25 Eylül 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

25 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: SULEYMAN KÂNI 5 Terenme, iktibas hakka mahfuzdur < SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Tefrika No. 380 “Sofyada ancak 3 tabur asker var, oraya gidip te kime kumanda edeyim?,, Umum kumandan Mehmet Ali Paşanın yaverliğinde bulunmuş olan Keçscizade Aziz Fuat paşa (Kaybolan fırsatlar) eserinde da- rzat Mahmut ve mabeyin başkâti- bi Sait paşaların himayesi altında bulunduğunu yazdığı Süleyman pa- şayı iyi söz söyler mahir bir avu- ket olmak üzere tavsif eyledikten sonra «desisekâr ve korkak» ol maakla da itham ediyor. Süleyman paşa Kskında lehte, aleyhte bir çok şeyler yazılmıştır. Askerliğe ve kumanda kabiliyeti- ne dair tenkitlerde bulunmak bit- tabi bize düşmez. Ancak İzzet Fuat paşanın Sü- leyman paşaya izafe eylediği bu son iki sıfatı bu öserden başka bir yerde mütalea edemediğim ve Süleyman paşanın icraat ve hare- kâlindan medeni cesarete mali- kiyetine kani bulunduğum cihetle İzzet Fuat paşanın bu tavsifini hasmane bulmakta tereddüt etmi- yorum. Her halde Abdülkamit te Sü- leyiman paşayı böyle" bilmiyordu ki onu Rumeli harp orduları umum kumandanı masbetti. Abdülhamit idaredeki siyaseti- ni harp işlerinde dahi tatbik edi- Yordu. Bu siyaset muktezasından olmak üzere Süleyman paşayı Rumeli kumandam tayin ederken hasmı Rauf paşayı da seraskerlik makamına getirmeği muvafık bul. i Rauf paşanın seraskerliği (9 zilhicce 1294 - 15 rebiülâhır 1295) Sadrözamı Ethem paşa ile Sü- leyman paşayı iltizam eyliyen da- mat Mahmut paşa - Tophane mü- şiri - kumandanla seraskerin ara- larını bulmağa kıyam. ettiler, Bu mesele için mabeyinden Sü- leyman paşaya çekilen bir tel ta (Rauf paşa ile aralarındaki mübayenetin gaile indifeında biz- zat padişah huzurunda dinlene- ceği, iki tarafın iddiaları ve ta lepleri nefsi hümayun hakemliğile hal ve Faslolunacağı) bildirildi. Tophane müşiri damat Mahmut Celâleddin paşa da Süleyman pa- saya yazdığı telgrafnamede şöyle diyordu: (Vaki olan tebeddül sizce kati. yen inkisarı mucip olmıyarak ni- hayst dereceye kadar gayret ve se- bat buyuracağınızda şüphem yok- tur, muvaffakiyet ve him metleriniz devletçe ve milletçe bi- Jiniyor. Benim istikamet ve sada- katim enzarı umumiyede bütün, bütün aksi görülüyor, şimdiye ka- dar hakkımda söylenmedik söz kalmadı; benden sair suretle de şüphe olunmakta idiğini hissedi- Yorum. (Şüphe eden Sultan Ha- mit olacak). Bu sademelere Kö- be hakkı için göğüs germeği, ça- lışmağı göze aldım. Hal ve zam: ma muvafık hususatın cereyanına. bir zerre katmak nüfuzunu haizim zannetmekte idim, Halbuki bu müfuzumun tesiri de kalmamış. Böylelikle bundan sonra (idare heyeti!) arasında bulunmak iste maiyorum, İhtiyat ordusunun cem ve terti- bince noksan tedbirler gösterili- yor. Bundan sonra da iş buna makis © gidecek © görünüyor. Umum millet nazarında bütün bü- #ün ve doğrudan doğruya ben me- Sul ve mazmun tutulacağım. Bu” mum için padişahtan ya harp mev- kilerinden birinde maiyette kulla- yılmağı, yahut büsbütün hizmetten affedilmeği istida eylemek üzere yim. Hali mahremane olarak size beyan ediyorum. Allah encamını hayreylesin!) Süleyman paşa bizzat padişahi görmek, kendisine halin vahame- tini İstanbula gelmeğe izin aradı. Serasker Rauf paşadan cevap alamamış ise de muhahere ettiği Tophane müşiri Mahmut paşa on. gün içinde avdet eylemek üzere irade sadir olduğunu tebliğ eyle- mekle Varnadan asker nakleden gemilerden birine binerek İstan- bula geldi, Buzünlerde Sultan Muradın sıh- bati avdet ettiği söyleniyordu; muharebenin aldığı renk te ken disinin haline hüzum göstermek ihtimallerile Abdülhamit büyük endişe içinde idi. Süleyman paşa- mun bir asker gemisile gelmesi bu endişeyi artırdı. Paşanın muha- lifleri bunu serrişte ittihaz evledi- ler, Padişahı büsbütün ürküttüler. Vapur: Dolmabahçe önüne ge- lince Rauf paşa zahiren istikbal etmek, hakikatte nezareti altında bulundurmak üzere Süleyman pa- #ayı karşıladı; iskelede arabasına aldı, birlikte Yıldıza, gittiler. Süleyman paşa derhal huzura kabul olundu. Padişah Anadolu- daki bozgunlardan şikâyet etti. Süleyman paşaya iltifatlar bezley- ledi. Süleyman paşa bir sene evvel vaki olan maruzatını tekrardan, padişahı harbe tahrik edenlerin <ehlen devlete düşmanlık eyledik- lerini beyandan sonra: — Plevne düştü; mizemiye | askerinin amühüm Bir kısmı elden çıktı. Rus- ya ordularına karşı müvazenemiz arık bütün, bütün muhtel oldu, Rusya imparatoru henüz Rumeli- de iken kati bir müsaleha temen- nisinden başka çare kalmadı. Ya bendenizi, ya Mahmut Celâleddi paşayı, yahut emniyet ettiğiniz diğer bir zatı imparator nezdine gönderiniz. Belki bu suretle Rus- ların ilerilemesini tevkif, bir çok yerleri perişanlıktan, harabiden tahlis eylersiniz. Rus ordusuna Mukavemet bundan sonra kabil değildir. Netice vehameti dai ola» caktır, Abdülhamit — Rusların bir ay, kadar Balkanları geçmemesine ik- tidarınızı sarfediniz. Sir Lâyar (İngiliz elçisi) bizzat lort Bikens fildin (İngiltere başvekili) vadin- den bahs ile İngilterenin bu ay (kânunuevvel) nihayetinde Rus yaya harp ilân edeceğini beyan ediyor. İngiltere gizli bir surette hattâ lort Derbinin (hariciye na- zirı) haberi olmıyarak harbe ha- zırlanıyormuş! Bir Fransız da bi- ze on milyon lira ikraz edecek! Siz yalnız Rusları bir buçuk, hiç | olmazsa bir ay tevkif etmeğe ça- lışımız. Süleyman paşa — İngiltere bu- gün harp ilân etse üç aya kadar bize imdat kuvveti yetiştiremez. Halbuki Rusların bir aya kadar İstanbul kapılarma © gelecekleri bendenizce şüphesizdir. Âcizane reyimce Çar ile doğrudan doğru- ya müsalâha aktinden başka ça- ze yoktur. Meselenin halli Avru- palılara bırakılacak olursa her biri kargaşalıktan istifadeye kal- kışacaklar. Ruslar biraz daha iler- lerse Yunanlılar da harp ilân ede- cek. Şimdiden ağır şartlarla da olsa müsalâha evlâdır. Abdülhamit — Vukuatın müs- #akbelde bu bali kesbedeceğini nereden biliyorsunuz? Süleyman paşa — Maruzatım ata ve haberlere müstenit tım ve halin cere- yanı bunu gösteriyor. Müsalâha olmasa bile bir mütareke aktedil. mesi elzemdir. Abdülhamit — Bu meseleyi ile- ride müzakere ederiz. Siz hemen bu akşam İstanbuldan çıkınız. Ve Efendimiz. nereye gideyim? Balkan cihetine naklolunacak askerler daha ora- da, burada bekliyor. Sofyada an- cak üç tabur var. Oraya gidip te kime kumanda edeceğim? Abdülhamit — Askeri mevki. eri muayene edersiniz. Bahusus Oraya üsimetiniz ssker ve ahali için kâlbe kuvvet olur. (Arkasi var) —— — Radyo 25 Eylül Sal stanbul : 18.30 plâk neşiyat, 19 Mesut Cemil bey teratından çocuklara. nasal, 19,30 Türk rnerikii mesriyatız (Stüdyo saz heyeti ve Yaşar bey, Emel, ve Mehlika hanımlar), 21,20 ajans ve borsu haberleri, 21,30 Cemal Resit, La? ginski, İzzet Nezih, Mesut Cemil beyler. tarafından klâsik mutki, 21.45 Münir 'Nareddin bey ve arkadaşları Bükreş (364,5 m.) — 13-15 gündür netriyatı, 18 Karmk konser, 19 muhö telif, 15,15 orkestra, 20,15 plâk, 2 senfenik konser, 22,15 senlenik kon ser, 23 haberler Varşova (145 me) — 18 keman konseri. 18.35 hafif musiki, 19,15 geneili konser, 20 mandolin orkestrası, 20,20 aktünlite, 20.30 mandolin erkeri tras konser, 21,45 haberler, 22 popüler senfonik orkestra konseri, 23 eklim ve | konser, 23,15 dana mikisi Büdejeşe (550.5 m) — 18,35 0 gamili komser, 19.15. faamazea deri, 20.30 sazanı komser, 2105. plak 22.50 yaylı sazlar kuarteti Viyana (507 m) — 1835 pik 19405 ermamin <Siye isimli > operası 19,40. tekmik nenriyat, 2030 İtalyan asik, 21,50 temi 23.20 edebiyat 23,30 Kaberler, 23,50 Adolt Paüseher caz 1.30 pik, 26 Eylül Çarşamba İstanbul & 19 Fransızca ders, 19.30 Plâk neşriyatı, 19.30 Türk musiki hep siya ÇEkrem, Rusen, Cevdea, Menta e beyler ve Vas, Semiha Şükran H. 1.20 Ajanı ve born haberleri, 21.30 Siüdyo caz ve tango orkestra Bükreş (365. m) — 13-15 gündüz sesriyatı, 16 Ürerürer ve Yalıları 19.13 yeni Franaz apezeilerinden par çalar, 20 ünüversie, 2015 lik “21 Stan Golestan akşamı, (Piano - Müt), 25 haberler Varşova (1345 y.) — 18 tagannili piyana konseri, (18,25 oda musiki 18.35 plik, 19,15 oda munis 20.30 hafif kahvehane sikii, 21 hafif tane ski, 22 Chopinin enceerinden konar, 2240 Danimarka musiki, 23 ekli ve konser 23.15 Danimayka musiki nin deyamı, 24,05 danş mus Yirmi inda iken, benim içil yegâne ilâhi hakikat Leylâdan ibaretti, Namütenahi âlemi ancak Leylâda görüyordum. Onun vü- &udu benim dinim idi, Onun ok- şamalari benim güneşim idi. Şurasını da söylemek mecburi- yetindeyim ki insanların sözlerin- de ve kitaplarında hayat için baş- ka bir mana aradığım halde bir kadına karşı aşktan daha güzel, daha doğru hiç bir şey keşfede- mmedim. Ben, en ince neşelere, eni yüksek fikirlere Leylâ #asitasile vâsıl olabiliyordum. Onun vücu- du bana yaklaştığı, lâkırdı eder. ken onun sıcak nefesi bana sğzı nt öpmek hırsını verdiği zaman, 'dünyada başka her şey gözümde afir oluyordu, Ayni zamanda, bende onun için her sey olduğu- mu hissediyordum, Pek az ki irişebildikleri bu tam ittihat haki- katen fevkalâde bir şeydir. Kabahatlerimi güzel lâflarla süs- lemek istediği hükmedilecek. Zarar yok. Yalnız benim gibi ya- ratılmış kimseler söylediklerimde hiç murdar ve fena bir şey olma- 'dığımı takdir edebilirler. Bazı şairler vardır ki bir man. zume vücuda getirmek için elli se- me uğraşmışlardır. Muasırlar bu eseri nazikâne kabul etmişlerse de her halde sonrakiler esmemele- ini güç tutmuşlardır. Bazı ler de biliyoruz ki hayatlarını bir sistem vücuda getirmeye, yahut ortaya bir takım hakikatler çıkar- mağa © hasretmişlerdir. Halbuki ölümlerini müteakip bunlarm hep yanlış şeyler oldukları meydana çıkmıştır, Bir çok sanatkârlar ya- Tattıkları eserlerle inkılâp yaptık larını “annettikleri halde Bügün onlara istihfaf ile bakıyoruz. Her şey geçiyor, ihtiyarlıyor, her şey mahvolup gidiyor ve unutulu- yor. Bundan yalnız. o ebedi gü- Zellik, o tabiat üstündeki alev ve nefes müstesna, Bir kadının vücudu münasebetile insanın dai- ma aradığı şeyi sevmeğe bizi işte © alev sevkeder. Aradığımız şey 'de fani bir insan olmamak gaye- sidir. Bir sabah, saat on bire doğru, - Sipahi ocağından henüz dön. müştüm, - hizmetçi kapıyi vurdu. Babamın hizmetçisi olduğunu vuruşundan anladığım için kızmış bir sesle, — Gir! dedim. Bu ihtiyar, mi- tabasbıs heriften nefret ederdim. Yirmi senedenberi babamın y nında idi. Sadık bir köpek gi ona hizmet ederdi. : Evdekilerin hepsi ondan nefret ederler, hem korkarlardı. Bir müddettenberi babamın onu benim ahvalimi tet- kike memur ettiğini biliyordum. Son günlerde Leylâ ile ben bazi ihtiyatsızlıklardan kendimizi me nedememiştik, Şüphesiz bu adam bir ipucu yakalamış, kuyruğunu bacaklarının arasına alarak, ku Isklarını indirerek koşup babama jurnal etmişi Filhakike, içeriye o girdi. Sor- dum: — Ne var, Ahmet? Seni görün- ce mutlaka başıma bir uğursuzluk gelecek zannederim. Söyle baka- lm, hayrola? Hafifçe güldü. Dudaklarinm ucu büküldü, Hürmetkâr bir ta- vir aldı. - Paşa efendimiz si dedi. — Demek ye, istiyor, i bir şey yar, ha? aa anne Tetrika No, 20 İLK KADIN 25 Eyl 194 | Yazan: Muallâ Hâmit Bana bak Ahmet, kendine iyi dik- kat et, Sana öyle bir tekme ha- zırladın ki yakınlarda tadını an- arsin, — Küçük bey bugün pek ke. yifli... Eğlenmek istiyor, — Anlarsın, dedim ya, Babamın bu sabak keyfi nasıl? — Gayet iyi, Bu herif hiç bir zaman doğru söylemediği için babamın pek ak- *iade olduğuna hükmet — Pelet, şimdi geliyorum, diye kendisind guvdim. Çarçark giyinerek babamin odasına gittim. Babam daima ken- severdi. Bir pencerenin önünde, dallı bir güzel ipek rop dö şambr ile ayakla duruyordu. Berberin elinden yeni çıktığı belli idi. Biraz, bir Kısık dudaklarının arasında sigara vardı. En mühim sahnenin başinda Yük bir aktörün ciddi sesile bana: — Kapıyı kapa, dedi. Kapadım. — Biraz yanıma gel. Bir kaç adım ileriledim. — Daha yaklaş. Babamın ta yanına Zum zaman, şehadet parmı gözümü oymak ister gibi yüzüme yaklaştığını gördüm. Çehresi ga- yet bozuktu. Âdeta kül kesilmişti, — Bana bir iğrenme hissi ve- Fiyorsun, dedi. Doğrusu seni dün- yaya getirdiğimden dolayı pek müftehir değilim. — Ne demek istiyorsun, baba? — Diyorum ki... Diyorum ki Pek âlâ biliyorsun ki bir şey lemem kabil değil! Maamafih be- nim sükütüm senin vicdanın üze- rinde pek ağır bir yük teşkil et mek lâzim gelir. — Alfedersin, baba; doğrusu... — Sus! Lâfa lüzum. ederim, tek bir kelime bile söyle- me. Bir haftaya kadar Istanbulu terk edeceksin, — Ya! Bu hiç olmaz. — Olur! Bir haftaya kadar ls- tanbuldan gideceksin. diyorum. Seni Kieldeki Alman bahriye mek- tebine yazdırdım. Sefire müraca- at etmiştim, rica etmiştim, Onur tavassutu üzerine, resmi müsaa- de geldi. Dersler başlamış ok makla beraber, istisnal bir mua- mele olarak seni lütfen kabul edi- yorlar — Bahriye mektebine ben ge- lecek sene girecek değil mi idim? Şimdi buradaki tahsilim ne olar cak? — Burada tahsil ettiğini Ben pek âlâ biliyorum. Onlara i- hayet verdiğimden dolayı müte- essifim. Sözüme iyi kulak veri Bu tahsili artık yarım bırakman icap ediyor, Bu son cümle öyle kesici, mü #ahakkimane bir tavır ile söylen emişti ki hiç mukabele kabul et miyeceği hissolunuyordu. — Ben oğlu idim. Gençliğinden elinde kalmış olan şeylerin hepsini aldi- ğım bu âdeta ihtiyar adamın oğ- lu idim. Gözlerim onun sabit ba kışlarına mukavemet © edemedi. Başımı indirdim ve cevap medim, — Dedi taz? Hiç kimildamadım. Dudaklar rim kısık kaldı. “Arkasi var) sokuldu- fal i anladın mi, Müm- ALLİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: