13 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

13 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Mayıs 1932 Tefrika No. 57 SEBA MELİKESİ 13 Mayıs 1932 d BELIIS Yazan: IJSKENDER FAHRETTİN “ Eger, Süleyman muz şerbetini içtikten sonra yere düşmesse, senin kafanı yere düşüreceğim!,, Zaplon bu sözü söylerken, Rodit kapının arkasına gizlenmişti... Sam elini başına götürdü.. Şa- kaklarını uğuşturarak Roditin yü- züne baktı: — Hazreti Süleyman benden memnun mu? — Seni o kadar çok sevi- yor ki... — Zaplondan fazla mı seviyor? — Hükümdar onu hiç sevmez... — Halbuki saray teşrifatcıları onun için kükümdarın sağ kolu- dur, diyorlar. — lnanma.. Onlar riyakârdır. Sen bana sor: Zaplon kıl üstünde oturuyor. Devrilmesi için, hafif bir rüzgârın esmesi kâfidir. —Bu ruzgâr nerden ve ne zaman ese bilir? — Her zaman ve istediğin yerden.. Sam homurdandı: — Her zaman ve istediğim yerden.. Öyle mi?! “. O gün Sam (Belkıs) ile bera- ber Hebron dağına gitmişti. Zaplon bu tenezzühe iştirak etmemişti. Süleyman o akşam sarayın bağ- çesinde yapılacak Meşale eğlen- cesi hazırlıklarına nezaret ediyordu. Zaplon kendi odasında, hüküm- darın cariyelerinden Amonlu bir kızla konuşurken, Rodit kapının arkasında gizlenmiş dinliyordu. Zaplon genç kıza tehditkâr bir tavurla sordu: — Bu gece tam sırasıdır.. Sö- zünde duruyorsun, değil mi? Amonlu cariye sıkılarak cevap verdi : — Korkuyorum, kumandan | Eğer yakalanırsam... — Ne olur?! Amonluların halâs ve selâmeti için hayatını feda etmekten çekiniyor musun ? Hayatımı o sevdiğim için korkmıyorum.. Bu işi beceremez- sem, her şey meydana çıkacak diye korkuyorum. — Sen vazifeni yap. Ötesini düşünme ! Ben ve benim gibi bir çok kumandanlar senin arkan- dadır. Fısıllı bir az daha hafifledi: — Verdiğim zehiri nereye sak- ladın? — Koynumda.. — Şimdi beni dinle: Bu gece Seba melikesi, hükümdarla yan yana otururken, kedilerine evvelâ birer muz şerbeli götürülecek. Bu şerbeti sen götüreceksin? Tep- sinin içindeki sol tarafta düran bardağı melikeye, sağdakini de hükümdara vereceksin! Hüküm- Tetrika No: 25 — Çalışmadım efendim. — Sizin okumanız yazmanız var mı? Belma kıpkırmızı oldu: — Tabii var efendim.. — Kızım, ticaret işleri ne ka- dar küçük olursa olsun, şaka götürmez. Halbuki sizin müşteri- lere çıkardığı: faturalar baştan aşağı yalnış. Meselâ Ilgaza bir fatura çıkarmışsınız. Yüz kilo tuzu 3 on paradan, 35 kuruş hesap etmişsiniz. Sonra Ahmede gidecek mektupları Mehmede, Velininkini Aliye göndermişsiniz. Bu şerait dahilinde (o beraber | çalışmamı- za imkân olmadığın takdir edersiniz .. Oo Emin olun, eğer zenğin (olsaydın, size (maddi darın bardağına, koynundaki ze- hirden tamam on damla koya- çaksın! Vazifen bundan ibaret.. Anladın mı? Süleymanın cariyesi korkak bir sesle; — Peki... Diyordu. Fakat Rodit, onun hıçkırıklarını kapının arkasından işitti. Amonlu cariye bu işi yapmak istemiyordu. Zaplon odadan çıkar- ken, gözlerini açarak, genç kızı tekrar tehdit etti: — Hükümdar şerbeti içtikten on beş dakika sonra tahtından yere devrilmezse, bardağına zehiri koymadığına hükmedeceğim.. O vakit kafanı koparmak için bir dakika bile tereddüt etmiyeceğimi tahmin edebilirsin! “e Rodit koşarak odasına geldi. Zaplonun Süleymana suikast yapmağa hazırlandığı muhakkaktı. Hassa kumandanı, Amonluların hesabına, Süleyman (o zehirleyip öldürdükten sonra, Amon hâki- mivi Kudüs sarayına getirecek ve kendisi Amon havalisine gide- rek onun tahtına oturacaktı. Zaplon vaktiyle Amonlılara ken- disini sevdirmişti. Beni israil hükümdarı olmayı hatırından geçirmiyordu. Kudüste Süleymanı istihlâf etmesine imkân yoktu. Halk zaplonun zulüm ve itisafından müşteki idi. Fakat, o, Amonlulara hükümdar olabilirdi. Bu ihanetin, mükâfatı olarak, Amon hakiminden azami müzahe- ret göreceğine dair söz de almıştı. Amon hakimine gelince, Ku- düste onun da taraftarları vardı. Süleyman ( Büyük mabed) i inşa ettirirken, Amonluları amele ola- rak kullanmıştı. Kudüsteki Amon- lular esir gibi muamele görüyor, geceleri gizli içtimalar yaparak ( Zaplon ) u Süleyman aleyhine tahrik ediyorlardı. (Arkası var) Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Muharriri: Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi “Yakında çıkıyor 13 Mayıs 1932. Küçük Hanımın Kısmeti Selâmi İzzet yardımda bulunarak, işi kavra- manıza burada çalışırdım. Fakat buna bütçem müsat değil Siz evvelâ mektebe başlıyın. Tav- İ siye ederim, Ameli hayat mek- tebine gidin, ondan sonra ken- dinize iş arayın... Bir zarf uzattı, omuzunu olşi- yarak Belmayı kapıya kadar geçirdi. Belma ancak sokakta kendine geldi. Acı hakikati o zaman idrak etti. Kapıdışarı edilmişti, kovul- muştu, işsiz kalmıştı. Çıkardığı yanlış faturaları, alav olsun diye, kim bilir kimlere göstereceklerdi? Kim bilir arkasından ne kadar alay edecekler, eğleneceklerdi? m Akşam Bir suikast? Almanyada hükümeti devirmek için hazırlık yapmışlar Bavyera Halk fırkası yani Cenubi Almanya Merkez fırkası resmi naşırı efkâri havadis ajansı tara- fından neşrolunan bir haber gerek Almanyada, gerek hariçte büyük heyecan uyandırmıştır. Bu habere Almanyada şimdiki kabineyi ve harbiye nazırı Ceneral Gröneri iskat edilerek yerine askeri dik- tatörlük ikamesi için bir darbei hükümet hazırlanmıştır. Bu hareketi hazırlıyanlar har- biye nazırı muavini ceneral Schlei- cher ve başkumandan ceneral Hammerstein imiş. Bu harekete reisicumhur oHindenburgun baş müşaviri Herr Meissner dahil imiş. Almanyada devlet kabinesi ve harbiye nazırı aleyhindeki bu hareket, Alman Faşist fırkasının hücum kıtaları teşkilâtının harbiye nazırı tarafından dağıtılmasından neşet etmiştir. Prusya intihaba- tında Faşistlerin büyük bir muvaf- fakiyet kazanması üzerine yuka- rıda isimleri zikrolunan ricali devlet kabinesinin değiştirilmesine lüzum görmüşlerdir. Devlet kabi- nesini değiştirmek İstiyenler askeri diktatör olarak hükümetin başına ceneral Şlayher'i getirmek isti- yorlarmış. Bavyerada şimdi hükümet ba- şında bulunan fırkanın ajansı böyle bir tasavvurun Hindenbur- gun intihabında tezahür eden Alman milletinin arzusuna muga- yir olduğunu yazıyor. Bu ifşa; Almanyada vaziyetin ne kadar nazik olduğuna yeni bir delil teşkil etmektedir. Trabzon'da mektepliler bayramı Trabzon, İİ ( Hususi) — Mek- tepliler bayramı muhtelif mektep- ler tarafından ayrı ayrı tesit edi- liyor. N 1 Aylık abone 150 kuruş Muhterem karilerimize kolaylık Karileriınizden arzu edenler 150 kuruş mukabilinde gaze- için temize bir ay abone olabileceklerdir. Gazetemize bir aylık abone kaydedilecek muhterem oku- yucularımızdan ricamız: 150 kuruştan ibaret olan abone ücretini müddeterinin hilamından evvel ve vakti zamanında idaremize Aksi takdirde gazete irsalâlında o teahhur ovukubulur ki bunu muhterem kari'lerimizin de arzu etmiyeceklerinden eminiz. göndermek, ini didik Bu düşünce, izzeti didik ediyordu. Ve kulaklarında bir söz, çalıyordu. “ Mektebe gidin! ,, O gür çok ağlâdı. Eğer Fer- hundenin tesellileri (olmasaydı, belki de biç susmıyacaktı. Ertesi gün Belma biraz daha sakinleşti. Ferhundenin teyzesi : ıslık — Üzülme kızım, Ferhunde sana daha iyi bir iş bulur, diyordu. Sonra nasihat ediyordu : — Babanın birçok ahpapları vardır. Onlara müracaat etsen, sana iş bulurlar elbette... — Hayır, eğer onlara müra- caat edersem, annemle büyük babam işimden çıktığımı öğrenir- ler. Bunu istemem. Yarın bir iş bulayım, ilk işimi bıraktığımı öyle öğrensinler. Her akşam bir hikâye Zeynep hanım, kendine fevkalâde mağrur bir kadın. Erkekleri dalma etra- fında döndürmüştür. Şimdi, oğlu evle niyor.. Oğlunun da aşkta fevkalâde bâkim olacağım sanıyor. Zeynep hanım, çocukken de, erkek oyun arkadaşlarını birbirine düşürür; (o döğüştürürdü. o Sonra etrafında dolaşan gençleri, yek- diğeri ardı sıra inkisara oğrat- mağa başladı. Lâkin asıl mahvet- tiği adam kocası Malik beydi. Biçare Malik bey, izdivacının onuncu senesinde, kıskançlıktan, ıztıraptan ölüp gitmişti. Bunu müteakıp, Zeynep hanım, başka erkeklerle (o eğlenmekte (o devam edip durmuştu. Yeniden izdivacı aklından bile geçirmemişti. Oğlu Ahmet, onun bu fikri dimağına getirmesine mani olmuştu. Ahmet doğduğu vakıt, derhal anlamıştı ki, kendisi için yep yeni bir his muvacahasındadır: Aşk! Erkeklere karşı duymadığı bu bissi, çocuğuna karşı duymuştu! Hayatı Ahmedin etrafında zincir- lenmiş gibiydi. Bütün dünyanın kendi önünde diz çökmesini, secde etmesini tabii buluyordu. Amma, bu çocuğun önünde kendi diz. çöküyor; secde ediyordu. Delikanlının bütün şımarıklık- larını mazur görüyordu; onun istediği şeyleri genç kadın da isteyordu. Ahmet, bir kerre has- talanmıştı da, Zeynebin unutama- dığı şeyini bile unutmuştu: Kadın- lik meyillerini... Oğlunu seviyordu; onu takdir ediyordu. Ahmet, şekil ve şamailce, baba- sına benzemekteydi. Lâkin, Zeynep kocasında noksan addettiği şeyle- rin, hepsini, çocuğunda güzel ve sevimli buluyordu. Uzun boy, geniş omuzlar, zaviyeli zaviyeli bir yüz, kocasında zekâsızlığın alâmeti iken, oğlunda erkelik kudret ve kuvvetinin tezahürleri halini alıvermişti! Zeynep kendini güzel ve cazip görüyorsa, oğlu- nuda öyle buluyordu annesi gibi, oda, bütün muzaffariyetlere iri- şecekti! Zeynep, aşıklarına nasıl hakim oldise, Ahmet de maşuka- larına öyle hakim olacaktı. Ahmet'in ilk aşık manzarası, Feynepte'ki bu bu fikri kuvvetlendirmişti. Şimdi, kadının oğlu evleniyordu. Zeynep, tebessüm etti. Ah bari şu biçare Sabihacığı betbaht etmese. Otomobil durduğu vakit, Zeynep: — Madem evlenmeğe karar verdin, bütün tertibatı alırım oğlum! - dedi. Ahmedin izdivacından sonra, Zeynep, âşıkane maceralarıni bir az gizlemeğe başladı. Esasen, bu Hemen yarın iş bulabileceğini zannediyordu!.. — Gazetelerdeki ilânları oku- yacağım. Orada işçi arıyanlar çok. Basiret hanım. Belmayı yalnız bırakmak istemedi: — Ben de seninle beraber do- laşırım. Beraber dolaştılar. Tam bir hafta, doksan dokuz kapının ipini çektiler. İş yoktu. Neden? Çünkü artık Belma kimsesiz kalınıştı. Iltiması yoktu. Kimseden yardım beklemeden, tavsiye iste- meden iş arıyordu; Hayatla karşı karşıya kalmıştı. Müracaat ettiği her yerden, hemen hemen ayni sözleri duydu: “Erkek arıyoruz - adresinizi bırakınız - Memura ihtiyacımız yok - Bugüne kadar nerede çalış- tınız?,, maceralar, hiç bir zaman rezaleti ayuka çıkaran bir hal almamıştı Zeynep, oğlu ve karısile sıksık görüşüyordu. Onların hususi ha- yatına karışmıyordu. Ahmet karı- sına karşı sadık görünüyordu. Eh fenamı işte.. Pek âlâ... Bu izdivaç hadisesinden üç sene sonra, Zeynep, bir sabah önünde oturup dururken, oğlu Ahmet, birdenbire çıka geldi. Perişan birhalde görünüyordu. Evlâdım! Nen var? Ahmet, bir çocuk halile : — Ah, anne... Sabiha... diye inildedi. — Eyvah... Demek ki... Onu aldattın ve o bunun farkına vardı.. Öyle mi?.. — Hayır, anne... Oğlan, kendini bir iskemle üzerine biraktı. Bir süküt. — Anneciğim! Sen beni fena yetiştirdin. — Ne söylüyorsun kuzum! — Sen beni öyle terbiye ettin ki, her şeye sahip olduğum kana- atini bende doğurdu. Başkaları bana itaat edeceklermiş sandım durdum. Karımın da beni lâakal beni körcesine seveceğini san- mıştım. Mesut olduğunu sanmıştım. — Tabii değil mi?.. E, söyle... Ne oldu bakalım ? — Bu akşam aramızda kavga çıktı... Sabiha, ona yaşattığım hayatın tahammülfersa olduğunu bana söyledi. Ben, müstebitınişim; hotbinmişim... Ahmet: — Bu kavganın çıkmasına ben sebebiyet verdim! - dedi. - zira, onu Talât beyden kıskanıyorum. Zeynep yerinden sıçradı: — Nasıl? Sabihanın aşıkı var diyemi korkuyorsun? — Bilmem... Zanetmem... Fakat Sabiha beni bir gün terkedip gidecek diye korkuyorum... An- neciğim! Ne olur? sen onunla konuş... Onu ikna et... Zeynep şaşkın bir haldeydi. Bütün mazi gözleri önünde canlanmıştı. (Erkeklere (yaptığı bütün zulümler... Oğluna, ilk defa olarak, başka bir nazarla baktı: — Babasına ne kadar benziyor! - diye düşündü. - o da aldatılsa bile, daima affetmeğe müheyya... Analık gururu sarsılmış, yıkıl- mıştı. Omuz silkti ! — Vah yavrum! - dedi. - vah.. Sen de zayıfmışsın! Nakıli: Hikâyeci Yavrum | Bazı yerlerde de çok mua- mele görüyordu ona lüzumundan fazla iltifat ediyorlar, güzel göz- lerinin cazibesine yakalanıp sözü uzatıyorlar . yılışıyorlardı. Fakat iş vermiyorlardı. Bu yılışıklık karşısında, Belma çatık kaşlı duruyor, artık odalara sert bir çehre ile giriyor, gülüm- semeden konuşuyordu. Nihayet iş aramaktan bıktı. Haysiyeti ayaklar altında kalı- yordu. Sokak sürtüp, yazıhane yazıhane gezmekten bir faide çıkmayacaktı. Evde durması ve Ferhundenin delâletile bulunacak işi beklemesi daha hayırlı olacaktı. Annesi ona biraz para bırak- mıştı. Ay sonlarında da oradan gönderecekti. Daha olmazsa kal- kıp Ankaraya giderdi. Bun a karar “verdiğinin ertesi günü annesinden Şu mektubu aldı; (Bitmedi) A lm Li ? » 7 j

Bu sayıdan diğer sayfalar: