21 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

21 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 8 Akşam Masal olanlar : Odeonda maskeli balo Sağda sanki bir selâtin meyhane var. Rakı, balık kızartması, midye tavası.. “Asta diyavolo, simdi merkeze gidezeyim, komiser Hamdi beyi getirezeyim!,, Üsküdarlı Raşit bey, Odeon'da- ki maskeli baloları şöyle anlattı: Her şeyde olduğu gibi balo'nun da kibarı, şöyle böylesi, birde üstünkörü olur fakat hepsi aşağı yukari aynı tarzda değil mi? Bizim anlatacağımız eski Ode- on baloları büsbütün başka çeşit- te idi. Kış giripte Apukurya mevsimi gelince Odeon baloları da hızını almağa başlardı. O zamanlar en lüks balolar Perapalas da, kibarcaları Tepe- kaşı kışlık (o tiyatrosunda, harcı âlem ve civcivlisi de Odeonda olurdu. Odeon, şimdiki Ekler sinemasr- nın bulunduğu bina. Sabneli, kat kat localı, bildiğimiz tiyatrolardan biri idi. Akşam üstü, Beyoğlu caddesini şöyle bir kolaçan ederken göze çarpar: kapının üstünde renkli renkli fenerler ve bayraklar; sa- gında, solunda iki levha; üstle- rinde, kalın yazile (fransızca, rumca, ermenice balo kelimesi ve beş on satır. “Şeytana uyupta o akşamı Bey- oğlunda geçirmeğe karar vererek Yani de, İsponikte, Guguruklu saatli Anadolu birahanesinde bir kaç tane yuvarlayacaksın. Yahut daha ğlâsı, Obir taşla iki kuş vurmak, hem keyif çatıp hem de karın doyurmak için, gerisin geri Domuz sokağındaki Foskoloya kadar uzanacaksın. Öyle ya, duble bira veya rakı getiri, masanın üstü meze ile dolsun. Ben diyim on beş, siz diyiniz yirmi tabak. Dört doble emrederek mideyi ağzına kadar doldurduktan ve pantalonun (Okemerini, O yeleğin düğmelerini (oçözdükten (sonra tekrar ver elini Beyoğlu. Daha erken diyip çocukların karagöze gitmesine benzeteceksen bir lâhza da, İngiliz eczahanesinin yanındaki Ruayal gazinosuna dal, ön tarafa oturup bir şekerli kahve iste; caddeyi seyret! Miadı gelince ikiliği verip fırla. Tektük maskaralar, yan sokak- lardan caddeye; caddeden yan sokaklara girip çıkıyorlar. Ode- onun önü daha omuz omuza değil, Antre alacaksan mecidiyeyi, loca tutacaksan sarı lirayı toka eder- sin. Bu gibi yerlere yalnız gidip bilmem nesini yemiş ispinoz gibi pineklemek caiz olmadığından refakatte üç dört arkadaş ta bu- lunur. Tıpkı tiyatroda olduğu gibi locayı açmak için biri öne düşer. Birinci kata ayak basarken sağda, sanki bir selâtin meyhane vardır, Rakı, balık kızartması, midye tavası ilh..aKokuları elele vermişler, keskin keskin buruna bücum ediyorlar. Orası güya tiyatronun fümuarı- dır. Balo gecelerinde Galata mey- haneleri şekline sokulur. Locaya girip şöyle bir yerleşti- niz. İlk farkına varılan şey, podra, lavanta, içki, nefes, ter, ayak ko- kularından mürekkep bir başka halitanın genizi yakması. Şaka maka Tiyatro, hemen he- men dolmuş. Sahnenin perdesi açık; içindeki sıra sıra iskemlelerde seyirciler. OParterde ne kadar koltuk, sandalye varsa kaldırılmış. Şöyle etrafa bir göz gezdir: Eski Odeon binası olan şimdiki Ekler sineması Venedik, Çeşme, Timoni, Çiçekci, (o Yeniçarşı, Sağsol, Çukur, Ziba, Devriş, Bayram, Yeşil ismindeki sokakların ne kadar yosması varsa hepisi, maskeli olarak, hazır ve nazır. Locaların hali de başka güna: Her birinde, öbek öbek, rastıklı, sürmeli, püskürme benli, düzgünlü şişman ve yaşlı kodamanlar; yan- larında tazeleri; yıkık fesli, burma bıyıklı, beli kuşaklı, saat kordunlu ihvanlar veya pala bıyıklı ahbar- lar ve yahut pavurya bacağı bıyıklı palikaryalar. Teyzelerin ve kızlarının ağzı hiç boş değildir; boyuna fıstık, fındık, kabakçekirdeği çiğneyip dururlar. Erkekler de ikide bir cebinden Metaksa konyağını çıka- rıp ve köşeye doğru biraz geri- leyip şişeyi dikerler. Ortada, oradan oraya sırnaşan kokonaların ne suluları vardır. Birinin ensesine vurup kaçar; ötekine çimdik atar; berikile ko- valamaca oynar ! Başkasına omuz vurup savuşur. Bin bir ses işitilir: — Anam babam, şu gözündeki alâmeti biraz kaldır da yüzünü görelim | — Sus vire zevzekis ! Ben öyle karı değil, Haberi olmadan herifin ensesine bir şamar vurup kaçar. Bir ermeni seslenir: —Zo o pambuk elinle tam tamamına elli şaplağı bana vur da tadına doyayım! — Asta diyavolo, simdi merkeze gidezeyim; komiser Hamdi beyi getirezeyimi — Kitaksi vire Eleniça? — Mirim, şu sarı saçlıyı tan dın mı? — Birader benim tersim döndü, sağımı solumu şaşırdım yahul — Matmazeller , madamslar, mösyöler silans! — Hergele bizi adam yerine koyup ta ağzına almıyor bel — Andavallı, sen mösyö değil- mi sin? Maestro yayile tak tak tak! kemanına vurur; polka başlar. Giyile giyile nefti renğe girmiş, eğreti elbiseli, pençeli ayak kabılı, yüzü podralı, kart bir adam dans perofesörüdür. Fabriyen iştirak eden bir Marki tavrile dans idare etmektedir. Ortalık, sanki ömründe söpü- rülmemiş gibi toz dumana katılır. Yekdiğere çarpa çarpa, omuz vura vura bir bayli dans edilir, Arkadan bir vals ve ayni herçü- merç. Derken, hep bir ağızdan bir feryat: Kadrill — Bunun kadrili yok mu be? — Köpoğlu kadrilin ayağına. köstek kondu ki gelmoor? — Niko, ena kadrilakis kay- menil.. Kadril şıkın şıkıdır. Herkes muradına erdiğinden bir kat daha neşelenmiştir. Birbirile daha sa- mimi, daha can ciğer olmuştur. Bazı saçlı başlı, yusyuvarlak kim- seler de gayrete kelip kalkar. Kahkaha, kihkihi arasında, telâştan soluya soluya, toz du- mandan öksüre aksıra, mükemmel bir kadril de oynanır.. Gelelim selâtin meybane cani- bine... Bir tarafta Loncadan getirilmiş bir ince saz takımı. Masaların etrafında gene o dediğimiz mor fesli, göbekli, afili ihvanlar; yan- larında teyzeler ve kızları. Artık burada herkes feryadı vermiş, olacağı kadar olmuş. Ağızlarda metelik dönmez. — Vur, kabadan bir Çiftetelli de bizim şişko Zabel kıvırsın ! — Ciğerim onu geç, çok yük- lenmiştir, ağzından lâğımı taşırır; Kara Marika kalksın! Marika kımıldanırken Hasköylü Rebeka daha tetik davranır. Şıkır da şıkır oynamağa başlar. Eller ceplere sokulup metelik, kuruş, çeyrek ne varsa avuç dolusu ba- şindan serpilir. Kasap havası ve hora emri verilince herkes yerinden fırlar, omuz omuza tutuşur. Yerler esne- mekte, camlar zangır zangır, orta- lık toz duman. Iki göz arasında habeş hanende yerdeki paraları toplarken, — Susalım , susalım, Sürpik hanım oynıyacak! nidası gürler. Sürpik hanım, İrahmetlim Tosun beğim mefat olduktan beri elimi kaldırmamı- şım. Senin güzel hatırını) kirma- mak için kalkorum! diyerek ve kadehteki rakıyı ayakta dikerek yüz okkalık vücudile bir oynar bir oynar ki sanki ceylân. Buna can mı dayanır? Artık para serpilmez, her taraftan yağ- mur misali yağar. Sermet Muhtar Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Hikmet Feridun Muharriri : Neşreden : Remzi kütüphanesi Yakında çıkıyor m Tefrika No 31 21 Mayıs 19352 21 Mayıs 1932 BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve Nakıli : Hiddetli yüzümü size gösteriyo- rum. Sizi tahkir ediyorum. Sizi daha ağır bir ceza ile tecziye etmememin sebebi de, münhasıran hikmeti hükümettir, emin olun yoksa, haliniz haraptı! Bunu söyledikten sonra, bir el hareket yaptı. Bununla, Şark Imparatoriçesini manen tokatladı- ğını anlatmak istedi. Bu sırada, Şark Imparatoriçesi- nin elleri ayakları, korkudan tiril tiril titriyordu. Perişan bir halde yalvarmağa başladı: — Vallahi çok gafillik ettim; bunu size itiraf ederim. Lâkin kabahat bende değil. Prens Kuong beni kandırdı. Imzamı o kâğıda attırdı. Ye- Ho, kaldırdı: — Bir cürüm işliyorsunuz, sakla- mayın bari. Yaptığınız şeyi insan- ca itiraf edecek metaneti ahlâ- kiyeniz bile yoktur, Kendi kaba- hatinizi, pek saçma bir tarzda örtbas etmeğe uğraşıyorsunuz. Siz bir hükümdar mevkiindesiniz, bir naipsiniz, (Salâhiyettar ve mesulsünüz. Sizi kim kandırabilir de imzanızı zorla attırabilir?... Sade bir hâdise, sizin seciyesiz- liğinizi ve hükümdarlık mevkiine lâyik olmadığınızı isbat için kâ- fidir. Garp imparatoriçesi o Ye-Ho, böyle söyledikten sonra, arkasını döndü. Rakibesinden uzaklaştı. Şark sarayından çıktı. Oradan, doğruca prens, Kuong'un sarayma gitt. Ayni hiddet ve şiddetle prensin huzuruna girdi. Hattâ, görüşmek istediğini haber vermek lüzumunu bile duymadı. Ona da atıp tutmağa başladı: — Sizde şark imparatoriçesi gibi kandırıldığınızdan, imzanızı şu veya bu sebepten dolayı attr- ğınızdan mı bahsedeceksiniz ba- kalım? Söyleyin: Ne cesaretle benim en emniyetli adamımın ölüm beratına 'imza attınız ? Ne cesaretle benim aleyhimde böyle bir suikast hazırladınız ? Böyle- likle en büyük bir cezaya çarpıl- maktan korkmadınız mı? Dışarıda, kılıç şakırtıları, impa- ratorıçenin bu sözlerine tempo tutuyordu. Buna rağmen, prens Kuorg, mağrurane ayağa kalktı. Kollarını göğsü üzerinde çaprasladı. — Ben kendi (mesuliyetlerimi saklamak, yahut başkasının üze- rine atmak itiyadında değilim efem- omuzlarını istilfafla macera romanı (va-Na) dim. Evet, vali Ting-Pao'ya baş hadımağası Ngan-Te'yi öldürmesi için fermanı ben hazırlatıp yolladım. Zira, bu başharemağası- nın imparatorluğumuza fenalıkları dokunuyordu. Sizin üzerinde pek fena tarzda müessir oluyordu. Onun tesirlerini kaldırmak için vücudunun izalesinden başka çare bulamadım. Size, bu imparatorluğumuzun için yaptım. Sülâleye, ailemize, memleketimize (hizmet ettim. Şimdi, hâlâ bu fikirdeyim. Yaptı- ğım işten dolayı pişman değilim. Bu işe yeniden başlamak lâzım gelse, aynını tekrarlardım. Hiddet- lenip karşıma dikilmenizi bekli- yordum. Bunun böyle olacağın! biliyordum. Fakat bir şeyden korkum yok. Madem hükümet 'naibiyim; muva- fık bulduğumu icra ederim. Ye-Ho, müstehziyane: — Haydi bakalım, küstahlığı son raddesine vardırıniz! - dedi. - Bu suikastı yalnız obükümetin menafiini düşünerek değil, kendi izzeti nefsinizi de nazarı itibara alarak yaptığınızı söyleyin! — Bittabi... Aynı zamanda bu- nun için de yaptım. Zira, bükü- met işlerinde bir hadım ağasının benden daha müessir olmasına tahammül (edemiyordum. Ben, Imparator Tas -Kuong'ın oğluyum. Şimdi, ne olursam olayım korkum yoktur. Başımı yere eğmeden, hacalete düşmeden size söyliyorum: pişman değilim. — Ne ağızlar bunlar! - diye, Imparatoriçe dudak büktü. Kuong devam etti: — Hayır, efendim. Ben yalnız mevkiimin ehemmiyetini nazarı itibara alarak bu işi yaptım. Ben, ölüme de kibarca, asilce gitmesini bilirim. Şimdi bana istediğinizi oyunu, mukaddes” kurtulması yapın! Söyliyeceklerim (bundan ibarettir. (o Vazifemi ifa ettim. Tarihin karşısında ter temizim, alnım açık, yüzüm pak! Bu sözleri, uzun bir süküt takip etti. Ye - Ho, gayet yüksek yaradr lışlı bir kadın olduğu için, Kuong'- un kıymetini takdir etmekte ge- cikmedi. Onun cesaretini gayet beğendi. Vakarına parmak ısırdı. Hattâ, bu gibi meziyetleri, düş- manlarında bile beğenirdi. Prensesin gözleri içine bakarak dedi ki: (Arkası var) Manisada fakir çocuklara yardım Manisada fakir (o çocuk- lara yardım için büyük bir faaliyetle çalı- şılıyor. Hima- yei etfalin ve diğer (o teşek- küllerin him- metile aylar- dan beri mek- teplerdeki fakir çocukların öğle yemekleri te- min edilmek- tedir. Geçen bayram bunlardan bir çoklarına elbise ve syakkabı da tevzi edilmiştir. Resmimizde Necati bey mektebinde fakir çocuklar öğle yemeği yerken görülmektedir. Ayakta duranlar himayei etfal heyeti erkânı ve muallimlerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: