15 Kasım 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

15 Kasım 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarih sahifeleri Şeyh Bedreddini Simavi vakası Şeyh Bedreddinin telkinatı ne gibi iz bırakmıştır? Sonra Serez pazarında bir dük- | kân önünde çıplak olarak asıldı. H 823. Salbi esn: fevkalâde me- t gösterdi. Birkaç müritleri cesedini Sere ediler. Mezarı zi Malları fetva mucibii tarafından varislerine ettirildi. Şeyh Bedreddin. tabilerinden itikatlarında ısrar edenler de idam edildiler. Musır olmıyanlara iman- ları tecdit ettirildi. İstibdat altında idare olunan bir memlekette din ayrılığından mi tchaddis içtimai ve fi ları iptidai bir sosyalizm esaslarile izale etmek, uhuvvet ve müsavat düsturlarına o müstenit bir hükü- met kurmak hülyasile yapılan bu inkılâp tecrübesi müteşeb- bislerin ve bunlar etrafında tatlı bülyalara kapılarak toplanan binlerce zavallının kanlarile işte böyle bastırıldı! Âşık paşa zade tabiriyle uzun seneler - hayaller - dı ve karıldıl Şeyh Bedreddin mühim eserlerini arapça yazmış tır. Bunları okuyanlardan bazıları tasavvuf tarikinde zamanının bü- yük kutbu olan şeyhin eserlerinde dinleri tevhit ve mallarda iştirak esasların bulunmadığını söylü- yorlar. Kitaplarında yoksa bu noktalar şeyhin şifahi talimatı iktizasından olacaktır. Yaptırdığı propağan- dalar arasında ehli taklidin millet ve mezhep kanunlarını iplal ve baram olan bazı şeyleri belâl addetmek, bilhi yemleketleri ehli iradeti - tabil taksim eylemek umdeleri mwübim görünüyor. Olabilir ki şeyhin “ibabakârane efale müsait, olduğunu gören ha- İifeleri kalkı celp ve raptedebik mek için şeyhin akide ve talim- lerine şiddet ve vüsat vermiş olsunlar. teslim e Bedreddincilerin batıniler ile alâ- kaları ve rabıtaları bulunduğunu zannedenler de vardır. Bunlar şeyhin kendisine kararkâh olarak Deliorman taraflarını intihabında z zamanda yanında binlerce toplıyabilmesinde bu zanlarını teyit edecek bir delil görüyorlar. Ne olursa olsun, şeyh Bedred- in harekâtına nazar edilince tasavvufla başladığı nefsi müca- hedelerinde yüksele, yüksele ken- geçmiş peygamberlerden aşağı derece görmediği, nihayet siyasetin aman vermez cereyanına kapılarak kendisine bir saltanat tacı hazırlamak hırsına mağlüp olduğu meydana çıkar. O, bir mehdi sıfatile te: etmek hülyasına düşdüğü dinde insanlar arasında uhuvvet ve mü- savatı femin edeci bu kardeş ve aralarındaki münasebetlerin mazı- m ve hâkimi olacaktı! Bu hayal uğrunda can ve baş feda etil Çelebi Sultan Mehmedin. şid- detli ve kanlı icraatı şey Bedred- din. telkinatının tesirlerini kalb- lerden tamamen silmeğe kâfi gelmişmidir? Mebdeinde iyi olan şeylerin zaman ile bozulduğu çok defa görülmüştür. Daha Bedreddinin hayatında Dede Sultan ve Torlak Kemal ahalinin cahil ve saf tabakalarına bitap ederken şeyhin muharre- matı helâl gösteren bazı talimle- rinin hududunu şüphesiz biraz. bu iki ise bu hududu çok geçeceklerini tahmin kendisi de | | Celâliler bu taifeden olmuştur, | vermektedi | dilden imti etmek güç değildir. Filvaki Meh- met Şereeddin beyin (şeyh Bed- reddin ) eserinin sonuna ettiği iki vesika bu bali göster mektedir. Bunlardan biri kanuni zamanına aittir. Sofyalı Balı efendi - kadılar. dan uzun Balı efendi olmalı - kanuni sultan Süleymana taktim bir lâyihada © zaman Dob- ve Deliorman ; halkinin Şu yolda, malümat (Şeyh Bedreddini Simavi neslin- den çelebi halife demekle meşhur mülhidimler serdarı ve zındık- lar ser çeşmesi var ki. Dobruca ve Deliorman halki kendisinden Hepsi . onun can ve inabet almışlardır. emrine il fer 1 eyliyorlar. Cemiye ve muhabbet meclis lerinde kardeşler, alıbaplar, civan- lar ve ihtiyarlar, kadınlar ve gulmanlar hazır bulunurlar. Kendi kendisine tapan, yolunu şaşmış Şeyh Bedreddin. onlara elinde kadeb, mest halile nasihate başlar: — Cennette şarap dedikleri bu ferah veren şaraplır; kevser dedikleri dilber dudağı ve şeyhin güzel sözleri, kutsi nefesleridir! Hari dedikleri bu dünyadır ki Hak sofrasıdır! Allahın bütün nimetleri bura dadır. Ahiret işleri ülemanın anladık- ları gibi değildir. Bu gafiller bu- un mesel getirme kabilinden ol- duğunu bilmezler. Sanmayın ki dünya fena bulacaktır! Bu mülk sahibi mülkden tışarıda değildir; belki insandadır! Her kimki insanı bildi, hakkı bildi! enelhak! derdi- miz müritleri. — Elhakl Diye şeyhe secde ederler ve: — Pirimenl hüdayi menl der. viş dervişanel derler mumlara ari Denilir karanlıkda olan olur; Şeriat setli yıkılır! birde padişah 'emrile yapılmış camilerinde, d. diğer vakıflar cuma bile kılınma- yor. Ayıplarını örtmek. için bir perde gibi muhafaza ettikleri bu bina sığır ve eşek damı, ittihaz edilmiştir! Bu şeyhin halifeleri, değil yalnız. Dobrucayı, her tarafı tutmuşlar dır. İkinci vesika da üçüncü sultan Murat zamanında meydana çıkıp bir kaç padişah zamanını idrak eden Şeyh Hudai Mahmut efendiye aittir; bu meşhur şeyh te diyor ki (Şeyh. Bedreddin sonra Balkanın öte müritleri daima ilhat ve ibate üzeredir, derler. Dobrucada çıkar. (Duceler demekle maruf köy- lerde daima fesatşan hali deği lerdir. Kızılbaş - Iranlılar ve Iran şahı demek istiyor - ile birdirler. Eskiden beri aralarında muamele ve muahedeleri vardır. Kızılbaş seferi olunca. sipabileri biz timar hatır için ere kılıç gekmeyizl Diye timardan bile ferağat eder- ler, kılıcı mühürleyip giderler Her daim kızılbaşın zuhur ve i tişarını temenni ederler. Vakı bir. akis oldu. (1) amma onlar hâlâ: ( Hak incelir; ölmez! gene fırsat 1) Havai Mi akımı dürdünct Acerilerin mglübiyeti Gzetine yazmş olduğu bu elmlesinden anlaşılıyor. i | alya hükümetinin nebati yağ içlerinde geriat ve sünnet eseri yoktur. Müslümanlardan bir adam öldürmeği kâfir. öldürmek kadar gaza bilirler. Yer, yer şeyhleri namına şey- tanları vardır ki daima iblâl ve zilâl üzeredirler. Gene yer yer eşk zaviyeleri vardır. Bu taifeye Simav şeyhlerine Çimni Simari) derler. Bunlar peygamberin yaranına, eshabına aşikâre taan ederler. Kurani © münkirlerdir. o Namaz kalanı, kurana riayet edeni öldür rürleri Bu tasvir belki mübaleza- dır. Tasssup saikasile gerek Sofyalı Bali, gerek Hüdai Mah- mut efendiler bu k kem nazarla bakdıkları, fasiklik ve mülbitlik isnat ettikleri bu “tay- fanın,, katl ve imhasına padişab- ları teşvik ve tahrik ediyorlar. kat padışahların bu maruzata lüzumundan fazla ehemmiyet ver- medikleri, artık siyasi bir mesele çıkarmadan kendi hallerinde, âlem-| İerinde yaşayan bu kalka ilişme- dikleri anlaşılıyor. Şeyh Bedreddin tarikat ve mez- hebinin bu kaba ve bozuk şeklile bala salikleri var mıdır? Rumelide eski Edirne vilâyetinin Sultan yeri kazasından yukarıda Balkanlara doğru bir kısım halk arasında - islâmların abahe mezhe- bine atfettikleri yolda - lslami- yelçe haram bazı menbiyatın mu- ih addedildiği rivayetleri yok ir. Dede Sultan ile Torlak Kema lin kanları pahasına neşre çalış tıkları— bu mezhebin Anadolu içlerinde de izleri kalmamış mıdır? İşte içtimaiyat ve dini akıdeler hakkında tetkikat yapmak istiyen- ler için merakı celbedecek bir a i Izmitte bir mürekkep fabrikası açıldı İzmitte Hasan bey isminde bir | eczacı tarafından, yazı mürekkebi imalâthanesi açılmıştır. Bu ima- lâthanede yapılan mürekkepler, sanayi müdüriyeti tarafından tet- kile edilmiş ve Avrupa mürek- inde olduğu anla" | Izmit mürekkep | imalâthanesinde 15 kişi çalışmak- tadır. Hükümet daireleri, terci- han İzmit mürekkebi kullanacak lardır. Bu yüzden-İzmit mürekkep imalâthanesi istihsalâtını artıra- caktır. Halyaya zeytinyağı ihracatı Bundan bir kaç gün evvel, ların gümrük resmini artırdığı yazılmıştı. Bu artırışın zeytin yağ | ihracatımıza pek tesiri olmıya- caktır. Türk zeytin yağları, tak yaya kabulü muvakkat usuliyle üraç edilir. Bu mallar Italyan, zeytin yağ fabrikalarında tasfiye edilir ve Italyan zeytin yağlarına karıştırılır. Bu suretle Türk zey. Gn. yağları, Italyan yağı namı altında Amerika ve arjantine ihraç edilmektedir. M. Hoover'in beyanatı Glendale, 13 Kaliforanya (A.A.) — Washington'a gitmek üzere Gelendane'den geçen M. Hoover, şu beyanatta bulunmuştur: 4 mart- tan sonra bu defa bizden daha ziyade bahtiyar çıkmış olan siya- si rakiplerimizle, Am: n re- fahını temin etmek hususunda teğriki mesaide bulunacağız. ilânlar — Aşk, macera ve cinayet romanı — Nakli: — Hanımefendi! - diye başladı, - Sizinle uzun uzadıya ve ciddi bir surette konuşmamız lâzım 1, Vaktiniz pek dar olmasa gerek... Öyle değil mi? Kadın, yerinden kımıldamadan: — Evet! Öyle! -dedi. Erkek: — Bekliyebiliriz .; yok.- diye devam ett. görüşüp | anlaşmamıza o manidir. Hürriyeti ebediye tepesine çıktı- damız vakıt, iner, görüşürüz. Ora- larda, şöyle azıcık sapınca, biz kahvesi vardı. Birer fincan Acem gayı içerek konuşuruz, Kabul mü? — Pek âlâ, efendim,- diyerek, genç kadın cevap verdi, Ferit, hissetti ki, kadın, kendi- sine böyle bilim ve nezaketle hi- tap et in memnundur. Delikanlı, hayatında, uzun zaman. dürüşt, haşin te bir adam yaşamıştı, lâkin bu tabiat bilâhare, cezasını çekmişti. Artık iyi kalpli olmağa karar vermişti. Kadının bedbahtlığını sezer: « — Zavallı. çocuk! , diye düşündü. Bedbahtlığını hissettiği | bir insana karşı, hayret verici bir tarzda “iyi , olmağa karar ver- mişti. Esasen, fena olmasına da sebep yoktu. Bu kadın ne istiye- bilirdi de, Ferit ona yapmazdı. Ferid'in ölümden kurtulmasına bu kadın sebep olmuş değil miydi? Hâttâ, genç kıza birdenbire şu sözleri söylemek arzusunu işinde duymuştu. — Haydi çocuğum! Arlik ızlırabından vaz geç. Ben, senin bütün elemlerini, kederlerini da- gıtacağım | Senin elem ve keder- lerini kendi omüzlarıma yüklene- ceğim ve böylelikle dertlerim pek okadar fazlalaşmış olmıyacakl Fakat, düşündü ki, bu sözleri söylemekle, genç kızı, tam ma- masile avundurabilecek | miydi? Onun kalbi içinde kimbilir nasıl fırtınalar kopuyordu. Delikanlının vezifesi, sadece, bozulmuş olan bu vaziyeti düzeltmele değil miydi? Biran, rolleri ber'akis olmuş farzedelim: Kadın, Ferid'in im- dadına yetişmek istese, ona, ne yapabilirdi? Hiçi. Onun kalbine Aliyenin yerini. tutabilir miydi? Ferit, buna ihtimal bile vermi- yordu. Uzun müddet sükü — Istanbullu musunuz, hanıme- fendi? — Evet efendim. Burada doğ” dum, Bir müddet daha süküt, Bu sefer, kadın, bir şey söyle- miş olmak için: — Siz ? - diye sordu. Ferit, “hayır,, manasında başını salladı: — Istanbullu değilim... - dedi - ailem itibarile Istanbullu değilim... Kendim burada büyü- 'düm amma, ailemin oğlu Konya- dir. — Ya, — Konya'yı bilirmisinis? — Hayır. Ferit, Konyada, ecdattan kalma, ve bahçeler ortasında bir aile evinden bahsediyordu. Filhakika mubalağa etmiyordu, Ecdadı, hâkim olmuş eski “K..., oğulları... Şayet bizim memlekette de asalet olsaydı, Ferit, tam mariasile bir prens sayılmak lâzımdı. ir hanedandı: Taksi, Hürriyeti ebediye tepe Konyada uzun asırlar | (va - Na) sini geçmişti. Alabildiğine ilerli yordu, Nihayet, genç kız: — Beyefendi! - dedi. - Unuttu- nuz galiba... Bir kır kahvesinde duracaktık ta çay içecektik.. Lâkin, isterseniz, şu otomobili durduralım. Azıcık yürüsek hoş olac Affedersiniz, çok sini liyim de, uzun zaman aym yerde durmayorum. Yürümek, açık hava teneffüs etmek, benim için bir insan, kırda yi- iyi konuşabilir... öre, « durmasını söyledi. “Arabadan ilk defa olarak kendi çıktı. Elini genç kıza uzatarak onun da inmesine yardım etti. Birkere de, ihtiyaten kadinin filerini sordu: — Otomobili bekletelim mi? Kadın, nasıl isterseniz öyle yapınl, manasında bir omuz ve yüz işareti yaptı. — Zannedersem. başladı. Sonra: — Hayır! - dedi, - Savın, daha Nasıl olsa yürüyeceğiz, ne zarnan otomobil bulursak o zaman bineriz. Ferit, şoföre ücretini verdi. Bu meçhul kadınla kendi. arasında tecessüs ediveren sempatiye hayret ve - diye söze ediyordu. re 5 ei giye Taksi, onları, Hürriyeti ebe. tepesinden aşırmış, kâğıtkane'ye yakın bir yere getimişti Tenha bir yerden yürüye yürüye dere kenarına kadar indiler. “Bir kayanın üzerine oturdular, Ayak- ları önünde, dere, akşamın güzel ışıklarını aksettiriyordu. Öteden beriden bir kaç cümle konuştuktan sonra, suyum hafif akışına gözleri dalıyordu. Şüphe- ki, siz kendilerini. birleştiren tesadüfün bu garip cilvesine hay- ret ediyorlardı, Birbirine tamamile yabancı olan iki kişi, hayatlarını müstakbel kısmını birlikte geçi müzakere arifesinde” mek üzere, le: lu saatte, bu uzak mesirede tek tük insanlar vardı. Şüphesiz, onları buhalde görünce, yorğur ve bezğin bir karıkoca sana caklardı. Ikisi de susuyordu. Müzakeresi için buluştukları mevzua henuz. yanaşmamışlardı. Nihayet, genç kız, iç geçirdi Ferit, daldığı düşünceden ayı Arkadaşına bir nazar attı. Kız, erkeğin konuşmasını bekliyordu. Belki de, bunun için sabirsizlik ediyordu. “— Zavallı yavrucak..., Diye düşündü. Kadın, heyecanını gizliyemiyor; mahçup, bekliyordu. . Nihayet, erkek, konuşmağa karar ver: — Hanımelendil Yapmak iste- diğiniz şeyi iyice düşündünüz mü? (Ark İlân tarifemiz 1 Teşrinievel 1931. tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi | şu suretle tesbit edilmiştir: iç sahifelerla Son iki sahilde an mm üm İĞĞEİJWWWEMEİMNZRENREDSİİNENMMMERERELLİEZEERNİİNWNNMLLMLLLĞLZE İZE

Bu sayıdan diğer sayfalar: