20 Ağustos 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

20 Ağustos 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 e e sd ? Sahife 8 AKŞAM SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI IRTEM *— Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 540 Taymis muhabirinin şeyh Ebülhüda ile mülâkatı, şeyhin sözleri Taymis muhabiri — Kırım mu- harebesinden evvel Avrupaya is- Namık paşa — hükümet beni e ve draya gönde ermiş! bu iki hükümet ayin birl eşmeğe ikna edecek, lis bir istikraz akdeyle- yecekti: Fransa hariciye nazırına dev- ve İngiltere için de tehlikeli olacağını söyledim. İstanbulda bize hariçte bir is- tikraz akdi muvafık olacağı telkin edilmişti. Bu istikrazdan da bah- settim. Nazır bunları imparatora latmamı söyledi ve üçüncü Na- polyonla mülâkatımı . hazırladı. İmparator beni dikkatle dinledi; fakat İngilteresiz bir şey yapmı- yacağını ve elibeisi. takip et- meğe hazır bulunduğunu bildirdi. Fransa hariciye nazırı beni draya gitmeğe ve Palmerstonu görmeğe teşvik etti; istikrazın Londrada daha ea akdo- Tunabileceğini söyledi. Palmerstonun keyifsiz olduğu ve e çekilmiş yaşadığı söy- “ İeniyor: rn Palmerstonu gördüm. halile ba ardım ede- an- duyar, duymaz âdeta haykırırcasına : — Nasıl? paramızı ve askerle- rimizi devleti aliyenin selâmeti için tehlikeye mi koyalım? Bunu istiyorsunuz ha! Böyle bir hare- ket ken memlklmizin işleri- ni pek garip ei rzda idare mek olur akik Den ö Fakat siz bu işe bizim- a ziyade İngilterenin selâ- İkimiz de imza ettik. kaç gün sonra lord Aber- ele aldı; Rusyaya harp ilân olun- u. Ertesi günü Reel d berbad — Harp ilân al Şimdi n aramızda evvelce kararlaştır. ığımız şartlar dairesinde nasıl vazattd aranma diye ya- nı ri Ban — in, Çok şükre- çin ki siz bir Türkle iş yaptı- Namuslu bir adamla, İşte imzanız, Benimkiyi de geri ve- çiniz. miski d hem menun kaldı, Hem de ine mütehayyie günü halk harbin ilân edildiğini öğre öğrendi. Ben geçerken sokaklarda alkış- landım. İngiliz kadınları pence- relerden mendiller sallıyor, rd kiyeyi rr anl Paris erken tekrar toru diri ret ettim, O da sözünü tuttu, İstanbulda Abdülmecid de hem iki devletin yardımını elde etti- gim, hem istikrazı yapmadığım için beni kucakladı. Ama sonra ilk Türk istikrazı Mozoros ve Na- fiz paşalar tarafından yapıldı. Namık paşa bu iyi günleri esef- le yad etmekte pek haklıydı! Otuz sene içinde siyaset ne ka- dar değişmişti! Şimdi artık ne Londrada Os. ei devletini korumak için bir Mikail i > ye böyle hizmetlerine me- ur idiler. Abdürrezzak bey kmnidnl son- ra mülâkatın devam ettiği mi detçe her çeyrek saatte bir mun- tazamı ve ve limonata ge tirdi. al, meyi sonra muhavere başladı. Bloviç — e so İs- nberi, zdan memle- ketinizde işleriniz ve kabileniz(?) mut rır olmaz mı? Benim ilk vazifem halifeye itaattır ve isterse huzurumla ona yardım etmektir. lediğim derin rabıtalarla ona ya- kın geçirdiğim hayat bana tatlı geliyor. — Abdülkamidin devleti aliye- fenalıklardan ş da rim kırılırdı! Ne de Lon- dranın güzel kadınları manlı paşası geçerken mendille- rini sallarlardı! Ne Roçild yüzü doksan beşe bir istikraz yapar- dı! Ne padişah (istikraz yapma- dı) diye vükelâsından birini ku- caklardı! Halepli rüfai şeyh Sayyadi zade Ebülbüda efendi 1883 de an- cak otuz altı yaşındayken Anado- Ihlamur) sem- yi e umuyor musu- nuz? j — Padişahımız memleketin fe- larını ıslah etmek emelile tahta çıktı; bunun için elzem olan fikir kuvvetini ve malümatı da haizdir. Ancak dahilen onun bu emeline mâniler ihdas edilmemeli, haricen de efali hakkında ta; olmadan hüküm verilmemeli, Arkası var) (1) Bloviç tercümanlık vazifesini ki- min yaptığını bildirmiyor. yordu. itikadların telkin ettiği hürmet ile yüksele, yüksele İstan- bulun en meşhur şahsiyetlerinden biri olmuştu. Kendisile görüşmek kolay de- gildi. Yıldıza yakın konağı dai- lâkatını hazırlamak üzere hususi teşebbüslerde bulundular, Bloviç fes giymeğe, ecnebi olduğunu mümkün ol luğu kadar göstermi- yecek tavırlar takınmağa mecbur Idı, , Bleviçi götüren araba etrafta» kapısında bekliyen bir adamı ta- rafından içeri alındı. Merdiven başında Bedirhanilerden Bedri bey misafiri karşılıyarak salona ithal ve oturmasını rica etti. On dalzika sonra şeyh haremden çıktı. beyaz Kişmir bir sarık, üstünde . renkli bir cübbe vardı. : Pp b gi rin ve hayırhahane bir bakışı var- dı. Şeyh salona girince ciddiyetle ve alaturka bir selâm verdi; bir koltuğa oturdu; papuçlarını çıkar- dı; eğ bir koyun po: üstüne koydi A e Bedirhani Osman bey pek dikkat ve hürmetle şalı e. omuzlarına sardı, Bedri beyin diğer bir kardeşi Abdürrezzak bey kahve getirdi. Bedirhan paşanin bu üç oğlu | Bal diyorlar ki tarafı beşinci sahifed. » kalu da pek ziyade skinler. tiriyor.. Bir üörb şehirli kadın çok si- nirli oluyor. Zaten zayıf olan ka- dın sinirlerini şehir hayatı, şehir si rültüsü büsbütün berbat edi- az Anadoluda 64 vilâyet do. laştım. Emin burda «sinir» sözünü işitmedim. Sinirli & bir kadına raslamadım. «Sinir» nedir bilmiyorlar... Bayılan tek kadın görmedim. Hani içine fe- nalık ip bayık gelmiş te, sö mış... Yok böyle . Kadınla- rin Fenalık gelip düşip bayılması şehirlere mahsus Köy dağ ea âsabı l, sert ha- vi lerini kuvvetlendiriyor... Halbu- ki kadınları çirkinleştiren yüzde yüz sinirdir. Şehirli kadınların çi ne birde misal söyliyeyim... Şe- bri kadın, dudağının akimir ını örtmek için ruj, yanaklarına kaz, gözlerini daha parlak gös- iyi için etrafına sürme çeki- “Neden? dudakları tam mia kanlı değil, gözleri tam mânasile ( sıhhatli parlak deildir Halbuki köyde ünğak, özler pi — boyaya lüzum yoktur. Şehirli kadınların e boyasız tanılmıyacak derecede çirkindir amma köylü kadınları hiç boyasız oldukları halde çok güzeldirler. Ee Arkadaş Rarısı Yazan: Selâmi Kayacan Birinci Bölüm Üçü Mehmed Ali her zaman mesud- du, onun bu saadeti, saadetini belli etmesi, aydınlığı ile yanın- kilere neşe vermesi Salihin içi- ni açardı, halbuki bugün hüzün veriyordu. Sanki ölüme mah- küm bir adamın yanındaydı, Onu mezarına kadar götürecek ve o kimin tarafından . öldürüldüğünü anlayamıyacaktı. «İşte kadınların eseri» diye dü- şündü. Birdenbire düşüncelerden sil- ei Mehmed Alinin luna biraz daha sokuldu. © çiflik işlerinden, ekinden ko- nuştular. Bir aralık Mehmed Ali- ye, karısının vi gidip git- mediğini sormak isi — Bana ha rr a Nasıl yaran? Çiflikte bulunmadı- manlar oluyor mu' Birdenbire sustu, Rolünün ica- bi bu gibi sualleri çok ihtiyatlı sormak lâzımdı. «Rol» sözünü a ve ge- ne tarladan, harmandan mağa başladı. Fakat içi rl du. Bir zamanlar hayatın yükü- nü ve hayatla mücadele silâhla- E rını yanındayken ( bırakıverdiği arkadaşı, bugün ona ancak ağ- lamak ihtiyacı veriyordu ... — Açlıktan ölüyorum, ded Ve düşündü: «Zaten öldük. SE slRm öldü: Bunu bir kadın "Mehmed Ali elini Salihin omu- zuna dayadı: — Beni bunak yerine koyacak- « Amma ne yapayım, bir kere daha tekrarlıyacağım: Bugün çok mesudum. İli de Mehmed Ali. Ve düşündü: «İşte yalana baş- ladım. Bu âlâ, Komedi yolunda yürüyor demektir.» atmam güzel değil mi? t — Evet... Kadınlara karşı âdeta kuduru- yordu. Yere daha sert basıyor, ayağının ucuna gelen küçük taş- ları tekmeliyordu. ğüd arasında görünen gök parça- sına bak. Bu rengi hiç bir ressa- min fırçası veremez, Halbuki o gök yüzü parçası nın rengini kötü buluyordu. Uzak- tan Fatmanın sesi duyuldu: — eğe run, Onlara doğru koşuyordu; gü- lümsiyerek, apaydınlık, sapından koparılmış ışıklı bir çiçek gibi taflanların arasında sekiyordu.. e Çimenlerin içinde dolanıp bükü- len birakar du ve bir vâya kaldırarak bir baştan öbür Sal u kaygusuz neşeye şa- şiyordu. Ya kadını ik veya kadın onu tanımamıştı. İki şıktan biriydi, yoksa bu kadar soğuk kanlılık olamazdı, » Fatma geldi, koluna girdi: 7” — Haydi maş marş! dedi. Der ra başına, Yanyana yun rında dur- hamleyle, kollarını ha- me Fatma sofrada fasılasız den€ cek kadar sık gülüyor, bir söz9 başlıyor, onu yarıda bırakıp baf" kasına geçiyord hmed Ali karısına: «Kuşum? diyordu. Bu sevği, bu tasasızlık ve b# saadet nihayet Salihi (sabır sızlandırdı. İçinden eski bir hınç: eski bir kin kabarıyordu. Kadr nı terslemek, tokatlamak istiyordu * Bunun sebebi biraz da ark daşlık kıskançlığı değil miydi? N Fakat buna, bu kine, bu kıskanç“ lığa rağmen, Fatmanın çok gü zel olduğunu itiraf ediyordu. İm ce, çekik burnu, muntazam diş“ lerin üstünde kıpkızıl dudaklar! miyor, man, gözlerinde neşenin ifadesi görünmüyordu. — İkiniz de yüzüme bakıyorsü nuz, neye?... Kızardım işte... Sahiden de kızardı ve bir kah- kaha attı. Yemek bitiyordu Mehmed Ali: — Mektep sofrasında yi yediğimiz zaman; ve nın üstünde parmaklarile piyan9? Id çaldı. ii Salih gülümsedi. Bu sefer tatlı tatlı, candan gülümsedi, günkü aklına eski bir Sarma gelmişti. orul he” — İyi amma masa yumrukla” mağa ne lüzum var. ukluk. Maamafih s€9 | söze değil, saza da değil, hayatts yalnız bir şeye inanırsın: Sevg” ye. Fatmaya döndü: — Bundan dolayi da ona sö? söylemeğe her halde sizin hakk” nız yoktur değil mi? — Bu husuta yok, fakat ina” ması e var. Çünkü Meb med Ali hiç bir şeye inanma” hattâ la bile. Yalnız kendi sevgisine inanır. “ai — Çünkü sana inanırım kaf” cığım n bahsinde döndü 4” de nedense bekârlığ?” I .— Taştı ia ça; ğa intika ri Salihe sort kârlığında il ber” kei a bir kadın yok mu)” u? — Yoktu. : Fatma yüzünü ekşitti: sf — Yı emin eder misiniz?.. Tub İsaydı” şey bu. Eğer ben erkek ol — Fatma

Bu sayıdan diğer sayfalar: