17 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

17 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 8 Akşam Masal olanlar : Eski doğumlar Ebe tutmanın usul ve erkânı vardı. Iki okka şeker, kahve, sabun, terlik alınır.. “Ramazan bir, bayram iki, aralık üç, kurban dört, inşallah Büyüktövbenin on beşi Şahende hanım, eski zamanın ebe tutmak, doğum, yedi döşe- inin kalkması gibi menkibelerini şöyle anlatıyor: Hâmile, beş ayı bitirip altı aya basacağı esnalarda artık ebe tutmak ihtiyacı kendini gösterir. Tutulacak ebe, ekseriyetle aile- nin emektar ebesidir. Mamafih bu hususta gebenin reyi de muhak- kak sorulur. O ebeyi istiyor mu, istemiyor mu? Emektar ebe, usta tecrübeli olur da lohosanın gönlü sevmez. İlle filân da filân deyip tutturur. Ebe tutmanın da usul ve erkânı var, Hâmilenin valdesi veya kay- nanası, birlikte olarak ebe hanr- mın evine giderler. İlki okka şeker, bir okka kahve, bir okka, sabun, bir yemeni, bir çift'terlik, hâl ve vakit! yerinde ise bir kut elbiselik te götürürler; ebe hanımı tutarlar. Ebe, o günden itibaren, on, onl ü bir lohusasını yokla- rn aş y Her gelişte, parmaklarile saya- rak ve: — Ramazan bir, Bayram iki, aralık üç, kurban dört! . diye hesaplıyarak, inşallah Büyüktöv- ben'in on beşine doğrul diye değen gününü kestirir; arkasın- an : — Bu hafta içinde tam beş lohusam oldu, ikisi kız, üçü oğlan. Darısı başına kızım; hepsi de kolaycacık kurtuldular | Yahut: — Geçen hafta bir tosuncuk aldım ki sormayınız. Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi! Kılıklı lâflar eder. Bu söz, söhbet arasinda ebe hanımın kıyafeti de bir güna: Gözünde, kenarı) beyaz çerçe- veli gözlük; başında oyalı yemeni; belinde şal kuşak; arkasında Şam kumaşı elbise; elbisenin üstünde abani hırka; boyundan atma kor- dona merbut iki kapaklı altın saat; sağ elinin serçe parmağında roza taşlı yüzük; kulakların- da, maharetine nazar değmesin diye firuze küpeler; elinde çan- tası; içinde tütün tabakası, ağız- lığı, üç kat üzerine ütülenmiş gıcır gıcır mendili, al ibrişimden örme para kesesi. Al olmasının sebebi var. Al renk para çekermiş ve bu çeşit keseden dünyalık hiç eksik olmaz- miŞen. Doğum âlâmetleri başlayınca, ev konak nevindenise arabası derhal hazırlanır; konak arabası yoksa köşe başından bir araba tutulur; gece geç vakit ise kira arabası ahırlarından bir araba çıkartılır. İçine kâhya kadını yahut yaşlıca bir hatun bindirilip ebeyi almağa gönderiliyor. Küçük evlerde, hâmilenin kocası eline bir fener alıp paçaları sıvar. Ebe hanım gelir gelmez işine başlar. Çocuğun dünyaya gelmesi şekli baht işi. Çabucak geldiği olur; saatler beklettiği hekime, lavtaya lüzum gösterdiği de olur. Lohusa kurtulup ta ebe çocuğu eline alınca evvelâ bir karış dört parmak boyunda göbeğini keser; keserken Ogöbek adını kor. Erkekse : Ahmet, Mehmet, Ali ilh.. Kızsa: Ayşe, Fatma, Emine... Filân gibi. Ebe hanım çocuğu leğende bir âlâ yıkar: Pişmemesi için tuzlar; Şahende hanım yani kulak arkası, boyun kenarı, koltuk altı ve kasıkları gibi yer- lerine tuz serper. Bu tuz, gelişi güzel, sofradan alınma değil hal Evvelâ tuz yıka- nacak, sonra kurutulacak; ince tülbentten (o elenecek evvelden hazırlanmış olan kundağın arasına konup saklanacak. Ebe hanım tuzu serptikten sonra çocuğun gömleğini ve zıbınını giydirir; başına takkesini geçirir; bezini bacağının arasına koyar; kondaklar; yüzüne yeşil duvağını örter, Lohusayı da ter döşeğine yatı- rr: karnını sım sıkı bağlar, iki ayağını bir araya getirip birbirine dolar. Lohusanin ve çocuğun başlarında birer al kordelâ. Anasında armu- diye, çocukta daha küçükçe bir altın. Bu yuvarlak altının yanında ayrıca inçi bir nazarlık. Nazarlık üç parçalı ve sallantılı bir şeydir. Parçanın bisinde şap, birinde mazı, birin de nohut; uçlarında mavi boncuklu ve mer- canlı süsler. Bazan kaplumbağa yavrusu ile göztaşı isminde göze benzer mavi boncuk, hurma çe- kirdeğinden lalın ve bir diş sarımsak konduğu da olur. Yatağın baş ucunda da şu alâmetler asılı: Bir kebap şişine geçirilmiş, üzerine kırmızı gaz boyaması örtülüp kırmızı kordelâ ile araları boğmak boğmak bağlanmış, bir baş soğan ve bir baş sarımsak, Bu, 40 gün böylece durduktan sonra 40 hamamına gidilirken so- kak kapısının eşiğine konacak. Lohusa, kucağında kundakla, bu soğan sarımsak üzerine sağ aya- ğını basıp ve ezip sonra adımını sokağa atacak. Doğumdan bir müddet sonra Zahmetsiz ne doğru..,, ortalık derlenir, toplanır. Ebe hanım çocuğu kucağina alıp naz ve eda ile yatağın yanına oturur. Aile halkı sıra ile odaya girer- ler. Evin en büyüğü kim ise ebe hanım çocuğu evvelâ onun kucağı- na verir. Varlığa göre, pırlantalı nazar takımından tutta rupye altınına kadar çocuğun başına maşallahlar, altınlar takılır. Kundağın arasına ebe hanımın balhşişleri konur. Bu işler de bittikten sonra ebe hanım gitmeğe hazırlanur. Çünkü geceden uykusuz ve yorgun; göz- leri kapanmakta; evinde yan ge- lıp istirahat edecek. Kapıdan çıkmadan, bir takım elbiselik, bir çift çorap, bir ipek, bir keten mendil, bir şişe kolonya, bir bohçaya sarılıp koltuğuna ve hakkı da avucunun içine sıkıştırılır. Ertesi gün kırmızı şerbetler kaynar. Tazenin gelinlik karyolası içinin yatak takımile hazırlanır. Lohusa temiz çamaşırını, mavi renkte ipekli geceliğini giyer; omuzuna bir Lâhur şalı veya ka- dife hırka atar, yatağının içinde oturur. Akrabaya. konukomşuya şer- betler gönderilir. Çocuk kızsa, şerbet sürahisinin kapağı üzerinden boynuna kadar, kırmızı gaz boyaması örtülüp al kurdela ile bağlanır. Şayet oğlansa, sürahinin tepesi açıktır ve yalnız kurdela vardır. Lohusa altı gün yatağında mih- mandır. Gelen gidenler ziyaret ederler, hediyeler getirirler: Bu müddet zarfında, iki günde bir ebe hanım uğrar. Çocuğu yıkar, kundağı değiştirir, tazenin ahvalini kolaçan eder. Ilk günleri, tavuk suyuna şeh- riye çorbasile süt ve yoğurttan gayri yemek yok. Içi kazım kazım kazınsa zırnık verilmez. Odanın içi de mis mi mis?.. Nazarı def için yakılan çöroğtular üzerlikler, patlatılan tepeli karan- filler; serpilen gülsuyuları, çiçek suları.. Yedinci günü sabahleyin, gene ebe hanım selâmünaleyküm der. O mükellef yatak odası kaldırılır, yerine her gün kullandığı takım konarak taze ona nakledilir. Artık merasim günleri bitmiş demektir. Ebe hanıma yedi döşe- ğinin kaldırılma bahşişi de toka edilip bir daha yüzü güldürülür. Lohosa hamamına gidiş, hatu- nun haline ve sıbhatine göre, ya 27, ya 35 ve ya 39uncu günüdür. Sermet Muhtar irat almak için Emlâkinizin idaresini UMUM EMLÂK Havale ACENTESİNE ediniz. Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 — Posta kutusu: 558 İstanbul | 17 Mayıs 1932 ——— 2 m —— — Tefrika No 27 BEŞ YÜZ Mİ Tarihi aşk, ve Nakıli : Nihayet, prens Kuong, baş ha- dım ağasını öldürmeğe karar verdi. Amma, idamın Pekin'de yapılma- sına imkân yoktu. Zira, Ye - Ho, buna katiyen imkân vermezdi. Onun için, prens fırsat güzledi. Bu fırsatta zuhur (oetmekte gecikmedi. Imparatoriçe Ye-Ho, memleketi emnüasayiş altına aldıktan sonra yazlık sarayı yeniden inşa ettir- mişti. Burada, uzun seneler, zevk ve sefalar etmişti. Gene de bir büyük şenlik hazırlamak istedi. Bunun için paraya lüzum hasıl oldu. Pek itimat ettiği adamı Ngan-Teyi eyaletlerdeki valilerden para getirmesi için, sefere yolladı. Harem ağasının emrine kocaman bir gemi verildi. Bu gemi, fev- kalâde güzel bir tarzda mücehhez olarak nehirden yola çıktı. Gemi, ayni zamanda, prens Kuongun adamlarından biri olan vali Ting - Paonun eyaletine de uğrayacaktı. Prensin bu valiye son derece itimadı vardı. Kendi- nin bir dediğini iki etmiyeceğini biliyordu. Güçüklüktenberi ahbap- tılar. Içtikleri su ayrı gitmemişti. Adeta kardeş gibiydiler. Kuong, eski kanunları karıştırdı Bu kanunlar arasında bir tane metruk kalmış vardı. O da hadım ağalarının memnu beldeden harice çıkmalarına okatiyen Oomüsaade etmiyordu. Bunun hilâfında hare- ket edecekler olursa idamla tec- ziye edileceklerini bildiriyordu. Asırlarca evvel yapılmış olan bu kanun, bittabi, unutulmuş, isti- “ malden sakit olmuştu. Lâkin Kuong bunda istifadeyi düşündü. Vali Ting - Pao'ya hitaben bir emirname kaleme aldı. Bu emir- nameye kendi imza etti. Diğer naip olan zevce impratoriçeye de imza ettirmek istedi. Şayet iki naip bu emirnameye imza koyarsa, emirname, kanun “mahiyetini ikti- sap edecekti. Bununla, bir baş harem ağası pek âlâ idam edile- bilirdi. Fakat, şimdi, mesele, sabık zevce imparatoriçe için emirnameyi imza ettirmekteydi. Prens Kunog, bu kadını sara- yında ziyaret etti. Zevce impara- toriçe, iradesi epice zayıf olan kadınlarındandı. Kuong'un söyle- diklerini korku ile dinledi. Baş harem ağasının sülâleye em- rr Şimendifer mektebi Mr macera romanı (va-N0) lekete artık zararlı) bir insan ha- line geldiğini tastik ediyorsa da vaktile kendi hayatın da kurtar- mış olduğunu söyliyor; onu idam ettirtmeğe bir türlü kail olamı- yerdu. — Hem, sonra, beni, Ye - Ho'nun hiddetine karşı kim hi- maye edecek ? - diyordu. Rakibesinden hâlâ fevkalâde korkmaktaydı. Fakat prens Kuong, bu kadı- nın zihnini iyice çeldi. Ona emir- nameyi imza ettirmeğe muvaffak oldu. Prens, kadını güzel sözlerle ikna ettiğine memnun sarayından çıktı. Derhal, fermanı mezkür valiye yolladı. Bu sırada biçare baş hadım ağası, dünyanm farkında olmıya- rak seyahat ediyordu. Gemi sinin arkasına yumuşak şilteler yaptırmıştı. Bu şiltelerin üzerine yan gelmişti. Bir yandan nedime- lerinin çaldığı güzel musiki par- çalarını dinliyor, bir yandan sahil- lerin manzarasını seyrediyor ve afyon çubuğunu hafif hafif tellen- diriyordu. Oh, Ye-Ho gibi fevkalâde ikti- dar sahibi bir hükümdarın mute- medi olmak ne iyi şey.. Ne emin şey.. Kendini bir ilâh (Okadar ediyordu. Başına gelecek felâketi zerrece aklından geçirmiyordu. “ Hel... Hani... ,, Harem ağasının etrafindakiler, ona, “ dokuz bin senelik efendi- miz!,, Sözile hitap ediyorlardı. Çin imparatorlarına “on bin senelik efendimiz!,, denirdi. Bu, onların sıfatlarından biriydi. “Do- kuz bin senelik efendimiz,, diye kendine bitap ettirmekle, Ngan - Te, imparatordan ancak bin se- nelik daha az asil ve daha az iktidar sahibi olduğunu herkese ilân etmekle gurur duyuyordu. Gemi böyle pürdepdebe, pür- tantana ilerlerken, ansızın, büyük yelken iniverdi. Bir dümen dar- besile, seyrin önüne geçildi. Gemi âdeta tevekkuf etti. Ngan - Te, yumuşak yastıkla- rından başını kaldırdı: — Bu ne?. Diye sordu.. Neye durduk? Ne oluyoruz? (Arkası var) Devlet demir yollarının ıstasyon, ambar ve tren memurları yetiş- tirmek üzere Haydarpaşada tesis ettiği şimendifer mektebinde bu sene umumi imtihanlara başlanmıştır. Mektep şimdiye kadar 850 memur yetiştirmiştir. Maamafih bu seneden itibaren mektebin tasarruf maksadile lağvı düşünüldüğünü haber aldık, Senelik masrafı beş bin lirayı geçmiyen böyle bir meslek mektebinin lağvedileceğine pek ihtimal vermiyoruz. Imtihanlar münasebetile mektep talebesi ile müdürleri Eşref beyin bir arada çekilen bir resmini dercediyoruz. 17 Mayıs 1932 YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN kuvvetli sanıyor; seyahatine devam TL |

Bu sayıdan diğer sayfalar: