2 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

2 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m Bahife © AKŞAM Göz daima doğru görmez Yapılan tecrübeler gözlerin çok dafa insanı aldattığını güsterdi — Gözlerimle gördüm... Bir şeye kati surette emin olduğu- muzu anlatmak için ekseriya böyle deriz. Halbuki fen adamları gözle her şeyin doğru görülmediğini, gözlerin çok defa insanları aldattığını iddia ediyorlar ve bu hususta yaptıkları tecrübeleri anlatıyorlar. Son zamanlarda Amerikada bir konserve fabrikası ikisi aynı hacim- de olmak üzere biri basık, biri uzun iki kutu yaptırmış. Kutuların ikisi- nin de aldıkları konserve birbirinden farksız. Fakat birkaç ay sonra mal- Jar piyasaya çıkarılınca görülmüş kl basık kutular satılmış, uzun kutu- Tarı alan olmamış. Fiat ve hacım ay- nı olduğuna göre uzun kutular ne- den kaldı? Çünkü basık kutu göze daha büyük görünüyormuş... Bir lehimci duvarı mall olarak ge çen bir boruyu gözü ile takib eder ve duvarın öbür tarafından nereden çıkacağını kestirmeye kalkarsa tah- mini muhakkak yanlış çıkar. Ekse- riya boru, zannettiği yerden birkaç #antim aşağıda kalır. Gözü onu bu $#efer de aldatmıştır. Bu nevi göz al- danışıma Pogendorf ilüzyonu ismini veriyorlar, Gözün insanı aldattığını keşfeden bizim nesiller olmamıştır. Birçok göz hileleri eski Yunanlılarca da asırlar- ca evvel malümdu. Atinada meşhur Akropolda bu hilenin önünü almak için tedbirler almışlardır. Akropolun dümdüz görünen sütunlarının, ha- kikatte ortaları diğer kısımlarına niş- betle beş altı santimetre genişçedir. Esad Mahmud Karakurd Pogendorf ilüzynu Sütunun orta kısmı geniş olmayıp diğer kısımları kadar olsaydı göze ortası ince görünecek ve sütun çok ince olub bina düşmek tehlikesinde olduğu hissini verecekti. Yunanlılar gözün bize oynadığı bu hileyi o kadar iyi biliyorlardı ki hattâ buna bir isim de takmışlar. Sütunun bu orta kıs- mındaki fazla genişliğe entasis de- mişlerdi. Kutunun şeklinin göze kutuyu küçük veya büyük göstermekte mü- essir olduğunu söyledik. Fakat bura- da daha şayanı hayret bir şey vardır. O da rengin mühim rolüdür. Bir Amerikalı profesör aynı boyda altı paketi muhtelif renklerde aynı targ- da”sarmışlır. Bunun üzerine bu altı başka başka renkte paketi 168 kişiye göstermiş ve içlerinde en büyüğünü seçmelerini söylemiştir. Hepsi sarıyı en büyük paket diye göstermişlerdir. Bonra beyazı işaret etmişlerdir. En küçük siyah paket diye tasrih etmiş- © lerdir, Bundan çıkacak netice şudur: Şişman kadınlar sarı elbise giymek- © ten çekinsinler... Renkler ve şekiller nasıl göz hile- lerine sebebiyet veriyorlarsa gölgeler de gözleri aldatırlar. Meselâ bir dağ resmini tersine çevirib bakarsanız dağlar müthiş çukurlar gibi görünür- ler. Bir otomobilde saatlerdenberi s6- yahat ediyorsunuz. Otomobil durun- ca ağaçların, yerin yürüdüğünü gö- rürseniz hayrete düşmeyin. Gözünüz size gene oyun oynıyor demektir, Gö- sünüz saatlerdenberi harekete alıştı- ğı için yeni vaziyete kendinizi alış- tırmadan gene hareket görüyor. Ruhiyatçılar bunu başka türlü ediyorlar. Meselâ Süleymaniye ca- SON GECE!.. — Hastaneden çıkar çıkmaz doğru size geleceğimi.. Ama vaadet, beni pencerede bekliyeceksin değil mi?. Ben hastaneyi terkedecğim gün, sa- na telefon ederim. Buraya kadar gel- meni istemiyorum senin. Çünkü üzü- Jüyorsun.. sonra ben de üzülüyorum. Heyecanlanıyorum!.. Halbuki heye- canlanmanın doktor benim için çok fena olduğunu söyledi. Onun için, ben sana çıkacağım saati haber veririm, beni beklersin olmaz mı?.. Bak; çi- çekler açtı, kuşlar ötüyor, bahar bü- tün güzelliğile etrafı sardı... Seninle, yeni doğmuş bir kuzu yavrusu gibi, çimenlerin üzerinde, suların kenarın- da, çayırlarda yuvarlanır dururuz!.. Herhalde bana beş on gün İzin vere- larla e e olmuştur. Çenesi titriyor... Beyninin yandığını, damarlarının kopar gibi sızladığını duyuyor... Dudaklarında, son nefesini veren bir hasta soluğul.. — İnşallah Faruk bey diyor!.. Ak lahtan, gözlerim yaşlaris dolu olarak yalvarırım; o günleri bize göstersin!.. — Endişe etme Mariya!.. Niçin gös- termesin, niçin olmasın?.. İkimiz de daha genciz, ikimiz de daha hayattan hissemizi, nasibimizi almamış bulu- nuyorüz!.. Emin ol; damarlarımızda- ki kan, daha nice böyle felâketleri at- latacak kadar kuvvetlidir!.. Sonra, kime biz ne yaptık, kime fenalığımız dokundu?.. Eğer bütün bu Alemi ida- re eden, dünyayı yaratan bir varlık varsa, bizi tablatin #hsanlarından mahrum etmemesi lâzımdır!.. Bunun aksi, zulüm, insafsızlık, işkence olur!, Bunu da o Allah dediğimiz büyük varlıktan - beklemem Mariya!.. Ban henüz ümidimi kesmedim. Son daki- kaya kadar da kesmiyeceğim!.. Kızın gözlerinden iki sıra yaşlar bö #anıyor... Zabitin de kirpikleri ıslak, O da ağlıyor galibal., misinin renkli camlarına gözlerinizi dakikalarca kırpmadan (baktınız. Şimdi nazarlarınızı camının boş bir duvarına çevirince gene güzel cam- ları görüyor gibi olursunuz. Fakât renkler yerlerini değiştirmişlerdir. Meselâ camda kırmızı olan yer yeşil beyaz siyah görünür. Klişesini bas- tığımız baş resmine birkaç dakika dik- katli dikkatli baktıktan sonra nazar- larınızı boş bir kâğıd üzerine çevi- rin. Bu sefer aynıresmi görmekte devam edeceksiniz. Fakat beyaz kıs- mı siyah siyah kısmı beyaz olarak görünecektir. Bir şelâlenin sularını akarken sey- rettiniz mi? Seyretmişseniz bilirsiniz ki iki sahildeki ağaçlar suların aktı- ği ters istikamette seyrediyormuş gi- bi görünür. İşte bu da bir göz hilesi- dir. Bazan mehtapta hava bulutlu ve rüzgârlı olduğu zaman bulutların değil ay bulutlar arasında süratle hareket ettiğini görür gibi olursunuz. Yahud bir istasyonda ayakta bekler- ken önünüzden süratle bir tren ge- çince trenin değil istasyonun hare- kete geldiğini zannedersiniz. İşte hep bunlar göz hileleriğir. İçinizden bir çokları trenin veya tramvayın gittiği istikamete arkala- rını vererek oturmakta korkarlar. Bunun sebebini araştırmışlar ve k)>- layca bulmuşlardır. Bu, gene bir göz hilesinden ileri gelmektedir. Yüzü- nüzü vagonun gittiği istikamete çe- yirir ve dışarlarını seyre dalarsanız, çok geçmeden vagonun ön tarafının da harekete geldiğini ve ilerlediğini Hangisi daha büyüktür? ve binnetice vagonun genişlediğini görürsünüz. Bu sizl rahatsız etmez. Halbuki gidilen istikamete arkanızı verib seyre dalarsanız yavaş yavaş vagonun erka tarafının size doğru ilerlediğini ve yerinizin gittikçe da- raldığını görürsünüz. İçinize sıkıntı gelir. Bunalacak gibi olursunuz. Ye- rinizden fırlarsınız, gözleriniz sizi gene aldatmıştır. İşte bunun için «Gözlerimle gördüm; diye yemin et- mekten çekinin. “fay iariya” si Sek gili Hem kendini üzüyorsun, bem ben Üzülüyorum. Doğru, ama dösdoğru eve gideceksin anlıyor musun?.. He- men dizlerini bükerek Allaha benim için dua et!.. Sen temiz iyi günahsız bir kızsın!.. Cenabı hak, senin duanı belki kabul eder, Esmer yanaklarında bir damla yaş parlıyor... — Yalnız acele et, sular kararma- sin!,. Gece bütün korkunçluğu le çökmesin!.. Kim bilir, belki sonra geç kalmış olabiliriz!.. Kız, boğuluyor... Sararan yüzünde bir ölü kansızlığı var... İki karanlık çukura batmış gibi, derinden bakan gözleri, öyle korkunç, öyle büyük kil, Birdenbire boşanacağından, bir deli gibi isyan ederek, bütün kuvvetile onun boynuna — atılıp haykıracağın- dan korkuyor... Susuyor... Cevap vermiyor... Karyolanın demirlerinden tutarak, zorla ayağa kalkmağa çalışı- yor... Dizlerinin titrediğini görüyo- ruz... Elleri, hâlâ onun avuçlarında... Parmaklarının için için yandığını duyuyor... İğiliyor... Zabiti, yanan dudakları ile yüzünden, alnından, ç— Allaha ısmarladık Faruk beyi, » e Gidiyor musun Mariya?, — Doktor yanında fazla kalmama mü söyledi...” ören “iş mean Manisanın imarı Vali, Ankaraya son seyahatinde birçok Manisa (Akşam) — Vilâyetimizin karaya giden vali B. Dr. Lütfi Kırdar şehrimize dönmüştür, Valimizin hü kümet merkezini ziyareti vilâyetimiz için çok faydalı olmuştur. Bu seneki vilâyet bütçesi 1 milyon 250 bin lira dır, Valimiz yapılacak işler hakkında sit olduğu makama izahat vererek bütçeyi Vekiller heyetine havale et- tirmiştir. Valimizin İntac ettiği işle? şunlardır: Hükümet konağında pek sıkışık bir halde bulunan adliye için 70 bin lira sarfile yeniden bir adliye binssı yaptırılması için tahsisat ayırte i idarenin milli emlâkten ala- cağı olan vergi borcu için 26 bin lira- ık havaleyi almış, bundan başka 80 bin liralık havalenin de Jâzımgelen muamelesini ikmal ettirmiştir. Husu- si idareye ayrıca 100 bin lira kazan- dırmış bu suretle 937 senesinin bütçe- sine daha 100 bin lira ilâve edilmiş- tir. Vilâyetimiz dahilinde yapılmakta Olan parke yolların inşaatı ikmal edil- mek üzeredir. Akhisar ve diğer yol. ların da İnşaatına pek yakın zamanda başlanacaktır. Çocuk parkının inşa- atı bitmiştir. Halkevine yapılmakta bulunan ilâve bitmek Üzere olup itti- salindeki Parti binosının da temeli atılmıştır ve inşa edilmekte olan mem- leket hastanesinin inşaatı da bitmek üzeredir. Valimiz, ayni zamanda Evkaf ida- resile yapmış olduğu temasta vilâye- timizde memurin mahallesi adile me- murin için yapılacak evlerin inşaatı ve projeleri hakkında Evkaf müdüri- yetile mutabık kalmıştır. Şehrimizde bir kız enstitüsü yapıl- mak için 75 bin liralık tahsisat alm- mıştır. Belediye dalresi binası istimlâk edi- lecek ve belediyeye 20 bin lira sarfile diğer bir bina yaptırılacaktır, Beledi- ye binası yerine Atatürk heykeli diki- lecek, istasyon ile hükümet binası arası tamamen park olacaktır. Bura- daki evlerin istimlâk işleri ikmal edil- mektedir. İstasyondan bakılınca Ata- türk heykeli, Park ve hükümet daire- si görünecektir, Askeri hastanesi itti- salinde yapılarak olan modem stad- yomun projeleri yapılmıştır. İstimlâk işi de bitmek üzeredir, Hususi idare tarafından şehrin son derece ihtiyacı olan güzel bir sinema binasi da yapi- Jacağı haber alınmıştır. Sivas cer atelyesi Sivas (Akşam) — Burada cer atel- yesinin inşasına süratle devam edil- mektedir. İnşaat, Sivas - Erzurum hattı Efzincana vardığı zaman bitmiş olacaktır. m Eeki, git öyle isel,,. Güle güle git! Kiz, ellerini onun - avuçlarından çekiyor... Fırtınaya tutulmuş ince, zayıf bir kiraz dalı gibi, olduğu yerde sallanıyor, sarsılıyor, sendeliyor!.. Evvelâ karyolanın demirlerini, masa- nın kenarın: ve nihayet duvarları tu- tarak kapıya doğru yürüyor... Hıçkı- Bir insan gibi değil, ruhsuz bir haya- let gibi yürüyor... — Mariyal.. — Gel Mariya!., Zabit, kollarını ona doğru uzatmış- tar... Ellerinin boşlukta titrediğini gö- rüyoruz... Kara gözlerinde bulanık pıriltlar!. — Gel Mariya; seni bir defa daha öpeyim!.. Kız geri dönüyor... Yıkılmamak için son kudretini harcamaktadır... Karyolanın demirlerini tutarak tek- rar ona yaklaşıyor... Sarılıyorlar bi- ribirlerine!.. Zabit, yanan soluk du- daklarını, kızın göz yaşları ile ısla. nan ellerinin üstüne koyuyor... Öpü- yor.. öpüyor!.. — Mariya; beni unutmuyacaksın çabuk ilerliyor | Tafta bluz mühim işler neticelendirdi birçok işlerini neticelendirmek için An- 2 Haziran 1937 KADIN KÖŞESİ | ZADA) Bir çok renklerle çizgili ince taf- tadan bluz, Madam Varfield prenses olamıyor Vindsor Dükünün oğlu da sadece lord olacak Pariş 1 (A.A) — Bugün neşredilen bir karamame, Windsor dükası ile ba” yan Simpsonun evleneceği Cande şa tosu üzerinden tayyarelerin uçması- nı muvakkaten yasak etmektedir. Daily Ekspres yazıyor: Kabinenin tavsiyesi üzerine kral, kardeşi Vindsor Dükünün karısına, kral ailesdine mensup olanlata verilen #Her Royal Highness» ünvanını vermemeği ka- rarlaştırmıştır. Yani madam Varfield izdivaçtan sonra bir prenses olmuıya- cak, ancak «Her Grace» ünvanına hak kesbedecektir. Bu izdivaçtan doğacak çocuklar da prens ünvanını haiz ol- mıyacaklardır. Ancak Lord veya Lady Vindsor olarak tanımacaklardır. Ma- dam Varfieldin prenses ünvanına İs- tihkak kesbetmekten menedilmesi t©- amüle mugayir görülmektedir, Hattâ sekizinci Edvard tahttan feragat etti- ği zaman Baldvin parlâmentoya ver- diği beyanatta «şayed kral evlensey- di kadının kraliçe olması lâzım gels- cektiz demiş ve bu suretle bir kadının evlendiği adamın ünvanını beheme- hal kazandığını resmen teeyyüd et mişti, Vezirköprüde müze Vezirköprü (Akşam) — Kasabamız- da Köprülülere âit tarihi büyük ko- nağın müze olarak kullanılmasına kültür bakanlığınca karar verilmiştir. tek kelime söylemeden yüzünü çevi- riyor ve, son bir. -gayretle burkulan ayaklarını ileri doğru atarak hıçkı- rıklar içinde odadan fırlıyor!.. *.. Ayni günün akşamı... Sular karar- maktadır... Hüzünlü bir ilkbahar ge- cesi başlıyor... Uzaklarda pırıldıyan ışıklar... Hastanenin koridorlarında- yaz gene!.. Saat sekiz... İşte gene has- ta arabası... Demir tekerleklerile, be- ton döşemeler üezrinde hazin bir ha- va sürükliyerek gidiyor... Yüzbaşı Faruk bey içinde... Yalnız başını gö- rüyoruz... Bütün vücüdünü, ayakla- rının ucuna kadar beyaz bir örtü ile kapamışlar!.. Koğuşların aralık ka- Jan kapılarından bir takım insan baş” Jari uzanıyor... Gözleri yerlerinden fırlamış, dehşet ve hayretle arabanın içinde gidene bakan korkunç başlar!, İşte ameliyat odası... İşte dirsekle- rine kadar kolları sıvalı doktorlar... İşte hasta bakıcılar ve işte taş, leğen, ilâç, su taşıyan askerleri. Dışarıdan, beton döşemeli koridor- lardan; sıska, kansız hastaların çıp- lak ayaklarında, damlıyan bir su gi- bi şıp şıp sürüklenen terlik sesleri ge- liyor... Araba, büyük bir gürültü ile giriyor içeri!., Kapıda bekliyoruz biz, Bir dakika... Üç dakika,, beş dakika. on,, on beş dakikal,, , (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: