22 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

22 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Temmuz 1932 Tefrika No. 130 Akşam 22 Temmuz 1932 BELIEIS İ sErkis | Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Süleyman, düşmanın kaçtığını gözlerile görüyordu. Amerit, (Yehova) nin zafer müjdecisiydi. Dehlizlere saklanan çariyeler birer birer meydana çıkıyorlardı.. — Yalan söylemiş... O çapkın, Orşalim kızlarının bir çoğunu baştan çıkardı. Hepsini aynı nağmelerle avladıktan sonra, birer paçavra gibi yerlere attı.. Amerit önüne baktı.. Ermi ile nasıl tanıştığıni hatır- ladı: — Benide bir paçavra gibi yerlere atacak olan adam, bana muvaffak olmak için şerefini ve rütbesini çiğner miydi? Süleyman bu haklı söze cevap vermedi. Amerit devam etti: — O beni Hebron yamaçla- rında tanımıştı. Bir gün Ermi ceylân avından dönüyordu. Ben de bağdan evime geliyordum. Yolda bana rastladı. Atını yavaş- lattı. Ermi o kadar yakışıklı ve nazik bir gençti ki.. Derhal atın- dan inerek beni selâmladı. — Sonra boynuna sarılarak pembe yanaklarından öptü, değil mi? — Hayır.. O beni ilk gördüğü zaman çok terbiyeli davrandı. Hükümdar yüzünü buruşturdu : — O halde evvelâ aşk şarkıları söylemeğe başlamıştır ... — Ben onu görmeden, yolda kendi kendime, enginlere doğru avazım çıktığı kadar haykırarak terennüm ediyordum... Benim yanımda o şarkı söylemeğe cesa- ret edebilir miydi? — Tuhaf şey.. Demek ki Ermi böyle bir kıvılcım yığınının yanında, yanmadan durabildi ha..?! — O gün beni evime kadar götürdü.. — Ondan sonra...? — Babam bağa gittiği zaman oda evime gelirdi. Uslu uslu oturur, konuşurduk. Birbirimizi o kadar çok sevmiştik ki.. Ermi beni bir gün göremezse, gece mutlaka gelir, penceremin önünde dolaşırdı. Bana: “Uzaktan yüzünü göreyim... Emin ol ki seni rahat- sız etmeden şimdi dönüp gide- ceğiml,, derdi. — Garip şey.. Ben Ermiyi tanıyamamışım galiba..? — O bana, yalnız kaldığımız zaman (Davud) un bu mezmurunu okudu; “Aslanlarla boğuşan muha- ripler gördüm ki, günün birinde, çocuk kadar zayıf ve kuvetsiz hasımlarına mağlüp oldular. Bazı hırsızlar tanırım: Senelerce, bir takım biçarelerin yollrnı çevirip mallarını yağma ettikleri halde şimdi, ıslahı nefsederek mabetle- rin dıvarları dibinde ecellerini bekliyorlar.,, — Gerçek, insanlar değişebilir. Salih ve Zahit bir adamın yarın bırsız ve gaddar olması; bir şeririn de ıslahı nefsederek hayır- perver ve mübarek bir insan olması mümkündür. Fakat Ermi, nin sana okuduğu bu mezmur, balık tutmak için denize atılan bir oltaya benzer.. Bu oltaya ne kadar kolaylıkla tutulduğunun farkında bile olmamışsın | — Ben kalbi boş bir kız değil- dim. O vakit te sevmesini ve sevilmesini bilirdim. — Ermi'den evvel bir başka- sını mı seviyordun ? — Evet... — O da saraya mı mensuptu? — Hayır.. — Asılzade miydi? — Bilâkis.. Hiç kimsesi yoktu. — O halde ilk âşıkın daha müthiş bir avcı imiş... — Onu ben avlamıştım... , Amerit hükümdarı güldürmek için: — Çünkü o hiç deniz görme- mişti - diye ilâve etti - balık tutmasını bilmezdi.. Oltası yoktu. Bu söz Süleymanın hoşuna gitti: — Şeria sahilinde, Beni Israil çocukları el ile de balık tutuyor- lar... Söyle bakalım, O da Ermi kadar sahhar ve yakışıklı bir genç mi idi? — Siz onu çok iyi tanırsınız! Birkaç defa idama mahküm etti- niz! Hassa müfrezelerile senelerce arattınız! — Böyle bir adam ancak bir zından kaçkını olabilir... — Zindana hiç girmemiştir. — O halde kanunların şidde- | tinden kaçan katil, şaki bir adam. Çünkü ben haksız, bir adamı idama mahküm etmedim.. — O kadar haksız olarak ida- ma mahküm edilmişti ki.. Onun hiç kimseye fenalığı yoktu. Beni Israil arasında ondan şikâyetçi bir fert çıkmadı. — Bu adam yaşıyor? —Onu siz affettiniz... Fakat, o hâlâ dağlarda, ağaçların, kayaların koynunda yaşıyor. Süleyman birdenbire kaşlarını çatarak yerinden kalktı: — Şimdi anladım: Bana Enve- ranodan bahsetmek istiyorsun! Demekki Ermiden evvel meşhur bir serseri ile sevişmiştin, öyle mi? — Âdil hükümdar! Siz Enve- ranoyu tanımıyorsunuz! O Yehe- va'nın en günahsız bir kuludur. Ben sarayda, debdebe ve saltanat içinde yaşamak arzumu yenebil- seydim, dağlarda ömrümü onunla geçirmeyi tercih ederdim. — Onu hâlâ seviyor musun? Amerit gülümsedi ve önüne bakarak cevap verdi: — Bilmiyorum... — Hele şu kalbini iyice yokla bakayım.. Onu hâlâ unutmadığını hissediyorum ! Üzümcünün kızı ne müsbet, ne menfi.. Hiç bir cevap vereme- mişti. Süleyman bu sevimli Orşalim dilberinden o kadar çok hoşlan- mıştı ki.. Fakat onu sevip okşamaya mey- dan kalmadı. Sarayın avlusundan, birdenbire, neşeli sesler akset- meğe başladı. Sürur ve zafer boruları çalını- yordu. Hükümdar hayretle Ameritin odasından dışarıya çıktı. Yeni hassa kumandanı Amon şişman gövdesile nefes nefese koşarak merdivenlerden yukarıya çıkıyor: — Hükümdara müjdem var... Diye bağırıyordu. Merdiven başında bükümdarla karşılaşınca: — Düşman kaçıyor, dedi, Beni Israil orduları Moaplılara mağlüp olmıyacak... Süleyman bu haberi alınca sa- rayın en yüksek mevkiine çıktı ve Sahyun yamaçlarından düşma- nın rücat ettiğini ve dağların bir anda boşaldığını gördü. Bahçede hazırlanan alay mu- vakkaten tevakkuf etmişti. Iki saat zarfında (Belkis)in kendilerine teslimini isteyen Moaplılar, tam vaktinde, muhasarayı bozup neden ve nereye kâçıyorlardı ? (Arkası var) şimdi nerede Talili çocuk Entari siperi sukut vazifesini görmüş Fransada Sain Denis şehrinde, inanılmıyacak derecede tuhaf bir vak'a cereyan etmiştir. Desayes naminda birinin beş yaşında bir erkek çocuğu varmış. Annesi dışarı çıktığı zaman çocuğu üçüncü katta oturan bir komşusuna bırakmış. Çocuk val- desinin geciktiğini görünce sıkıl- mış ve pencereyi açarak, ne vakit döneceğini görmek için dışarıya sarkmağa başlamış. Çoçuk sokağa sarkarken, mu- vazenesini kaybederek (sokağa düşmüş. Herkes çocuğun kaldırım taşlarına düşerek parçalanacağını zan ve tahmin ederken, mucize kabilinden bir hadise olmuş, ço- cuğun entarisi, o sırada şiddetli esmekte olan rüzgâr ile şişerek bir siperi sukut şeklini almış, sukutu tahfif etmiş ve çocuk ufak bereler ile muhakkak bir ölümden yakayı kurtarmıştır. M. Desayes çocuğunun bu feci kazayı tehlihesizce atlatmasından dolayı, kendisini tebrik eden ! komşularına gülerek: —Bu hadiseden dolayı, zevcem hastalandı. Fakat zararı yok. Çocuğumu kurtaran, (cephede iken giydiğim kalın bezden ve sonra kendisine gece entarisi yapılmış gömlektir. İleride büyü- düğü zaman kendisini tayyareci yapacağım demiştir. Ne kurnazlık Bedava yemek usulünü bulmuş! Pariste, cebinde beş parası bulunmadığı halde, en büyük lokantalarda en pahalı yemekler ve en pahalı içkiler “ile karnını doyurduktan sonra bedelini öde- meden sırra kadem basan gayet kurnaz bir dolandırıcı yakalan- mıştır. Jorj namında olan bu adam, paris gümrüğünde memur imiş. Fakat ehliyetsizliğinden dolayı, kendisi, tasfiyeye tabi tutulmuş, ve bedava yaşamak için şu usulü bulmuş. Jorjun, eskiden kalan bir smo- kini, monoklu var imiş. Bunları giyerek kendisine kelli felli bir zat şeklini verdikten sonra Parisin en mükellef ve en muhteşem lokantalarına gider, en pahalı yemekler ve içkilerle karnını duyurduktan sonra sigarasını tüt- türür imiş. İşte o sırada bir uşak lokantaya gelir, müstacel bir iş için efendisinin derhal çağırılma- sını garsonlardan rica edermiş. Açık göz dolandırıcı, bu hile ile dışarıya çıkarak yediği yemek- lerin ve içtiği içkilerin bedelini ödemeden . sırra kadem basar imiş, Bu bile aylarca sürmüş ve en nihayet bu kurnaz dolandı- rıcı yakayı ele vermiştir. Jorj, uşak vazifesini gören arkadaşının bu mükellef yemeklerden bedava çöplenmesini temin için arasıra, ona da smokinini giydirerek, mo- noklunu taktırarak mükellef lokan- talardan birine gönderir, kendisi de uşak vazifesini görürmüş. Oviedo bankasını soymuş olan çete hapise atıldı Madrit 20 ( A.A.) — Dahiliye nezareti, Oviedo bankasını soymuş olan çetenin tevkif edilmiş oldu- ğunu bildirmiştir. Çete efradının tevkifi için hara- retli bir takip yapılmış ve tüfek istimaline mecburiyet hasıl olmuş- tar. | | | — — Incirci zadelerin kızı Feride H. dünyada bir tek şeyden korkardı: Kendisini alacak olan erkeğin, parasına tamaan onu almasından... Genç kız, Karun'lar kadar zengindi. Belki Türkiyenin Oen zengin kadınıydı. (Babası da, anası da, ona müthiş servetler bırakarak ölmüşlerdi. Fakat, biça- recik, bir türlü, bu servetlerden istifade edemiyor; hayatını yapa- yalnız, tekütenha geçirmek mecbu- riyetinde kalıyordu. Çirkinliğinin derecesini kendisi de müdrikti.. Biri birinden son derece ayrı gözler.. Enfi kebir itlâkına seza bir burun.. İncecik, adeta titrek bacaklar... Lüzumun- dan üç misli büyük bir göğüs... Paris'in meşhur terzileri, Feride hanıma diktikleri elbiseleri onun sırtında gördükleri vakit, eserle- rinin böyle mahvoluşuna ağlamak isterlerdi. Ayakkabıcılar iskarpin- lerini Feride hanımın sakil ayak- larında görerek üzülüyordu, Genç kız, daimi surette İzmir” de otururdu. Fakat İzmir'de onu herkes tanıyor. Feride evlenmek ihtiyacını hissediyordu. Söylediği- miz gibi, bir erkeğin parası için onu almasından korkuyordu. Böyle bir tehlikenin önüne geç- mek istedi. Düşündü, taşındı. Bir hile buldu. Istanbula gidecek, orada evlenecekti. Lâkin, şehrimizde, zengin mu- hite girmiyecekti. Mütevazi insan- lar arasında dolaşacak, onlar ara- sında kendine münasip bir zevç seçecekti. Zengin olduğunu da son derece gizliyecekti. Planını tatbik etti. Istanbula mukavva iki bavulla geldi. Evvel- den adresini öğrendiği küçük bir pansiyona indi. Pansiyonda en iyi odayı tutmaktan kendini menede- medi doğrusu. Burada, ondan başka, müskirat inhisarında çalışan kırk beşlik şişman bir memur, bir piyano hocası ihtiyar yerli Italyan kadın, bir malül gazi, bir de darülfürun talebesinden sarışın ve sevimli bir genç oturuyordu. Bu sarışın ve sevimli genç, Feride hanımın derhal nazarı dikkatini celbetti. Sofrada karşı karşıya oturdular. Feride, ona dikkatli dikkatli baktı. Sarışın genç te, konuşkan, nazik bir çocuktu. a Konuşmağa başladılar. Dereden tepeden.. Feride: — Ben muallimeyim!- diye ken- dini takdim etti, — Ya.. Öyle mi efendim?.. Muallimlik doğrusu çok iyi mes- lektir.. Ne tatlı bir sesi vardı. Konu- şurken, delikanlının cazibesi bir kat daha artıyor. Hem, üstelik, nazik mi nazik... Muhavere, bu minval Oüzere uzadı. Feride, darülfünunluya gönlünü kaptırdı... Ab, oda, buresmiyet hududunun haricine çıksa... Ona kur yapsa... Maamafih, delikanlı, maalmem- nuniye, Ferideyle konuşuyordu. Hattâ, pansiyonda her akşam onu arıyordu. Bol bol çene çalı- yorlardı. Buna, bir aşkin başlan- gıcı denebilir miydi? Heyhat... Feride'nin bu güzel günleri uzun sürmedi. Aradan bir hafta geçmişti ki, pansiyonun boş kalan yegâne odasına -en fena odasına- Melâhat isminde (ismile müsem- ma) bir kız taşındı. Lüle lüle altın saçlar. Zarif bir vücut bir içim Su... Darülfünunlunun nazarı dıkkatı a) bittabi, derhar bu kiza teveccüh ediyordu. Artık hep onunla konu- şuyor. Aklı fikri hep onda. Feride, bir köşeye atıldı. Artık, içi içine sığmıyor. Nihayet, dayanamadı. Kendi elciğilziye söyle bir imzasız mek- tup yazarak delikanlıya gönderdi. Azirim! Sen dünyanın er aptal adamlarındansın! Ayağına gelen bir nimeti farkedemiyor, tepiyor- sun. Sizin pansiyonda oturan Feride hanım, kimdir, haberin var mı? O, fakir bir muallime, değil- dir. Türkiyenin en zengin kızıdır. Izmirli incirci zade Feride ha- nımdır. Bir tahkik ette bak. Evlenmek niyetinde olduğu için, parasına t#âmaan onu almasınlar diye, mahsustan fakir görünüyor. Sana da meyli var. Aptal değil- sen fırsatı. kaçırma.., Talip ol... Gaipten bir dost Bu mektubu ağlıyarak postaya verdi. Nakili: (Hikâ KARİ MEKTUPLARI Memurlar ahaliye iyi muamele etmeli Nafıa fen mektebi ikinci sınıf talebesinden o 96 Kemal bey matbaamıza müracaat ederek şu yyolda şikâyette bulunmuştur: — Haydarpaşadan vapura koş- tum, vapur hareket etmek üzere idi. Gişeden birinci mevki bir bilet almak için on beş kuruş uzattım. Gişe memuru, ancak on bir kuruş verildiği taktirde bilet | verilebilceğini, üste dört kuruş iade edemiyeceğini söyledi. Parayı başka yerden bozduruncıya kadar vapur kalktı, baş memur Ferhat beye müracaat ettim, kararın böyle olduğunu memurun başka türlü hareket edemiyeceğini söyledi. Bunun, ahaliye omüşkülâttan başka hiç bir manası yoktur. Zira, memurun önünde bozuk paralar olduğunu gazlerimle gör- düm. Memurlar ahaliye iyi muamele etmek mecburiyetindedir. Umumi kütüphaneler Maarif vekâleti umumi kütüp- hanelerin idaresi için yeni bir talimatname hazırlamaktadır. Bu talimatnameye göre, kütüphane- lerden halkın daha ziyade istifa- desi için tetbirler ittihaz edilecek- tir. Büyük şehirlerde, kütüphane- lerin geceleri de açılması düşü- nülmektedir. Bundan başka kü- tüphanelerde istatistikler tanzim edilecek, bir sene içinde, kaç kitap okunduğu ve kimlerin oku- duğu anlaşılacaktır. EMLAK SAHİPLERİ! iğsi le kiracı Emlakiniğiz m Emlâkinizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek varıdatını temin edebilmek hususatında mutebassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için FMLÂK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLAK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 < N

Bu sayıdan diğer sayfalar: