11 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

11 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Mart 1932 Akşam aa Tefrika No: 88 EW Caketin içinden İngiliz Casusu AVRENS iSTANBULD birşey çıkmadığını 1 Mart 1932 A Nakleden: |I, F görünce, mahcubiyetimden bayılmıştım. Bu, ilk ve son hezimetim oldu.. Gözlerimi açtığım zaman hastahanede bulmuştum! bende.. Caketi- kendimi Netice Iki günlük, sıkıntılı bir seya- hattan sonra nihayet, yakayı ele vermeden hududu geçebilmiştim. Ingiliz ordularının yeni ve büyük bir taarruz arifesinde olduklarını görüyordum. Derhal baş kumandanlık karar gâhına: — Muzaffer olarak geldim. Diye bir haber göndermiştim. Ceneral Allenby akşam yemeğini yiyormuş. Hemen sofradan kalkmış. Beni çağırttı. —Tam vaktinde geldin, azizim! dedi, türklere karşı taarruza geçmeğe mecburiyet hasıl oldu. Mühim birşey getirebildin mi? Ceneralın karşısında o kadar büyük bir gururla söze başlamış- tım ki.. — Türk kabinesinin, harp hak- kında en gizli mukadderatını elde ettim. Derhal iyi türkçe bilen bir memur buldurunuz! Dediğim zaman, Allenby alnım- dan öperek: — Seni tebrik ederim, dostum! Nihayet Türkiyede de muvaffak oldun | Dedi ve erkânı harbiye reisini, muavinini ve seryaverini yanına davet etti, Bu zevat, benim avdet ettiğimi öğrenince hemen başkumandanın nezdine geldiler. Beni, hepsi de ayrı ayrı tebrik ediyorlar: — Bu harbi sen bitireceksinl Diyorlardı. Fevkalâde hafi bir içtima akt- edilmişti. Bu içtimada, getirdiğim plân ve mahrem dosyalar tetkik edile- rek, İngiliz ordularının umumi harekât plânları ona göre tanzim ve tesbit edilecekti. Caketimi sırtımdan çıkardım.. Kapıdaki nöbetçiden ufak bir bir makas istemiştim. Bu esnada ceneral Allenby, bizzat kendisi, Londraya bir şif- reli telgrafname yazarak, benim büyük bir muvaffakiyetle Istan- buldan avdet ettiğimi hükümete tepşir etmişti. Ah.. Kâşki o telgraf yazılma- saydı ! Köâşki ben lisanını bilmediğim Türkiyeye adım atmasaydım | Erkânı harp reisi, beni şahsan sevmekle beraber, muvaffakiye- tim karşısında tebessüm ediyor ve takdirkâr cümlelerle taltife çalışıyordu. Hey'ete, gizli evraklı caketimin içine dikip sakladığımı anlatarak ameliyata başlamıştım. Tefrika No 27 LEK Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Na) Ve, genç kızlığının hususiyetini kaybetmiş olduğunu düşünerek, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bütün hataların, hatta masu- mane işlenmiş hataların hesabı verilmek iktiza ettiğini düşünüyordu. Hatalarının omuzları üzerinde ağır çektiğini bissedi- yordu. ns Ahmet Ferid'i, arkadaşı Velit, Şam'da dört gözle bekliyordu. Velit Nasuhi, yarı, gayet kibar tavurlu bir zattı, Eski moda olmakla beraber, yeni modaya ince, siyah bıyıkları iri benzeyen 11 Mart 1932 | birgün | Herkesin gözü min içinden ne çikacak diye bekliyorlardı. Caketimin göğsünü, arkasını, yanlarını derken, her tarafını kestim.. o Astarını (kumaşından ayırdım. Acaba rüyamı görüyor- dum? Muzafferiyetimden müte- vellit bir sevinç ve heyecan içinde, gözlerim! ruiyet kabiliye- tini mi kayip etmişti.?! Kendi elimi: dikip £-Iadığım evraktan eser yoktu!!! Şaşkın ve mahçup. bakımnarak başımı önüme eğdim. Hiddetimden titriyordum... Ba- yılacaltım. Erkânıharp reisi yanıma geldi: — Şüphesiz ki bizimle istihza etmiyorsunuz! dedi.. Caketi kendisi de başlanı İşte bir pusula.. Cakctin sol cebinden ufak bir pâğıt parçası çıkmıştı. Terceman okudu. Bu pusulada türkçe şu satırlar yazılıydı: “Muhterem Kres bey! “.. Ogün evimize geldiğiniz zaman, ben korkumdan caketinizi kuyuya atmıştım. Kadın aklı bu ya.. Fakat, Nevzat yaptıklarından utandı. Çaldığı- mız eşyayı aynen size iade etmek lâzımdı. Caketinizi hangi terzide yaptırdığınızı biliyordum. Hemen terziye koştum, oradaki ölçünüze göre tekrar bu ceketi diktirdim. Kusura bakmayın ve bizi affedin, Kres beyl,, muayeneye sonra Pervin Bu mektup okunduktan sonra, ne olduğumu, me söylediğimi bilmiyordum. Gözlerimi açtığım zaman, ken- dimi, cephe gerisindeki hastaha- nelerden birinde buldum. Üzerime fenalık gelmiş.. Yere yuvarlanmışım.. Beni hastahaneye göndermişler. — Mahcubiyetimden ölmediğim ne mutlu..! Diye söyleniyordum. Bu, ilk ve son hezimetim oldu. Bir daha lisanını bilmediğim memlekete (o gitmemeğe yemin ettim. Bilhassa Türkiyeye... — Son — Yarın SEBA MELİKESİ BELKIS Romanımıza başlıyoruz. vardı. (Lâkin, üst tarafları cım- bızla alınmamış, ince bıyıklar! Kumral, kıvırcık saçları, mavi gözleri pek cazipti. Her halinde, her hareketinde zekâ alâimi göze çarpıyordu. Velit bey, Şam'ın kuruyemişci- lik sanayini elinde temerküz ettir- miş gibiydi. Şam ahalisinin zevk ! ve keyfe ötedenberi iptilâsı hilâ- İ fına, o, işsizlikten anlamaz, bir Amerikalı zihniyetile (e çalışmağı en büyük zevk addederdi. kes bilir ki, Şam'da taaddüdü zevcat caridir. Bir erkeğin, bahu- sus Velit Nasuhi bey vaziye- tinde bir erkekin üç dört karısı İ vardır. Halbuki, Velit bekârdı. Onun bekâr olması, âlemin hay- | retini celpederdi. | Oda, bu hayrete, edebiyatı ce- dide tarzı bir Türkçeyle, alayede- rek, cevap verirdi: lamadım. Etrafıma | Aşk izdivacı Prensin annesi de Amerikadan geldi ii Prens ve zevcesi Isveç prens- lerinden Lemart, Istok holmun bankerlerinden birinin kızı ile svvişerek taht ve saltanat hakkından fe- ragat etmişti. Şimdi iki genç cvlenmek için Iogiltereye git- mişlerdir. Bu aşk macerası prensin hane- danındaki eski Prensin annesi bir faciayı can- Grandüşes Marie landırmış. Meğer prens 18 sene- den beri valdesinin yüzünü gör- memiş. Prens Lemartın annesi Rusyanın çarlık hanedanına mensup Gran- düşes Mariedir. Grandüşes Marie 1914 senesinde Prens Lemart daha 5 yaşında iken bunun babası ve İsveç kralının oğlu Prens Vilhelmden ayrılmış ve Amerikaya gitmiştir. Grandüşes şimdi “ Evropa, Alman transatlantiği ile Ingilrereye gelmiştir. (Prens, hususi bir romorkörle açık denizde transat- lantiği karşılamış ve vapura çıka- rak annesile görüşmüştür. Grandüşes oğlunun düğününü görmek üzere Amerikadan gel- diğini gazetecilere söylemiştir. YENİ NEŞRiYAT Arabadan şiirler Nâbedid imzası, şiir meraklı- larının hiç de yabancısı değildir. “Nâbedid,, bey senelerden beri muhtelif o mecmualarda intişar etmiş ve etmemiş güzel manzu- melerini “ Arabadan şiirler ,, ismi altında toplamış ve kitap halinde neşretmiştir. Tavsiye ederiz. Şamı'n şakır şakır sularla yıka- nan yemyeşil bir bahçesi orta- sında şirin bir evde oturuyordu. Dostunu kabul etmek şerefine, evini, bir kat daha süslemiş, püs- lemişti. Evini gezdirdikten ve arkadaşına odasını gösterdikten sonra birlikte bahçeye çıktılar. Velit, Ferid'in Her | — Hemşire ruhumu henüz bu- | koluna girdi; onu, şelalenin başına sürükledi. — Oh, burada gönlüm ferahladı, değilmi kardeşim! - dedi - artık, arnen baban sana mütemadiyen nişanlılar teklif ederek sinirlen- mene sebebiyet vermiyecek. Ahmet Ferit sustu. Veli: — Emin ol, azizim! - Dedi.- Emin olki, burada misafir kaldı- ğın esnada, seni hiçbir kadının rahatsız etmemesi için tedabir alac ) Her akşam bir hikâye Ahmet Ramiz bey, tam sokak- tan caddeye çıkıyordu ki, omu- zunu kuvvetli bir el yakaladı. Adamcağız, fena halde ürkerek geri döndü. Otuz otuz beş yaşlarında temiz giyinmiş bir adam, bir kahkaha attı. Bu geniş omuzlu, geniş yüzlü, geniş kahkahalı adam da kim? — Kemal Ferit! Kemal Ferit!.. Ulan, mektep arkadaşını tanıma- dın mı? On seneden beri o derece değiştim mi dersin? Halbuki sen değişmemişsin, be sersem! köşe ba- şını saparken suratını görür gör- mez derhal tanıdım... Nane Molla endamın, şairane çıt kırıldım halin, yine eskisi gibi... O sünbül bebek tohumu Ahmet Ramiz olduğunu anladım... E! Anlat bakalım, ne yapıyorsun be yahu?... - Diye, Kemal Ferit, Ahmet Ramiz'i omuzlarından tutarak silkti. Ahmet Ramiz, lüzumsuz tek- lifsizliği, - zamanla ağır başlılaş- mış olduğu için, - pek hoş görme- mekle, beraber, gençiik (o arka- daşının peşinde bir kahvehaneye sürüklenmekten kendini mende- demedi. Kendi hayatı hakkında izahat verdi : — Bursa'ya, annemin yanında yaşamak üzere avdet ettim. Tarih hakkındaki tetebbularıma devam ettim. Annem, geçen sene, sizlere ömür, vefat etti. Ben de Istanbul'a gelerek burada yerleştim. — Âlâ... Benim bir fabrikacığım var. Şerikimle birlikte orasını idare ediyoruz. Daha doğrusu, ben fabrikayı yalnız idare ediyo- rum. Zira, aptal şerikimin evlene- ceği tuttu... Sersem herif... Maamafih, buhrana rağmen bata çıka yaşıyoruz... Kahveciye birer taze çay daha ısmarladıktan sonra devam etti: — Evlendin mi be?.. Evlen medin ha ?... Ben evlendim... Minimini, sadık, ev kadını, güzel bir hatun aldım... Ha, dur baka- lım... Ne yapıyorsun bu akşam? Sualden hayrete düşerek, Ahmet Ramiz, doğruyu söyledi : — Bilmem! - cevabını verdi. — Öyleyse, beni dinle1... Bu akşam yemek yemeğe bizim eve geleceksin, kuyruksuz aslan!... Unuttun mu? mektepte iken sana hep bu tabirle iltifat ederdim. Hattâ, sana kuyruksuz aslan diye hitap ettiğim vakit içerlerdin. Ahmet Ramiz: “Bu kaba, bu hoyrat heriften zaten omektepteyken bizardım. Şimdi münasebatın yenileşmesine ne lüzum var?,. diye düşündü. — Imkânı yok, gelemiyeceğim. Zaten evde rahatsızlığa sebebiyet veririm. — Kime? Karıma mı?... Haydi, haydi oradan!... Ben kılıbık mıyım sanıyorsun?... Esasen karım, ben — Öyleyse yalnız bir şartla... Benim istediğim kadınlar müstesua olmak şartile... Zira bu sefer, vaziyet başkalaştı. Suryeli genç hayrette kaldı. — Ne diyorsun Allahını se- versen... — Diyorumki, azizim, Türki- yeden otuz nişanlı namzedi kız- dan kaçmak maksadile çıktım. Halbuki, bugün vaziyet başkalaştı. Âşıkım, o kardeşim... Delicesine âşıkım!... Bir cevap bekliyorum... Bu cevabın müsbet yahut menfi gelmesile bütün hayatım alâka- dardır. Bu söz, öyle ciddi bir tarzda söylenmişti ki, Veli Nasuhi, bunun ehemmiyetli bir iş olduğunu an- lattı. Nazik olduğu için, bu mese- leye dair sual sormadı. Şayet isterse, bizzat Abmet Ferit'in söz söylemesini, tafsilât vermesini bekledi. ne yaparsm her şeyi hoş görür. Susl Ağzını açmal... Zorla seni eve götüreceğim... Korkma, kork- mal... yemekler iyidir... Harikul- âde bir ahçı yakaladık. Hem bu adamım iradesine kar- şı mücadele etmek hususundaki tenbellik, hemde Kemal Ferid'in karısını görmek arzusu, Ahmet Ramiz,i inkıyat ettirdi. Gayet pahalı fakat epice ba- yağı döşenmiş bir apartımanda, Ahmet Ramiz Kemal Ferid'in karısile karşılaştığı zaman hayrete düştü. Nasıl olurdu da, bu siyah saçlı harıkalâde ince mahlük,ko- nuşmağa başlar başlamaz gözüken ince ve zarif zekâsile, bu kaba herifin karısı olabilirdi ? Geç vakit eve döndüğü vakit, dimağını bu7mesele işgal ediyordu: Acaba, Meliha Kemal Ferit hanım, Kemal Ferid'i seviyor mu?.. Koca- sının kendine lâyik olmdağını farketmiyor mu? Müteakip haftalar (zarfında, Ahmet Ramiz, meseleyi tetkik etmek imkânını buldu. Zira, iki mektep arkadaşı arasında yeniden teesüs eden münasebet devam ediyordu. Ahmet Ramiz, artık, Kemal Ferid'in davetlerinden ka- çınmıyordu. Gerçe, herif çekilir şeylerden değildi amma, karısı pek hoştu, pek cazipti! Ramiz'in dimağında, çok geç * meden üçüncü bir sual belirdi: Acaba genç kadına karşı bir aşk doymağa başlamamış mıydı? Evet, evet... Ne kadar gizlemeğe uğ- raşsa, hakikat meydandaydı! Se- viyordu. Meliha !... Ne güzel isimdi bu “ böyle! Bu ismin telâffuzu bile Ah- met Ramiz'in karihasında bir rüya âlemi uyandırıyordu. 3 Düşünüyordu : Şu kadını, kaba ve müstekreh kocasından kandırıp alsa... Onu kendine hayat arka daşı yapsa... Bu kadının kendi metresi ola- bilmesini, bir an bile hatırından geçiremiyordu. Zira, böyle bir vaziyeti, böyle bir kadının kabul etmesini imkân dahilinde görmi- yordu. Meliha öyle sadık bir kadındı ki, müstekreh kocasına bile ihanet etmezdi. Aşkını kadına itiraf ederse, reddedilmekten, bu yüz- den aileye olan münasebetinin kesilmesinden korktu. Zira, Meli- hanın huzuruna son derece kıymet ve ehemmiyet veriyordu. Genç kadının, aşkını kendiliğinden an- hyacağını umdu. Lâkin, Meliha öyle ilâhi, öyle lâhüti görünüyer- du ki... Bu kadın, Kemal Ferit'le mesut olabilir miydi ?.. Ahmet Ramiz, bunu düşünerek ne mü- teessirdi, ne müteessirdi! — Sonu yarın — Nâkili: (Vâ-Nü) Açılma faslı başladı. Ahmet Ferit, kendi kendiliğin- den anlattı: Amazon vapurundaki tesadüfü, genç kızın güzelliğini, üzerinde biraktığı tesiri, aralarında geçen sözleri, Berut'da niçin bu derece fazla kaldığını, parkta gezerlerken ne konuştuklarını, ne cevap aldığını, Türk kadınlarının Suriye'ye niçin geldiklerini, her şeyi, her şeyi anlattı. : Velit, arkadaşının söylediklerini bütün vaktile dinlemişti. Ahmet Ferit sustuğu zaman, sordu: — Sana bir kaç sual sorsam rahatsız etmez miyim? Ahmet Ferit: — Bilâkis! - dedi. Velit: — Bu harımların Suriyeye gek melerinin sebebini, daha etrafli anlat bakayımi - dedi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: