26 Ocak 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

26 Ocak 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Pi EN 26 Kânunusani 1932, Istanbulun garip bir köşesi: Galata rıhtımı.. | “Gözlerim hep sizde idi, hani görmeden Sinop m: mektupları Sinop hapishanesi büyük gitsem gozum İsta Bir köşede tahsile giden bir bir delikanlı.. Öbür memleketine dönen bir dansöz > Ki — Adiö!, — Bybeyl. — Arivedercil. — Asta la vistal. — Auf Wieder sehenl. — Allaha ısmarladıkl. Büyük vapur yaralı bir deniz canavarı gibi acı acı haykırdı. ve rıhtımdan ayrılmağa başladı.. İşte o zaman hemen her lisanla ayni kelime söyleniyordu: Allaha ısmarladık gene görüşelim!. Fran- sızca, İngilizce, Italyanca, Ispan- yolca, Almanca, Türkce, Rumca, Ermenice hep aynı kelime ağızdan ağıza dolaşıyor.. Vapur iyiden iyiye rıhtımdan uzaklaştığı halde yolcular güverteye toplanmışlar rıbtımdakilere bağıra bağıra bir şeyler söyliyorlar.. Ingilizçe Fran- sızçaya, Fransızca Almancaya, Almanca İngilizçeye, Ispanyolca Rusçaya karışıyor, müthiş bir gürültü ayyuka çıkıyor... Güvertede uzun sakallı ibtiyar bir musevi bankeri iki elini boru gibi yapıp ağzına dayamış rıhtımdaki odeğ- nek kadar zaif kâtibineen tiz perdeden bir sesle talimat veri- liyor.. Arada epi mesafe olduğu için sıska kâtip bir şey anlıya- mıyor, musevi banker ellerile, kafasile işaretler yaparak mak- sadını anlatmağa çalışıyor... Büyük vapuru çeken küçük çatana da yirmi kocaman devenin önünde giden bir sıpa kurumu var artık epice uzaklaştı ve yavaş yavaş küçülmeğe başladı... Sahilde mütemadiyen sallanan mendiller, yaşlı gözler.. Vapurda yolcular seçilmez oldu. Yalnız arka tarafta, üst güvertede rüzgâra karşı biç durmadan sallanan beyaz mendiller.. Rıhtım- da yaşlı gözlerle vapurun arka- sından bakan genç bir adam var. Kumral bir delikanlı. Gözlerinin nemliliğini rıhtımda dolaşanların görmesine (o aldırmıyarak durup dinlenmeden mendil | sallıyor.. Vapur gözden kayboluncuya kadar kumral delikanlı mendil salladı... * .. Galata rıhtımı Avrupi manzaralı Burada bina Istanbul'un en bir yeridir... ve cadde güzelliği mevzuubahis olmadığı için iki büyük yolcu vapuru Galata rıbtımına bir Avrupa limanı şekli verebilir... Galata rıhtımında he- men her gün yüzlerce mendil sallanır, binlerce damla gözyaşı dökülür.. Birçok ayrılık buseleri alınır, birçok kavuşma buseleri verilir.. Galata rıbtımı bu itibarla şehrin acayıp bir köşesidir de... İşte biraz sonra hareket edetek başka bir vapur... İki uzun mer- divenin başında polis memurları, yolcuların pasaportlarını, evrakını tetkik ediyorlar... Mendiller sallanıyor, gemi uzaklaşıyor... tarafta Rıhtımın kuşbakışı bir manzarası Hümmalı bir faaliyet. Koşuşma- lar, bağırışmalar.. Hamallar fırıl fırıl oradan oraya koşuyorlar... Yük taşıyan dört tekerlekli küçük demir arabalar takır takır oradan oraya koşuyor.. Yolcularını geçir- mek için rıhtıma gelenler vapura girmek meselesi yüzünden polis memurları ile cenkleşiyorlar... Yolculardan ziyade yolcu geçiren- lerde bir telâş... Kafile halinde rıhtımın kapısından giriyorlar... Bir müddet yolcularının nerede olduğunu anlamak için şaşkın şaşkın etraflarına (bakıyorlar... Sonra uzaktan yolcu farkediliyor. —işte işte. Şu vapur. Şu vapur.. — Aman koşun çocuklar kal- kiyor galiba. —A. Müfit bey merdiven lerden çıkıyor.. İşte ayol... Kafile beraberlerinde getirdik- leri pulluklar ellerinde o tarafa dogru bütün süratile koşuyor.. ve bu esnada da hep bir ağızdan bağırıyorlar: — Müfit bey oğlum... — Müfit bey.. Müfit bey.. Müfit bey kafileyi karşılaşıyor.. — Gözlerim hep sizde idi. Hani görmeden gitseydim gözle- rim İstanbulda kalacaktı.. Yolcu geçirmek için gelenler arasında dehşetli şıklar var.. Bilhassa ha- nımlar, bilhassa kadınlar.. Bu va- purlardan birine girdiniz mi? ken- di kendinize: — Burası vapur değil.. Seyyar cennet. İnsanın bu kadar güzel mahlüklar içinde seyahat etmesi, uzun gecelerde güneşli günlerde mesafeler aşması ne iyi bir şey... Ve bütün bu lâtif mahlükata bakıp: — Istanbuldan bu kadar güzel eksiliyor.. Bunların hepsi de gide- cek hal.. Diye üzülüyorsunuz... Hani: — Kör ölünce badem gözlü, kel ölünce sırma saçlı!. Derler bu güzellerin de memleketten uzaklaştıklarını düşündükçe onlar gözlerinize büsbütün nefis, büs- bütün enfes görünüyor... Fakat son kampana çalınınca bir de bakıyorsunuz bütün beğendiğiniz güzeller sizinle beraber vapurdan çıkıyorlar merdivenlerden iniyor- lar.. Fakat o zaman da bu güzel- lerin güzelliklerinden yarı yarıya iskonto yapmanız lâzım geliyor... Son kampana çalınıncaya kadar vapurda vedaları görmeyin... Bir köşede bir ermeni ailesi.. Peder Marsilya tarikile Parise gidiyor... Gür siyah ;kaşlı, gözlüklü, siyah bıyıklı pedere mütemadiyen sipa- rişler : — Ka Mon per.. Parizden bir kolye isterim doğrusu.. — Hece papacığım... Banada Parizden bir gant isterim.. Ku- lörü'da nuar olsun.,. Agnadın mıl. — Ka istediğin gant olsun sevgili ciğerparem.. Bir kenarda barlarda ecnebi artistlerin oynamayacağına dair çıkan kanun üzerine memleketine dönmeğe karar veren sarışın bir dansöz.. Elinde buket tutan ve kendisine hararetli hararetli bir şey anlatan bir erkekle burun buruna.. Öbür köşede tahsile giden bir talebe.. Valide, peder, hemşire delikanlının etrafını sarmışlar ber biri bir nasihat veriyor.. Akraba- dan bir genç kız her nedense fazla müteessir iki de bir men- dilidi gözlerine götürüyor. Ağla- dığını belli etmemek için: — Aman gözüme ne kadarda duman kaçtın.. diye şikâyet ediyor. Vapur cenuptan geldiği için içeriyede bir sörü Fransız zabiti, müstemlike zabitleri var... Yüzleri yanmış, bakır renkli iri yarı adam- lar... Uzun zamandanberi Fransa- dan uzak yaşadıkları belli... Göz lerinde Parisin daussılası var... Sonra Kudüsten dönen na müte- nabi rahip... Vapur uzaklaştı. Şimdi yolcuları teşyi edenler grup prup dönü- yorlar. Herkes kendi yolcusunu methediyor. o Rıhtımın kapısından çıkarken arkaya dönüp bir daha deniz tarafına bakılıyor. Hikmet Feridun Istanbulda İlani; | bir fabrikaya benziyor Mahpuslara her türlü sanat öğretilmek- tedir. Bir kumaş şubesi de açılıyor Sinop 18 | Hususi | — Eskiden Sinop denince akıla zindan gelirdi. Senelerce Sinop kalesinde ve zindanında bir çok siyasi menfiler bulundu. Burası çok berbat bir yerdi. Son zamanlarda zindan islâh edildi, mahpusların islâhıhâl edebilmelerine müsait bir şekle kondu. Sinop hapıshanesinde şimdi bir çok atelyeler vardır. Mahpuslar bu atelyelerde büyük bir yetle çalışırlar. Imal ettikleri eşya Sinopta satıldığı gibi diğer bir çok yerlerede gönderili. Oymacılık ve marangozluk, şim- diki halde en mühim şubeyi işgal eder. Bilhassa ecnebi seyyahların çok aldıkları ağızlık, tabaka, kahve takımı zarif sanat eser- leridir. Gene bu atelyede Sinobun marangozluğa ait bütün ibtiyacı temin — ediliyor. Resmi devair masa, sandalye, dolap gibi demir baş eşyasını hep burada imal ettirir. Hattâ Boyabat, Gerze, Ayancık kazaları bu nevi eşyaları konsol ve aynalı dolapları bura- dan temin ve tedarik ederler : Kundura atelyesi : Bu şube ilk açıldığı zaman memleket halkı arasında çok rağbet görmüş, fakat şimdi bu rağbet azalmıştır. Buna sebep olarak ısmarladıkları ayakkabıcın geç yapılma ve vaktü zamanile teslim edilmesidir, Kuyumculuk: Buda yeni açıl mıştır. Bu şubede en ziyade hay- van takımlarını tezyin etmek için gümüş savatlar yapıldığı gibi bilhassa gürcü ve çerkeslerin çok rağbet gösterdiği ve çok istimal ettikleri gümüşten yelek ve kol düğmeleri yapılır. Ileride yeniden açılacak mühim atelyeler için hapisane dahilinde tadilât ve ilâveler yapılmasına lüzum görülmüştür. Hapisane komi- | siyon reisi Sinop müddei umuisi | Halil Hamdi ve hapisane müdürü | Cevdet beyler o tamiratın az zaman faali- zarfında ikmalile atelyeler hazır- lanmasına pek sarfetmektedirler. Hapisanenin faal müdürü Cev- det bey bir kumaş tezgâhı celb- etmek, sanatın bu şubesinide ha- pisanede © ihya etmek için teşebbüsatta ( bulunmaktadır. Bu sayede halk ucuz yerli kumaşları kullanmak imkânını bulmuş ola- caktır. Iktisat ve yerli mal dev- rinde yapılan bu teşebbüs her- kesçe takdir ve tezgâhın faaliyete geçmesine (sabırsızlıkla intizar edilmektedir. Cevdet beyi bu isa- betli ve faydalı teşebbüsünden dolayı şayanı tebrik buluruz. Kabahtlarından dolayı hapisa- neye giren, sanat bilmiyen malh- kümlar müddetleri bitip te serbes hayatlarına avdet ettikleri zaman bir sanatkâr olarak karşımıza çıkıyorlar. Öğrendikleri sanatları memleketlerinde de yaşatmak su- retile maişetlerini temin ediyorlar. Bu vaziyet hem milli sanayiimizin taammümüne, hem de hırsızlık ve bu gibi vukuatın azalmasına ha- dim oluyor. Temenni ederiz ki memleketimizin (Obütün umumi hapisanelerinde bu gibi sanat teş- kilâtı yapılsın. İsmail Korkut ziyade gayret 1 Aylık abone 150 kuruş Muhterem karilerimize kolaylık Karilerimizden arzu edenler 150 kuruş mukabilinde gaze- temize bir ay için olabileceklerdir. abone Gazetemize bir aylık abone kaydedilecek muhterem oku- yucularımızdan ricâmız: 150 kuruştan ibaret olan abone ücretini müddetlerinin hilamından evvel ve vakti zamanında idaremize göndermek. Aksi takdirde gazete irsalâtında oteahhur vukubulur ki bunu mültevem kari'lerimizin de arzu etmiyeceklerinden eminiz, Sinoptan iki manzara

Bu sayıdan diğer sayfalar: