27 Ağustos 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

27 Ağustos 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

« 21 Aötstos 1932 Tefrika No. 16 —— AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: ISKENDER FAHRETTİN 27 Ağustos 1932 Yemek salonunun kapısından bir gölge geçti. Cim uzaktan süvariyi tarassut ediyordu. Barney müşkül vaziyette kalmıştı. Süvari, güzel ka- dının şakraklığına bitmişti. Barney konuşur- ken, gözlerinin içine o kadar dikkatli bakıyordu ki, eğer genç kadın süvari- nin mizacını anla- mamış olsa, gözü- nü ınutlaka yere indirecek ve mah- çubiyetinden ezilip büzülmeğe başlıya- caktı. Fakat Barney esasen süvariye - Cimin tavsiyesile - biraz iltifat ediyor- du. Süvarinin iri kır- mızı yanakları vis- kinin tesirile büs- bütün şişmiş ve kızarmıştı. Süvari kırk beş yaşlarında piş- kin bir bahriyeliydi. Karşısında bukadar güzel ve işvebaz bir kadının kırılıp dökü- lerek, ezilip büzülerek tatlı tatlı konuşmasına daha fazla tahammül edemedi. — Bir viski almanızı rica ede- bilir miyim, mis? Diyerek elindeki kadehi (Bar- ney) e uzattı, Genç kadın, yemekten sonra içki almadığı halde süvarinin tek- lifini reddetmemişti. Salondaki müşteriler birer birer dağılıyorlardı. Süvari o akşam yemekte kafayı her zamankinden fazla tütsüle- mişli. Bir aralık kendi kendine düşündü: Cim Londrada kumar- bazlığı ile tanınmış, aile mubhitle- rine giremiyen serserinin biri idi. Halbuki kendisi, üç ayda bir defa bir New - York seferi yaparak sekiz on bin dolar kazanıyordu. Bilhassa bu sefer de daha fazla para kazanacaktı. Böyle güzel ve sevimli bir kadın Cimden ziyade kendisine lâyık değil miydi? Süvarinin gözleri dönmeğe baş- lamıştı: — Sizi bir çiçek gibi kokla- mak istiyorum, mis! - dedi - elinizi bana uzatır mısınız? Barney, süvarinin terbiye hu- dutlarını aştığını gürünce, bir rezalete meydan vermeden kaç- mak istedi. — Çok rahatsızım, kumandan! Müsade ediniz de oOkamarama gidip istirahat edeyim. Süvari elini uzatarak genç kadının sol kolundan yakaladı: — Vallahi bırakmam, güzelim! Yüzünüzden rahatsız olmadığınızı, yalnız benden çekindiğinizi görü- yorum. Benden kaçmayınız! Barneyin eli süvarinin avuçları içinde dururken, birdenbire salo- nun kapısından bir gölge geçti. Barney bu gölgeyi tanımıştı. Cim kapının arkasından Barneyi çağırıyordu. Fakat genç kadının süvarinin elinden kurtulmasına imkân yoktu, ayağa kalktı, Süvari bırakmadı: — Nereye ve niçin gideceksiniz? Diye bağırdı. Barney: — Koramın yanına.. Yatmağa gideceğim.. Diyerek süvarinin elinden kur- tulmak istedi. Süvari de ayakta iu; Barney kamarasıni koştu.. Londradan ayrıldığına o kadar pişman olmuştu ki.. — Cim ile ne vakıt evlendiniz? Diye sordu. Barney müşkül vaziyette kal- mıştı: — Nevyorkta evleneceğiz, dedi, yeni nışanlandık. — Mutlaka onunla evlenmek niyetinde misiniz? — Mademki nışanlıyım?! Elbette evleneceğim.. — Onu çok mu seviyorsun? — Hislerimi size ifşa etmeğe lüzum görmüyorum. — O halde sevmiyorsun? — Sevip sevmemek bana ait bir meseledir. Size hesap mı vere- ceğim?! — Müstakbel kocanızı diğinizi iddia edebilirim! — Manasız bir iddia.. — Niçin..? Bir kadın nişanlısını fazla severse, kemali cesaretl “seviyoruml,, diyebilir. Halbuki siz... Barney hiddetle cevap verdi: sevme- — Artık susunuz, rica ederim! Kolumu bırakınız..| Gideceğim. — Bırakmam.. Çünkü, siz kalbi boş yaşıyan güzel bir kadınsınız! — Kalbim boş veya birinin aşkile meşgul olsada.. Bundan size ne?! Bırakınız beni. Süvari gülerek mukabele etti: — Kalbiniz boşsa, oraya ben girmek is'iyorum, güzelim! Barney, ne yapacağını yordu. Cimin müdahalesini beklediği halde, o da meydanda yoktu. Biraz evvel salon kapısının arkasında dolaşırken, şimdi onun gölgesi de kaybolmuştu. bilmi- Cim bu vaziyet karşısında sa- lona girmesini kendisi için tehli- keli görmüştü. Süvari onun ya- nında da genç kadına tecavüz edecek olursa, bu manzaraya soğuk kanlılıkla seyirci kalabile- cek midi? Cim güvertede beş on dakika dolaşdı.. Düşündü.. Salona bir türlü giremiyordu. Bu tehlikeyi atlatıncaya kadar girmemeğe de karar vermişti... Barney gözünü kapıdan ayır- mıyordu. Salonda ikisinden başka kimse kalmamıştı. Süvari viski içtikce ocıvıyor, genç kadına karşı daha müteca- vizane bir vaziyet alıyor, Barne- yin beyaz kollarını sert ellerile sıkıştırıp duruyordu. Gece saat bir olunca.. Süvarinin nöbet saati geçmişti. Akşam Güzel kadın Sahte avukat nihayet yakayı ele verdi Pariste kendisine avukat süsü veren Madam Cisele Chantel namında genç bir kadın dolandı- rıcılık töhmetile tevkif edilmiştir. Çok güzel bir kadın olan Madam Chantal hakkında yapılan tahki- kat, bu kadının hüviyeti ve mazisi hakkında çok hayret edilecek bazı hakikatleri meydana çıkarmıştır. Evvelâ bu kadının ismi sahte- dir, asıl ismi Mireille Lapargedir. Bu kadın, daha on dört yaşında iken ailesinin yanından kaçmış Nice şehrine giderek çok serseri- yane bir hayat sürmüş, en adi tiyatrolarda (o şantözlük yapmış, sonra da ortadan kaybolmuştur. Aradan dört sene geçtikten sonra gayet şık tuvaletlerle Rivi- erada kalmış, en mükellef otel- lerden birine inmiş ve gayet debdebeli bir (Ohayat sürmeğe başlamıştır. Hattâ, o zaman Nice şehrinde yapılan güzellik müsabakasında birinciliği kazanarak kralice ilân Mirellle Laparge edilmiş ve artık onun için şöhret ve servet yolu açılmıştır. Fakat bir müddet geçtikten sonra, bu güzel serseri kadın, Nicede külliyetli borç bırakarak ve muhtelif palâsları, kürkçü ve kuyumcuları dolandırarak ortadan kaybolmuş ve kapağı Parise at- mıştır. Bu defa, serseri kadıni avukat kisvesi altında görüyoruz. Avukat madam Chantal namı altında, mahkemelere girip çıkı- yor, güzelliğine meftun olan bir çok meslektaşlarından, muahharan iade etmek vadile epice paralar sızdırıyor. Fakat Nice'de yaptığı dolandı- rıcılıklardan kendisini aramakta olan zabıta, en nihayet avukat madam Chantal namındaki ka- danın bü dolanlırıcı ve serseri kadından başka bir kimse olma- dığını anlamış ve kendisini yaka- lamıştır. Bu tevkif Paris Baro- sunda bir çok dedikodulara sebe- biyet vemesine rağmen en maruf Fransız avukatları, kendisini mah- kemede muhakeme edilirken mü- dafaaya hazırlanıyorlar. Salondaki duvar saati bi vuruyordu. Saatin sesi süvariyi otelâşa düşürdü. Birdenbire genç kadını kolun- dan iterek kapıya koştu: — Yarın görüşürüz, güzelim! vakit geçmiş... Süvari kapıdan çıkınca, Mis Barney de kamarasına gitti. Cim hiddetinden yumruklarını sıkarak bağırıyordu : — Bu herifin elinden nasıl kurtulacağız ? Bu ne rezalet..?! Ben onu şayanı itimat bir adam zannetmiştim... (Arkası var) Her akşam Din bir hikâye Ali, kapıdan içeri hızla girdi: — Buldum... Yüz lira buldum.. - diye haykırdı. - Fotoğraf ma- kinemi, bisikletimi, üç kat elbisemi, paltomu rehin ettim... Tam yüz papel kıvırdım... Işte, Hacı bey- dende bir Misırlı fes aldım. Başıma tıpatıp geliyor. Kâğıttan çıkardığı fesi, başına geçirdi. — Eynaam! Eynaam! Ben şok eyi. Sen da eyi? Maşaallah hava- ler yok şok sıjak! — E.. Söyliyin bakalım (çocuklar! | Adamakıllı Mısırlı taklidi yapabiliyor mıyım? Allahtan ki Adolf Menju biçimi bıyık bırakmıştım. Tam Mısırlıya benziyor muyum? Bu eline boyuna, esmer deli- kanlı, başına uzun ve kırmızıca fes giyince, hakikaten de Mısırlı olmuştu. Iki kadın, -Hadiye ile Suphiye- kahkahayı kopardılar. — Tam Mısırlı oldun, tam... Demek ki vurgun vuracağız... Ali, birdenbire : — Aman sakın herif şüphe- lenmesin?.. Bizi polise vermesin?.. Halimiz berbat yoksa... - dedi. — Yok, efendim... Aptalın biri, taşranın gıyıcığından daha yeni gelmiş... Barda oturmuş, pırlan- tasını sağa sola gösteriyordu. On iki bin lira kıymet biçtik- lerini | işittim. OGözüm fal taşı gibi açıldı. Kuyumculara gidip de kaptırmasın, elinden yüzüğü biz kapalım diye, “bir Mısırlı var. Böyle şeyleri alıyor!,, dedim. Ka- bul etti. Lâkin, söylediğim gibi, yüz lirayı peşin istiyor. — Mütebakisine bono ve se- net vermek kolay... Hah hah hab... Sonra, tut kelin perçemin- deni... Beni bulabilirse bonoları- nın bedelini almamazlık etmesin... Derhal üçümüz birden seyyahate çıkarız, ne Montekarlo'sını bıra- kınz ne Nis'ini.. Amma, nede punduna getirdin... Bugün Cuma... A Hitler hazırlanıyor sizin hakkında imansız gelir Bankalar kapalı... Kredim olup olmadığını tahkik edemez. Haydi, gidelim. ipin “Mehmet Ye Size Mısırlı o zenginlerden Ahmet Ül Kaskei beyi takdim ediyorum. Kendisi, sizin mücevheri alacak... Fakat söylediğim şartla... Mehmet ağa: — Yüz lirayı bugun virecek mü?- diye sordu. — Evet... Bu sırada, sahte Mısırlı: — Ene mebsut! Ene memnuni- diyordu.- Ey naam! Yüz lira vere- jek! Yarın bankada bir şek gönderejek. Siz adres brak.. Sonra muhkem senet... Bonolarla her ay başı binlira... Dokuz ayda jumlesi itfa edejek.. Heydi, bonaları hazırlıyacak... Siz bırlantayı şimdi teslim edejek 7... — Ne diyorsun Onnik efendi?. - diye, Ali, Hadiye, Sabiha, hep bir ağızdan haykırdılar. — He eşitmeyorsunuz? Bunu on iki bin liralık birilyant sandın idi? Bu cam parçası be!.. — Deli misin, Onnik efendi? Altin çerçevesi içitde cam olur mu? Hem de piril pırıl... — Anglamaorsan? Tiyatrolarda aktırısler (o birilyant (o takarlar... Uzaktan pırıl pırıl efe verir. Bu onlardandır. — Peki hiç para etmez mi? — Ne eder.. Etmesine eder... Meraklısını bulur isen beş altı kâğıt eder... Üç açıkgöz, haibü hasır, dük- kândan çıktılar. Mehmet ağayı çok aradılar amma, bir türlü bulamadılar. Ali, nihayet, kaldı. — Dinsizin hakkından imansız gelir.. Herif hakkımızdan geldi. Gitti bizim rehin eşya. Nakili: ( Hikâyeci ) itirafa mecbur Almanyada Hitlerle kabinenin arası adam akıllı açılmıştır. Iki taraf, Rayiştağın içtimaıdan sonra şiddetli bir mücadeleye hazır- lanıdor. Hitler her tarafta dolaşarak propaganda yapmaktadır. Resmimizde Alman faşistleri reisi bir içtimada nutuk iradından sonra çıkarken görülüyor. Kendisine bir kız çiçek takdim etmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: