17 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

17 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | | i i A e Eğer Ye iÇ Dr. Alexis Carrel Bilinmiyen Insan... Bir Fransız tenkidçisi diyor ki: «Bğer senede iki kitap okuyacaksa- nız, bunun biri behemehal, A. Car- rel'in LVHomme, cet inconnu... adlı eseri olmalıdır.» Nasuhi Baydar tarafından türkçe- ye çevrilen bu eserin müellifi, bizde bilinmiyen insanlardan biri olduğu için ve bu bilinmeyişle kitap hakkın- da bazı yanlış düşüncelere düşüldü- günü görerek kitaptan önce onu ya- zan insanı tamtayım dedim.Dr. A. Carrel, Amerikada Rockfeller ensti- tüsü âzasındandır. 1912 senesinde No- bel-mükâfatını almıştır. Bu mükâfa- | tın kendisine verilmesi sebebi, kan damarlarını biribirine oekliyebilmesi ve bir uzvu alıp onun yerine başka- sını koyma ameliyesi gibi cerrahi tek- niğine aid muvaffakiyetleridir. Dr. A. Carrel, Llon üniversitesinde tıp tahsil etmiştir. Aslı Fransızdır. Daha talebe iken yara dikmekteki mahareti, dikkati celbetmişti. Bir si- gara küğıdı üstüne 500 dikiş yapabili- yordu. Mezun olduktan sonra 2 yıl Fransız hastanelerinde çalıştı. Bir s€- ne Montreal'da Mac Gill üniversite- sinde, bir sene Şikago üniversitesinde kaldı. 1906 da New-Yorkta Rockfeller enstitüsüne girdi ve o zamandan beri biyolojik tetebbülerile şöhret kazandı. Umümi harpte Konpiyen hastanesin- de kendi gibi doktor olar karısile be- yaber çalışmış ve derin yaraların her tarafına Dakin mahlülü şırınga et- mek gibi yeni bir metod kullanmıştır. Doktorlarımız daha iyi bilirler; bu metod, bütün Birleşik Devletler or- dularına yayılmış ve cerrahlık saha- sında yeni bir keşif sayılmıştır. Bir zamanlar çok mühim ve çok güç bir ameliye olan kan nakli Dr. A. Carrel'in usulü sayesinde herhangi bir köy doktorunun yapacağı kadar basitleşmiştir. İşin bu tarafını da ge- ne doktorlarımız takdir ederler. Fa- kat anlıyabileceğimiz birşey varsa o, Dr. Carrel'in 1931 de kanser araştır- maâlarından dolayı Noldhoff-Jung madalyasını aldığı ve tayyareci, &yni zamanda büyük âlim Lindberg'le sun'i kalb yapmak ve sentetik kan cereya- nile herhangi bir uzvu vücud hari- cinde canlı bir halde tutmak tecrübe- leri yapmak üzere beraber çalıştığı- dır, Onun en meşhur tecrübelerinden biri de bir pillein kalbini 23 sene suni gıdalarla canlı tutmasıdır. Mademe Carrele, Fransada tibbi araştırmalarile meşguldür. Karı, koca yaz tatillerinde buluşurlar. Kendisi Otuz senedenberi hayatını vakfettiği enstitüde çalışır. Buradan çok uzak olmıyan bir yerde, iki odalı bir apartı- manda oturur. Onun evindeki yan münzevi ve mutekif hayatı ancak dünyanın pek çok taraflarından ken- disile fikir karşılaştırmak için gelen Esad Mahmud Karakurd SON Babahın ilk ışıkları pencerelerden içe- Tİ sızıyor... Maryora; koridorun üzerindedir... Bir heykel gibi kımıldamadan duru- yor...Perişan saçlar, sapsarı bir yüz... Se heyecanlar içinde sarsılmak- g5 “eler. de şimdi bir gölge gibi yavaşça kım önünden geçerek yüzbaşının kapısını açmış ve içeri gir- rinde!., Ne yapacağını, ne söyliyeceğir mi şaşırmış bir haldedir... Ne ileri gi- debiliyor, ne geri!.. Öyle duruyor... Koridorlarda dolaşan korkunç bir has yal, Dakikalar geçiyor... HAlâ başının kapısı açılmadı... İçinde dakikaları saymağa başlıyo- Tuz... Bir. fki.. üç. beş. on!.. Nihayet bir gıcırtı iştel.. Kapı açılıyor gali bal.. Bir hareket ve birah... Yüzbe- gil.. Sırtında kaput, başında kalpak, belinde tabanca ni Önünde dus iğ ger Çı yok., hk me bir sesi, yünhi il” 0600 yle b —Dr.Ş. A. Kansu'ya— ilim ve fen adamlarile konuşmaktan başka bir şeyle bozulmaz. Çünkü bu- nun haricinde kimse ile görüşmez. İşte (Bilinmiyen İnsan...) kitabını yazan böyle bir adamdır. Görülüyor ki o, müsbet ilim yolunda yürüyen, asın en yüksek ve ileri adam- ları arasında sayılan bir âlimdir. Yü- rüdüğü müsbet ilim yolunda, müsbet ilmin prensipleri ve metodlarile izah edilemiyen hâdiselere tesadüf etmiştir. Meselâ maddi ve cerrahi bir müdaha- le olmadan bir işçinin elindeki kan- ser şişinin skatrze olduğunu hayret- le ve dehşetle görmüştür. Notre-Da- me de Lourde'un ruhaniyetine şifası- nı atfeden bu hastanın vaziyetini ted- kik için orada haftalarca kalmıştır. Kitabın başlangıç yazısında söyle- diği gibi müellif, bugünkü içtimai hayatın her safhasına mensup insan- larla temas imkânını bulmuş, her s0y- dan ve her boydan adamlarla tanış- mıştır. Filozof, sanatkâr, şair, âlim, dâhi, kahraman, veli.. birçok insan- ları gördüğü gibi insan dimağının nesiçleri dibinde gizli mekanizmala- rın çalışmalarına da şahid olmuştur. Hemen hemen yarım asırlık bir ilim mesaisi ve hayat tecrübesi içinde ye- tişen müellif, bu kilabile, ilmin insan hakkında vasıl olduğu müsbet bilgi- leri ortaya koymuş ve onun da gör- meğe muktedir olamadığı cihetleri bulunduğunu belirtmek istemiştir. Onun bu görüşü, insanda henüz bi- linmemiş, belki de hiç bilinemiyecek ta- raflar olduğu kanaatini uyandırmış» tır. Kitabında kendisini mistik gös- teren cephesi bundan doğuyor. Fakat bazılarının zannettikleri gibi onun mistisizmini şark mistisizmi ile karış- tırmamalı, Şarkla mistisizm, metod bakımından tamamile sübjektif'dir. Mürakabeye, kendi içini dinlemiye da- yanır. Halbuki A. Carrel, yalnız içini dinli. yen bir sofu değildir. İnsanın, hem kendinde, hem kendi dışında bir ilim mevzuu olarak arıyan, sabırla, bilgi ile arıyan bir âlimdir. Onun için bizde mistisizme mizacı mütemayil olanla- rın bu kitaba sarılmaları, ondan ah- kâm çıkarmaları ve yahud şark usulü bir takım kanaatlere sahip olanların bu kitabı o kanaatlere uymiyan cep- helerile müzir görmeleri sakat bir yol- dur. Bu kitap, bence bir mesele hallet- miyor; belki halli lâzım meseleleri or- taya koyuyor. İlmin gururune ve nef- sine itimadına bir had olması icap ettiğini; insanı, felsefi bir görüşe yük- selmeden, toptan anlamıya imkân ol- madığını arılatmak istiyor. Bizim ilim. âlemimizde, henilz madde ve uzviye- tinde (insan) anlaşılmış ve anlatılmış (Devamı 9 uncu sahifede) Hasan - Âli YÜCEL ECE!.. Tefrika No. 38 hayet!.. Elini ona doğru uzatıyor . — Allahaısmarladık Mariyal... — Nereye gidiyorsunuz?, — Cepheyel... Kızın birdenbire kirpikleri ilani. ,J0r... Kendini tutamıyor... Boşanıve- riyor, başlıyor hüngür hüngür ağle- mağa!... Esmer yanaklarının üzerin- de sabah ışıklarının parlattığı iki se ra göz yaşı!... ., — Maryora: Niçin ağlıyorsun?.. — Bilmiyorum!,.. Bana bir şey sor mayım!... a v Zabit, kızın parmaklarını, svuçlarş. hin içine alıyor... Sonra, yanan dik daklarını bu ince, küçük parmakla Yin tistüne koyarak öpüyor... Öpü or!... ye A e çe e Maryora!... Şimdi bir çocuk gk , içim hududsuz sevinçlerle dolu ay» rliyorum buradan!... Mesudum; ter #avvur edemezsin ne kadar mesudum şimdi Mariyal.., Ellerile kız saçlarından okşuyor... “m Halana selâm söylel,.. Beni af AKŞAM 7 Mayıs 1937 BA Aİ Helium gazı nedir? |: Bundan sonra balonları Hidrojenle doldurmaktan vaz geçileceği anlaşılıyor Hindenburg balonu kazası hakkında son malümeat ve yapılan son tahminler Hindenburg balonu ateş alırken Hindenburg balonu kazası hak- kında münakaşalar devam ediyor. Balonun neden birdenbire tutuşup yandığı henüz kati surette anlaşıla- mamıştır. Fakat havada uçarken ba- londa toplanan elektrik tamamen boşalinadan sarkıtılağı iplerin tutul masının bir kıvılcım : husule getirdi- ği ve bu kıvılcımın balondaki hid- rojen (Müvellidülma) gazının parla- masına ve balonun yanmasına &8€- bep olduğu en kuvvetli ihtimal ola- rak kabul edilmektedir. Hidrojen pek çabük tutuşan ve derhal parlıyan bir gazdır. Buna mu- kabil havadan çok hafif olması gibi bir meziyeti vardır. Bu hafiflik saye- sinde hidrojen ile doldurulan balon çabuk havalanmakta ve havada da- ha emniyelle durmaktadır. İlk za- manlarda kabili sevk balonlar he- men münhasıran hidrojenle doldu- Tuluyordu. Fakat bir iki hava faciası bu ga- zın büyük tehlikeleri olduğunu mey- dana çıkarmış ve tutuşmaz bir gaz sranmsına başlanmıştır. Bu çalış- ma neticesinde hellunı gazı bulun- muştur. Helium havadan hafif olmakla be- raber yanmaz. Eğer Hindenburg ba- lJonunda beş milyon metre mikâbı hidrojen yerine helitum bulunsa idi balonun bu yolda bir kazaya uğra- masına imkân yoktu. Bunun içindir ki Cenubi Amerika- ya hareket etmek üzere olan Graf Zeplin balonunun süvarisi, kendi başına da büyle bir felâket gelmesin- bu; dönüp dönmiyeceğim belli değil!.. Giderken, sesi titriyerek senden af talep elti de ona olur mu?... 'Tekrar kızın parmaklarını, dudak» larına götürerek öpüyor... — Haydi Allahaısmarladık artık 'Maryora!... Allahtan mesud olmanı dilerim!... — Gidiyorsunuz demek; büsbütün gidiyorsunuz öyle mi Faruk bey!... — Hayır büsbütün değil Mariya!... — Sizi bekliyeceğim Faruk beyi... — Sizin ve kardeşim için her gece Allahtan dua edeceğimi... İnşallah Zabit; kirpiklerinin ucunda parlı- yan bir damla yaşı göstermemek için elini alnına götürüyor... Son bir bakış... son bir sesi... — Mariya; gidiyorum... Söyle, beni affettin artık değil mi?... Kız susuyor, cevap vörmiyor!... — Söyle beni affettiğini Mariya; içim rahat gideyim! Kızın biran olduğu yerde sendeledi. dini görüyorz... Heyecanla başını kal- dırıyor... İçi yaş dolu yeşil gözlerini, gabitin kara gözlerine dikiyor... Yal niz tek bir cümle... * » Sizi atfetmemi istiyorsunuz öyle mi9... Peki... « Ona doğru bir adım yaklaşıyor... den korksrak balon hellum ile dok durulmağdıkça hareket edemiyeceğini bildirmiştir. Hindenburg kazasından sonra yol- Filvaki balonların hellum ile dol- durulması her türlü kazaların önü- nü alamaz. Bunun delili Amerikanın son iki büyük kabili sevk balonu olan Maconile Akron'un âkibetleri- dir, Bu iki balon helium ile doldurul- duğu halde kazadan kurtulamamış- tır. Fakat bu gaz ile dolu balonlar- da yangın tehlikesi pek azdır. Hindenburg balonunda yangın ih- timaline karşı çok şiddetli tedbirler alınmıştı, Balonun zarfının hidro- jen ile doldurulduğu düşünülerek bilhassa motörlerin ateş almaması Için itina edilmişti. Makineler ağır petrol yakıyordu. Bu suretle kaza ihtimali pek azalmıştı. Sigara salonu taraçanın yanında olup her tarafı sıkmsıkı kapalı idi. Yolcuların salondan ellerinde sigara olduğu halde çıkmaması için kapı- nın açılıp kapanmasına bakmak üze- re bir kamarot tayin edilmişti. Du- varlar deri ile kaplı idi. Sigara kül lükleri otomatik kapanan ve sigara- yı derhal söndüren tertibatı haizdi. Büyük - Transatlâtiklerde olduğu gibi balonun bütün daireleri yan- gın söndüren âletlerle teçhiz edil mişti. Bunların faaliyete gelmesi için kontrol dairesinde bir düğmeye bas- mak kâfi idi. Balon yıldırım tehlikesine karşı Pencerelerden giren, buğulu sabah ışıklarının gölgeleri altında, tunç bir heykel gibi duran bu güzel erkek ba- ına hayret, zevk ve heyecanla bir da- kika bakıyor... Sonra; üstü göz yaş- larile ıslanmış dudaklarını, ayakla- rının ucuna basarak zabitin dudakla- rına götürüyor ve götürmesi ile bera- ber güzlerini yumarak birdenbire ken» disini onun kucağına atması bir olu- yor!... Sarılıyor, bütün kuvvetile sarı- lıyor onal... ji Şimdi; iki ateşli dudağın biribiri- ne değmesinden çıkan ince, tatlı bir e e m A yoruz!... O kadar!.. Bir dakika... ” — Haydi git şimdi yüsbaşıl... * Yanan dudaklarını, dudaklarından çekiyor ve kolları birdenbire göğsüne den itiyor onul... Zabit tek bir söz söyliyecek kudre te sahip değil!... Heyecan İçinde sar- sılarak biran başını çeviriyor ve âde- ta yuvarlanır gibi merdivenlerden aşağı iniyor... “ Kızın son bir defa daha, zabitin ar- kasınden haykıran sesini işitiyoruz.., * — Dikkat et yüzbaşi; Ne Yur, ne vu- rul!,.. Çünkü ne vurmanı, ne de Vus rulmanı isterim!,., Biran... Başt dönüyor... Gözleri ka- tarıyor ve bir iki defa olduğu yerde da mahfuzdu. Dr. Eckenerin Londrada kraliyet hava cemiyetinde okuduğu bir raporda izah eylediği veçhile ba- lonun her tarafı madeni olarak ka- palı bulunduğu zaman yıldırım te sir edemez. Bir çok defa kabili sevk madeni balanlara yıldırım isabet et- tiği halde yehlikeli bir hasar ika et- memiştir. Balon harekette iken bağlama kabloları elektrik toplar. Kablolar yere temas ettiği zaman elektrikleri- ni boşaltır. Bunnu için balondan yere keblolar indirildiği zaman yerde mürettebata kablolar toprağa iyice temas edip elektriklerini boşaltma- dıkça bunlara dokunmamaları hak- kında sıkı talimat verilmiştir, Anlaşılan Hindenburgun yere at- tığı kablolardan biri yerdeki müret- tebatten biri tarafından yakalanmış yo bu yüzden iştial olmuştur. Kabili sevk balonun zarfındaki gaz hidrojen oldukça her türlü ihti- yata rağmen iştial tehlikesi dalma mevcut olduğu son feci kazadan an- Jaşılmıştar. 100 numaralı son İngiliz kabili gevk balonunu yapan Sir Burney Sa- Yohurst kazasını işitlikten sonra hidrojenli hava gemilerine artık kak tiyen emniyeti kalmadığını söyle miştir, Halbuki hidrojen gazı yerine kul Tanılacak hellum gazı gayet pahalı dir» tabir olunan kıyemettar ga lazrdan biridir. İlk defa güneşte bu- Yunduğu keşfedilmiştir, Yer yüzünde bu gaz, petrol ma- denlerinin «tabii gaz» larından, ma- deni kuyulardan ve monazit tabir olunan Todioactivite bulunan kum- lardan istihsal edilmektedir. Bunun istihsal mahalleri yalnış şimali Afrika müttehid hükümetleri ile Kanadadır. Amerikadaki istih sal ancak mahalli sarfiyata kâfi ge- Yiyor. Heliumun balonları kaldıran gaz olarak kıymeti büyüktür. Bir defa hidrojenden sonra en hafif gazdır. Fazla olarak asla yanmaz, Heliumu istihsal çok masraflıdır. «Tabii gazlar; dan çıkarılması masrafı 1920 senesinde bir ayak mükâbı 104 dolara, yani 20 İngiliz li- rasna mal oluyordu. 1933 senesin- do monazite kumlarının ısıtılması vasıtasile istihsal usulü keşfedildik- ten sonra istihsal masrafı inmiş ve flati 1,000 ayak mikübı 77 dolar (ya- ni 30 şilin) olmuştur. Bugünkü fiatle Hindenburgun bu gazla doldurulması 10,000 İngilz lira- sına mal olacaktı. Sonra yolda gaz hayli kaçıyor. Amerika hükümeti Akron f#elâketinden sonra helium gazının ihracını kendi kontrolü altına aldığından bunun tedariki Almanya için güçleşmiştir. Bu ahval ve şeraif büyük faclayı hazırlamıştır, — sendeledikten sonra, nemli çürümüş harap bir duvar gibi, merdivenlerin üzerine yığılıp kalıyor!... ... Harp!... Cepdeyiz... Kuvvetli bir topçu ta- arruzu altında siperlerimiz altüst olu- yor... Ruslar, büyük bir inadla durup dinlenmeden ateşe devam Yer ler... On saatten beridir (Seret) nehri e hilleri, siyah bir duman tabakası için- de kaybolmuş bulunuyor... Siperlere giden bütün yollar yaralı ve ölü dolu!... Bulgar ve Avusturya- hlar, mevzilerini üç metre geri çekti. ler... Düşmana dayanan şimdi yalnız 'Türk fırkalarıdır, Taarruzun başladı- ğı dakikadan beri daha bir karış top» Tak terketmiş değiliz!,.. Alman top- çusu sâdece uzaktan Ruslara muka- bele etmekle iktifa ediyor... Bütün yük Türk kuvvetlerinin gnnzlerin- dal... Kırk sekiz saatsonra!... $.. Düşman şefakla beraber beşinci defa olarak tekrar taarruza kalkmiş- tır... Her türlü fedakârlığı göze ala» rak İbralli istirdad etmek istedikleri anlaşılıyor... Müttefik kuvvetlerin mitralyöz ateşleri altında ezilen Çar elaylanna mütemadiyen yenileri iti. hak etmektedir, (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: