23 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

23 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 Em Akşam —zam —— Istanbulun en eğlenceli plâjı ! Kaç haftadır denize giriyoruz bir türlü arap olamadık gitti... Kurbağa gibi denize atladı. Polis memuru dert yandı: Öğle üstü... Istanbul, sıcak tem- muz güneşinin altında kavrum kavrum göm- alınlardan Bu saatte Istanbulun en şayanı dikkat plajı nere- sidir bilir misiniz? Flürya değil, Sua- Kilyos .. Eğer arasıra yolunuz Fındıklıya anlatacağım plâja kavruluyor ... Ceketler çıkmış, lekler o sırtlara (yapışmış, buram buram ter akıyor... diye değil, değil. düşüyorsa şimdi gözünüz ilişmiştir. Altınkum değil, Fındıklıda tramvaydan inerek bir az kenarında set çıka- yürüyün. Önünüze deniz dalğa kıranı andıran bir cak. Bu setin üzeri ince kum- dur. Yazın başlangıcından beri ber gün bu plajda büyük bir çıplaklar kafilesinin kâh yüzdü- günü, kâh kumlar üzerinde din- lendiğini, güneş banyosu yaptığını, gazete okuduğunu görürsünüz. Bir kenarda küçükler soyunu- yor, bir kenarda büyükler.. Bü- yüklerin : kısmı daha meraklı bir yer.. Bir çok çıplak kolda “dökme,, denilen iğne ile yazılmış yazılar.. Bir kalp içinde : “ Ah Marika,, yazıyor.. Gene bir kalp, bittabi ortasından ok geçmiş... Kenarında “ Yandım Zaruhi ,,... Başka bir kolda büsbütün fıraklı bir cümle: “ Aman Allah yandım medet... , Yazılardan başka kolların bilek kısımlarını yer yer kaplıyan re- simler, acaip acaip şekiller çizilmiş. Bazan bir çapa, bazan yarısı kadın, yarısı balık acaip bir mahlükun resmi, bazısında bir pala resmi... Soyunanlardan bir delikanlı ar- kadaşının kolunda arap harflerile yazılmış: “ Ah yandım Marika,, cümle- sini işaret etti: — Ulan eski yazı ile levha asmak yasaktır be... Saide söyle o mürekkep ( yalamıştır.. (Yeni yazıya çevirsin onu... Bir yandan eski elbiselerini çı- karırlarken bir yandan da şakala- şıyorlar: — Pırlanta şaatinle, gümüş küstekli altın gözlüğünü hamam- cıya ver kasaya saklasın... Pırlanta kol düğmelerini de unutma... — Vay babasını beeee... Bizim kunduralar dipten dekolte olmuş. Altı patlak... — Uulan uulan ulan... Aynasız aynasız be... oŞıpşak O enseler alimallah... — Mehmet be!. Ipekli gömle- ğini taşın üstüne koyma.. Taşı kirleteceksin.. Hem ceketini suya doğru sar- kıtma... Üstündeki hayvanlar suya düşer de zavallılar boğulurlar... Yalnız kalırsın sonra... Nihayet uzakta aynasız, pardon polis efendi göründü. Soyunan- lardan kimi çamaşırlarını alıp bir köşeye sıvıştı, kimi denize daldı. Nihayet polis efendi iki yara- mazı yakaladı. Fakat bunlardan biri kendisini kurtardı. Bir torpil süratile suya atıldı. Balık gibi yüzmeğe başladı... Polis memuru: — Beğim diyordu, bunları ya- kalamak için insan dalgıç olmalı, dalgıç... Polis memuru uzaklaştıktan sonra setin üstü tekrar dolmağa başlıyor.. Artık şarkılar, kahka- lar, biribirilerini suya itmeler.. Bir neş'e ki sormayın gitsin... Baktım çoğunun derileri yer yer soyulmuş, ciltleri simsiyah karar- mıştı.. Yatanlardan biri yanında- kine seslendi : — Uulan kaç haftadır denize giriyoruz.. Bir türlü arap olama- dık gitti.. Katalaviz.. Şimdi arap- lık moda imiş!.. Küçükler bir kenarda sinema- cılık oynuyorlar: — Eceyt.. Edi Polo denize atıldı.. Hırsızlar kızı kaçırıyorlar.. — Uulan sandal nerede be? — Vay canına hırsızların motörü geliyer! — Haydi ilerle ilerle. Bu plâjın mühim bir hususiyeti var.. Plaj tramvay caddesinin önünde olduğu için sokaktaki satıcılarla (denizdeki yüzücüler daimi bir muhavere halinde... Meselâ denizde yüzenlerden biri caddedeki mısırcıya sesleniyor : — Kaça mısırlar?.. — Yüz paraya. — Sütlü mü bari?.. Bin bir pazarlıktan sonra mısır- Plâjdan bir kaç manzara lar alınıyor. Ve denizin hem banyo yapıyorlar, hatır hatır mısır yiyorlar. Biraz sonra denizdekiler karpuz- cunun arabasını durdurtıyorlar. Yine cadde ile deniz arasında bir pa- zarlıktır başlıyor... Akşam sular kararıncaya kadar bu plaj âlemi devam ediyor. Plâj- dan uzaklaşırken çorapsız patlak ayağına kundurasını giyen traşı uzamış yüzücünün; — Bana doktor tavsiye etli hergün muhakkak girmeliyim!.. Deniz banyosuz yapamıyoruml!.. dediğini duyuyorsunuz.. Hikmet Feridun içinde hem de & ea VE tedir. 23 Temmuz 1937 Askeri hahisler Üzağı görmek ve uzak yerin mesafesini ölçmek Optik terakkiyatın orduca ehemmiyeti Silâhların tekâmül ve terakkisi öyle bir dereceye geldi ki; biz artık bunları çıplak gözümüzle ne takip ne de idare edemiyoruz. Fakat en güzel bir silâhın, meselâ bir topun harekete getirilmiş mer- misi bizim istediğimiz hedefe vâsıl olduğunu tarassut ve takip etmez- sek, bir çok müessirat tahtında husule gelen inhirafları tashih etmezsek bu güzel silâhtan hiç bir hizmet bekleyemeyiz. Yani insani : kudretlerin milyon kerre fazlasını husule getiren bir silâhın iyi iş görebilmesi için çıplak insan gözünden milyon kerre daha kud- retli vasıtalara ihtiyaç vardır. Işte bize bunu optik temin etmek- Bidayette yanız uzağı çörmek hassasını temin eden dürbünlerin gördükleri rüyet sahaları da pek fazla değildi. Fakat umumi harpte ve ondan sonra optiğin kaydettiği terakki, bize yalnız uzağı görmek değil, meselâ uzak noktaların mesafesini ölçmek, optik cihazlar vasıtasile silâhı, meri ve gayri meri hedeflere tevcih etmek, nihayet yine sırf optik sayesin- de ve uzun boylu hesaplara dökülmeden tayyare ve otomobil gibi en seri vasıtaları adım adım takip ederek, muhtemel hataları ortadan çıkararak ateş etmek imkânı bulunmaktadır. Optikten istifade silâhlara mü- him kudret bahşetmektedir. Harp içinde bir çok memleketler bunun tatbikatını en küçük silâhlara kadar dahi indirmeğe çalıştılar. Fransızlar (obidayetten . itibaren makineli tüfeklerini optik cihazlar ile teçhiz ettikleri için Almanlara karşı mühim tefevvuklar temin ettiklerini bizzat Alman mütehas- sısları itiraf etmektedirler. Yeni harplerde ise münferit tüfeklere kadar inmesi çok muhtemeldir. Maamafih optiğin bugün en ehemmiyetli hizmetini yukarıda da söylediğimiz üzere tevcih ve kumanda cihazları teşkil etmek- bunun tedir. Ateş şiddeti çok fazlalaşa- lıdan beri topçunun (hedefini direkt olarak (görmeden ateş ettiği ve bunun için de bir hayli optik alet kullandığı malümdur. Fakat bugün bizzat görünen hedeflerde, meselâ O tayyarelere ateşde yegâne muvaffakiyet vası- tasını tekemmül etmiş olan optik cihazlar temin etmektedir. Çok ehemmiyet kespetmiş olan bu mesele Ohakkında (karilerimize biraz malümat verelim: Görünen tayyareye nişangâh ve arpacıkla nişan alıp isabet ettirmek bir tesadüf işidir. Çünkü bizim attığımız mermi tayyarenin bulunduğu yere varıncaya kadar, tayyare o mevkiin bir hayli uza- ğıra gitmiştir. Hele topçuda kumandan tarassut, hesap edip emrini verinceye ve top ateş edinceye kadar bu aykırılık kilometrelere baliğ olur. Diğer taraftan rüzgârın istika- meti, irtifam her an artıp eksil- mesı ve saire isabet ihtimalini bütün bütün azaltır. Halen bu işin içinden çıkmak için muayyen cihazların yardımına omüracaat edilmekte, tekmil hesap ve ihti- mallere tekabül eden vaziyetler bir anda alet üzerine naklolun- dukran sonra müteharrik hedefe bakılırsa o vakit sıhhatli neticeler elde edilmektedir. Ancak bu cihaz- lar sayesindedir ki 1914 senesinde tayyareye isabet ihtimali bir mil- yonda bir iken bugün takriben yüzde bire kadar çıkmıştır. Tayyareden bomba atmak işi de böyledir. Tayyare bombaları zannedildiği gibi şakuli olarak gelmez, havanın mukavemet ve tayyarenin sürati dolayısile mün- hani çizer. O halde hedefe isabet ettirmek gene bir çok-hesapları ve tashihatı nazarı dikkate alan optik cihazları ile mümkündür. Bu yeni cihazlar askerlik ile fennin gün geçtikçe ne kadar girift olduklarını göstermektedir. M. Ş. Son günler zarfında Almanyada çok mühim hâdiseler cereyan ediyor. Bazı mahafil Hohenzolern hanedanının tekrar iş başına gelmesinden bile bahsetmektedir. Sabık Kayzer değilse bile eski veliabtın Imparator olması ihtimalini yakın görenler çoktur. Eski veliaht geçende elli yaşına girmiş, bu müna- sebetle şatosunda büyük bir kabul resmi yapmıştır. Resmimizde sabık veliaht, mareşal Makenzen ve eski kumandanlarla bir arada görülüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: