20 Eylül 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

20 Eylül 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

koca arasındaki geçimsizlik de, artık hükmüne girdi. Hanımlar nasıl saçlarını orlar, nasıl yüzlerini boyuyorlar, kocaların- | a öyle şikâyet ediyorlar. Kocadan şikâyet süs gibi bir şey oldu. H bahsedeceğim hanım da, bu hanımlardan İ Cand b imsizlik, evl ület, aralarında kavga ve geçimsizlik, evlen- iğkinin ilk günü başlamıştı. Kocası 'ne söy hiğ rhakkak aksini iddia ediyordu .. İle, mütemadi. hurgür ile, tam dört szne ber yaşadılar. hına bu, kocasının sayesinde oldu;. çünkü müsamahakâr davranıyor, kulağını tıkıyor, | umuyordu. l sene sonra bir gün, gene müthi; Üra sonra karsının “sinlrleri. biraz yatı İ sonra, yalvarır gibi dedi ki: Ben! biraz dinler misin karıcığım? 4 Amma yalvarıyorum. Kuzum dinle. Gen> saçma bir şey söyliyeceksin, kıza- | İn, tekrar kavga edeceğiz. . Ne olur, şu benim biraz ” olsun snn, beni biraz olsun memnun etmeği n, biraz olsun gönlümü hoşetsen... Nekadar olurdum bilir misin? insı evvelâ ters ters baktı. Sonra omuz daha sonra bir kahkaha bastı: Sersem! (| Neden sersem diyorsun? İ Sersemsin de onun için. Eğer bu dedikle- psam mesut olacağını” bilirim... Amma u ne kadar bedbaht olacağımı sen bilirmisin? — Beraber mr — Sakın söz atayım deme, üç ay yatarsın. de meşhur bir Mıgır efendi, bu Mıgır efendinin meşhur bir lokantası, lokantanın da, hafız Necip efendi isminde meşhur bir müşteri- Si vardır. Mıgır efendinin yemekleri tatlıdır, yalnız tuzu biberi noksandır. Orada tuzu biberi yerinde, agız tadile yemek yemek için, mutlâka hafız Necip efendi ile dostumuz Ülvi beyin gittiği sa- atlerde gitmek lazımdır. Bu iki zatı şerif, Mıgır efendiye karşı pek mültefitlirler. Mıgırın - sıgır vezninde oldugunu hafız Necip efendi buk muştur. Ulvi bey de, Mığır efendiye katiyen “Ulan,, sız hitap etmez. Geçen gün Necip efendi dükkâna girdi. Mığır Send, tömtar mişberdere eei Z — Ayağa kalkın, kibar müşteri geldi Hafız efendi dedi ki: — Mığır, bugün tam kırkıma bastım, yemek- ten sönre meyva senden olacak. — Olsun bakalım. Yemekten sonra hafız kavun istedi. Verjini hanım kavunu verdi. Hafız tedi, sonra haykırdı: — Ulan, kırk yılda bir kere bir dilim kavun ikram edersiniz o da kabak gibidir! — Virjini, kes başka bir kavun! Başka bir dilim getirdiler. Necip efendi onu ga yedi sonra gene haylardı: “Bu da kabaktı el Bu sefer Mığır efendi kendisi elile bir kavun seçti, hafızın önüne koydu: “Ziftlen bakalım!,, Hafız Necip efendi üçüncü dilimi de gövdeye indirdi; sonra Ulvi beye dönüp dedi ki: — Bu da kabaktı amma, artık nezaketen yedim... Bu kadar kişi içinde Mıgırı mahçup etmek istemedim! Şüphe çapkın bir küçük ha- | — Karısından ayrılmıştı. Bir gün İysahtu, ve... çok güzeldi. | sebebini sorduk. Ü. bir kızın etrafında dö- | " — Yahu, dedik, durup- durur- " ;:!';:'3, nd!îfi_ni kmymnk kuma.., neye ayrıldın? Anlat Klur mu?... Meğer ki insan | bakalım. İrifas ';:""MĞZĞL;M:, Şöyle anlatt yam yi —Tamamile emin değilim, fakat dayanamadı, genç kızı GĞ ee Üai Ca Ş önüne bir gözcü koydum. Ertesi güd bana şöyle bir kâğıt yazdı: gahal a yişorsunnaz . | “Hammefendi . evden çıkmadı, len onlara 'ne yapıyorum | amma bizmetçi iki okka şeftali ? Erkeklere fenalığım | aldı. İki okka şeftali yalnız Biyor ki... yenmiyeceği - için... üst tarafını Hmma çok iyiliğiniz doku- | siz düşünün., Düşündüm, karıyı boşadım. sen, ve ben... Cavide, Melek, füçük hanım, dedi, neden bizeyiz. 'n giyinecek değilim . Kimler mi var?. Mehmetler var, Ahmetler var... . Hasan beyle Hüseyin bey, kızları, damatları... Mö: yö Dengo ve karısı... Madam Delkas... Murat bey takımı, Behiceler... Piyanist Seyda ile viyolonist Mukbil... Küçük bir cazbant... İşle bu kadar... Görü- yorsan ya, kimse yok... Biz Hiç kimse, Biz bizeyiz.. — Çok iyi, — Amma dikkat ettim, piraz- Dilrüba gele. Pirandellonun beğeniyorsunuz ?. musunuz? — Yazıyorum , adapte ediyorum! n adapteleri iyi mi? dello denen adam fena muharı Biz bize O ve ben Lâf — Allo!... Evet, çarşamba J. R. A bey, Er. M. beye | — Darülbedayide, — müdiriyet akşamı... Nasıl istersen... Yok )İ tesadüf etti: odasında oturuyordum. — İçeriye canım, olduğun gibi gel . SÜ Yabir oylalar ve bi? W parlak gözlü, kıvrak bir kız girdi: — Artist olmak - istiyorum ! Odada bulunan kadın artist- lerimiz- güldüler, sonra sordular: — Hiç sahneye çıktınız mı? Hayır... Amma tiyatro oy- namak kolay bir şey... Sahnede papağan gibi ezberleme sözleri söylemekten ibaret... Benim çe- bilmem — nesini — Siz yeni bir şey yazmıyor. | nem kuvvetlidir... Kendilerine kuvvetli bir rükip Pirandello'dan | olacak olan bu hanımın kabul edilmesine mani oldular. izdivaç « Deli gibi aşıktı. Akşam öldu mu, kadının evine gidi- yor, geç vakitlere kadar ka- hiyordu. Bir gün: — Yahu, dedik, mademki bu kadar seviyorsun, evlensene. Güldi — Evlenirsem, dedi, geceleri 'nerede vakıt geçiririm? Tarif Dostum büyük şair Salih Zeki bey, bundan 22 sene evel, şairliğinin en koyu za- manlarında, bir küçük hanıma aşık olmuş ve beraber yaşa- mağa başlamıştı. Üç gün yaşadı. Dördüncü gün meydandan kayboldu. Salih Zeki büyük bir endişe ile karakola koştu. Komiser bey sordu: — Nasıl bir kadındı? — Zümrüt gibi gözleri, inci gibi dişleri, Venüs dö Milo'- nun bürnü gibi bir. burnu, kiraz gibi dudakları, sırma gibi saçları vardı. Dokuz perii yüri ilhamdan bir tanesi idi. Komiser bey — Âlâ dedi, şimdi - bir kerede tarif edin bakayım... — Fıkralar Kuzu gibi Bu sene, Adaya beraber gittikleri zaman, arkalarından hayli dedikodu yapıldı. Kadının aksiliğini, sertliğini, şirretliğini herkes biliyordu: — Bakalım, diyorlardı, aşı- kını kaç günde kaçıracak! Fakat, mevsim sonuna ir. halde, ayrılmamışlardı. Geçen akşam, Nizamda kol- kola gezerken gördük. Biri : — Adam mesut! dedi. Hamdi bey derhal atıldı.: — Evet, amma... Kuzu gibi mesutl Kur Dört küçük hanımla bir küçük bey, bütjin gece birbirlerinden ayrılmadılar, Daha daha doğ: rusu bu sözde kızlar - gencin peşini bırakmadılar ve gece geç vakıt, onu bir köşeye sı- kıştırdılar — Bu kadar kur kâfi, artık evlenmeliyiz. — Maalesef dört defa ev- lenmeğe artık cevaz yok... Sizin —üçünüzden — ayrılmakta benim işime gelmez. BOTAD YA UNN DN KERLARA — Nafile sokulma, bıyıklılardan hoşlanmadığımı bilirsin.

Bu sayıdan diğer sayfalar: