18 Mayıs 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

18 Mayıs 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşamı Adı te edılm:mış Hikâyeler. 10 Üdebamız, bir gün, Soğukçeş” mede, Alayköşkünde toplandı ve, Darülbedayün yaptığı turnelere müşabih bir Anadolu seyahati tertibing karar verdi. Bu sayede, hem, halkla sıkı temas - tahtı te- mine alınmış olacaktı; hem de, şimdilik sadece muayyen bir kari kütlesinin dudaklarında dolaşan şöhretler, henüz okuma yazma bilmiyen ümmi kasabalılarla köy- dülerin kulaklarına ulaştırılacaktı. Sütunlarımızda tefemrüata ait fazla tafsilât verecek yer yok; — derhal sadede gelelim: — hasılı kelâm, Hikmet Feridünun anke- tine cevap vermiş ve Verecek ne kadar edip, şair, hikâyeci, remancı fıkvucı, onferansçı,,, ci, çi, cü, çü, Cı, Çı, Çu,,, varsa, hepsi, günün birinde, » kasabasına - nazil oldular. İlânlar yapıldı; pazar meydanından ve sokaklardan davul geçirilip tellâl bağırtıldı; Hikmet Feridun kapıda durarak zil çaldı; böylelikle, kasabanın , pedavra tahtalarından her nasılsa derme çatma yapılmış sinema binasına tıklım tıklım müşteri celbedildi. Ve, medlisi , Edebiyatı Cedide üstadı Halit Ziya beyefendi . açıtı; zer: fetmutat üslüplarile, cidden beliğ bir nutuk irat buyurdular; ve te- tabuu izafata geçit resmi yaptı- rarak, maksadı seyahati izah ey- lediler. Nazik bir reveransla sahneden çekildikleri esnada, seyirciler ara- sında: “Tıssssssl...,, Ne bir alkış, ne: “Bravol,, sesi.. Yeni nesil, kulis ardında, bıyık altından güldü: “ Elbette alkışla- mazlar!- diye düşünüldü. - Üstat, halk dili konuşmuyor kil.. Şimdi, Reşat Nuri çıksın da görürsünüz.,, Hakikaten de, sahneden Halit Ziya çikip arkadan hemen Reşat Nuri girince, ve, ismini söyleyince, halk arasında, bir kımıldanma oldu: “Al Bu, o ha?,, diye fısıltılar yuldu; ve, sevimli muharriri *Çalıkuşu, ndan okuduğu pasajı oldukça bariz bir alâkayla din- diler; çekilince, müellifi alkışladı- lar. Genç nesilde, eskilere: “Yaaa.. Nasılmış?,, - diyerek müstehzi ba- kan nazarlar... Fakat, içlerinde, gene bir korku vardı: Zira, Re- şat Nurinin arkasından, sahneye hemen şair Nazım Hikmet gir- mişti. Bu zatin şiirle rinin memle- ketle anlaşılamıyacağı hakkında Yakup kadrinin makalesi var, Sakın, Nazımın yazıları, ahalı üze- rinde maküs bir tesir- brakma- | | fını bit alıkuşu — muharri îılıııed: dev vücutlu, sarı kıvırcık saçlı Nazım Hikmetin gök gürültü- sünü andıran sesile gümbürdediğini gören ve işiten kasabalılar bir alkıştır kopardılar. Üdeba, şu kanaate — geldi “Demek, halk, halk dili ile konuşan halkçılığı kendisine gaye ittihaz eden halkçıları anlıyor ve taktir ediyor.... Fakaaaat ... Nazımdan sonra, sahneye Necip Fazıl çıka> cak! Bu şair, kendi de itiraf eğlediği veçhile, eserlerini ferdi sahada yazıyor ... Halkın kollek- tif hayatına » karşı — bigânelik, yeni nesil lehine kazanılan bu dmumi teveccühün, bir an içinde, sabun köpüğü gibi sönüvermesine vesile teşkil eylemesin?, Korku nafile imiş; zira, Necip Fazılı, daimi surette müteharrik tikli burnu İle karşılarında gören seyirciler, o. şürlerini — okuduğu müddetçe - “Aşkolsun! — Aferim!, sayhalarının ardını kesmediler. Edipler, birbirlerini velyederek teker teker sahneye çıkıyorlar; ve, her yeni çıkan ötekine nispet- le daha fazla alhışlanıyordu. hayet, Şüküfe Nihal ve Halide Nusret hanımların kat'i muvaffa- kiyetlerini müteakip, Alayköşkü heyeti idare intihabatında en fazla rey kazanan romancı Peyami Sefa, arzı vücut etti; yeni nesle teveccüh — gösteren ahaliye selis cümlelerle, cemiyetin teşekkürlerini bildirirken, nere- deyse, alkış ve tepinmelerin şid- detinden bina yıkılacaktı. Üdeba , * A... , kasabasından adımdaki ademi muvaffakıyet üzerine, artık üstat Halit Ziya beyefendi açmak istemediler; yer- lerini Peyami Sefaya terk buyur- dular. “ Bir Akşamdı... ,, müelli bitabe ile söze başladı ise de, e: “tsaın Ne alkış, ne bir şey.... Vayyyl.. Burası, be- düyat kanaatleri itibarile, Edel yatı Cedideye mütemayil bir ka- | saba mı yoksa?... Bundan cesaret | alan eski ler, sahnede birer birer arnı vücut et Sezai — beyefedi, Dahi âzam Abdülhak Hamit beyefendi, mütebahhirinden İbnülemin Mah- mut Kemal beyefendi... Alkışlar, gitgide çoğalıyordu. Muhterem üstat ve büyük romancı Hüseyin Rahmi beyefendide, muvaffakıyet son haddini buldu. Nihayet, Mis-.NORA DAVİS in ser; — Biliyorsunuz kiv zevcimle Amerikaya gitmiştik. — Evet, işitmiştim... Ben b vakit Berlinde idim. Sizi çocuklu- ğunuzdan sonra bir daha görme- dim. Fakat müteveffa' pederiniz Berline geldikçe Kendisini görür- düm. O, sizin bir Amerikalı ile izdivacınıza - biç te - razı değildi. Muhalefetinde çok - haklı Öyle bir yabancı ile evlenmemiş olsaydınız. bu derece bedbaht olmazdınız! — Ne yapayım..? Aşkımdan başka bir şey düşünemiyordum.. Talüm çok fena imiş. | | izeştleri — Amerikada kaç sene kaldı- nız? — On altı sene. — Çocuğunuz oldu mu ? İki tane oldu ve öldi — Amerikadan ne vakit gel- diniz ? — Umumi Harpten biraz evel.. Çavuş bu eski aile dostu ve hemşehirisi olan kadına çok acıdı Sami paşa zade | biyatı atika pardon,,, Cet deye gösterilen teveccüh Üzi | | halka teşekkür maksadile sahneye çıktılar. Onu alkışlıyanlar o derece vel- vele kopardı ki, bizzat üstat da, bundan, son derece mütahas- sis olarak, şaheserinin en parlak ları olan Baranı elmas 1 cehren okumaktan nefislerini menedemediler. kasabasından, civardaki kasabasına, -“C...,, kasa- basından gene civardaki “Çe..n kasabasına gidildi;- Daha bir çok hemcivar kasabacıklar ve köyler dolaşıldı;- lâkin, bir mahal aha- lisinin fikri ve kanaati, öbür n fikir ve kanaatine imi eski lere, kimi yeni lere taraftar. | Yol, öyle idi 'Verilen , ediplerin, ilk w kasaba- kere daha uğraması lâzm - geldi. Hikmet Feridun, kasabada — dolaştığı esnada, pe- davra tahtalı tiyatronun sahibi ile karşılaştı. adam, dedi. ki: “Ne olur? Bir oyun daha oynasa- mız a.. Sizi pek beyendiler., Üdeba, bir temsil daha varmeye rıza gösterdi; - hazırlıklar, ilânlar, mü- madiler, çıngıraklar. Bittabi, bu sefer, sahneye, ilk defa olarak Peyami Sefa çıktı. Hayretli Ne alkış, ne bir şey! Derken, sırayla, Halide Nusret ve Şüküfe Nihal hanımlar.. Eh, şöyle böyle alkış... Bundan cesaretlenen eskiler teker tüker görünmeye başladı... Oo00 ! Git gide kıyametler ko- | puyor... İbnülemin hazretleri ile Sami paşa zadeyi müthiş surette teşvik ve tergip eylediler. Bunun üzerine, Halit Ziya beyfendi mü- tereddit bir halde, sahnede ründü: Ortalık yıkılacak ! “ Ya- şasımın 1 , dar .. “ Aşkolsun! , lar... Kızılca kıyamet !... Bu tahavvüle sebep neydi? Edebiyatı Cedideciler: “ Bizim”) yazılarımız, içli özlü şeyler olduğu için zevkine geç varıldı, mütalâ- asını yürüttüler. Fakat, mesele o değilmişi | Tiyatro müdüründen yapılan cid- di tahkikat neticesi anlaşıldı ki, meyer, bundan bir ay evel, o havaliyi bir hünerbaz dolaşıp marifet göstermiş; -marifeti de şu |imiş: Sahne arkasında — tebdili kıyafet eder, bir — dakika içinde tamamile başka kıyafetle ve başka hal ve tavırla ortaya çıkarmış. — İşte bunun için, halk da bütün üdebayı aynı adam sanmış; ve, ilk çıkanları değil, daima son çıkanları alkışlamış! köyümüz hakkında -gitmeden evel- bir defa sizden malümat almak ııkediml — Ah, teşkkür ederim madam! YAi hai ö daeye yakındırki köyün semtine uğra- Tefrika numerosu: 7 ABDÜLHAMİT 18 Mayıs 1929 VE AFRODİT “ Efendimiz, İzzet paşaya sarayda göz kulak olmasını ferman buyurmuşsunuz ! O da bütün saraylıları sıkıştırıp duruyor. Padişah sarayi bulmuştu : Padişah, Cevdet beyin jurnalına, çok ehemmiyet vermişti Abdülhamit, elinde tuttuğu uzun bir jornalın şu satırlarını tekrar | okumağa başladı: *— .. ve nihayet bir gün, efendimize süi kast cüretini gös- termesi pek mühtemel olan bu gizli teşkilâti bir an evel mey- dana çıkarmak ve müteşebbis- lerini imha etmek..., Kâğdı avucunun içinde sıktı. — Cevdet çok doğru söyliyor. Bu hainleri bir an evel bulup kafalarını ezmeli. Diye kendi kendine söylendi. Padişahın Cevdet beye fevkal de itimadı vardı. Abdülhamit, İzzet ve Fehim Paşaların sadaka- tinden emin olmakla beraber, onların her şeyi mübalâğa ettik- lerine kaildi. Fakat, kalemi çok kuvvetli olan Cevdet beyin şir diye kadar verdiği jurnallar de böş ve manasız şeyler degildi Cevdet-B. ne yazarsa Padi- gah onun sihhatine nanır ve derhal o işin icabına bakardı. saray — haricindeki — inzibat ve asayişin devlet adamları ve me- murları tarafından temin edilece- ğinden emindi. Abdülhamidin en büyük endişe ve düşüncesi saray dahilinde kendi şahsına taalluk eden dedikodulardı. Bilhassa İzzet paşanın ihbaratı onu büsbütün çileden çıkartmıştı. Hakikaten günün birinde yatak odasına bir bomba koyacak ol- salar, Padişahın hali ne olurdu? Abdülhamit yalnız bunu, kendi hayatıı düşünüyor ve geceleri gözüne uyku girmiyordu. Bir harem ağası ile Cevdet beyi çağırtmıştı. Cevdet bey Pa- dişahin bütün esrarma vakıftı. Abdülhamit ancak onunla müda- velci efkâr ettigi zaman müteselli olur ve o gece bir kaç saat ra- hatca uyku uyuyabilirdi. Cevdet B. huzuru - hümayıma girdigi zaman, evvelâ Padişahm çehresine bakar, yüzündeki hat - ların ifade ettigi manalara göre idarei kelâm eder Padişah, asabi adımlarla odanın. içinde geziniyordu; Cevdet B. gözü- nün ucile Hünkârı tetkik etmek dığım yoktur. Zevcemin vefatın- | dan sanra işlerim altüst oldu. Şimdi de başımda yeni bir bela harbiye reisinin perde çavuşu idim... cephede harbediyorum. — Nasıl geldiniz? hafta izinle... — Başınızdaki belâ nedir? — Sormayın madam, sormayın! Düşmana casusluk eden bir kadın, kolumdaki evrâk çantasını | aldı; düşmana gönderdi ve şimdi düşmanla fırsatını bulmuştı her gün bir taraftan hezimete uğrıyoruz... — çanta kimin idi? | — Erkânı harbiye reisinin. — Doğrusu bu hayret edi bir şey. Şimdi ne yapacaksını: — Bilhassa bu. işi bitirmek in geldim, yarın herhalde bu hınzır. karıyı yakalatıp kocasını idamdan kurtaracağım. Bu esnada Madam Hüzberg birdenbire ayağa kalkarak telâşla sokağa baktı. — Aman, karşiki pencereden aşağıya bir çocuk düştu... * Çavuş yerinden fırladı ve pen- cereye kostu. | Genç kadın da arkasından ba- kayordu. — Ah zavallı... — ne tarafa düştü acaba? — Bir iğiliniz, her halde yerde l cek olacak... tarassut edecek bir kadın ğırınız, gelsin | dedi. Abdülhamit Cevdet beye me- selenin vahameti hakkında bir çok sözler söyledikten sonra, bu sadık ve kurnaz bendesine hita- ben di — Cevdetl Bana karşı göster- miş olduğun sadakat ve fedakâr- lığa memnun oldum. Yazdıklarının hepsi mahzı hakikat. Meselenin şiddetle takibini irade ettim. Beyanname neşrederek halkı iğ- fale mütecasir olanların, herhalde cezaları — verilecektir. — Fakat, sarayda bu tehlikenin önüne nasıl geçmeli? Cevdet.. hele bir defa da bü işi sen mülâhaza ve muha- keme et bakalım! Cevdet B. Padişahın gözünde büyülttügü bu meselenin halline imkân olduğunu ima ederek cevap verdi — Elfendimiz merak- buyurma- yınız! Sarayda zatı şahaneleri uğrunda ölmeyi şeref addedenler az degildir... Her türlü ihtiyata riayet ederek, muhtelif cephelerde tedbir almak muvafık olur kana- atındayım. — Ne yapmak lâzımsa söyle, Cevdet! y — Efendimiz, İzzet paşaya, sa- rayda göz kulak olmasını ferman buyurmuşsunuz ! O da bütün kız- ları Baş mabeyinci kulunuzla sı- kıştırıp dürüyor. Halbuki, bu ayağa düşürmeden takip etmek gaha muvafık değil midir. sulta- nim — Hiç kimsenin fikir ve müta- laası, senin fikir ve mütelaaların kadar akıl ve mantığıma uyğun gelmiyor. - Sen — vakayü uzak- tan gören ve ihata eden gayet müdebbir bir adamsın, Cevdet! gidince İzzete söyle, ortalığı ka- rıştırmasın. Kimden şüpheleniyorsa bana onu haber versin. Sana gelince; bana, bu hbususta ne tedbir düşünüyorsan açıkça söyle bakayım ! Cevdet B. Padişahın kendisine ilimat - ve teyeccühünden cesaret — Ferman buyurulursa, saray- hlar arasında - bu işin Melâhat tarafından tahkiki için kendisine talimat verelim. Bu teklif. Hünkârın hoşuna gitmişti : — MELÂHAT ı çağırınız, gel sin! Dedi. (Mabadi var) Çavuş yarı beline kadar igilmiş bir vaziyette pencereden sokaga bakıyordu. İşte, tam bu esnada Madam Hüzberg, Almanyadaki cinayetle- rinin — sonuncusunu — işlefliş ve çavuşun ani olarak - bacaklarını çekince, zavallı adamcagız tepı üstü pencereden sokağa düşmüştü. Madam Hüzberg bu hareketi büyük bir sürat ve maharetle yaparak derhal çavuşun odasını | terketmişti. Genç kadın, pansiyon kapısın- dan sokağa çıktığı zaman, beş katlı bu yüksek binanın üstünden yere-düşen çavuşun parça parça olduğunu görmüştür. Halk cesedin başına toplanmıştı; hangi evden düştügünü ve kim olduğunu tetkik ediyordu. (Mabadı var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: