12 Ekim 1931 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Ekim 1931 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

öl 12 Teşrinievvel 1931 Roman tefrikamız: 62 12 Teşrinievvel 1931 HİNT YILDIZI Yazan; İskender Fahrettin Karımı okadar çok sevmiştim ki.. aşkımı yenmek ve söndürmek için zaman zaman çöllere atıldım, zındanlara düştüm, fakat bu melün aşkı kalbimden çıkarıp atamadım! Avdan döndüğüm zaman, Yogoda, Lâmaya Ile konuşuyordu.. Kabile efradı arasında (Yogo- da) nın babasına husumet besle- yen hintliler vardı. Lamaya taf- silât vermek üzere Muyalıların arasına karıştı, Ben, Yogoda ve ibtiyar Hintli bir arada oturu- yorduk. (Lamaya ) nın kardeşleri de kabile arasına karışarak yanı- mızdan ayrılmışlardı. İbtiyar Hintli anlatıyordu: — Muyalılar çok cessur ve fedakâr olurlar. Kabilenin kısmı azamı Budaya taabbüt ederler. Budistler Brahmanlar gibi müte- assıp değildirler. Misafirleri için hayatlarını hattâ evlâtlarını bile feda ederler. Bu münasebetle size Budayı tanıtmak isterim. Mademki siz mısırlısınız ve şimdi bizim kabilemiz arasında bulu- nuyorsunuz.. Budayı ve onun mezhebini tanımanız lâzımdır.| Buda şimalde, Himalaya dağla- rı civarında Sakya şehrinde yaşa- yan bir hükümdarın oğlu idi. Bu- da yirmi beş yaşına gelinceye ka- dar babasının sarayında yaşamıştı. Fakat bir gün, başı üryan, yüzü buruşmuş, bütün azası titreyen bir ihtiyara; bir başka günde bütün vücudü çibanlar içinde, gayri ka- bili tedavi bir hastaya; daha sonra da üzerine kurtlar üşüşmüş mütefessih bir cesede tesadüf etmiş, ozaman muztarip beşeri- yetin bu nihayetsiz felâket ve ıztırapları karşısında şu suretle düsünmüş: Gençlik, sıhhat, hayat, bunlar hiç hükmündedir. Çünkü her üçü de ne ihtiyarlığa, ne hasta- lığa ne de ölüme karşı durabiliyor!,, Bunun üzerine Buda insanlara acımış, bu ıztırap ve felâketlere bir çare aramağa başlamıştı Tefrika numarası: 23 Gene bu sıralarda sokakta heybetli bir dilenci rahibe tesa- düf etmiş, Buda da rahip gibi âlemden tecerrüt etmege karar vermiş.. İşte bu dört tesadüf Budanın meslek ve mezhebine esas teşkil etmiştir. Buda bundan sonra cemiyetten kaçarak çök lere iltica etmiş, yedi sene tevbe ve istiğfar içinde yaşamış, açlığa, susuzluğa, yağmura ve aşka mu- kavemet etmiştir. Fakat, nefsini bu suretle körletmeğe çalışması onun damarlarındaki ateşi ve ruhunda (hissettiği o heyecanları söndürememiş.. Nihayet nefsine mağlüp olarak, insanlar gibi yaşamak lüzumunu hisetmiş, ye- mek yemiş, kuvvetlenmiş ve işte o zaman hakikate des- teres olabilmiştir. Artık, ondan sonra Buda cemiyet içine karı- şarak vaız ve nasihate başlamış, etrafına şakirtler toplamış, cema- atlar teşkil etmiş, fertlerin cemiyet'in mali olduğunu söyliyerek herkesin cemiyete müfit olmasını tavsiye eylemiştir. Buda tamam kırk beş sene telkinati (odiniyede bulunduktan sonra, şakirtleri arasında vefat etmiştir. (480 Milâtten evel) Buda öldüğü zaman bu büyük mürşidin arkasından iki yüz milyon hintli ağlamıştır. O Budanın muhabbeti iki yüz milyon insanın kalbinde yer tutmuştu, Buda öldükten sonra halk arasında bir mabut gibi yaşadı. Bütün mabetlere Budanın re- simleri ve heykelleri konuldu: Az zaman icinde Budanın kavaidi diniyesi bütün Hindistanda intişar etti. Buda mezhebinin abali bey- inde pek çabuk taammüm ve 12 Teşrinievvel 1931 Denizlere dehşet——-—— —— ——— salan tahtelbahir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri : Max Valentiner Mütercimi : (Vâ - Nü) üzerine petrol döktüler ve tahta- ları alevlediler. Gecenin karanlığı içinde, ayna gibi denizin üzerin- de, alev sütunlarının yıldızlı gökyüzüne yükselmesi, ne hoş manzara teşkil etti. Vapur, ayaklarımın altında uyu- yordu. Köşkte, zabitlerimle bera- ber oturmuştum. Seyrediyorduk. Birdenbire direkler... Bir gemi... Gene iş başlayordu. Gelen, Norveçli bir gemiydi. Hiç bir hamulesi yoka benziyordu. Ansızin, omuzlarımdan silkilmiş gibi, aklımı başıma topladım. Sancak tarafında, iki direk belirdi. Bir harp gemisinin direkleriydi bunlar... Gemi, insanı hayrette bırakan, insana tesir eden bir sür'atle yaklaşıyordu. Norveç gemisini derhal terkettik. İçindekiler, vukua gelecek man- zarayı seyretmek için, heyecanla bekleşmeğe başladılar. Bütün (mürettebat başına geçti. Sandalı içeri aldık. Battık. Uzaklaşmak o için ozamanımız müsait değil. Norveç gemisine dokunmak tehlikesini geçirerek daldık. vazifeleri nana Akşam Malüline ve şehit yetimlerine tütün ikramiyeleri dağıtılıyor Beşiktaş askerlik şuesinden : 1 — Beşiktaş askerlik şubesinde mukayyet malül zabit ve efrat ile şehit yetilerinin tütün ikra- miyeleri tevziatına Beşiktaş kay- makamlığında müteşekkil komis- yon tarafından 13 teşrinievvel 931 salı günü mübaşeret ve 14 şubat 932 tarihinde nihayet ve- rilmek suretile dört ay müddetle ve haftanın cumartesi ve salı günleri devam edilecektir. 2— 14 şubat 932 tarihine kadr müracaat etmiyenlerin hak- ları sakıt olacağı cihetle eshabı istihkakın muayyen günlerde ve saat 14 te üçer kıt'a fotograf ve senedi resmilerile bizzat komis- yona müracaat etmeleri. İst. 4 üncü icra memurluğundan: Tamamına 4500 lira kıymet takdir edilen boğaz içinde kuru çeşmede yeni mahalle sokağında E 22,22,22,22,22 ve Y 24,26,28,30,32 numaralarla murakkam beş bap hanenin temamları açık artır maya vaz edilmiş olup 15/10/9381 tari hinde şartnamesi divanhaneye talik edi- lerek 4/11/931 tarihine müsadif çarşam- ba günü saat l4 denon altıya kadar istanbul dördüncü icra dairesinde açık artırma ile satılacaktır. Artırma ikincidir birinci artırmasında 500 liraya talip çıkmış olup bukerre enziyade artıranın üstünde bırakılacak- tır artırmaya iştirak için ./ 7 kuruş teminat akçesi alınır müterakim vergi lerle belediye resimleri vakıf icaresi müşteriye aittir. Hakları tapu sicillile sabit olmıyan ipotekler ile alacaklılar diger alakada ranın ve irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair olan iddiaları ilân tarihinden itiba: ren 20 gün içinde evrak müsbitelerile bildirmeleri lâzımdır aksi halde haklari tapu sicillile sabit olmıyanlar satış bede- linin paylaşmasından hariç kalırlar. Alâkadarların yeni icra iflâs kanunu- nun 119 ıncı maddesi hükmüne göre tevfik hareket etmeleri ve daha fazla malumat almak isteyenlerin 941/152 dosya numarasile memuriyetimize mü- racaatları ilân olunur. nan intişar etmesine en mühim sebep, sınıflar beynindeki farkın bu mezhepte külliyen (reddedilmiş olmasıdır. Bir mibrace ile bir dilenci mabede girdiği zaman, mabut huzurunda yanyana ibadet etmek mecburiyetindedir. Buda mezhebinde hayatın da hiç bir kıymet ve ehemmiyeti yoktur. Buda diyorki: “ Yaşamak bed. bahtlıkdır. Çünkü, insan, bu dün- yanın gençlik, sıhhat ve hayat gibi inamına arzukeş bulundüğu ve bu saadetleri de idameye ken- dinde iktidar göremediği için bedbaht olur. Bütün hayat, me- dit bir ıztıraptır. Bütün ıztıra- batın menşeide nihayetsiz ihti- raslardır. İztırabatı ortadan kal- dirmak için, arzuyi, ihtirası mah- vetmek lâzımdır. Halbuki beşerin fitreti ve açzi buru imkânsız kılıyor. Muztarip olmamak için insanı bedbaht ve perişan -eden revabıtı kırmalıdır.., (Arkası var ) Daldıktan sonra, lik da dikkatle takibe başlıyorum. Bu, bir İngiliz (zırhlısı. o Minotaure cinsinden on altı bin tonluk bir kruvazör... | Emrediyorum: — Ön taraftaki torpilleri en- daht için hazırlayın. Hayır, yanıldım. Yapacak birşey yok. İngiliz, birden dört bin metre uzakta.. Kenara doğru, büyük bir süratle kayıyor. Nafile! Emir veriyorum: — Torpiller yerinel Hayır, endaht vaziyetine bir türlü gelemiyeceğim. Buna imkân yok. O esnada, beklenilmedik bir şey oluveriyor . İgiliz, ansızın, yolunu değiştiri- yor. Üzerime doğru gelmeğe baş- lıyor. İ) Her akşam ( l bir hikâye Bir arkadaşım bana hikâyesini anlattı; aynen kendi ağzından naklediyorum: Onu çocukluğundan tanırım. Ortamektebe gidiyordu;”ben lisede idim. Haftada bir, cumartesi akşam- ları, çoluk çocuk hep toplanırdık: Nevin, Neziha, Jâle, Cemil Naim ve diğer bir takım çocuklar. O, dediğim Jâle idi. En yaşlıları olan Nezihe on dördüne basmamıştı. Amma gene benden biraz küçüktü. Onun için meclisi ben idare ederdim, Hem de bülbül gibi fransızca konu- şurdum, operetlere gider, ecne- bilerle düşüp kalkardım. Bundan ötesi sağlık değil mi ? Kredim yüksekti. Oğlanlar hep beni taklide yelteniyorlar. Meselâ kelebek (— fiyango) boyunbağı takmışsam, haftaya aynını getirir- ler. Devrik çocuk yakalıklarına düğümliyeyim diye habire uğra- şırlar. Nihayet kızlardan biri açır da, çekip çekiştirip bir şeye benzetir. Bir kere alay için bir küçük hanımın elini öpmüştüm. Ondan- beri el öpüşsüz kızlara selâm verilmez oldu. O derece ki haltet- miş eski Rus aristokrasisi, öyle el öpüşleri ki, şapırtılı şupurtulul Bacaksızların duruşları, konuşuş- ları da hep taklit, Maymunlar saçlarını uzatıyor, yağlıyor, ayırıyor, fırçalıyorlar. Maymunlar ki may- munlarl Ama cici, sevimli may- mumlar! Bir kerede numara olsun diye babamın bonjurunu giymiş- tim. Boyluca olduğum için tam gelmişti. Haftaya ne görelim? Maymun- lardan biri, anne babasının redin- gotuna bürünmüş, geniş dik yaka burnuna çıkmış, eteklerile yerleri süpürüyor. Hani bir zamanlar, çocuk aktör Jackie Coogan bu kılıklara girerdi; sanki onun öz kardeşi, Bütün gece, redingotlu beberuhi caka sattı durdu. Dağılacağımıza yakın gözleri yaşardı, yaygarayı bastı. Elbiseyi aşırdığı için evde şamarla karşılanacakmış ta... Birlikte annesine gidip şefaat etmeğe mecbur olduk. Sonraları meclisimiz genişledi. Aramıza pek çocuk olmıyan kü- çük hanımlarla, küçük beyler girdi. Çoçuk oyunları pek sökmez oldu. Piyano çalanlar, nükte ya- panlar var. Âdeta şimdiki hayatın ufak bir nümunesini yaşıyoruz. Hattâ dedikodu da yapıyoruz. Hafif tertip flötler ( başladı. Bilmem neden, ben bu oyuna kapılmadım. Kızların en küçükleri olan Nezihe'ye sokuldum. Onunla çocukluğum tutüyordu. Koridorda beraber ip atlıyoruz. Bazen ders- lerine bakıyorum, yazılarını düzel- tiyorum. Kıkırdak (okahkahaları Kaybedecek bir ağız bile yok. Emir veriyorum : — Terpilier yine endaht vazi- yetine konulacak. Torpili baş tarafınamı, kıç ta- rafınamı atacağım diye fazla düşünmeğe imkân yok. Kruazör, köpük saçarak, dev gibi büyüye- rek, tam üzerime yaklaşıyor. Aman yarabi | Ya periskop'umu görürse ve bana çarparak beni ezerse? Periskopumu içeri alıyorum. Yalnız bir mantar kadar olan en üst tarafını su üstünde bırakıyo- rum. Böylelikle, düşmanın direk- lerinih tepesini ( görebiliyorum. Hafif bir süratle yürüyorum. Dev yaklaşıyor. Delice bir süratle. İki yüz metroluk bir sahaya geliyor. Emir veriyorum: — Endaht zaviyesi 270 derece. beni de güldürüyor. O da bildiği; bir kaç piyano parçasını, üzene' ezene, sırf benim için çalıyor. © Hasılı sıkı fıkı iki ahbaptık. Fakat ansızın, aramızdan kara kedi geçti. Nasıl olduğunu anla; tayım da istiyen gülsün. Gene bir cumartesi akşamıydil Oynadığımız oyun icabı ber erkek sırasile, beğendiği bir ka- dına bir iki tatlı söz söyliyecek: Sıram geldiği vakit - ne yalan söyliyeyim - aralarından kırmızı yanaklı, dolgunca olan Neziheyı seçtim. Oyun bitmeden Jâle ortadan kaybolmuştu. Aksi gibi aldırış etmedim. . Neden sonra onu meydana çı- kardın. Bir köşeye çekildi. Surat asmış kimse ile konuşmak iste- miyor; hususile benimle. Sebep ne imiş?... Ta dağılaca- Zımıza yakın içini çekerek kula- ğıma bir şeyler mırıldadı: “Onu adam yerine koymamış, oyunda kimse ona hitap etmemiş., Ne diye ben Nezihe gibi elin kızına o kadar tatlı dil dökmüşüm ? Hem de sözlerim içinden geliyor- muş ilâh...,, Vay, vay, vay!... Ama, haftaya pek gülmez ok dum. Küçük hanımlardan ne tom- bul yanaklı, mavi gözlüleri, ne de esmer izelleri beni sarıyordu. Jâle'mi arıyordum. O'da inat ediyor; bana yanaşmıyordu. li hafa sonra tanışmamızın yıldönümü idi. Bizim evde topla- nacaktık. Fırsat fırsattı. Çocuklar bayram elbiselerile geldiler.. Ben bu sefer babamın smokinini giydim. Cidden yakıştı. Jale hayran hayran baktı; sonra gülümsiyerek beyaz dişlerini gös- terdi, sonra barıştık. Ne mütlu bizlere! Gittikçe birbirimize bağlanı- yorduk. Geceleri, el ayak çekildikten sonra, birbirimize telefon etme- den rahat yatamıyoruz. Mektepte paydos olur olmaz, soluğu onun mektebinde buluyo- rum. Elele veriyoruz. Tramvay parasını da Sinemaya saklıyoruz. Jöle, her anlattığıma, sebepli sebepsiz kıkır kıkır gülüyor. Onun söylediği hoşuma gidiyor... Herişine gitmiyoruz; ötekilerin hırsızlamaca öpüştüklerini bildi- ğimiz halde... .. Aradan on sene geçti. O zarif bir kadın oldu; ben de koskoca bir erkek... Hem de çok gezmiş birçok iklimlerin kadınlarını tat- mış, biraz yıpranmış bir erkek. Onu tekrar gördüm; görüşüyo- ruz, Hatıralarim aynen yor. Onu sahiden sevmiş miydim? Gürültülü on senelik hayatım onu bana (o unutturmadı mı?... OElân, seviyor mıyım... Acaba? Ya 0?... Çocukluğumuzu göz önüne (getiriyor mu ?.. Acaba, oda?.., Salâh İzzeddin Evet... mühakkakki, mili bahri üzerine bir yapmeliydim. Div, soluyarak geçiyor. Aşağıdan haber geliyor: — Hazırız! Gayet müteheyyiç olarak emir veriyorum.| — Dikkat.. Birinci torpil... Ateş... İkinci torpil... Ateş... Gemimizi bir sarsıntı bocalayer. Torpiller gitti. Süküt... Hiçbirşey olmayor. On beş metro derinliğe batıyo- rum, Zira, kruazörün yanında bir torpito dolaşıyor. Hiç bir ses seda yok. Ansızın, deniz, korkunç bir sadme ile sarsılıyor. O zamana kadar hayatımda hiç işitmediğim neviden bir patlayış .. Biz, bu gök gürültüsünün orta» (Arkası var) rm tashih sındayız... © A gr ki ey ie e ölür yim inişe ei şiNRE SENİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: