17 Kasım 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

17 Kasım 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tetrika No. 35 SUMER KIZI Akşam Yazan 1 ENDER YAHREIİN SE — Tktühas ve tercüme hakkı mahfuzdur — Efsar, bilmiyerek (Lanzar) 1 öldi Zındana müşti girdiği zaman 'karşısında bir gölge gördü. Bilge birdenbire üzerine atılmıştı Tanzar cevap vermiyordu. Efsar, böyle dar bir zamanda Tanzarın nasıl uyuduğuna hayret etmişti. Biraz daha yanma sokuldu. — Tanzar... Tanzat Bu esnada odanın içinde, dişi kaplan sesine benziyer bir gürltü koptu. Efsarın karşısında upuzun bir gölge dikilmişti. Bodrumun bir köşesinde yanan kandilin — sönük ziyası alında birdenbire karşısındaki gölgenin kim olduğunu anlayamıyan Efsar, Sendeliyerek geriye çekildi ve: — Bilge... Diye bağırdı. Tanzarın yerinde yatan Bilgenin elinde bir hançer parladı. — Alçak, dedi, akşamdan beri takip ediyordum” Şimdi elimie yakaladım... Efsar gözlerine inanamıyordu. Biraz evvel ( Peklan ) nın oda- sında kendi elle surduğu kadın hasmmın göğsüne sapladı. — Ben sana Nipurdan ayrılr- ken, kolay kolay ölmiyeceğimi söylememiş miydim? Dedi ve Efsarı bir vuruşta yere devirdi. — Köpekl Ben seni ölümden kurtardım. Sirtellallar seni idarna mahküm attikleri halde ben affettirdim ve köle diye yanma aldım. Memle- ketini düşman istilâsından kurtar- mağa çalışan bir genç kızı öldü- rüp de ne kazanacaktın? Efsar, yerde, gözleri dışarıya fırlamış gibi, hainane bir bakışla başını salladı. — Tanzar nerede? — Onu biraz evvel kendi elin- le öldüren sen değilmisin? Efsar göğsündeki yaranın acı- ına tahammül edemedi. — Eyvah.. Tanzarı bilmiyerek öldürmüşüm Dedi ve inledi. Başı yere düştü. Bilge derhal yere e pın başını kaldırdı. — Tanrarla kaçacağınız. yolu biliyor mısın? Efsarın gözleri kapandı. — Bilmiyorum... Fakat, bu katta olduğunu işittim, Diyebildi. Son mafesini verdi. Efsar ölmüştü. Bilge cinlerin bile uyuduğu bu saatte, hançeri elinde, sarayda tek başma dolaşıyordu. Efsarın kanını yere akıttıktan sonra, derhal yukarıya çıktı. Tanzar, Bilge'nin — yatağında kanlar içinde yatıyordu. Efsar, Beklanın oğlunu tam kalbinden vurmuştu. Nipur'lu kö- lenin hançeri Tapzarın göğsünde saplı duruyordu. Bilge, Tanzarın ölümünden çok 'mültecssirdi, Tanzar nihayet bir gün babasının nereye kaçtığını söyliyecekti. Bilge bundan emindi. Demek ki, Tanzar, Efsarı ko- aylıkla elde edebilmişti. — Hain köpek.! | Beklann sarayı gözlerini kamaştırdı. Has- mumin oğluna çarçabuk boyun eğdi, Fakat, ben, Beklan'ı nasıl 2lec ele geçireceğim. p Sumer kızı ölmemiş miydi? Diye söylenerek, Sirtellalı zabit- lerden ikisini uyandırdı. Hadiseyi anlattı ve bir ölüm tehlikesi daha geçirdiğini söyliyerek: — Haydi, benimle birlikte geli nizl dedi, bu gece Tanzarın kaça- cağı gizli yolu bulacağız. Zabitler (Bilge) ye yeni bir hançer vermişler Sirtellallar, ha ordu rücsasının zamanında, işman kanıle kirlenen hançerlerini toplarlar ve yerine temiz, kullanılmamış hançer verirlerdi. Bu âdet Bilgenin hoşuna git miş Şimdiye kadar genç kızın iki bançerini almışlardı. | Muharebe hançerler ve nir ve şehrin mü teşhir edilerek, hepsinin ayrı ayrı | macerası anlatılırdı. Bilge yeni hançerini | taktı. Sarayın zemin katındaki gizli yolun medbalini aramağa başla | dlar, Efsar, Bilge'yi takip ederken, (Boklan) an gizli yoldan nasıl kaçtığını ve o yolun nereye mün- ehil olduğunu işitmişti, Zabitler (Beklan) in arka kapı: dan kaçtığını iddin ediyorlardı. Bilge: — Cizli yele ben bulacağım, dedi, eğer Efsar böyle bir yolun mevcudiyetine inanmasaydı, Tan- zarın peşinden gitmeğe hazırla” mar mıydı? bittikten sonra bu beline (Arkası var) X Yüksek mühendis mektebi telebe cemiyetinden: 1 - Mekte- bimizin 49 uncu | yıl dönümü dolayısile; yazı ve sözle bizi kut- lulavanlara burada açıkça teşele kürler ederiz. 217/932 perşembe günü liseli arkadaşları. sergi gezmek üzere mektebe çarğırırı Fal Sahili! EMLÂKİMiZİN iDARESİNİ UMUM EMLÂK ACENTESİ Müessesesine tevdi ediniz ! BAHÇEKAPI TAŞ HAN Ne. 90-21-22 Posta Kutusu Matbaacı! Kitap, Bundan başka en mektup ve zarf başlıkları ve sair tap Rekabet kabul etmez derecede ucuz fiatlerle iş yapar. bastırmak isteyenlerin bu ucuz fiatlerden istifade etmelerini tav: müsait şeraitle kartvizit, Telefon: 21434 Kadın satışı Berlin melikemelerinde garip bir dava Satılan kadın: Greta | Berlin mahkemelerinden birinde | çok garip bir dava görülmüştür. Bu dava bir kadın satışı davası dır. Mesele şudur: Berlinde Friz Sehulg isminde bir adam, bu adamın da Walter isminde bir dostu var. Friz evlidir. Karısıyle çok sevişerek evlendikleri halde bir kaç sene sonra araları açılmış, karı koca birbirile dargın bir halde yaşamağa başlamışlardır. Frizin karısı Greta güzel bir kadındır. Walter bu kadını pek beğendiği için dostuna bir teklifte | bulunmuştur : Karını boşa, onunla ben evleneyim... Friz bu. teklifi kabul etmiş, fakat karısını boşamak için 1000 mark istemiştir. Hararetli bir pazarlıkdan sonra | nihayet 700 mark üzerinden anlaşmışlar. dır. lilâf mücibince Friz hemen | karısını boşayacak ve dostundan | 200 mark alacaktır. Geriye kalan 500 markı da Walter ayda elli mark vermek şartile 10 ayda öde- yecektir. Anlaşmadan sonra Friz karısını boşamış, Walter bununla evlenmiş- tir, Izdivaçtan sonra Walterle dos- tanun arası açılmış ve yeni koca, Fritse para vermemeğe başlamış” | tar, Fritz bunun üzerine mahke- meye müraccat etmişt Muhakeme epice hararetli olmuş, neticede Walterin, eski kocaya hiç bir şey vermeğe mecbur olmadığına karar verilmiştir. Bu karar Walteri çok memnun etmiştir. Hovarda bir adamolan | Walter, bu defa, muhakemenin karanna rağmen eski dostuna tediyata başlamış ve Fritzi evine davetle tekrar barışmıştır! Istanbul Halkevi Reisliğinde, Ingilizce bilenlere ve hiç bilmi yenlere mahsus her iki kurs 16/1/932 Çarşamba günü saat (17) de açılacaktır. Kayıt muame- lesi için her gün idare memur luğuna © müracaat edilebileceği ilân olunur. lık şubesi Mecmua e ederiz. adres kartı, ni, makbuz, fatura, sirküler işleri yapılır. | suretile ve kilit kırarak olduğu — Düşüncelisiniz, Zehra hanım? Zehra, uyanır gibi, yerinden sıçradı. Evet, düşüncelidi Para düşünüyordu. Para.. Manto lâzım. Her sokağa çıkışta atomobi mek lâzım.. Hülâsa, özüm lâzım lâzım.. Bunları nerede elde et 5in?.. Gene eskisi gibi yapsa, misafiri bulunduğu evsahibesi- min bir. şeyini k satsa, muvafık — değil derece nazarı dikkati celbedecek... Evet “aşırarak,, değil, “alarak, satsa?... a, genç kadın, “aşırmağı,, hırsızlığı asla nefsine yedirmi Bunu, kendi kendine bile etmiyor. Yaptığını düşünürken bile sade “almak,, tabirini kullanıyor. Hattâ, hursızlığını. telleyip pullu pek çorap lâzım.. yor: “bende | kleptomani de- en hastalık var! , diye düşünüyor. Hattâ bu hasta- liğa dair izahat almıştır. Sabeke müderris doktor Reşat bey daha geçen gün demişti ki: — Kleptomani'ye mübtelâ olan- lar, mutlaka, gözlerinin önüne, açığa konulan bir malı çalarlar. Kapalı bir yerden, kilit kırarak filan, hırsızlık yapanlar, katiyen klepotoman değildirler, adi bır- sızdırlar. Kendinin şimdiyekadar yaptığı hırsızlıklar gizlice bir yere girmek için, Zehra hanım, bu izahat beğenmemiş, - sabık profesöre fena halde içerlemişti. — Tavekkeli değil “Darülfünun ıslah etmelil,, diye gazeteler sütun sütun yazıyor. Hele şu profesöre de bakın. Ne cahil ne cahil. Kleptomaniyi nasıl da bilmiyor. Onu Darülfünunun ıslâhından evvel bile tekaüde sevket- tikleri için çok isabet etmişler doğrusu... Ihtiyar Pinpon." Öyle sinirime dokunuyor ki... Dişleri de dökülmüş... Sakalı mede komik... Bir de bana âşık rolü oynar... Aman, bu zavallı yüz. Bu izabata fena halde içerlemiş olan Zehra hanım, o günden son- a, Reşat beye kat'iyen yüz ver- miyordu. Bu “Şuridedil,, aşıkanı hitaba bile layık görmüyordu. Netekim, işte, şimdi, genc: — Hiç.. - diye onu tersledi. birşey düşünmiyordum.. Hem, ne benim düşündüğümden kuzum... Bu herife öyle kızıyordu ki, | hattâ ona bir düşmanlık yapmağı bile istiyordu. Öyle Reşat bey, ona, açıktan açığa (velev kapalıdan kapalıyal!) Hırsız de, bu. tabikirden intikam almağı bir şimşek © süratile aklına soktu. Amma nasıl? * — Hersiz ha? Harz hal Ben sana gösteririm biçare bir hastaya hırsız demeyi..., Ve, bu muhakemenin teselsülile, intikamın darzını da tesbit etti: Kendisile aynı evde misafir kalan Reşat beyden bir şey aşır mak... Kravatına baktı. Boyun bağı iğnesi yerinde yoktu. Geçen gün hizmetçiyi araştırmış da, Reşat beyin inci kravat iğnesinin hangi çekmecede olduğunu © za- man görmüştü. Bunu aşırsın da - pardon! “alsın ,da - gosterir Zehra hamm, biçare bir klepte- mana hursız demenin ne olduğunu. Kaşlarını çatarak ayağa kalktı. — Sizinle yalnız mi kaldık?.. Dalmışın da odadan çıktığını efendinin farketmedim. hanım bee | Bir sirkat ve bir izdivaç... Profesör doktor Reşat bey Birdenbire lambayı yaktı. Zehra hanımın elini tutarak dedi ki.. Kendisi nerede?... - diye ihtiyara sordu. Bu sualde mütbi; bir istiskal ifadesi vardı. Doktor, bunu anla” makta gecikmedi. — Müsaadenizle ben de gidi- yorum, Azıcık sokağa çıkıyorum, Ve, bir baş selâmı vererek çekildi. Zehra, için için kaymıyor: — Tam fırsattır. Göstereyim bana hırsız demenin ne olduğunu... 5 e dakika, bir çeyrek, yirmi Ortalığı dinliyor. Sokak kapı- sama açılıp kapandığını hissetti. Demek ki, Reşat bey gitti. Uzun bir süküt devresi daha. Kadın, yerinden kalktı. Ayak- larının ucuna basarak, usul usul yürüdü. Koridorun lambasını bile yakmadı. Hanımefendi, kendi oda- sında olacak. Hizmetçiler de daire- lerine çekilmiş.. Fırsat bu fırsat... Reşat beye tahsis edilen odaya girdi. Kalın tüylü halılardan ayak sesleri işidilmiyor. Karanlıklar için- de, beyaz bir gölge gibi yürüyor. Bir dakika sonra, Zehra hanım, hem intikamını almış, bem de epice para eden bir inci iğneye sahip olmuş bulunacak... Elini çekmeye uzattı. Fakat, tam bu esnada çıt. Elek: trik yandı. Reşat beyle karşı karşıya. Iktiyarın o kadit elleri ona doğra uzandı. Sakal titredi. Gözleri ışıldadı. Dişsiz ağzından şa sözler döküldü: — Ah, nihayet bu sandete laşacağımı ben de biliyordum... ,örduni... Sizin de beni sev. iğinizi anlamıştım... Mihayet tek- Bfime “evet , diyorsunuz... Değil mi2... Zevcem olacaksınız, değil i Bana bunu (söylemeğe geldiniz, değil mi?... Zehra, okadar şaşkın, öyle perişandı ki, bu odada bu saatta bulunmasının sebebini başka türlü izah edemedi. Yalan bulamadı. 'Naçar: — Evet... - dedi. İşte, herkesi hayrete düşüren bir izdivacın iç yüzü bodur. (Hatice Süreyya)

Bu sayıdan diğer sayfalar: