21 Ocak 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

21 Ocak 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yazılar “Bir Daha Yazacak Yalan Kalmıvor Güzeller ortada, kapan kapana, | Sarışın, aşkından bitap gibidir. Bana da saklayın aman kâlmiyor.. | Gözleri aydınlık mehtap gibidir; Girdi mi kurtulmaz gönül kapana, Billürdan kadehte şarap gibidir. Etrafa bakacak zaman kalmıyor. Bir yudum içende derman kalmıyor.. Esmerden bıkmadım tadı yerinde, Anladım eşini seçenler seçmiş, Bir ateş yanıyor bak gözlerinde; | Verilen şarabı içenler içmiş; | Ayrılmak olur mu gece serinde, İmseta boş lâfın sırası geçmiş, Yalnızken insanda heycan kalmıyor. Bir daha yazacak yalan kalmıyor. IMSET Bir Yalan Eadar Güzel Hoşsunuz güzelsiniz zarifsiniz bebeksiniz O gün sizden duyduğum ümitli sözleriniz Kumral ipek saçlarla taçlanan başınız var Ele geçebilecek her güzelliğe bedel Hiçbir yerde durmayan vahşi kelebeksiniz Rengini bilmediğim o iri gözleriniz Geçtiğiniz yollarda her çiçek size tapar Bir hayal kadar yalan bir yalan kadar güzel : IMSET — Beni neden böyle soğuk karşılıyorsun iki gözüm? Bu soğuk havada seni hararetli bulmak isterdim ! — Gene mi masraf ?.. Sen beni öldürecek: misin ? — İmkânı “yok ben senin canın değil miyim? Bir mecliste. Genç bir şair, son yazdığı şiiri okuyor: Altın toptan gündüz güneş. Av, gümüş bir tepsidir. Hazırundan birinin sesi: — Yahu Amerika parada gü- müş miyarını kabul etti mi? Talih — Azizim şu Mehmet çok ta- libli adam.. — Ne gibi? — Geçen gün istridye yerken bir inci yuttu. — Talih mi bu? — Tabii ameliyat yaptılar, in- ciyi çıkardıler... İnci öyle kıymetli imiş ki, hem ameliyat parasına yetişti, hem de cenaze masrafınal — Bendeniz sözün gümüş ol- madığına ne kadar kani isem, sükütun altın olmadığında o kadar anladım. — Neden anladın? — Ne zaman nişanlımın serve- tinden, söz açsam, müstakbel kayın pederim süküt ediyor | Yüzdeler Kocası, karısının yeni bir elbise aldığını duyunca kan başına sıçradı: — Yahu, aylığımdan yüzde onu eksildiği zaman mı yeni elbise aldın? — Tabii keğil mi?.. Elbisenin fiyatından yüzde yirmi eksilttiler, Mahçup — Aman birader karşı kal- dırıma geçelim, doktorum geliyor. — Borcun mu var? — Hayır, fakat çoktandır hasta olmadığım için utanıyorum! Meslek — Ben harbin katiyen aleyhin- deyim. Sinek öldüremem, kan dökülmesini istemem. — Mesleğiniz? — Mezbahada kâsap! Fiati — Kravatların çok güzel. Pa- halıyamı maloluyor ? — Karım hediye ettiği zamani çok pahalıya malolüyor! Nerede - — Doktorlar bir türlü anlaşa- madılar, hepsinin fikri başka.. — Konsültasyonda mı? — Hayır, konsültasyon ücret- lerinde... MÜŞAVERE Bir avukatın yazıhanesinde. — Avukat bey bir köpek dük kânımdin iki okkalık “bir but çalıp gitti, ne yapıyım ? — Köpeğin sa- hibi var mı? — Var. — Sahibinden parasını iste. — Şu halde bana 220 kuruş verin, sizin kö- pek kaptı. — Telâş. etme. Sana 220 kurş burcum, o fakat benim Müşavere ücretim beş lira- dır. 280 kuruş sen bana ver / — Senin nasihate ihtiyacın var. Namuslu bir kadın sözü dinler misin ? — Kim o namuslu kadın? MEKTUP Beyefendi ma- sasının o üstünü arayıp taradı, aradığını bula- mıyınca hizmet- çisini çağırdı : — Fatma? İçeriye dangul dungul bir kadın girdi. — Efendim / — Burada bir mektüp vardı. — Vadu efan- dum ! — Ne oldu? — Postaya at- tum efandum. — İyi amma üstünde adres yazılı değildi. — Kime yaz- duğunuzu anla- masınlar deyu yazmadınız san- dum efandum / Borçlar Ben bu fransızların mantığını anlamıyorum. Almanlar sözlerinde durmıyorlar diye kızıyorlar. Alman başvekili borçlarımızı vermiyece- giz, dedi diye ateş püskürüyorlar. Endişeye ne lüzum var? Mademki almanlar sözlerinde durmazlarmış.. Ha! Bir de baktım yüzü, gözü, el- leri sargılı, meydanda bir gözü kalmış. — Aman, dedim, nen var? Boynunu büktü : — Otomobilim! Borçlu — Senin yegâne okabahatın borçlu olmaktır. — Ben mi borçluyum? Amma yaptın ha.. Daha ömrümde bir kerre borç ödemedim! Yalnız... Avukat, mühim bir para çal- makla maznun olan müekkiline dedi ki: — Bana her şeyi söyle, cezanı yarı yarıya tahfif ettiririm.. — Söyleyeyim, yalnız paraları nereye sakladığımı söylemem! Torun — Elli yaşında bir kadınla evleniyorum. — Sekin ha, çocuğunuz değil, torunlarınız olur. Hastalık — Tuhaf değil mi, her ay başı hastalanıyerum. — Grip mi? — Hayır ev kirasıl Tuhaf Bir akşam yolda bizim sofu Ahmede rastgeldi: — Merhaba, dedi, nasılsın? — İyiyim, oruçluyum. — Bak oruçluyum dedin de hatırıma geldi. Sen neyle oruç bozarsın? — Zeytinle. — Kaç tane zeytinle? 5 Üç tane. — Amma yaptın, bir tanesini yedin mi orucun bozulur... * ““ Bu Ahniedin pek hoşuna gitti. Eve girince hemen karısını çağırdı: — Sen kaç: izeytinle “oruç bozarsın ? — Mi, Ahmedin cant sıkıldı : — Yazık, dedi, eğer üç de- seydin sana tuhaf bir şey söyli- yececktim!

Bu sayıdan diğer sayfalar: