19 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

19 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 o Yerli mallar sergisi hazırlığı ilerliyor Fahrikatörler propjanda ve reklâmın ehemmiyetini anlamağa başladılar Sanayi birliği Yerli Mallar sergisi- | ni gene Galatasaray lisesinde açmağı daha faydalı görmüştür. Geçen sene Taksim bahçesinde açılan Yerli Mal- Jar sergisi hiç bir şeye benzememişti, İnhisarlar idaresinin opavyonundan | başka, göze çarpan pavyon yoktu. Di- ger küçük pavyonların ekserisinde dondurma, ve pasta satılıyordu. Sa- nayi birliği, Yerli Mallar sergisine, bu garib manzarayı vermemek için, Galatasaray sergisinin daha iyi olma- sma çalışacaktır. Fakat bu ne dere- ee kabil olacaktır?. Sergi için, Galatasaray isesinin ait kat salonları, ve bahçesi ayrılmak- tadır. Bu kadar mahdud bir yerde, tam manasile bir sergi kurmak pek güç bir iştir. Kalabalık günlerde, içe- rideki salonlarda, koridorlarda rahat rahat dolaşmağa, pavyonlardaki eş- iyi tedkik etmeğe imkân yoktur. ttâ bazı günler kalabalığın arasın- da, koridorlardan geçmek bile işken- celi bir iştir. Her halde dünyanın hiç bir yerinde bu kaldar işkence ve ra- halsızlık içinde, bir serginin gezildi- Bi vaki değildir. Esasen geçen sene sanayi birliği bütün bu noktaları hesab ettiği için, “Taksim bahçesi gibi açıklık bir yerde sergi açılmasını münasip görmüştü. Fukat bu tecrübe de, iyi bir netice vermemişti. Bütün bunlardan anlıyo- Yuz ki, şehrimizde, sergiye elverişli bir bina! yoktur. Bir sergi binası ih- tiyacı senelerdenberi duyulmaktadır. Bergi işlerile meşgul olan, sanayi bir- Jiği, ticaret odası, bir sergi binası ya- pılması için proje yapmışlardı. Altı yedi sene evvel, yapılan bir projeye göre sergi, ticaret odası, ticaret bor- sacının, belediyenin iştirekile bir şir- Fet kurulacaktı. Bu sergi şirketi, ser- g binası yaptıracak, her sene sergi- de pavyon açanlardan para almak suretle masrafını uzun seneler son- ra kapstacaklı, Ankarada olduğu gi- bi, sergi binsamda resin sergisi gibi diğer sergiler de açılacaktı. Bu suret- le sergi binası boş kalmıyacaktı, Vaktile ticaret odası tarafından yapılan bu proje, uzun münakaşala- ra sebebiyet vermişti. Sergi işlerinde Mhtisası olan sanayi müfettişi B. Da- niş de, Çırağan sarayının, bir sergi binası haline getirilmesini fleri sür- müştü. Bütün bu münakaşalar ara- sında, sergi binası fikri de kaybolub gilmiştir. İstanbulun plânı yapıldığı, ve şe- hircilik mütehassısının her tarafı dolaştığı bir sırada, sergi binasına olan ihtiyacı, hatırlatmak pek fay- dalıdır, Şehre eid projeler yapıldığı soman, İstanbulun en büyük ihtiyaç- Esad Mahmud Karakurd — Altı sene!... Harbiyeden çıkar çıkmaz gittim!... — Güzel memlekettir değil mi Al manya yüzbaşım?... — Çok güzel!.. Bilhassa asker ru- hu, asker terbiyesi ile büyütülmüş insanlar için idesl bir yerdir!.. Binbaşı ayağa kalkıyor... — Faruk bey; öyle güzellikle falan bu iki saati geçiremiyeceğiz galiba!.. Anlaşıldı, gözleriniz kapanıyor, deh- getli yorgunsunuz!.. Haydi ne olursa olsun şuracıkta bir saat kadar kesti- yin; sonra çalışamıyacaksınız!,. — Teşekkür ederim; o kadar yor- gun değilim binbaşım!.. — Görüyorum, görüyorum!.. Gelin gimdi size evvelâ topların bulunduğu yeri falan göstereyim, arkadaşlarla tanıştırayım; sonra gider, aşağıda şöyle bir saat kadar bir şekerleme ya- barsınız! — Nasıl emrederseniz binbaşım!.. Yürüyorlar... Küçük, der, boş bir takım topraktan yollar... Çardak gibi ağaç dalları ile örtülmüş gene top- raktan yapılma uzun ve karanlık ko- Jarınden biri olan, sergi binasının unutulmıyacağı da pek bina yapılırken, bütçe rin derin düşünmeğe pek lü tur. Çünkü ticaret odası, ve ticaret borsası vaktile bu işi başarmak için bir sergi binasına tahsisat ayırmağı, göze almışlardı, 1863 de, İstanbulda açılan ilk ser- gi için, bir bina yapılmıştı. «Sergii Osmani» ismi altında açılan bu ser- gi de, Yerli Malları teşhir edilecekti. Babıâlideki ıslahı sanayi komisyonu, #unayiin terakki ve ihyası için böyle düşünmüştü. Fakat Sergil Osmanide, Yerli Mallardan ziyade, Avrupa ma'- ları teşhir edilmişti. Bu suretle Yerli Maller sergisi fikri de tahakkuk ede- memiş, bundan Avrupa fabrikaları is- tifade etmişlerdi. Divanyolunda ya- pılan bu sergi binası da, metrük bir hale gelmiş, nihayet ortadan kalk- mıştır. Yerli Mallar Sergisi ilk zamanlar, bazı fabrikatörleri sergiye iştirak ettir. mek için, serginin lüzum ve faydaları hakkında kendilerine konferans ver- mek lâzımdı. Birçok fâbrikatörler, bu işlere karşı pek lâkayıd vaziyette kal- ruşlardı. Nitekim İzmir sergisi de ilk açıldığı devirlerde, sergi komiteleri, sergiyi doldurmak için güçlük çeki- yorlardı. Şimdi vaziyet böyle değil- dir. İzmir sergisine daha şimdiden, şehrimizdeki firmalar müracaat ef- miştir. Artık tüccar ve fabrikatörün çoğu sergilerin faydasını öğrenmiş- lerdir. Maamafih hepsi öğrenmiştir diyemeyiz. Hâlâ öyle fabrikatörler ve tacirler vardır ki, mallarını rek- lâm ettirmekten çekinirler, Hattâ bü işe yatırılan paranın, sokağa atılan peradan faksız olduğuna kanidirler. Bu gibi insanlar, «Malın reklâma ih- tiyacı yoktur. Malımızı herkes tanır, ve alır» diye büyük söz söylerler. Hal buki bugünkü piyasa şartları içinde, malını sergide reklâm etmiyen fır- maların daha ziyade büyümesine imkân yoktur. Bir malın fabrikada yapılması kâfi değildir. Bundan son- ra yapılacak iş, malı tanıllırmak bir alâmeti farika bulmak, ona bir ifade ve canlılık vermektir. Bunu yapamı- yanlar, veyahud yapmak iştemiyen- ler, eksik yaplıklarına kani de- gildirler. Diyebiliriz ki, bir fabrikada, ham madde kömür, su, elektrik cereyanı gibi en büyük masraflara ne kadar ihtiyaç varsa, onu tanıttırmak için propagandaya da o kadar ihtiyaç vardır, Propaganda masrafı, bir fab- rikanın en esaslı masrafları arasına girmiştir. H.A üzerindeki hakların- dan vaz geçen bir prens Prens Şarl şimdi bir sigorta şirketinde memurdur ve çok iyi çalışıyor Müteveffa Belçika Kraliçesi Astridin kardeşi İsveç prenslerinden Şarlin, kontes Elsa de Rozen ile evlenmek için hukuk ve imtiyazlarindan fera- gat citiğini telgraf havadisi olarak yazmıştık. Dünkü posta ile gelen Fransız gazeteleri, feragaile nellee- lenen bu âşk macerası hakkında uzun uzadıya tafsilât veriyorlar Prens Şarl, henüz 26 yaşındadır ve İsveç kralının İsveçin en güzel kadınlarından biri ve'ilk kocasından boşanmış olan kont De Rozeni çıldırasıya sevmiş ve amcası Gustavdan sevgilisile evlen- mek için müsaade istemiştir. Kral Gustav, kontesin İsveçin en asil sile- lerinden birine mensub bulunmasına rağmen yeğenine istediği evlenme müsaadesini vermemiştir. Binaen- sleyh prens sevgilisile evlenebilmek için prenslik sıfat ve haklarından feragat etmeklen başka bir çare kal mamıştı, Prens, nihayet amcası kral Gustava şu mukaddeme ile başlıyan mektubu göndermiştir: «Uzun uzun düşündükten ve kal bimi ve duygularımı derin derin teğ- kik ettikten sonra, benim için baya- tl bir ehemmiyeti haiz olan bir me- seleyi zatı haşmetanelerine arzetmek istiyorum. Kontes De Rozeni uzun zamandan- beri derin ve hakiki bir aşk ile sevi- yorum, aşkımın da mukabelesiz kal- madığını biliyorum.» Prens Şarl bu başlangıçtan sonra, kontesle vlenmenin kendisine hane- dan kral âzası sıfetile haiz olduğu hak ve imtiyazlardan mahrum €de- ceğini bildöini yazıyor. Fakat bu hu- kuk ve imtiyazlara aşkını tercih et- tiğini de ilâve ediyordu. Bu mektubtan sonra kral Gustav, prens Şarlin sevgilisile evlenmesine müsaade elmiş, fakat kendisini prens sıfat ve haklarından iskat etmiştir, Prens Şarl bu feragatinden sonra kral ailesinin en fakir uzvu vaziyeti- ne düşmüştür. Çünkü babası, kibrit kralı Krengesin iflâs ve kâhyasının ihtilâsı yüzünden servetinin büyük bir kısmını kaybetmişti. Müleveffa Belçika kraliçesinin ve müstakbel Norveç kraliçesinin annesi olan val- desi öteberi almak için sokağa yaya çıkmaktadır. Prens Şari ailesinin fakrü zarureti 4 yüzünden hayatını bizzat kazanmak için sigorta kumpanyalarından biri- ne memur sıfatile girmiştir, Sigorta kumpanyası müdürü, yeni memurun» dan çok memnundur. Kendisile gö- rüşen gazetecilere demiştir ki: «— Mükemmel suretle çalışıyor. En çalışkan memurlarımızdan biri- yeğenidir. Prens, / Kont Elsa de Rosen dir. Nereye gitse, bir sürü sigorta mukaveleleri akdetmeğe muvaffak oluyor. Prens Şari, Belçika kralı Leopol- dün en eziz ahbaplarından biridir. Hattâ Belgika kralının, prenslik hak- larından mahrum edilmiş olan sabık kayınbiraderine Dokluk unvanını vereceği söyleniyor. ECE!.. Tefrika No. 40 ridorlar!.. Binbaşı tesadüf ettiği za- bitlere yüzbaşıyı tanıştırıyor... Bazan bir hendeği atlıyarak, çalıların ara- sından ağızlarını havaya doğru dik- miş topların önüne çıkıyorlar; bazan bir çukurun içine gömülerek, taşla örülmüş kuyu gibi derin ve karanlık bir takım oyukların arasında kali- yorlar... Herkes, her şey hazır ve silâh başında!.. Binbaşı kalın sesile konu- şuyor... — 'Taarruzu dehşetli sakladılar Fa- ruk bey; gece yarısına kadar hiç bir şeyin farkında değildik. Birdenbire emir verildi. Almanlar, çar orduları- na iyi bir sürpriz yapmak niyetinde. ler galibal, — Olabilir binbaşım!,, — Allah vere şu Avusturyalılarla, Bulgarlar gene sırra kadem basmasa» lar!.. Yoksa gene kabak bizim meh- metçiklerin başında patlıyacak!,. — Maatteessüf daima öyle oluyor efendim!.. — Gördünüz ya, toplarımız son sis- tem ve otomatiktir!... Daha üç ay ev- vel Krup fabrikasından çıkmış!... Mubarekler tabanca gibi — Evet, yepyeni bir model!... — Fakat biliyorsun yüzbaşı, hiç tahmin etmezdim, bu Rumen tayya- recileri Ruslardan daha çok cesur oluyorlarmış!... Müthiş fedakâr he- rifler!... Bazan bataryayı susturmak için ta insanın Üzerine kadar geliyor. Jar... Taarruzda kaç defa yerimizi de- Biştirmek mecburiyetinde kaldık: He- le içlerinde bir tanesi var, şaşılacak şey!.. Evvelden tek geliyordu, şimdi bir bölüğe kumanda ediyor, terfi et- tirdiler galiba! Herif tam tepemize geliyor, sonra bombasını atıyor!... Ya- man bir şey.. keratayı üç gün üç ge- ce çalıştık vuramadık, yanarım hâlâ!, — Üç gün üç gece mi dediniz? — Evet, bütün taarruzun devami müddetince herif bir kaç saatlik fa- sılalarla, aç kalmış karga gibi tepe- mizde uçtu durdu... — Peki amma binbaşım; hep onun. aynı tayyare olduğunu nerden bili» yorsunuz?... — Bir kere herifin cesaretinden derhal anlaşılıyor, o başka!.. Fakat | ayrıca, kuyruğunda bir de işaret taşı- | yor... Kocaman bir iskelet kafası! Projektörlerimiz ışık verince, bu iske- | let kafasının henüz mezarından yeni görüyoruz! teş ediyor... Yüzbaşı, birdenbire duraklıyo: — Kuyruğunda iskelet kafası mı dediniz?.. — Evet; sizde tanıyor musunuz onu yüzbaşı? — Tanıyorum!.. — Ya; demek sizi de atlattı!.. — Hayır binbaşım, beni atlatmadı. Henüz onunla daha fırsat bulup kar- şılaşamadık!., — Nereden biliyorsunuz öyle 1se?., — İkide birde İbraile gelip bombar- dıman yapıyordu. Bizim kumandanlı- ğın merdivenlerini uçuran, İşte o kuyruğunda iskelet kafası taşıyan ayni tayyare idi!.. — Vay anasını!. Herif müthiş bir şeyl, — Evet doğru, çok cesur bir adam!, — Cesur da söz mü birader; müthiş adam diyin müthiş!.. Kimdir o, Ak manların bir tayyarecisi var hani, işi- tiyoruz; o da kuyruğunda bir iskelet kafası taşıyormuş!.. Otuz tane mi, otuz beş tane mi İngiliz tayyaresi dü- şürmüş. Bu da işte ona benziyor!., Zabitin gözleri. büyüyor ve parlı- yor... Dudaklarında boğuklaşan bir ses... Kendi kendine mirıldanıyor... — Doğru... Ona benziyor!... Yürüyorlar... Binbaşı bir sigara da- ha yakıyor... — Haydi Faruk bey; siz aaşğı inin | şimdi; ben tarassut mevkiine gidiyo- da Eskişehirde KADIN KÖŞESİ Eldiven ve çanta nir aman j Siyahi pödösüet üzerine rugan ap- Ukasiyon eldiven ve çanta, Ayni eldi- venle yukarıdaki sabah alttaki öğle- den sonra kullanılabili; Eskişehirde iki hırsız yakalandi Eskişehir (Akşam) — Bon zamanlar- bir çok hursizlik yakaları ok muş, fakat bun- Terin failleri bir türlü yakalana- mamıştı, ONi- hayet polis bunları oObuk mağa muvaf- fak olmuştur. Hırsızlar o Yu- suf ile kayna- nası (o Fatma dır. Evlerinde yapılan araş tırmada bir çok çalınmış €$- ya bulunmuş- tur. İkisi de da yakalanan cürümlerini , Fatma hangi evlerden eşya çaldıklarını ve nasıl sattıklarını itiraf etmişlerdir. Eskişehir polisinin, bilhassa hır- sızları meydana çıkaran komiser bay ZüMikarm muvaffakıyeti takdire şa- yandır, Yukarıda komiser B. Zülfikar, aşağı" getirmek için İzmir (Akşam) — İzmirin sayfiye yerlerinden biri olan Buca nahiyesi- ne temiz içme suyu isalesi için beledi- yeye elli bin Jira ikrazda bulunulması Dahiliye vekâletince kabul edilmiştir. Parayı Belediyeler bankası verecektir, rum. Lüzum olursa derhal sizi çağı- rın, — Teşekkür ederlin binbaşım!.. Sonra, sert bir selâm vererek yürü- Karanlık.. ve derin bir sessizlik!.. Sabahı bekliyoruz... Herkes ve her gey gibi yalnız sabahı düşünüyor ve yalnız onu bekliyoruz... Ke bir gölge... Ne bir hareket... Ne bir ses!.. Çıt yok!.. Böylece bir çok dakikalar geçiyor!.. “.. İbraildeyiz... Ayni gece... Saat dör- de çeyrek var!.. Romanyanın bu ta- Mihsiz şehri de, on beş kilometre uzak- taki siperler gibi, derin ve karanlık bir sessizlik içinde sabahı bekliyor!.. Mihaileskuların evi!.. Maryoranın oda kapısı aralığından, sofaya ince bir ışık sızmaktadır... Kız hâlâ uyu- mamış galiba!.. Sofanın üzerinde bir ayak tıkırdı- «1... Hala, elinde bir lamba, kızın oda- sından içeri giriyor... Maryota; düz siyah saçları alnının üzerine dökül- müş, gözlerinde yorgun bir pırıltı, terlikleri ile halıların üstünde ince sesler çıkararak bir aşağı, bir yukarı gidip gelmektedir!.. — Ne vaz Mariya, niçin uyuyamı- yorsun?.. — Bilmem hala, uyuyamıyorum bir türlül., (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: