşuna gitmişti. -Bu lâtif manzara kar- 7 mi yazl Nedimin vaziyeti gittik- çe müşkilleşiyordu. Pa- dişah onu adeta istiskal etmişti. Keyfinden başka bir şey düşünmeyen hün- kârın gazebine uğrama- mak> için müsade isteyip oradan uzaklaşmaktan başka çare yoktu. Sultan Ahmet canan elinden şarap içtikçe coş- mağa başlamıştı. Cebin- den bir kese altın çıka- rarak Zeynebe uzattı. Zeynep Padişahın tabi- atını biliyordu. Altınları aldı ve birer birer havu- | zun içine atmağa başladı. Havuzda bir çok renkli balıklar vardı. Çil altın- | lar havuzun dibinde kır- balık sırtı gibi parlıyor ve suyun içindeki balık- lar, kendilerine yem atıl- mış zannederek altinlara koşuyorlardı. BB (Mabadı var) | Tefrika nümerosu: 67 Cim, — kendisine — verilen bu büyük servet karşısnda sevincin- den söyliyecek söz bulamıyordı — Evet.. evet saadetimiz i; kaç param varsa sarfedeceğim! dedi. Jenetin yüzü gülmüştü. Bu ser- vet ona tam vaktinde yetişmişti. Çünki, Hollivatta son günlerde Yahudi aleyhtarlığı fazlalaşmıştı. Kendisine de hücum ediyorlardı. Bu münasebetle izzeti nefsi da- ima kırlan ve vaziyetini çok fena görmeğe bağlayan Jenet, filim fabrikalarında - çalışamıyacak bir hale gelmiştir. Jenet lüks yaşamağa alışmıştı. Zaten beş on bin dolar parası olsa filizi SAHTE PRENSES iklen vaz geçe- | Nâkili: 1 .F. | cek ve başka bir iş tutacaktı. Ellibin doları duyunca çok sevin- mişti.. derhal kumpanyaya bir telgraf yazarak rabıtasını kesme- ğe karar vermişti. Cim ile evlenmek de onun işine geliyordu. Jenetin Amerikada bir Amerikalı ile imkân yoktu. yahudiler aleyhinde yapılan pro- pagandalar tesirini göstermişt Her tarafta yahudilik aleyhine nümayişler — yapılıyordu . | Bütün Amerikalılar yahudilerle dostluklarına nihayet veriyorlardı. Admerikalılar İspanyollara da ayni müameleyi yaptıkları için, jenet | vaziyetinin 'ne derece tehlikeye | düştüğünü göriyor, fakat teessürü- nü kimseye söylemiyordu. Artık, Cimle evlenmemek için hiç bir sebep yoktu. Onunla izdivaç ettiği takdirde bütün teh- likeler bertaraf edilmiş olacaktı. Salonda konuşuyorlardı. Şatonun sadık ve işgüzar hiz- metcilerinden biri, bu sıra, elinde bir gazete ile içeriye Gazetenin ilk sahifesinde kalın harflerle şu satırlar yazılıydı : Esrarengiz bir cinayet *"Bir aydan beri hayat ve me- matından bir haber alınamayan memleketimizin yegâne polis h: fiyesi mister Cakın nihayet izi bulunmuş ve tayyarelerle yapılan takibat neticesinde kendi im- den kurtarılmıştır. M. Cak yarın şehrimize gelecektir. Polis hafiyesi Meksika hududun-! da vahşilerin eline esir düşmüş | dört dansçı çıktı. Nümero 5 Maskeli bir balo ve Ansızın, / çiftlerin dansı erdi; orkestra, bir. balet havası 'a başladı; ve, ortaya, iki ikisi erkek olmak üzre, stere etrafa Her akşam bir hikâye miye başladılar. Halk, çenber oldu. — Seyrediyorlardı ; ve, oymyanlardan bir. erkek, umumun alâkasını, istihza- sını ve kahkahasını celbediyordu. Yüzü maskeli, ve, sırtı, elbiseli olan bu dansör, öyle lâgar, öyle lâmasa, öyle yorgun ve bezgin raksetmekteydi ki; öte- | kilerin yanında, âdeta, tavşanları | takliden sıçramağa yeltenen kap- | lumbağayı andırıyordu. Seyirciler, güle güle, alkışlıya alkışlıya hal oluyorlardı. Dansörse, bundan neş- eleniyor; daha büyük bir gayretle alılıyordu ; Zipliyordu. Bu zıpla- malar esnasında, ayağı mı sürçtü ne oldu, bilinmez, sedeledi; kafa- sını direğe çarptı; ve, baygın bir halde yere yuvarlandı. Bir kaç erkek, onu yakalıyarak, kançpelerden biri üzerine yakır. ular. — Doktor yok mu? Doktor yok mu ? - diye bağrışmalar oldu. Gayet şık, yaşıklı ve genç bir zat, ileri atıldı : — Ben, fakülte muallimlerinden im 1 - dedi. Ve, hastanın başına — geçip, ilk tedbir olarak yüzündeki mas- | keyi çıkarmak istedi. Lâkin mu- vaffak olamadı. Zira, maske, dan- sörün — yüzüne, tellerle sımsıkı merbuttu. Hati hastanın çene ciheti bile ger; pınl pırıl parlak bir lâstikle ö bulunuyordu. Dotor, meraklı bir seyirci kütle- sinin mütecessi özleri altında, | Maskeyi de, Tâstigi de kesmek mecburiyetinde kaldı. O zaman herkes, deminki genç çehrenin ab | tında, beyaz saçlı, beyaz traşlı, kırışık ciltli bir - ihtiyar yüzünün çıktığını hayretle gördüler. Doktor, meseleyle pek enterese| 'olmuşa benziyordu. İhtiyar gözle- rihi açınca, doktor, ona, nerede Nu sordu; ver evinize ben götürceğim! Tepba sokaklardan birine gitti- ler; mütevazı evlerden birine girdi- ler. Kapuyu ihtiyar bir kadın açtı. Gelenleri o halde görünce: T Ya Rebbil Ne oldu? - Diye haykırdı. Joktar, uzun uzadıya teminat vzıdılnen sonra, kadır — Anlaşıldı, anlaşıldı! - dex Her seferki meselelerde biri! Hele yatsın, rahat etsin: Yarnıa kadar dansediyor? Kadın, omuzlarını, kaldırdı; yü- zünü kan bastı; yavaş yavaş hid- det alâmetleri göstermiye başladı. — Niçin mi? Görmiyor musu- sebebiyet vermiştir. kında siddetli takibat icra edi mektedir. Vilson gazeteyi okürken Kla- ranın yüzü sapsarı olmuştu. Artık omun için müdafaa edilecek bir nokta kalmamıştı. — Bu havadis İspanyol güzelinin bütün hüviyetini meydana çıkarmıştı. Cim, gazete okunurken Klara- min renkten renge girdiğini gö rerek hayret etmişti. Meksikalının bir şeyden haberi yoktu. Jenet vaziyetin nezaketini kav- ramıştı. Vilsonun, Klara ile mü- nasebatının derecesini anlamakta güçlük çekmemişti. — Bu kadar merak etmeyiniz! Mister Cak Nevyorka gelmekle bemen sizin yakanıza yapışacak Dedi. Vilson da Klıvıyı teselli edi- ve buna bir İspanyol çingenesi | yorde bicili sağlam madeni — muz? Suratını zaaskeyle kapatmış... Sıçrayıp — hopliyarak — kadınların dikkatini celbedecekl , beyaz saçları ” yüzüne üş, sarhoş, kanapenin üze- rinde yatıyordu. Kadım, ona, bid- detle bakıyordu. Birdenbire mü- lâyimleşiverdi; doktora hitaben: — Bakınız! -dedi.- Güzel adam Eskiden daha da güzeldi. tolgrsolun üzerinde duran bir fotoğrafı alıp Doktora gösterdi. Bur hakikaten, fasvir gibi. bir d liydi. — Amma, saçlarının — ağardı- ğına, / ihtiyarladığına — bakmayın. Ö, bu haliyle bile güzeldir... Haydi, rica ederim, bana yardım ediniz de şunu yatağa yatıralım... Hah, şöyle... Kaldırm, kaldı Şu tarafa doğru, şu tarafa doğ- ru... Tamam. diye söyleniyordu. - Demek balolarda kedini delik: zannettirmek istiyor?... Demek ki, dehşetli hovarda mizaçlı — Sormayın, efendim... ne hoyarda olduğunu biç sorm- yın... İşi gücü budur... Bütün yap- tığı hovardalıkları, sırf öyünmek için gelir bana anlatır... Hem de bütün tafsilâtıyle... Düşünün... Bem ki onu seviyorum... Ne büyül azapla onu dinlerdim... Mamafih, söylemesine mani olmam. İçini çekti. |— Devam etti: | — Akşam üstü, yorgun argın, bet beniz solgun, 'eve, döndüğü zaman, gözlerime b: Tarını anlatmal içine sığ- | mazdı. Yağlandıra ballandıra anlar |tırdı Sonra, bana gösterecek tarzda, | İ fzım açar, geniş geniş emerdi. «Uykum var. Bu gece hemen | yalıp uyuyacağım!» derdi. | — Dalğın dalğın uyuyan kocasının saçlarını okşadı. — Nihayet, bir sabah uyan- dığım zaman, kocamın şakaklarıne da bir beyaz tel gördüm... A, Bir tel daha... Bir tel daha.. Bir tel daha... — Onü, — acı bir zevkle uyandırdım... “Bak, saçların - beyazlanıyor!, — dedim. İnanmadı. Yataktan Sıçrıyarak, aynaya koştu. İlk önce, birden- bire, beyaz telleri göremedi... Dördünü de, teker teker göster- dim... Sonra, ona nasihat verdim. Hayat tarzını değiştirmesini tavsiye ettim... Yoksa, bir iki sene sonra, tamamiyle göçeceğini söyledir Filhakika, tahminimde yanılmı mışim, İki seneye - kalmadan , kocam ihtiyar bir adam haline eldi. Hâlâ gençlik iddiasında... böyle kepaze oluyur. Horliyan. kocasına, yaş dolü gözlerle bakıyordu. Doktor, kadından müsade u(edl Kadın: — Adresinizi — brakınız, — rica ederim. Şayet lâzım olursa sizi çağırtırım!- dedi. Tltitercimi: (Hikâyeci) — Yavrum! Merak etme! Ma- dam ki Mister Caktan çekiniyor- sun, yarın derhal Nevyorku ter- kederiz. Cim hayret ve tereddüt içinde, 'ne yapacağını bilmiyordu. — Rica ederim. bana da söyle- yinizl Bu okuduğunuz havadis sizi neden bu derece teessür ve endişeye düşürdü? | Cimin en mesut bir dakika- sında, bir bomba gibi patlayan ve * herkesin —neşesini kaçıran bu haber onu da merak içinde bırak- mişti. Klara, herkesin zihninde kuru- lup kalan - istifhamları cevapsız bırakmak istemedi. Beni dinleyiniz! - dedi - ben | şimdiye kadar Nevyorkta bir | İspanyol / Prensesi olarak- tanın- Ünştim. | ( Mal li var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: