8 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

8 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© gece şehrin en büyük otellerin- > birinin salonlarında büyük bir Yafet balosu veriliyordu. Prenses nde baloya Kicopatra kıyafetin- * gelmişti. Balodaki en güzel kıya- lerden biri , belki de en güzeli o- Münki idi. Bütün erkekler onun epi- *€ açık olan tuvaletine hayran hay- Yan bakıyorlardı Akat Şahende gayet mağrur ol- Masile tanılmıştı. Kendisine iltifat * Saçan erkerlere şöyle bir selâm Verip geçiyordu. O bu gece ömürdü. İşte şu kö- We bir madam Pompadur, öteki ta- RBrup halinde zeybekler, Napo- Yeon Bonapart bir kalaycı ile konu- Büyor. , Bu sırada Şahendenin gözüne ileri- £ masa ilişti. İşte Refik, Nuri, Şa- oturmuşlar, aralarına çingene kü- kıyafetinde bir delikanlı almış- ı Şahende bu cesur delikanlının ki Yafetini son derece beğendi. Sırtında *â bir küfe ile baloya gelen bu de- mli kendisini bir çingeneye o ka- benzemişti ki hayretti bu fik, Nuri, Şakir mütemadiyen Yakışıklı çingene gencine viski ediyorlardı. Bir aralık Refik geldi, Şahendeyi dansa davet etti. Dans ederken Şa- >> Aman dedi küfeci çingene kıya- Hindeki ardaşınızm zevkine hayran doğrusu... Ne artist ruhlu ço- kendisini ne derece çingeneye $... Adeta yüzüne makyaj Mei tuk, geçen hafta Amerikadan ge arkadaşımız... dedi. Mühendis da) Biraz garip bir çocuk., balo- gene kıyafetinde geldi. Sahende; > © © Aman bana takdim etsenize... ” — Hay hây. yalnız pek fazla viski 1.. dehşetli sarhoş. 7 Zarar yok.. z ine sonra Fuadı adeta sü- ek getirdi. endeye takdim MAİL Şahende: va — Tuvaletinize bayılıyorum doğ- De” dedi, Buyurunuz, otursanı- * Mühendis Fuad Şahendenin oturdu. Küfesi hâlâ arka- . Şahende bu içinde sepet mahsus sazlar dolu olan lerek bakıyordu, Genç ada- mükemmel yapmışsınız. çingene gibi konuşmağı da bil bilecek misiniz? endis Fuad güldü: Abe neden beceremiyecek mi- Büzel ablacığım. beceririm çin. Eibi konuşmasını da.. bağlı koyu bir çingene taklidine Yınca Şahende kahkahsını tu- — Yin — Harikulâde.. harikulâde ...Tıb- Kleopatra ile çingene kı. aynen... gençeiniz... * — Sen de hoş bir karısın abe ablâ- Aman siz pek hoş bir Artık dost olmuşlardı. Mühendis Fuad mütemadiyen çingene tekliği yapıyordu. Hattâ prenses Şahiende bile onun gibi konuşmağa çalışıyordu. Bir aralık baloda erkekler ve kâ- dımlar arasında bir kıyafet müsabâ- kası yapıldı. Kadınlar arasında en çok Şehen- denin Kleopatra tuvaleti beğenildi. Şehende kadinlar arasında kıyafet birincisi oldu, Erkekler arasında ise kendisini son derece mükemmel su- rette çingeneye benzeten mühendis Fuad birinciliği aldı. İki birinci alkışlar arasında masâ- larına döndüler... Bu gecenin şerefi- ne, mühendis Fuadın sim siyah göğ- leri karşısında Şahende de adam akıl- Jı içti. Artık o da bulut gibi sarhoş olmuştu. Mühendis Fuada: — Beni otomobille evime götür Fu- ad... dedi. Çıktılar.. Şahende otomobiline gif di. Mühendis Fund o derece sarhoş tu ki küfesinden bile ayrılmak iste- miyordu. Bebeğe kadar bir gezinti- den sonra Şahendenin evine geldiler. Şahende: — Sana. dedi. yatak odamı gös- tereyim... Odaya girdiler,, Lâkin Fuad o ka dar sallanıyordu ki o bu halde evi- ne gidemezdi. “.. Ertesi sabahi Şahende uyandığı z0- man Fuadı yânında bulamadı. Hiz- metçiye sordu. Hizmetçi: — Erkenden kalkıp gitt. dedi, Şahende akşamki müdhiş sarhoş- Yoğun verdiği sersemlikle bir türlü bunun sebebini bulamıyordu. Nihs- yet gülümsedi. Fuadın sabah karanlı- ğında kaçması gayet makvldü. Çüm- kü çocuk hâlâ balodaki gibi çingene kıyafetinde idi: Gündüz bu kıyafetle herkesin içine çıkamazdı tabii... O- nun iğin erkenden kaçıp gitmişti... Şahende şimdi yumuşak ipek yâ inde gecenin tatlı hatıra- şünüyordu. Şu Fuad ne hoş .. Onunla bir saniye bile c&- ni sıkılmamıştı. Ne güzel taklidler yapıyordu. Şahende her telefon çalışta doğrü- Juyor, heyocan içinde: — Mutlaka odur.. diyordu.. evine gitti. Beni telefonla arıyor. Lâkin Fuad onu o günü akşama kadar aramadı... Ertesi, daha ertesi, daha ertesi günü Fuaddan hiç bir ses çıkmayınca Şahende âdeta ümid- sizliğe düştü. Aceba Fuad onu yal niz bir tek aşk gecesi için mi İste. mişti?... O güzel aşk gecesinin benzerleri artık gelmiyecek mi 1di7.. Yoksa Fu- KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ İspanyol topçuları ateş emrini al- | Müşlardı ama, kime ve nereye ateş Sdeceklerdiz Her terafta kendi gemileri ve kendi Genizcileri vardı. Türk gemileri bun- meç Arasından birer gölge gibi süzü- P Eeçiyordu. İral Hanrikes birdenbire gözle- Açtı; vo — Bü saatte beni neden rahatsiz edi: ssun, kaptan Rigo? “Kaptan çok telâş görünüyordu: Baskına uğradık, asaletmeap! Sizi Pahatsız etmeğe mecburum... Yebildi.. amiral esniyordu. lerini Uğuştururken, birdenbire Ban, ei BÜYÜK teknesinde mtlthiş bir i Si oldu. Amiral korkak bir sesle © oluyor igo? bastı beğ uz, Rigo? Şeytanlar mı >> Kâlkınız asaletmeap! Donanmaya ui İS emirleri veriniz! Tehlike bü- eni vo etrafımızı sardılar... otürd &l Hanrikeş yatağının kenarına li W.. birkaç saniye saşkın şaşkın arün Yüzüne baktı: No 124 — Türkler mi gelmiş dedin?, — Evet amiral hazretleri. dört tara- fımız ateş hattı içinde. Beş on dakika daha gecikirsek mahvolacağız. En mühim hâdiseler karşısında bile #tiyadlarını bozmak İstemiyen İspanyol amiralı (Türkler etrafımızı sardılar!) sözünü duyunca, beyninden yıldırım- la vurulmuş gibi sarsılmış ve sersemle- mişti. Amiral Haririkes güçlükle gözlerini açârak bir kadeh şarap içti. pölerinini sırtına taktı.. kaplan Rigo ile güverte- ye çıktı. O ne müthiş bir manzaraydı Yarab- bi! Malka Ilmanı tıpkı bir cehennem ağ- zına benziyordu. Türklerin birinci hücum filosu, ilk ââlta bulunan bütün İspanyol gemilö- rini ateşlemişti, Gökyüzünü bir anda saran kızıl-alev- ler şimdi ortalığı gündüz gibi aydınlat- mıştı. Artık karanlıktan istifade imkâ- nı kalmamıştı. Herkes biribirini iyice görebiliyordu, Deniz üstüne atılan İs- panyolların bir kısmı yüzerek sahillere ad her kadında yalniz bir gecelik zevk bulan uçarı bir çapkın mi idi?. Şahende hep o geceyi, Kleopatra #le çingene delikanlının sabaha ka- dar seviştikleri ateşli aşk gecesini dü- Şünüyordu. Fuad onun başının için- de bir sabit fikir haline gelmişti. Beyoğlunda bir gün Refiğe rasgel- di. Konuştular, bir aralık Şahende heyecan içinde sordu: — Mühendis Fuad ne Alemde hiç görünmüyor... Refik şaşırdı: — Mühendis Fuad kim? — Cünim bana takdim ettiğiniz delikanlı. hani baloya çingene kıya- fetinde galmişti.. ; Refik kahkaha kopardı: — A. dedi. bu balonun en eğlen- celi sürprizi idi. efendim o mühen- alkişlıyacaktı. Bizim İçin bu mükemmel bir eğlen- ce olacaktı. Zorla kendisini içeri soktuk, alabil- diğine içirdik. Önümüze gelene onu «Mühendis Fuad, Amerikadan geldi.» diye takdim ettik. Öylesine içmişti ki bu haztelin de hoşuna gitti, Sonra bir aralık onu baloda kaybettik, bil mem ne oldu? Refik bunları gülerek anlatırken Şahende bâygınlıklar geçiriyordu. Refikten ayrıldı. Biraz ileride üç arkadaşile buluştu, Bunlar İstanbü- Jun en şık, en çit kırıldım kadınları idi. Beraber Galatasaraya doğru yü- rürlerken o Şâhendenin:. arkasından biri çekti: — Abe nereye: gidersin böyle salı- na salına Şahende bu çok iyi tanıdığı sesi duyunca heyecanla, korku ile dön- dü, Çingene delikanlışı ona sırıtıyor. du: , — O gece sarhoştum amma.. Yine seni görünce tamdım... Kız yine beni evine götürsene o geceki gibi... Şahende: — A.. dedi, deli galiba... Defol pis çingene.. şimdi seni polise veririm. Arkasını döndü, çıt kırıldım arka- daşlarından birinin koluna girdi: Mersi.. diyordu. İstanbulda deliler çoğaldı galiba... Çingene de hayretler muştı. Kendi kendine: — Şu karı milleti yaman millet. diye mırıldanarak güzel vücudunu oynata oynata uzaklaşan kadının ar- kasından baktı baktı... içinde kal- Bir yıldız) bir kısmı da korkudan yüze- meyip boğuluyordu. İki taraf da biribirine o kadar yaklaş- mış, biribirine o derece girmişti ralır verdiği top ateşi emri bile hüküm- süz kalmıştı. Hattâ bir aralık düşman amiralının israrile atılan toplardan Çi- kan gölgeler kendi gemilerini yarala- mıştı. Baskın çok müthiş olmuştu. Düşman. gemileri demirli olduklarından, hareket, edemiyorlar ve Türklere güzel bir hedef teşkil ediyorlardı. Talih hiç bir zaman deniz kartalla- rına bu derece gülmemiş ve müsaid dayranmamıştı. Türkler bir iki saat sonra belki de bü-| tün düşman donanmasını batırmağa muvaffak olacaktı. Ve bu ihtimal ta- hakkuk ederse, İspanyanın Endülüs si- yaseti bile tehlike hattâ suya düşebile- cekti. Fakat, ne yazık ki, Kemal reisin verdiği bir emrin gecikmesi yüzünden boş yere vakit geçmiş ve düşman de- nizeileri bu vakti kazanmakla kendile- rini bü korkunç akibetlen kurtarmak imkânını bulabilmişti.. Kemal Yels arkada duran yedek fi- Joya: «— Sağ cenahır top ateşine başla!» Emrini verdiği halde, bu emrin ye- dek filo kumandanma vaktinde ulaş- tırlamaması yüzünden, İspanyollar bi- ami-| imıze, geçerek hemen | 8 Mart 937 Pazartesi Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk | musikisi, 12,50: Havadis, 13: Beyoğ- lü Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı; 17: İnkılâb ders- leri: Üniversiteden naklen, Mahmud Esad Bozkurt, 18,30: Plâkla dans mu- sikisi, 10,30: Çocuklara masal: İ. Ga- Mib Arcan, 20: Rifst ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkı- ları, 20,30: Ömer Riza tarafından arap- ça söylev, 20,45; Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, Saat âyarı. 21,15: Şehir tiyat- rosu dram kısmı Verter), 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 2235: Plâkle sololar, opera ve operet parçaları, 23: Son Ecnebi İstasyonların Bu Akşamki En Müntahap Programı Milân (812) 2140Mazzolani Bülbül (kör konseri). Roma (713) 22 Şumanın (org könseri). Paris (1195) 20,10 el armonikesi. 9 Mart 1937 Salı Sehezo İstanbul —Öğle neşriyatı: 12,80: Plâk- la'Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 17,30 İnkılâp ders- | leri Üniversiteden naklen Mahmut Esat Bozkurt, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Eminönü Halkevi sosyal yardım şubesi namına bayan Şüküfe Nihal (Ce.| miyetçilik bakımından sosyal yardım), 20 Belma ve arkadaşları tarafmdan 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,43 Cemal Kâmil ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkı- ları, Saat ayarı, 21,15 Şehir tiyatro- su operet kısmı Üç saat) operetinin üçüncü perdesi, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,35 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son, Hastalıkların Keşif kolu: KIRIKLIK Neş'enizi söndüren çalışmanıza mâni olan kırıklığı GRİPİN ile izale ediniz! Bu sayade bir çok büyük hastalıklara tutulmak tehlikesini de önlemiş olursunuz. GRİPİN Bütün ağrı #iz ve sancıları keser, baş ve diş ağrılarma, nezleye, gripe, romatizmaya karşı bilhassa o müessirdir. BÜTÜN ECZANELERDE SATILIR. İcabında günde üç kaşe almabilir. Tıbbiye mektebi 100 yaşında (Baş tarafı 7 nci sahifede) yatağında yatarak tahsile gidiyor. Annesi Âkil Muhtara, Avrupaya gön- derilmek üzere bir küçük dükkâncık- | larının kirasını ayırmıştı”. Zaten Âkil | Muhtar da bu yegâne mülke güve- nerek Avrupaya gitmiştir. Lâkin ak- | siliğe bakınız ki Âkil Muhtar Avru- paya ayak baser basmaz bu biricik dükkân ve yegâne ümüd de yanıyor... Fakat buna röğmen Âkil Muhtar tahsilini bitiriyor... Memlekete dönü- yor, Mektepte iken o kadar tazyikini gördüğü Abdülhamid hastadır. Ken- disini çağırıyorlar. Âkil Muhtar ilâç veriyor, Abdülhamid şüpheleniyor. Acaba kendisini bu genç hekim ze- hirlemek mi istiyor? Yotağının başın- sonra kızıl sultan. LABORATUARDA Laboratuara idik... Gördüğüm manzara > hakikaten fevkalâde idi. Asri bir salonda her talebenin önün- de gayet kiymetli bir mikroskop... Kız talebeler sarı, siyah, kumral saç- ları önlerine dökülmüş kim bilir hangi mikroplarla meşguller İhtiyar tıbbiyeli: — Şu manzarayâ bakınız. dedi. Bir zamanlar mekieble tek bir mik- röskop vardı. Bu mikroskoptan bir kere bakmak için aylarca sıra bek- lerdik. Bugün her talebeye bir mik- rToskop isabet ediyor. Ve bugün mektepte 400,000 kilo- vatla çalışan kanser tedavisi için en da emrediyor: — Evvelâ ilâcı son iç. Evvelâ ilâcı Âkll Muhtar içiyor, rer İkişer demirlerini çekip mevzi almak ve topla mukabele etmek fırsatını ka- zannış oluyordu. Düşman donanması lk hücumda o kadar müşkül vaziyete düşmüştü ki, amiral Hanrikes tehlikeyi görerek, va- siyetini bile yazmağa başlamıştı. Ne ya Zık ki, amiral vasiyetnamesini kara- larken, bir İspanyol kaptanı kendisine tehlikenin savuşturulduğunu tebşir €- diyordu. Çünkü, Türklerin yedek filo- su harp hattına giremediği için, baskın yapan Türkler de kaçmağa başlamış- lardı. ... Bu yanlışlığa meydan verenin kim olduğunu araştırmak imkân yoktu. Fakat, Kemal reis uzaktan uzağa s07- mişti ki, bu işte bir kasd vardı. bu kargaşalığa Hüsrev reisin sebebiyet ver- diği anlaşılıyordu. Harp hattında yararlık gösteren Hüs- rev res, bu kanlı ve tehlikeli döğüşün bütün şerefini kendine ma) etmek is- temişti. Eğer Hüsrev reisin fırkasında Sülih ve Recep reisler gibi değerli kap- tanların 'da yararlığı görülmemiş ol- saydı, Hüsrev reis belki de: (Bu savas- ta benden başka yararlık gösteren ol- madı!) diye öğüneeekti. Malka Imanı cehennemden bir ge- ceyi andırıyordu. İspanyolların dokuz gemisi de ateş- ler içinde yanarken, Türk gemileri gül 8on sistem son derecede kiymetli Aletlerimiz var... Hikmet Feridun Es Je yağmuru yağdırarak harp sahasins dan geri çekilmişlerdi Bir aralık Kemal reis, Hüsrev reisin gemisine yaklaşarak boru ile sordu: — Harp sahasından niçin çekildiniz? Yedek filomuzu niçin beklemediniz?, Hüsrev reis: — Yedek filonun yerinden kımılda» madığını gördük. Buna mukabil düş- man gemileri demir alıp üzerimize sala dırmağa hazırlanıyorlardı. Gemilerimi. zi tehlikeye düşürmeden, düşman ge- milerini ateşleyip çekilmeğe mecbur olduk. Cevabını vermişti. Kemal reis bundan sonra yedek filo kaptanlarından Mahınud reise neden vaktinde hareket etmediğini ve mer- kezdeki kuvvetimize iltihak etmediğini sordu. Mahmud reis de şu cevabı verdiz | o —Biz hareket emri almadık. Bir şey« den haberimiz yok. Harbi ve yangınlar) uzaktan seyrediyorduk... ! Kemal reis bü cevabı aldıktan sonra, Hüsrev reisin çevirdiği manevranın İç yüzünü anlamakta gecikmedi. i Bereket versin ki, dört geminin yas ralamp geriye çekilmesinden ve beş or zayiatlan başka büyük bir zarar gör- miyon Türk donanması Malkadah en» ginlere açılarak çarçabuk izini kaybet mişti. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: