30 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

30 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e ENMM yanl ı ilk tedhişçisi Hasan ibni Seba kimdi ? Bu adam ordusuz, parasız, müteassıb Hiç bir hükümdarın zabtedemediği cinayet yuvası ğ kaleyi zabt ve tahrib etmek hülâgüya nasib oldu 12 nci asırda Hazer denizinin ce- nubu garbisinde Kafkas dağlarının kayalıkları arasına bir kartal yuvası gibi kurulmuş olan Alamut kalesi dünya tarihinin ilk tedhişçisi Hasan ğ İbni Sebanın merkezi idi, : Bu kaleden dışarı çıkmıyan Hasan İbni Seba senelerce dünyayı titretmiş, şarkta hüküm sürmüştü. Çinden İs- panyaya kadar isminin zikredildiği her yerde tacidarları titretmişti. Şa- mın hiristiyan kralı, kendisine karşı koymak istediği için esrarengiz bir el tarafından bir hançer darbesi altında &£an vermişti, Büyük hükümdarların emirlerini istihfafla karşılıyanlar olmuştu. Fa- kat bir tabur askeri bile mevcud öl- mıyan Hasan İbni Sebanın dileğini Teddedebilen çıkmamıştır. Hasan Se- ba dünyaya ordusuz ve parasız hâkim olmuştu. Bu yaman adamın silâhları tedhiş ve efyon İdi, Hasan, düşmanlarını tedhiş eder, bu tedhişini mevkii tat- bike koyan taraftarlarına da mükâ- fat olarak afyon verirdi. Afyon dumanları içinde.. Hasanın taraftarlarına Alamutu gö- rebilmek hayatlarında ancak bir defa nasib olabilirdi. Bu tarikate girenlere kuvvetli bir afyon şerbeti içirilerek * düşünme kabiliyetleri giderildikten ,sonra kalenin bahçelerine alınırlardı. Kayalıklar arasında bin bir itina ile hazırlanmış alâimisema renginde akar suların tatlı bir musiki havası içinde gül ve karanfil kokuları arasında hışırdadığı bu suni bahçede kuş tüyü yataklar içinde Kafkasyanın en gü- zel kızları İle birkaç saat geçiren es- Tar sarhoşu hakikaten cennete gir- diği kanaatini ediniyordu. İşte tam bu sırada uzun beyaz İpekli maşlahı içinde ayağında kan kırmızı terlikleri ile Hasan ibni Seba görünür, kalın bir tül arkasında sak- h yüzünün iki kıvılcım gibi pırıl pırıl "pârlıyan gözlerini esrarkeşin yüzüne dikerek bütün benliğini eritirdi, (Ha- , #an ibni Sebanın emsalsiz bir man- "yatizma kudretine malik olduğunu bütün tanıyanlar tasdik ediyorlar). Hasan, elinde pırıl pırıl parlıyan bir Kama olduğu halde ağır bir sesle: — Bu kamayı al ve öldür, ondan <4 Mahmud Karakurd SON z — Geçecek elbet bugünler de yüzba- > gım; neden öyle söylüyorsunuz?.. Ge- i ne eskisi gibi şen, şakrak dolaşacak, ir gezeceksiniz!.. — Hayır gezemiyeceğim!.. Ömrü- mün nihayetine kadar gezemiyece- gim çavuş!.. Ayağımı kesecekler!,, Asker birdenbire irkiliyor... — Allah esirgesin yüzbaşım; söy- lemeyin; öyle fena şeyler yorma- yin üstünüze! . Bugün sizi o kadar iyi buluyorum ki!.. Yüzünüze renk, göz- Jerinize ışık geldi!.. Hem dün gece bir aralık doktorları konuşurken dinle- dim... © Zabit birdenbire gözlerini açıyor... — Ne diyorlardı, doğru söyle ça- vuş; ne diyorlardı?.. — O şişman, yuvarlak yüzlüsü, «muhakkak kurtulacak, yüzde sek- sen itimadım var» diyordu. KE Zabit, askerin ellerini avuçlarının e. içinde sıkarak soruyor... p — Doğru mu söylüyorsun çavuş; a. . annenin, çocukalrının başı için söyle; E, doğru mu?. — Vallahi billahi doğru söylüyo. sonra bu cennet ebediyyen senin ola- caktır diyordu. o Kamanın üzerinde öldürülecek kimsenin ismi yazılı idi, Hasan ibni Seba kumandaniara, ve- zirlere ve hükümdarlara adamlarını saldırtırdı. Ehemmiyetsiz kimselere ehemmiyet verdiği yoktu. Hasana pa- ra göndermeyi reddeden bir zengin ne kadar tertibat alırsa alsın bir sa- bah kalkınca başı ucunda bir somun bulurdu. Somunun İçinde üzerinde ismi yazılı olan bir kama vardı. Bü, tehdid ve ihtar makamına idi. Bu tehdid ve ihtarı ciddi telâkki etmiye- nin ertesi günü kesilmiş kafası şeh- mi meydanlığının ortasında bulu- nurdu, Hasan ibni Sebanın verdiği emri infaz eden esrarkeş, adalet pençesin- den kurtulsa bile bu dünyada hayatı nihayete ermiş addoluyordu. Alamutta esrar dumanları arasında hayal meyal gördüğü cennet bahçe- sinde yaşamak için ölmesi lâzımdı. Evet onların nazarında esrar rüya» ları arasında gördükleri bahçe ha- kiki cennet, ve Hasar ibni Seba da Allahın ta kendisi idi!... Son mükâfat uçurumda ölüm Hasan ibni Sebanın emrini infaz etmiyen bir vezir veya hükümdarın bağrına âleme ibret olsun diye han- çerini saplıyan afyon tiryakisi cina- yetini işledikten sonra, Alamuta dö- nerse o yakit afyonlu bir şerbet ve- riliyor, sonra Hasan ibni Seba ken- disine tekrar görünüyordu. Kayalar içinde oyulmuş bir oda köşesin- deki perdeyi kaldırıyor, gözlerini mü- ridine dikiyor, Ağır sesi ile? — Haydi atla. Cennet aşağıda, di- yordu. Afyonun - verdiği tesirle mest olan müridin yüzü şevk ve heyecanla parlıyor ve uçuruma atılıyor, aşağı- daki sivri kayalarda bağrını param parça ediyordu. Hasanın müridleri- ne son mükâfalı bu idi: Şe ölüm, Alamutu fethe kalkanlar Hasanın gençlik arkadaşı Nizamül- mülk bu haydudluk ve cinayet yuva- sını yıkmak arzusile Alamut kalesi- ni zapt ile tahrib etmeyi tasarlamıştı. Fakat bu, fikrini mevkii tatbike koy- mağa vakit bulmadan bir sabah ya- tağında kalbine bir hançer saplı bu- ECE!.. Tefrika No. 51 " rum yüzbaşım!,. Dudaklarına birdenbire bir titreme geliyor... Kirpikleri yeniden aslanı yor... İnler gibi bir ses... — Ah! Bir kurtulabilseydim çavuş!. — Kurtulacaksınız yüzbaşım, mu- hakkak kurtulacaksınız!.. Benim içi- me öyle geliyor. biz gene sizinle eski- si gibi at üslünde dağlar, tepeler aşa- cağız yüzbaşım!... Biran susuyorlar... İkisi de kirpik- lerini ıslatan yaşları biribirine gös- termemek için başlarını çeviriyorlar... — Mariya, henüz bir şey bilmiyor değil mi çavuş?.. — Emriniz üzerine duymaması için elimden geleni yapıyorum yüzba- şım!.. Zannederim bilmiyor. Bir haf- tadanberldir evden çıktığı yok ki za- — Zavallı kız"... ” Gene süsuyorlar... dekikalar geçi- — Doktorlar vizitaya çıkmadılar mi daha?.. — Hayır çıkmadılar!,, : Yunduğu halde bulunmuştu. Göğsü- nün üzerine bırakılmış bir kâğıdın Üzerine de Hasan ibni Sebanın düş- manlarına hediyesi, cümlesi yazılı idi. Daha birçok hükümdarlar, sayısız vezirler yüzbinlere baliğ olan ordu- ları İle Alamut kapılarına dayanı- yorlar, fakat kaleyi daha zorlamadan bir hançer darbesinin altında can veriyorlardı. İngiltereden, Fransadan, ei dan gelen haçlı orduları bile korkunç , Şöhrelini işitmiş «Dağlar kralını; kız- dırmamak için ağız açamıyorlardı. Hasan ibni Seba, cihanı dehşet için- de bırakmıştı. Bir çöplükte iki horoz olmaz Fakat orta Asyada Cengiz Hanın yıldızı parlamağa başladığı zaman Alamut kalesinin de son günleri gel- di. Çünkü Cengiz Hanın böyle ordu- suz, parasız hâkimi mutlaklara ta- hammülü yoktu. Yeğeni Hülâgü mua2- zam bir ordu ile Alamutu sardı, As- kerleri Alamutu muvaffakiyetle zap- tettiler. Bütün afyoncuları kılıçtan geçirdiler, kaleyi de kökünden yıkıb yaktılar. Dünyanın onlardan nefreti bu kadar büyüktü. Gazi köprüsü Mühendis B. Pıjue dün akşam Parise döndü Gazi köprüsünün bam cihe- tindeki ayaklarına verilecek kati şek- li tayin etmek ve yapılan sondaj ne- ticelerine göre temel Kısımları proje- sinde yapılacak tadilâtı kararlaştır- mak üzere bir hâftadanberi şehrimiz- de bulunan Fransiz köprüler müte- hassısı B. Pijue dün akşamki ekspres- le Parise hareket etmiştir. Mütehassıs, köprü ayaklarına aid hesablarla projede yapilan son tadi- Jâtı ikmal etmiştir. Mütebassısın ha- zırladığı hesablar tasdik edlimek üze- re belediye tarafından dahiliye ve nafla vekâletlerine gönderilecektir. Vektletlerce tasdik edildikten sonra inşaata devam edilecektir. caklar' — Sizi akşama muayene edecekler galiba yüzbaşır — Niçin? — Bilmem, öyle söylüyorlardı. An- aşılması için aradan hiç olmazsa yirmi dört saat geçmeli imiş!.. — Demek akşama kadar gene bin bir ıztırabia kıvranıp durucağız öyle mi?.. — Sabretmek lâzım efendim, ne yapalım!.. — Bane bir ayna versene!.. Başçavuş küçük bir ayna ri rak uzatıyor... — Buyrun efendim! Zabit alıyor. "Titreyen ellerile ayna yı yüzüne doğru götürüyor. Bakıyor... Soluk dudaklarında acı bir gülümse- mel.. — Çavuş; bir hafta içinde yıkılmış, mahvolmuşum!.. Bu ne korkunç de- Eişme Yarabbi!.. — Size öyle geliyor yüzbaşım; ta- bil on gündenberidir ne yiyor, ne İçi yorsunuz!.. Zayıfladınız biraz!.. Kal- kınca geçer!.. “ — Eğer kalkabilirsem!., va — Böyle söylemeyin Ti var. lahi kalkacaksınız; görürsünüz!,, | * — Doğru; belki kalkacağı... Pa kat kol değneklerile değil mi?.. Buna kalkmak mı derler çavuş? zi ” — Acaba beni bu sabahi nasıl bula. | , — Yüzbaşımlı Milli gelirimiz mütemadiyen artıyor Iktisad vekilinin mecliste verdiği izahat İktisad vekili B. Celâl Bayar, ikti- sad bütçesinin meclistd müzakeresi esnasında muhtelif o hatiplere cevab İ verirken, "Türkiyenin umumi ve nü- fedailerile hükümdarları titretmişti fus başına milli gelirini diğer mem- leketlerin gelirlerile mukayese elmiş ve istatistiklere istinad ederek milli gelirimizin seneden seneye artmakta bulunduğunu isbat etmiştir. Petrol madenleri Vekil Diyarıbekir mebusu general Kâzım Sevütekine'de İzmitte Bahçe- cik köyü civarında petrol ve Bitüm bulunduğu hakkındaki sözlerine de cevab vererek: — İzmitte bulunub pertol istihsali bakımından ehemmiyetli olan madde bitümlü sistlerdir. Bu sistler İzmit- te, Boluda ve Ulukışladadır. Hemen bunlar üzerinde tedkikler ve tahlil- ler yaptırdık. Hemen işe başlamak lâzım gelirse en müsaid olanı Bolu- dakidir. Ondan sonra Ulukışladaki gelir. Gümrük ve sanayi himayesi 'B. Celâl Bayar, gümrük himayesi hakkında sorulan diğer suale de ce- vab vererek; «Tebarüz ettirilmesi lâ- zım gelen nokta, yapacağımız hima- yenin en ileride olanı zirai maddelere inhisar edeceğidir. Buğday gibi ziral mahsullerimizi daima düşüneceğiz ve bü himayemizi asla bırakmıya- cağız.» p Memleketimizde büyük masraflar pahasına vücuda gelmiş olan ve İp- tidai maddesi de memleketimizde ye- tişen sanayiimizi himaye edeceğiz. İptidal maddesi memleket dahilin- den temin edilmiyen fakat memleketi- mizde kurulmuş ve bugün işlemekte olan sanayii de muayyen prensipler dahilinde kollayacağız. İşittiğime gö- Te bazı arkadaşlar, bir kısım lüks eş- yanın serbesçe gireceğinden ve milli mallara rekabet edeceğinden endişe etmişler. Metresi 7 raya satılacak ipekli bir kumaştan 12 lira gümrük alıyoruz. Eğer 12 lira gümrük resmi verib memlekete ipekli kumaş geti- recek ve bunları giyecek adamlar var- sa ne âlâ.. Bunlar da sırf züppelik yapmak ve salonlarda bu kumaş Av- rupanın filân malıdır diye övünmek maksadile giyecek son derece sayılı ve milli disiplinin mahküm edeceği bir takım snoblar olacağı tabiidir. Uşak Turan idmanyordunun. balosu Uşak (Akşam) — Şehrimizin kıy- metli spor teşekküllerinden Turan idmanyurdu gençleri kuruluşunun 9 uncu senel devriyelerini Halkevi sa- lonunda verdikleri balo ile kutlamış- lardır. Bir çok Klüp üyesinin ve güzi- de davetlilerin katıldığı bu ablo çok güzel olmuş, bir çok eğlencelerle sa- baha kadar devam etmiştir. O sirada, bahçede çiçek açmış erik dallarının üzerinde geveze bir bülbül durmadan ötüyor... Zabit, başını sarsarak kaldırıyor... — Ne güzel ötüyor şu kuş!.. İnsa- nın içine hüzün doluyor... Göğsüm- de bir damarın koparak kalbime san- ki, damla damla sıcak bir şeyin aktı- ğını duyuyorum... Çavuşa dönüyor. Siyah, uzum kir- piklerinin arasında yağı biten bir mum gibi yavaş yavaş sönmeğe başlı- yan kara gözleri, birdenbire doluveri- TE Molar tahayyül ediyordum bu ba- har için çavuş bilsen neler!.. Öleceği- mi düşünürdüm de bu hatırıma gel- mezdi hiç!.. — Yasık oldu, çok yazık oldu bana çavuş!.. Bütün gençliğim bir ıztırab İçinde geçmişti!.. Tam dünyadan bir nebze'zevk alacağım zaman, insafsız tablat beni yakamdan yakalıyarak ye- te vurdu. Niçin vurdu, neden yaptı, günahım ne idi? Bilmiyorum!.. Derin çizgilerle bir parşömen kâğı- &ı gibi buruşan alnında soğuk ter damlaları titremeğe başladı. Öyle ter- ledi ki, bir dakika içinde yüzü sırsık- lam kaldı. Sanki, soluk esmer yüzü- nün derisi altından bir kapak açılmış mütemadiyen ter halinde su fışkır- yordu. Başçavuş hemen masanın üs- 30 Mayıs 1 KADIN KÖŞESİ Seyahat mantosu Asri anirepolar Liman atelyesinin temeli bu ahafta atılacak Liman idaresi asri antrepolar tesi- si hususundaki çalışmalarına devam ediyor. 'Tüccarın eşyasını muhafaza ve aynı zamanda kredi temini mak- sadile kurulacak olan umumi ix zalar da bu meyandadır. Antrepola- rın bir çoğu yıkılhb yerlerine yenileri inşa edilecektir. Bunlardan başka, idarenin Kasım«-” paşada sldığı arsaya yaptıracağı atelyelerin otemelatma merasimi de bu hafta içinde yapılacaktır, Atelye- lerle beraber bu arsada amelenin İs- tirahati için yatakhane ve yemekha- ne de inşa edilecektir. Atelyeler meys dana geldikten sonra liman idaresine ald ahşab inşaat işleri badema ihale edilmiyecek, bu atelyelerde yapılar caktır. Liman işletmesi müdürü Trabzondan dün geldi Liman işletme idaresi müdürü B. Raufi dün Trabzondan şehrimize dönmüştür. Müdür, Trabzonda iiman işleri üzerinde meşgul olmuş, Istan- bul liman işletme idaresine devrolu- nan Trabzon limanının tesisatlar rilmesi etrafında tedkikatta bulun- muştur. Bu tedkikler esnasında Trab- Zon liman şirketi reisi mahallinde İza“ hat vermiştir. Trabzon limanına da İstanbul da” ki gibi asri tesisat yapılacak, bilhas- sa tahmil, tahliye işleri tanzim edile- cektir, Bunun için liman işletme idas resi mühendisleri bir proje öiğni yas caklardır. 4 şınin Alnını, yüzünü, şakaklarını sil- meğe başladı. — Yapayım yüzbasım, yın!.. ediyo: bütün vücudünüz!.. yapma» Sıkılıyorsunuz, kendinizi harab uz!.. Bakın sırsıklam oldu — Elimde değil ki çavuş ne yapa" Gene bir dakika süren bir süküt... Zabit, ağır ağır başını askere döndü- — Çavuş, şimdi sana bir emirber gibi değil; bir arkadaş, eski bir yoldaş gibi rica ediyorum; Mariya, benim bu hale girdiğimi bilmemeli!.. Elinden geleni yaparak onu bu felâketten ha- berdar etmemeğe çalışmalısın!.. Bir kötürüm dilenci gibi tek ayakla kalk dırımlar üstünde kalgcağımı öğren- .. Eğer bana biraz huzur, biraz sükünet verilmesini yi, bunu yapmağa çalış!,, Dudakları morarıyor... Çenesi tib riyor... Gözlerinin altında bir takım — Ameliyattan sonra ona heber yermeden, görünmeden kaçıp gidece- ğim bu memleketten!.. Bu iyiliği bana yapmalısın çavuş, bunu bana temin etmelisin!.. Asker, büyük bir ıztırapla zabitinin yüzüne bakıyor: (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: