19 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Nisan 1932 Akşam Tefrika No. 36 19 Nisan 1932 | SEBA MELİKESİ | BELEIEIS Yazan : ISKENDER FAHRETTİN Cemile ile - neden bilmem - başbaşa kalmak istemedim. Hem onu seviyor, hem de ondan kaçmak istiyordum. Ateşten ve dinamitten kaçar gibi... SEBA harabeleriri, dağların yamaçlarında yatarken, uzaktan görüyordum... Hizmetçi beni görünce şaşır- mıştı, Birden bire gözlerini açarak yukarıya seslendi: — Sebadan Cemal bey geldi. Evin orta katında bir kaç ayak sesi birbirini takip ederek pence- reye yaklaştı. Evvelâ Cemile haykırdı: — Ah.. Vallahi bu gece rü- yamda görmüştüm. Hoş geldin, Cemal bey! Halil efendi aşağıya koştu boynuma sarıldı: — Ne vakit geldin, azizim? İçeriye girdim: — Bu sabah... Ve meraklarını izale etmek maksadile derhal ilâve ettim: — Şimdiye kadar imamla bera- berdik.. Mühim bir mesele için , geldim. Yarın sabah tekrar hare- ket edeceğim. Cemile sordu: — Nereye hareket edeceksin? — Sebaya.. Ölüm geçidine... Halil efendi bayretini gizleye- medi: — Orada işiniz ne..?! Siz imamın zaviyesinde değil misiniz? Cemile*de aynı sözü söyledi: — Biz sizi orada biliyorduk... Merdivenlerden yukarıya çıktık. Sofraya henüz oturmuşlardı. — Tam vaktinde gelmişim, dedim. Kaynanam beni pek sev- mez amma... Ve ölüm geçidinde o güne kadar geçirdiğim hayatı kendilerine anlattım. Cemile beni lmam'ın zaviye- sinde bir vazife ile meşgul zanne- diyormuş. Benim tehlikeli bir geçit bekçiliği yaptığımı duyunca kocasına haykırdı : — Demek ki sen beni şimdiye kadar aldatıyordun, öyle mi? Halil efendi karısının hiddet- lendiğini görünce ne yapacağını şaşırmıştı Tefrika No: 1 | Küçük Hanımın Kısmeti İ Selâmi İzzet Birinci kısım İŞ Veysi bey ailesinin emektarı Şayeste kalfa, kulağını kapıya dayamış konuşulanları dinliyordu. Bir aralık doğruldu, aksaç- larını o kulaklarının ardına atıp başını salladı, içinden homurdandı: — Tövbeler olsun, bizim beyde kırkından sonra oynattı galiba... Sonra gene eğilip (kulağını kapıya dayadı. Duyabildiği sözle- rin kimini muvafık bulup göz kırpıyor, kimini havsalasına sığ- dıramıyıp kafa sallıyordu. Birden- bire şırrak diye kapı açıldı, Veysi bey göründü. Cürmü meşhut hâlinde yakala- pe in. — Ben de senin gibi, Cemal beyi orada zannediyordum. Bana Seyit Ahmet böyle söylemişti. Benim kabahatim yok, Dedi. Gürültüyü bir cümle ile kestim: — Lüzumsuz yere münakaşa etmeyiniz, benim bulunduğum yer, sizin arzu ettiğiniz yerden çok iyi ve eğlencelidir. Kolumdaki paketi açarak: — Bakınız, dedim, oradaki refa- hıma şu fotuğraf makinesi de şahadet eder. Cemilenin imam nezdinde sözü müessirdi. - Mütemadiyen israr ediyordu: — Artık imam San'aya yerleşti. Yarın kendisine gidip rica edelim; burada kalınız! Sofrada güzel iştakalı bir yemek yedikten sonra, Cemileyi bin mü kilâtla bu fikrinden vaz geçirttim. — Beni şimdilik oradan bir yere kımıldatmağa teşebbüs et- meyiniz.. Rahatım mükemmeldir.. Sebada tetkikatla meşgulüm.. Bu fırsat her zaman ve herkesin eline geçmez. Kahvelerimizi içiyorduk. Cemile çok mahzun ve mü- kedder görünüyordu. Halil efendi mahcup ve muaz- zep olmuştu. O esnada kendisini bir ticaret meselesi için görmeğe gelen bir arkadaşı ile görüşmek üzere bir odaya çekildi. Cemile fırsattan istifade ede- rek yanıma sokulmuştu. Bu muh- teris kadınla - neden bilmem? - baş başa kalmaktan korkuyordum. Cemile kulağıma eğildi: — Seni mutlaka burada bırak- tıracağım, Cemal! Seni bundan fazla gözümün önünden ayıramam.. Ellerim birden bire ateş gibi tutuşmağa başladı. 19 Nisan 1932 nan Şayeste, bir iki adım gerile- yip, afalafal, omuzlarına düşmüş olan başörtüsünü aramıya başladı. — Şey... diye kekeledi, bir istediğiniz var mı, diye soracak- tım da... Veysi bey zihnen öyle meş- | guldü, ki kalfanın kapıdan dinle- diğini farketmedi. Kısa boylu, tıknaz, güleryüzlü bir adamdı. Hayattan, kendinden ve herkesten memnundu. Kaşlarının çatılması için mühim, ciddi, esaslı sebepler olması lâzımdı. Bir müddet, sanki birini arıyormuş gibi etrafına bakındı, neden sonra Şayeste'yi gördü : — Bana Belma'yı çağır ! Dedi. Şayeste, b YENİ NEŞRİYAT Çığ Genç şair, Behçet Kemalin (Erciyastan Çığ ) isimli eseri mu- allim Ahmet Halit kütüphanesi tarafından nefis bir surette neş- redilmiştir. Anormal çocuk Yüksek muallim mektebi müdür muavini Naci beyin eseridir. Mu- allimler ve mürebbiler için kıy- metli bir tetkik mevzuudur. Kızılcık - Dalları Kıymetli oromancımız Reşat Nuri beyin son eseridir. En kuv- vetli bir tahlil romanıdır. Eser hakkında fazla söz söylemeyi zait addederiz. Muallim Ahmet Halit kütüphanesi tarafından tam bir Avrupa kitabı tarzında tabettiril- miştir. Divan edebiyatı antolojisi Köprülü zade Fuat bey tara- fından tertip edilen bu eserin ikincisi de çıkmıştır. Lise talebesi için çok kıymetli ve faydalı bir eserdir. Muallim Ahmet Halit kütüphanesi tarafından çıkarıl- mıştır. Faşizm Menemenlizade Ethem B. in bu eseri ( Mektep neşriyat yurdu ) tarafından neşredilmiştir. Hayat Bilgisi ( Hayvanlar ) Kız muallim mektebi tedris usulü muallimi Hüviyet Bekir H. tarafından büyük bir mesai ve ih- timamla vücude yetirilen HAYAT BİLGİSİ nin ikinci kısmı da inti- şar etmiştir. Hüviyet Bekir hanımın bu kıy- metli eseri, Almanyada yaptığı uzun ve ilmi tetkikatın mahsu* r, Cemilenin eli avucumun içinde idi. — Cemile, artık her şeyi unu- talım. Beni bir kardeş gibi kabul et! Genç kadının gözleri sulandı; — Bunn sen mi söylüyorsun, Cemal? Aramızdaki rabıta, bizi biribrimize, kardeşlik hislerinden evvel, çok kuvvetli bir aşkla bağlamıştır. Kendimizi aldatmağa neden lüzum görüyorsun? Cemilenin kolları boynuma de- lanmıştı: — Yoksa Sebada başka bir kadın mı buldun? — Hayır, Cemilel Orada kaya- ların üstünde, beş erkek bir arada yaşıyoruz. Üç aydan beri - uzaktan bile- bir kadın yüzü görmedim. —O halde benden niçin kaçmak istiyorsun? — Senden kaçmak mı?.. Rica ederim, Cemile, bana mahrem düşüncelerimi söyletmeğe mecbur etme! Sen çok güzel bir kadınsın! Yemende gördüğüm en güzel kadınlardan birisin! Fakat... Hayır, hayır, beni söyletmel an, efendisinin yüzüne hayretle baktı ve emek- tarlığın (o bahşettiği (o lâubalilikle sordu: — Demek sahi beyfendi... De- mek, ki küçükanım... Bir nefeste £ söyliyeceklerini yuttu. Devam etseydi, kapıdan dinlediği anlaşılacaktı. Sözü de- giştirdi : — Küçükanım bahçededir. — Git çağır. Şimdi hemen gelsin, bekliyorum. Veysi bey: “Bekliyoruz,, diye- | bilirdi, çünkü Belma'yı annesi de bekliyordu. Fakat evin içinde Perihan hanımın bükmü yoktu. Söz, kocası ile büyük kızı Bel- ma'nındı. da gayet tabii görüyor, onu hiçe saymalarına aldırış etmiyordu. Şayeste, içinden: “Tövbelsr döv» besi... Olur işmibul,, diye (Arkası var) Bunun böyle oluşunu | Her akşam bir hikâye Meşhur zenginlerden, elli yaş- larında, fakat pek zarif giyinmiş Ahmet Behçet bey, büyük oto- mobilini İzmir'e getirmişti. Metresi Halide hanımla yanyana bu otomobile (binmiş; ilerliyordu. Halide H., Istanbul'un en zarif ka- dınlarındandır. e Güzelliğile, mü- cevherlerile hiç kimse boy ölçü- şemez! Ahmet Behçet, böyle bir kadırla birlikte yaşadığı için iftihar eder. Manzaraları süküt içinde uzun uzun seyrettikten sonra, Halide sordu: — Neredeyiz? — Menemen'i geçtik. Karşıyaka yolundayız. Oradan İzmire döne- ceğiz, cicim! — Nasıl?.. Karşıyaka mı dedin? — Evet... Burasını biliyor mu- sun, Halideciğim? — Hayır! Evvelce İzmir'e hiç gelmediğimi söylemiştim. Halide, bir an süküttan sonra ilâve etti: — Kuzum. Şu Karşıyaka'da azıcık doralım. Ne olursun? Kadının hali daima neşeliyken, bu sefer, üzerine bir durgunluk ârız olmuştu. Belli ki, Bu Karşı- yaka, onda, bir hatıra uyandır- mıştı. Ahmet Behçet, bunun farkına vardı: — Ne var?... Bu Karşıyaka ile senin bir alâkan olacak... Anlat bakalım. Halide hanım, başını salladı: — Yok, hayır... Bu Karşıyaka- nın bendeki hatırası öyle mühim bir şey değil... Hem, maceranın benimle alâkası yok... Bir arka- daşımın macerası... Biliyorsun ki, on altı, on yedi yaşlarında iken, terzilik ediyordum. O Çalıştığım terzihanede bir... Suzan isimli arkadaşım vardı. Bu arkadaşım, gayet hassas bir kızdı... Kendini sevecek bir erkeğin zuhurunu bekliyordu... Bu erkek çok geç- meden zuhur etti: Eczacı mekte- binde okuyan bir talebe... Babası Karşıyakalı imiş. Eczacılık eder- miş. Tahsilini bitirdikten sonra o da İzmir'e dönecek; artık ihti- yarlıyan babasının işine devam edecek! Mehmet Ali ismindeki bu çocuk, bizim Suzan'ı izdivaç vadederek kandırdı. Işinden, evin- den, ailesinden etti. Nihayet tah- silini bitirip de “seni aldırırım,, diye İzmir'e döndüğü vakit bir mektup yazdı: Ailesinin işleri bozulmuşmuş. Onu o başkasile evlendirmek mecburiytinde imiş- ler. Suzan, kendine bir koca bulmalı imiş. o Yani, evelki yalanlar üzerine ilâve olunan yeni bir yalan daha... Bunun ylenerek bahçeye , kestane ağaçlarının gölgesinde (durdu. Bütün bir bahar, renkleriyle ışıklarıyle, cıvıltıları ile dallara toplanmıstı. Bahçe çok büyük değil, fakat çok ağaçlıklıydı. Çamlar, çınarlar, kestaneler bir- birlerine dolanmıştı. Şayeste, bir iki kerre daha, kendi kendine: “Yok canım, olacak iş değil bu!,, diye söylendikten sonra ses- lendi: — Afacan! Cevap çıkmadı. Iki elini ağzına boru yapıp tekrar haykırdı: — Afacaaan!.. Omuz başına çat! diye bir kes- tane düştü. Şayeste irkildi, etrafı aranarak haykırdı: | — Küçük hanım? Gençliğin, yaşamanın bütün zevkini ahenginde titreten bir ses duyuldu: tan erkeğin son üzerine, Suzan, havagazı musluğunu açmakla iktifa etti. Lâkin kokuyu duyar ev sahipleri, kapıyı kırdılar ve kızı ölümden kurtardılar. İşte, vaka bu derece basit bir vaka... Lâkin, şu Suzan'ın (sevgilisini merak ettim. Acaba ne hale gelmiş Kemal Fehim ve mahtumu €czanesinin önünde dorsakta şuna bir baksam... Zira, ozamanden kendisini hatırladım... Ne sâf, samimi görünen bir çocuktu.. Erkeklerden itimadımı selbeden en başında bu Mehmet Ali vardır. Ahmet Behçet bey, şoföre lâzımgelen talimatı verdi. Otomo- bil, çok geçmeden Karşıyaka'ya vardı. Eczahaneyi bulmak güç Tam dükkânın kapısı önünde durdukları sırada, içerden bir yeldirmeli şişman ve babayani bir kadın çıkıverdi. Pis giyinmiş iki çocuğun elinden tutarak... — Bey!.. Ben, yemeği ocakta bıraktım gidiyorum:- diye eşikten seslendi. Salına salına yürüdü, gitti. Halide, içeri girdi. ( eçzacı, saçları dökülmüş, kara sakallı, fena kılıklı ve göbekli bir adam... Yüzünde ıstırap ve zaruretin izlei Halide hanımın istikbaline yürüdi — Ne emredersiniz efendim? Karanlik, rütubetli (o dükkânı süzdükten sonra, Halide hanım bir tüp aspirin istedi. Tetkikatını ilerletmiş olmak için bir azda pamuk ve tentürdiyot aldı. Sonra, otomobile * bindiler. o Yollarına devam ettiler. — Suzanın olduğunu anla- dım, Halideciğim... Suzan sensinl. — Maziyi hatırlamak ne saçma şey Behçet! Nakili: (Hatice Süreyya) Acı peynirler Adana — Şehirde satılmak. için getirilen peynirler arasında ağıza konulmıyacak derecede acr- larına tesadüf edilmektedir. Esna- fın verdiği malümata göre bu peynirler Avrupa mayalarından yapılmıştır. Yerli usulü mayalarla peynir yapilması menedilmiş ol- madığı halde az çok bir zah- metle yapılan bu mayalar hemen hemen terkedilmiş ve Avrupanın peyniri acıtan mayaları işin ko- lay tarafına bakılarak taammüm etmeğe başlamıştır. masına Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Muharriri: Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi Yakında çıkıyor — Kestane dalındayım! Şayeste gene başını salladı: — Malüm; zaten sen nerde olursun?.. Ya düz duvarlara tır- manırsın, ya ağaçlara çıkarsın. Dünyaya ters gelmişsin, oğlan doğmalı idin. Sana olanlar olmuş amma kardeşine yanıyorum... Seni göre göre Piraye'nin hali ne olacak? Ince ses cevap verdi: — Piraye'yi Bebe Daniels gibi cow - boy yapacağım! — Üstüme iyilik sağlık... Bun- lar da ne biçim si On beş yaşındaki kızın hele bir söyledik- lerine bak... Hoş, anlamadım ammâ, münasebetsiz lâf olduğuna yemin ederim... Haydi in ağaçtan da buraya gel. Belma, namı diğer Afacan, kes- tane ağacından indi. Yuvarlak; pembe yüzünde mü- temadiyen gülen gamzeler vardı. (Bitmedi ) Ag YAP MM

Bu sayıdan diğer sayfalar: