March 28, 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

March 28, 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 Mart 1937 Kadın şairler gecesi... Şair Fıtnat evlendiği gece kocasının me evinden niçin kaçtı? Kadına elmas kadar, inci kadar, zümrüt kadar şiir de yaraşır.. Kadın demek öz şiir demektir Eminönü Halkevi güzel bir edebi- yat gecesi yaptı: «Kadın şairler gece- si... Kadına dair her mevzu büyük alâka uyandıracağını bildiğim için: «Kimbilir diyordum kadın şairler ge- cesi ne kadar kalabalık olacaktırl? İtiraf ederim ki konferans salonunu ümid ettiğim kadar kalabalık bulma- dım. Fakat hayret ettim. Kadın şairler gecesinde erkekler kadınlarla kıyas kabul etmiyecek derecede çoktu. er- kekler arasında bir tünel müfettişi en önde oturmuş. İsa bir konferans verecek olan şair Şiküfe #ihal . Yanımda da kocası limancı bay Fğmdi... Meşhur köprü aleyhtarı bay Hamdi şimdi içinden: «— Ah mevzu Şiir değil de köprü aleyhtarlığı olsaydı.» diyordur. Nihayet kürsüde muharrir bay M. Turhan göründü. Kadın ve şiir Sözlerine başladı: — Bu geceki mevzuumuz kadın şa- irler.. lâkin kadın ve şair denince şiir. den de bahsetmek lâzımdır. Eski ef- sanelere nazaran çok eskiden ilk şiiri - bu efsanelere göre - yeryüzünün ilk insanı olan Adem söylemiştir. Kabilin Habili öldürdüğü zaman teessürün- den arapça bir şiir söylemiş. ama bu nihayet bir efsanedir. Muhakkak ki ilk şiir kadınm ilk tebessümü ile doğmuştur, Kadın gü- lünce tabiatte ilk şiir meydana çık- mıştır. Ağlayınca da lik hazin şlir doğmuştur. Şiirin yegâne kaynağı hassasiyettir. Hası enaleyh kadın demek öz şiir demek- tir. Kadına elmas, inci, zümrüd ne ka- dar yakışırsa şiir de o derece yakışır.» Yanımda genç bir şair oturuyordu. M. 'Turhan Tanin bu sözünü işitince: — O. dedi, biz şairler yaşadık.. bir kadın bizden elmas, inci filan istedi mi: «Ruhum sana şiir de elmas kadar yaraşır» diye bir şiir yazıp boynuna as. Kadınin kafese girmesi.. Hatib Türk kadınının Türk kadın şairinin uzun müddet taassup yüzün- den nasıl saklanmak mecburiyetinde kaldığını anlattı: — İslâmiyetlen sonra da kadın için başka bir devir geldi: Kadımı kafese koymak devri... Bu devirde kadın ayak seslerinin bile işitilmesi günah addedilirdi. Ayak sesinin günah (sayıldığı bir devirde kadın ruhunun seslerini nasıl işitti- rebilirdi? Bundan sonra M. “Turhan meşhur büyük kadın şair üstadlarını saydı. “Evvelâ bâyan Zeynebden bahsetti, — Bunun için dedi; herkes kendi- sinden sonra gelen en yüksek kadın sairidir, diyorlar. M. Turban bu esnada, sakalları ye- ni çıkmağa başlıyan bir delikanlı için bayan Zeynebin yazdığı bir gazeli oku- du. Ve şair bayan Mihri geçti. — Mihri hem Zeynebin muasırı hem arkadaşıdır. Avrupalılar bu kadını meşhur «Safo> ya benzetiyor. Halbu- ki Avrupada Safo gayritabil kadin aşklarının — timsalidir. Avrupalılar Mihriyi niçin Safoya benzetmişler an- Jamadım. Ben Mihriyi tetkik ettim kendisinde böyle bir gayritabitlik gör- medim. Mihri gayet cessur bir kadın. «ya- mıyorume, «ölüyorum», «dehşetli Âşı- kım» gibi gazellerini yazıp yazıp 20- mann sadrazamlarına, kasazkerleri- De filan gönderiyor ...O zamana ka- dar bir kadın aşktan filan bahsetsin.. fmkânı yok. Mihrinin yazılarını gö- rünce o zamanın elebaşları hâşâ hu- zurunuzdan: «Vay kahbel> diyorlar., ve dedikoduyu çıkarıyorlar. Mihri İş. kender isminde birini seviyormuş, Vakıâ Mihri İskenderi sevmiş, sevmiş ama,. bu dedikodu çıkınca aşkını in- kâr ediyor ve «ben İskenderi #üya gös etin kaynağı da kadın. bina- | Kadın şairler gecesinde güzel bir konlerans veren bayan Şüküfe Nihal türürüm de susuz getiririm.» diyor. Yani onunla alay ettim demek isti- yor. Mihri son derece güzel bir kadın- Yaş. Hain bir koca! Hatib bu arada bir kaç kadın şiir stadını saydıktan sonra şair bayan Fıtnata geçti. — Asil bir sileder... şeyhislâm kızı, biraderi de şeyhislâm. Gayet hassas bir genç kız. Pek küçükken kendisini bir kazaskerle evlendiriyorlar. Bayan Fitnat zannediyor ki kocası babası ve erkek kardeşi gibi ince ruh- | Ju bir erkektir, Fitnat kendi kendine sifaf gecesinin ne güzel geçeceğini kocasının kendisine ne şalrane sözler söyliyeceğini düşünüyor. lâkin kocası Fitnatın duvağını bi- Je açmağa lüzum görmeden Fıtnata sesleniyor: — Hastayım., arkamda nohut ya- kısı var. yakıyı değiştirmek lâzım, şu rafta yeni bir yakı var versene... diyor. Fitnat bunu işitir işitmez taci. nı duvağını atıyor: — lânet olsun sana. diyor, çıkıp gidiyor. Yanımda bir genç kadın: —Aman ne kaba erkekmiş. dedi. bari ilk gece nohud yakısından bah- setmeseydi.. Lâkin ben düşündüm, Doğrusunu isterseniz oFitnatım kocasını haklı, Fitnatı haksı zbuldum. Öyle ya hasta hasta adamcağız ka- nısma şiir söyliyecek değil ya. Elbet- te nohud yakısını istiyecek.. Sonra karısının duyağını açıp önünde diz çökerek ona manzumeler okuyan er- kek - bilmem ama - bana komik geli- yor... Hoca mı? Koca mı? Bir aralık şair Nigâra geçen hatibr — Nigfri 13 yaşında evlendirdiler, Fakat o, gene hocasından ders alıyor- du. Kodası onu anlamayınca kocayı hocaya fcda etti. Kocasından ayrıldı. M. Turhan sözlerinin burasında: — Kocayı hocaya feda etmek her kadından beklenir, Yani daima oku- mayı her şeye tercih etmeli,. dedi. arasında gülüşmeler. - Nihayet sıra birinci bayan “Leylâya geçti. Malüm ya bir de ikinci Leylâ hanım var.. Balmumcular çarşısında — Birinci bayan Leylâ devrinin şâ- irlerini heyecana düşüren bir kadın.. erkekleri hiç sevmiyen bir kadın.. er- kekler: «Neden bize karşı bu kadın kayd?» diye ona kızıyorlar ve aley- hinde gayet ağır hieviyeler yazıyorlar... gayet müstehcen.. Nihayet Leylâ eski Balmumcular çarşısında - erkek düşmanlığıfa rağ- karşısında onun yüzüne hayran hay- ran bakarmış.. Balmumcular, Leylâyı tanıyorlar. Çocuğa öğretiyorlar. Leylâ gelince ora çu rmsrai söyle: «Şemi ruhuma dikkat ile bakma yakarsın.» Balmumcu çocuk bunu ezberliyor, Leylâ gelince: «Şemi ruhuma dikkat ile bakma yakarsın.» diyor, Leylâ bunun üzeri- ne: «Hattın gelecek sen de beni mum- la arasın.> diyip gidiyor. Burada hattın gelecek, sâkalın çıkacak mâ- nasınadır. Bundan sonra M. Turhan bir çok kadın şairlerden bahsetti. Bu arada Nigâr hanımın 1908 iikılâbında ilk defa erkeklere salonüinu açan bir ka- dın olduğunu söyledi. İhsan Raifin çok güzel bir şirini okudu. Hâlâ o şiirden bir mısra kulaklarım- da çınlıyör: «Yar koynunda ölüm vız gelir be- na.» M. Turhandan sonra şair Yahya Salm bayan Şüküfe Nihal birer kon- ferans verdi ve bir şiir okudu.. bun- dan sonra öteki hatipler sözler söyle- diler. Gece hakikaten çok güzel oldu. Eminönü Halkevinden bir çok böyle geceler bekleriz. Hikmet Feridun Es Diyarıbekir Türklüğün metin bir kalesidir Dabiliye vekilinin Halke- vinin defterine yazdığı satırlar, şehirde büyük sevinç uyandırdı Diyarıbekir (Akşam) — Dahiliye vekili şehrimizi ziyaret ettiği sırada Halkevini de gezmişti. Vekil, Halkevi- nin hatıra defterine şu satırları yaz- mışlardır: «Diyarıbektri tarihte Türk hâkimiye- dinin metin bir kalesi olarak görürüm. İstikbalin tarihinde de 'datma etrafı- na nur, medeniyet ve irfan saçan bir kültür merkezi olacak ve öyle kala- caktır. Diyanbekirliler, Türklüğün dilini ve dileğini ellerinde bir meşale gibi tutmakta ve yükselmektedirler, Türk camiası her vakit * kendilerine İeşekküre borçludur. Ben bu naçiz sa- fırlarla bana düşen ödevi kısmen ol- sun ödemek istedim.» Bu yazıyı ağızdan “ağıza duyan Dİ- yarıbekiriiler, derhal şehri baştan ba- şa donatmışlar ve rast, geldikleri yer- lerde dahiliye vekilini şiddetle alkış- Tamışlardır, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tar- labaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- zuk, Datrede: Güneş, Galata: Top- çular caddesinde Sporidis, Kasım- paşa Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlun- da Barbut, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fatih: Şehsa- debaşında o Asaf, Karagümrük: ik İskender, Üsküdar: Ömör Ke- nan, Fener: Defterdarda Arif, Be- yazıt: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemil; Samalya: Koca- mustafapaşada Ridvan, Alemdar: Ankara caddesinde Eşref Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, “İttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Tefrika No. 54, Naşidin serbes Yazan: Mustafa Ragıb bırakılması için muhasebat müdürü umumisi kati teşebbüste bulundu Naşld, şu bir aydan < fazla zaman | içinde başına gelmiyen belâ kalma” dığını görünce, talisizliği karşısında büsbütün meyus oldu. Bereket ver- sin koğuştan hiç ayrılmıyan ihtiyar, fakat dinç Rasim ağa isminde bir habeş hademe vardı.. Bu hademe, koğuşun hepsi ken- dinden geçmiş, nefislerini müdafaa- dan âciz hastalara tecavüz etmek İs- tyecek bu azgın adamı zapta muk- tedirdi. Sakin geçen bir kaç saatten son- ra Naşld, uykuya mukavemet edemi- yerek gözlerini yumacağı sırada müt- hiş bir ses, koğuşu çmlatmağa baş- dadı: — Çözüyerum!... Aktör başını yataktan kaldırdı, fil- bakika deli hasta, yatağından kalk- mış, kendi üstüne doğru geliyor ve ellerile, gömleğinin bağlarını çöz“ meğe çalışarak avazı çıktığı kadar ba- Bırıyordu: — Çözüyorum!.. Naşid korkudan karyolanın altına girdi! Naşid, başına bir facia geleceğini sezmişti, sesinin bütün kuvvetile is- timdad etmeğe mecbur oldu ve: — Rasim ağal Diyerek yatağından fırladı, kendisi- ni demir karyölanın altına dar attı. Aktör, burasını delinin tecavüzüne karşı mahfuz bir siper olarak telâkki ediyordu. Bu sırada dışarıda bulunan hade- me Rasim telâşla koğuşa girdi ve deli hastayı yakalıyarak karyolasına #ım- sıkı bağladıktan, yatağında korku- dan bayılan bir hasta çocuğu ayılt- tıktan sonra uktörü meydanda göre- meyince' — Naşid nerede? Demeğe başladı. Naşid, delinin bağ- lanmasına rağmen hâlâ bulunduğu yerden çıkamıyordu, Tekrar lâzım ölür diye saklandığı yeri arılatmak is- temiyerek hademeye cevap verdi: — Buradayım, sesime gelin! Aktörü karyolanın altından çıkar- dılar. Naşid delinin sirasıkı bağlandı. ğını görünce geniş bir nefes almıştı. Şimdi artık biraz uyuyabilirdi. Ertesi sabâh Naşidi hustanenin üst katında Çanakkaleden ve diğer cephelerden getirilen yaralılara tahsis edilen bir koğuşa naklettiler, Aktöre «Başefendil» diyorlardı Bu koğuş, ne mahkümlarla, ne dün geceki çılgın adam gibi delilerle dolu, ne de o kadar iptidai idi, Nisbe- ten temiz ve farklı idi. Bir aralık lunduğu bu hastanede bu vatani ve fahri hizmeti kabul etmişti, B. Neşet Osnüanin Tefikası, Naşldi ötedenberi tanıyordu. Aktörün bura- ya gelmesindeki sebebi öğrendi ve: — Çocuklara, beye haber vereyim, sizi burada iyi tedavi etsinler, dedi. Filhakika aradan çok geçmeden sertabib B. Neşet Osman, Naşidin has- taneye geldiğini haber alır almaz, Naşidin ciddiyetle, ihtimamla bakıl- masını emretmiş, her türlü İstirahati- nİ temin etmişti. Artık Naşid, hastanedeki bütün he- kimler, hasta bakıcıları, hademeler tarafından büyük bir itina İle bakılı- yor ve her gün biraz daha iyileşiyor- du. Bir fki gün içinde midesindeki sancılar durmuş, harareti de düşmüş- tü, Şimdi onun biraz toplanması için gıdasına ehemmiyet veriyorlardı. Her gün tavuk, balık, mahallebi gibi mü- bakılan ve hürmet gören bu hastanın kim olduğunu bilmemekle beraber aktöre; «Başefendi!? o unvanını ver- mişlerdi. Artık hastanede bir <Bape- eli die giyindi... idi Hacı Muhiddin bey tavassut etmişti, fakat... Naşid Gümüşsuyu hastanesinde bir hafta yatarak tamamile iyileştiğin. den hastaneden çıkması lâzımdı. Fa- kat Naşidin gönlü bir türlü yeniden (Bekirağa bölüğü) ne dönmek iste- miyordu. Bahusus, divanı harbin haka kında verdiği karara göre artık tama» mile serbesi bırakılması icab ediyor«* du. Fakat, kendisi irade ve hareket- am a e gene Merkez kumandanlığına iade ve oradan da (Bekirağa bölüğü) ndeki koğuşa sevkedeceklerdi. Naşid düşün- Gü: Başını büküp mütevekkil durmak caiz değildi. Gerçi ağabeysi B. Nail son günlerde, bilhassa diyanı harbin kararından sonra, Merkez kumandan uğına müracaat etmiş, fakat hiç bir fayda elde edememişti. Naşld, hasta- neden çıkmadan evvel harbiye eza rTeti muhasebat müdürü umumisi Hacı Muhiddin beye telefon etmeği düşündü. 'Hacı Muhiddin bey ile Naşid aras bir ceza ile mahküm olduğunu anla- yınca, teşebbüslerinde daha ileriye gitmişli, Fakat bütün bu müracaatlars rağmen Cevad bey, gene bildiğinden şaşmamış, Naşide karşt vaziyetini de- fiştirmemişti. «Bugün tahliyesi için emir vereceğim!» Naşid, hastaneden bizzat Hacı Mu- hiddin beye telefon etti ve kendisinin mediğini, bu takdirde tekrar (Bekir. ağa bölüğü) ne sevkedileceğini anlet- tı. Ve kendisini kurtarmasını rica etti, Hacı Muhiddin bey, Naşide verdiği cevapta şimdi tekrar Merkez kuman- danını arıyacağını; tahliye emrini vermesi için mümkün olan her şeyi yapacağını, ve neticeyi de kendisine bildireceğini söyledi. Filhakika mu- hasebat müdürü umumisi, Naşidle konuştuktan sonra Cevad beye tele- fon etmiş ve divam harpce verilen kas Tara göre serbes bırakılması lâzımiges len aktörün tahliye edilmesini rica etmişti. Cevad bey, harbiye nezaretin- olduğuna dair bir emir tebliğ edilme- mişti. Naşid, şimdi gene meraktan si- nirleniyor, üzülüyor, “bu gecikmenin gebebini anlamıyordu. Hacı Muhiddin bey, kendisine karşı büyük bir şefkots Je mülehassis olduğu için atlatmadı- Zına emindi. O halde Cevad bey, Hacı Muhiddin beyin ısrarma rağmen hâ- Vaziyeti adım adım takib eden Na şidin ağabeysi B. Nail, tekrar Hacı Muhiddin beye müracaat etmiş ve kardeşinin tahliyesi için elân emir ve- zilmediğini söylemişti, o Muhasebat müdürü uhumisinin canı sıkıldı, Ce- vad beyin kendisine söz verdiği halde bu suretle hareket etmesindeki sebebi anlamamıştı. Hacı Muhiddin bey, B, Nail yanında bulunduğu halde Cevad, beye telefon ederek: e 4055 Öğ ir)

Bu sayıdan diğer sayfalar: