28 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

28 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Mart 1937 Semga bahadır Kubilâyla konuşur! No.2 — İmparatoriçe hazretleri çok muztariptir, dedi. Sebebini anlamak iste mez misiniz? Dünkü tefrikanın hulâsası: ——— (Kubilây hen henüz bir din kö- tul etmemişti. Kubilâyın. hırıstiyan» kğa temâyülünü duyan Papa dör- düncü Nikolas, Moğol imparatorluğu- nun payitaht: olan Pekine çok güzel bir kadınla bir rahip gönderiyor. Prenses Salina ve rahip Eroen Pekin sarayında oturuyorlar. İmparatoriçe Tiyen - Fo çok kas kanç bir kadındı. Bir akşam impa- ratoriçeye Romalı kadınla Eubilâyın bashasa kaldığını haber veriyorlar. Sonunu aşağıda takip ediniz.) Büyük Moğol imparstorluğu Çin, Kore ve Tibetden başlıyarak 'Tonkin, Koşinşin eyaletleri, Ganj nehrine ka- dar Hindistan, cenup denizinin bir çok adaları, Hazer denizine kadar bü- tün ülkelerle beraber, şarki muhit denizinden Dinyeper nehrine kader v bütün memleketler Kubild- yan idi, Bundan sonra memleket si- Turları Akdeniz sahillerine Kadar ine- Bizans imparatorluğu ile de hem- dud bulunurdu. Bu memalikin bir rudan doğruya Moğollar ta» an, bir kısmı da beylik olmak olunurdu. İmparatorluk dahilindeki en büyük eyaletlerden biri Selenga, diğeri Kore eyaleti idi. Bu eyaletler muhtelit bi- rer heyet tarafından idare olunurdu, ayrıca birer (vali umumi) de vardı. Bu heyetler imparatora sadakat ye- mini ile bağlılık göstermiş olan müs- Tüman, hıristiyan ve butistlerden mü- rekkepti. Kubilây Çindeki büyük me- muriyetleri Çinlilere tevdie itimad edemiyordu. Bundan ötürü Çinlilerin ileri gelenleri Kubilâya kızgındılar. Kubilây ordu ve hükümet emrinde Çinileri istihdam etmez değildi; fa- kat bunlar sayılacak kadar az ve bil- hassa sadakatleri denenmiş kimseler- di. (Semga) bahadır bunların başın- da sayılabilirdi, Semga Çinli bir kumandan iken, Yaktile Cengiz ordusuna iltica ederek, © zamandanberi Moğol hizmetinde Kalmıştı, Yaşı çok geçkin olmakla be- Taber, Kubilây kendisini yanından ayırmaz ve en müşkül meselelerde re- yini almayı ihmal etmezdi. Semga bahadır, Cengizin ölümün- den sonra, Oktay hana da hizmet et- miş, Tunaya kader akınlar yapmıştı. Bilâhare Oktayın torunu ve Kubilâ- yın yeğeni olan Kaydo ile arası açıla» rak, Karakurumdan Pekine gelmişti, Semga bahadır çok ihtiyar olduğu için, imparator, kendisinin Imparâ- toriçe ile sık sık görüşmesine müsaa- de etmişti. İmparatoriçe Tiyen-Fo, bir gün bu ihtiyar kumandanla konuşurken, Sa- rayda misafir bulunan Romalı pren- sesten bahsederek: — Bu kadın memleketimizden ne zaman gidecek? Diye sordu. İhtiyar kumandan, imparateriçe- nin çok kıskanç bir kadın olduğunu bildiği için, incecik kaşlarını kaldıra- rak gülümsedi: — Yakenı bırakın eğlensin., eğlen- mek onufi hakkıdır. Büyük Moğolis- tanı yaratan Kubilây hana bir Ro- malı prensesi çok görmeyin! Dedi, Yiyen-Fonun canı sıkıldı. ©, ihtiyar generalden bu cevabı beklemi- yordu. Maamafih Semga bahadır zeki ve anlayışlı bir adamdı. imparatoriçeyi kırdığını görünce ayağa külkti. özür diledi: .— — Bu kadının saraydan hemen uzaklaşlırıdmasını hikana tavsiye edeceğimi vaadediyorum. Dedi, Semga sözünde durmuştu. İmparatoriçenin yanından çıkar çık- maz hakanın huzuruna çıktı. Bayan (11 bahadır, o günlerde Ganj üzerine hareket edecek olan ordü hakkında imparatora izahat veriyor- du. Kubilây, Semganın geldiğini güö- rünce sözü kesti. Bayan bahadır dı- şar çıktı. Semga söze başladı: — Ulu hakanım! Bugün imparato- , riçeyi çok meyus gördüm. Sebebini sordum.. bana prenses Salinadan şi- kâyet etti Hakan gözlerini süzerek güldü! — Tiyen-Fo çok kıskanç bir kaldın- dır. Fakat, saraydaki cariyeler arasin- da Roms'ı misafirlerimizi herkesten fazla kıskanması mânasız değil mi- dir? — Salinaya fazla iltifat ettiğinizi sezmiş olsa gerek!.. — Kanmın hakkı var, Semga! O- nun gözleri şimdiye kadar Salina gi- bi güzel ve cazibeli bir kadın görme- mişti. Ben Romalı prensesin, ondan başka bütün saray kadınları tarafın- dan kıskanıldığım sanıyordum. De- mek ki karım da onunla meşgul olu- yormuş! Semga bahadır, imparatorla fazla bir şey söylemeğe cesaret edemedi. İhtiyar general, hakana, Salina hakkında bu kadar söz söylemeyi kâ- fi görmüştü. Kubilây: — Karıma söyle. meyus olmasın, dedi, bizim kanımıza, Papanın gön- derâiği hıristiyan prenses kanı karı- şamaz, Benim neslim, karımın ve kendi soyumun çocukları olacak ve yalnız bizim kanımızdan üreyecek.. vi... Semga bahadır, imparatorun daf di. Kubilây han kendi soyuna yaban- €i kanı karıştırmak istemiyor. Ve imparatoriçeâin yanında çök duramadı. ndan çıkarken şu sözleri ilâve — Salina yakında memleketine dö- necektir. İmparatoru fazla kızdırma- yınız! Tiyen-Fo ihtiyar generalin sözünü dinledi: — Göz yaşımı bugüne kadar ken- disine . Bugünden sonra da içime akıtacağım.. ve ona €8- kisi gibi neşeli görünmeğe çalışaca- dum. Semga imparatoriçenin yanından çabuk ayrıldı. (Arkası var) 11) Bay-andan mürekkeb bir kelime- dir. Bay-an, (Sung) (imparatorluğunu yıkan generalin adıdır. am ye a A KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli 8 Mart 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 13,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Ha- vadis, 15: Beyoğlu Halkevi gösteri kolu tarafından bir temsil, 14: Son. | Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 10,30: Konferans; Or- | du saylavı Selim Sırrı Tarcan (Rus musikisi nasıl başladı), 20: Müzey- yen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Muzaffer ve arkadaşları tare- fından 'Türk musikisi ve halk şarkıla- rı, saat ayarı, 21,16: Orkestra: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Milano (369) saat 17,00 Vernandi- no Molinarinin idaresi altında, konser. Berlin (35) 20,00 Wagnerin eserleri, Kologne (456) 20,00 Keman konseri: Mozart - Handel - Bethoven, Stutgart (523) 20,00 Büyük opera konseri. Brüksel (484) 21,00 Vagner, Paganini, Mozart. Londra (342) 22,05 Mozart, Pergolesi, Vaughan Vilyamsın müte- addit eserleri. Oslo 2215 Rimsky Korsakov, Di Paris (432) sant 24,00, Paris Radio (1648) 24,00, Strasburg (349) 0,15, Milâno (360) 23,15, Belgrad (437) 23,00, Budapeşte (550) 23,20, 29 Mart 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 13,30: Plâkla 'Pürk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşri- yatı, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Çocuklara me- sal: İ. Galib Arcan, 20: Rifat ve arka- daşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20/30: Ömer Riza tara- fından arapça söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, Saat âyarı, 21,15: Şehir tiyatrosu dram kısmı (Samson Dalila), 22,15: Ajans ve bor- sa haberleri ve ertesi günün progra m, 22,30: Plâkla sololar, opera ve ope- ret parçaları, 23: Son, Istanbul 27 Mart 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahit © 98,0)İş. B. Hamiline 10,20 Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— lâtikran 0 99,50İT.C. Merkez , Onitürkt © 20,—| Bankas 92,50; » 1940) Anadoluhi. 23,70 » M 19,50) Telefon 6,25 Mümessili | 43,80) Terkos 1,5 » NU 41,40) Çimento 14,65 . M İtihat değir. 10,90 İş Bankası ( 10,20) Şark O» o 1,10 Para (Çek fiatleri Pare o 172075) Prag o 346275 Londra o 618,—| Berlin 196,60 Nev York 79,07,50| Madrit © 114482 Mine 15,01,52) Belgrad 34,62,75 e Mena) Zel 4,16,66 Brükssl ( 4,69,50) Penso o 400,50 Amsterdam 1,44,40| Bükreş 108,09 Solya” (o 6440,12İMoskova © 24,69 Ticaret ve zahire borsası 27 Mart fiat ve muameleleri İthalât: Buğday 486, arpa 15, kepek 15, susam 22, mir 56, mercimen 6. yapak2, un 45, keten tohumu 25, irmik 20, iç fındık 2, B. Peynir 1/2, fasulye IM, pamuk yağı 25,1/2 ton, İhracat: Çavdar 125, kıl 25 ton. Satışlar; Buğdoy yumuşak kilosu 6 kuruş 12,1/2 paradan 6 kuruş 19 para- ya kadar, Buğday sert kilosu 6 kuruş 10 paradan, Arpa kilosu 4 kuruş 3 paradan; Çavdar kilosu 4 kuruş 37,1/2 paradan, Nbmr sarı kilosu 4 kuruş 27,1/2 para dan 4 kuruş 35 paraya kadar, Keten to- bumu kilosu 9 kuruş 20 paradan, Tiftik mal kilosu 130 kuruştan, Tiftik derili kilosu 117 kuruş 20 paradan, Yapak Anadol kilosu 54 kuruştan, Zerdeva de- risi çifti 4200 kuruştan 4900 kuruşa ka-' dar, Sansar derisi çifti 3000 kuruştan 3200 kuruşa kadar, Porsuk derisi çifti 625 kuruştan, Tavşan derisi adedi 25 kuruştan 26 kuruş 24 paraya kadar. Koca bir demet gül ile apartımana geldiği vakit yazı adam. Cissy Üze- rinde ne tesir yaptı, bilmem. Yalnız şuna dikkat ettim. Bana şöyle bir nazar ailettikten sonra etrafı ladı. Hayalindeki manzaraya teva- #ük ediyormuş gibi bir düşünüşü var- dı. Telefonun yanında duran bir kadın fotografisi ona pek çarptı. O kadının güzelliğine bakarak benim zevkim ve sanatkârlıiğın hakkında bir hüküm vereceğini hissettim. Res- min güzel olduğunu bildiğim için hiç üzülmedim. Cissy ne söyliyeceğini kestiremiye- rek fısıldadı. Çiçekleri bir koltuğa koydu. Teşekkür etmeme müsaade etmiyordu. Bana yalnız adını söyledi. Beni ziyarete gelmeden evvel çok dü- şünmüş, tereddüt etmiş, fakat yazdı- ğım hikâyelerden birindeki kadım kendine çok benzettiği için artık ka- rarını vermiş, gelmiş. İlk defa olarak gördüğüm bu Ak man kızını hayretle tedkik ediyor- dum. Beyoğlunun Fransızca gazete- leri hikâyelerimi tercüme ettikleri için orada eserlerimi takip etmiş ola- bilirdi. Bana büyük bir kâr temin et- miyen yanların lâtif bir macera te min edebilmesi bekliyeceğim en bü- yük mükâfat idi. Eileri o kadar gü- zeldi ki gözlerim ince parmaklarından ayrılamıyordu. Kimdi? Ben onu bir mürebbiye ola- rak tahmin ediyordum. Fakat o kendinden hiç bahsetmiyordu. Bir )i- kör, bir sigara teklif ettim. Sigarayı kabul etti, tüttürdü. Du- daklarma yapışan tütünleri güzel eli- le alırken dağınık kitaplarımın isim- lerini okumak için başını uzatıyordu. Biraz sonra arkasındaki mantoyu ve şapkasını çıkardı. Odanın içinde rüzgârdan dalgalanan bir saz gibi dolaşmağa, kitaplarımı karıştırmağa başladı. Arada sırada, gözü hep te- lefonun yanmidaki resme gidiyordu. Bir şeyler söylemek istediğini hissete tim. Fakat sustu. Yavaş yavaş, odanın havası pek tatl, pek cana yakın bir hal aldı. Başbaşa bu güzel Alman kızile ne tatlı geçiyordu. Bana kim bilir ken- di hayatına dairnasıl bir roman veya masal anlatacak diye bekliyor- dum. Fakat o hiç buralara yanaş- mıyordu. Ben onu kendi haline bı- rakmayı daha münasip buluyor, ma- cera aramağa kalkmıyordum. Bir aralık, birdenbire, çantasını açtı, yüzüme dikkatli dikkati baktık- tan sonra küçük bir fotografi uzattı. — Herbert, dedim. — Evet, Herbert. — Ne oldu ona kuzum? Epice za- mandır kendisini görmüyorum. O kadar iyi dost idik ki. Sonra, ben burada yokken Almanyaya gitmiş. Arkasından mektup yazdım. Hiç ce- vap vermedi. Gene yazdım. Onlar da cevapsız kaldı. Acaba bir şeye darıl- dı mı diye merak ettim. Güzel Alman kızı > -— Herbert #izi kıskandığı için ben- den ayrıldı, dedi. — Benden mi kıskanıyordu? De- mek sevdiği kadın sizdiniz? — Evet. — Benden nasıl şüphe edebilirdi ki, sizi şimdi fik defa olarak görüyo- rum? Ona bunu anlatmadınız mı? — Anlattım. Fakat şüphelerinin de- vam ettiğini görünce kendi haline bıraktım. — Yanlış hareket etmişsiniz. Hata ettiğini ona temin etmeli idiniz. — Neiçin? Bir adam dostunun ve — Kabil mi? Fakat merak ediyo- rum. Rica ederim, anlatır mısınız ba- na, nasıl oldu da benden şüphelen- di? — Kabahat sizde! — Acayip şey! — Hikâyelerinizden biri sebep ol- du buna. O çok müvesvis bir adam- dı. Hikâyelerinizin birinde tanımadı» ğınız bir kadından bahsediyordunuz, Bir ziyaret dik. | katli dikkatl gözden geçirmeğe baş- | | olduğumu tutturdu. j Gece sizi karanlıkta evine kabul et- miş. Evvelâ telefone etmiş. — Hatırlıyorum. Hikâyemin adı; «Benim Kadınım: idi. Amma bunun sizle ne münasebeti var? — Herbert, bu meçhul kadının ben Sizden bahset- tiği zaman ah şu adamı tanısam,'der- dim ona. O beni size takdim etmek istemezdi. Çünkü çok kıskançtı. Ben de bir gün bir kadın bir erkeği ta Tımak isterse birisinin takdimine muhtaç olmadığını söylemiştim. : Biraz sonra sizin hikâyeniz intişar edince, hah, sen onu telefon ettin, eve çağırdın Gije kavgaya başladı. İp- tida onu teskin etmeğe çalıştım. Fa- kat, ondaki kiskançiığın ve şüphenin âdeta bir hâstalık derecesine vardı- Eını görünce İşi kendi haline terk et- tim. Nikayef, bir gün geldi ki artık onu sevmemeğe başladım. Birbirimiz- den ayrıldık. Bende gelip sizi gör mek için büyük bir arzu uyanmıştı. Nihayet tereddüdüme galebe çalarak geldim işte. z Ben dostluk hâtırasına hürmeten Herberti müdafaa ediyordum, Sözümü * kesti: — Biç te samimi davranmıyorsus nuz, dedi. Hem beni size âşık zanne- diyorsanız bunda da hata ediyorsü- nuz. Herbert müvesvis, bayağı bir erkekti. Öyle; bir adamın dostlarma karşı da içimde hürmet besliyemem. Ben bu sözlere mukabele etmedim. Herbertin resmini genç kadına iâde ettim, — Bunu ne yapayım ben? — Ya ben ne yapayım? dedim. Her- bert ikimiz için de bir hayal sukutu teşkil ediyor. “Çünkü benden bu tarz- da şüphe etmesi dostluğuma kiymet vermediğini gösterir. İşi tatıya bağlamak istediğim için, genç Alman. kınna doğru iğilerek tatlı tatlı fısıldadım: — Maamafih, dedim, Herberti kay- bediyorsam: sizi kazanıyorum ve bun dan daha kârlı çıkıyorum. Bu sırada telefon çalmıştı. Elimi uzattım. Onun hâlâ oradaki fotogra- fiye baktığını görünce izahat ver- m sırası gelmiş olduğunu takdir et- — Kuz kardeşim, dedim. Alman kızının yüzü güldü. Bana âşık olmadığını temin eden Alman kızı, sonra bizim apartamanın merğivenlerini bir çok delalar daha çıktı ve hikâyelerimi gazetelerde ba- sılmadan evvel benim odamda okudu. Hikâyeci Saray ve Babiâlinin içyüzü seydi şüphe yok, ki ne mücessem na- mus ve hamiyet olan büyük şair man- zumesinde bu darbeyi bu kadar derin bir tebeile lâyık görürdü; ne de o dev- rin vatanlarım seven gençleri bu şiiri o kadar heyecan ile okurlar, ezberlet- derdi) (Arkası var) VİDA ği İ Ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: