6 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

6 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Misir hükümeti, meydana çıkarılan Firavun mumyalarını çölde gömdürmeğe karar verdi Bu karara sebeb, mumyaların onları meydana çıkaran şahıslar * gibi Mısirın da başına felâket (© getirmeleri korkusudur i 4 Firavunlardan birinin tabutu mezara nakledilirken, bir Firavunun Mısır Fıravunlarının mezarlarını açanların biribiri akabinde esraren- giz bir surette ölmeleri, bunların mezarlarma dokunmanin uğursuz. Tuk ve felâket getirdiği zehabını w- yandırmıştı. Mısır hükümeti son zamanlarda verdiği kararla bu kanaati âdeta te- yid etmiş oluyor. Bu karar mucibin- €g şimdiye kadar açılmış olan Fıra- vun mezarlarından çıkarılan mum- yalar tekrar gömülecektiir. Mısır çölünün ortasında yüzlerce yietre derinliğinde bir mağara kazı- Jacak, Misir müzelerinde bulunan bü- tün Firavun mumyaları bu yeni me- zara gömüleceklerdir, Bu mezarın üs- | tü gayet kalın bir betonarme taba- kasi ile örtülecek ve artık insanların hiçbir zaman nüfuz edemiyecekleri | bir hale getirilecektir. Mumyalar, bu mezara eski Misir | Ayinlerini andıran bir âyinle nekledi- leceklerdir. Bu merasimin terihte misli görülmemiş derecede tantanalı clacağı söyleniyor, inşa edilecek ve bundan binlerce se- De'evvel ölen Fıravunlar bu salın için- de ebedi mezarlarına nâklediletekler- dir, Mısır hükümetini bu karara sevk- eden sebeb meçhuldür. Yalnız Fıra- vun Tutankamonun lâneti elin tesi- Esad Mahmud Karakurd Sözün kısası!.. Ne o, ne bul.. Sevdi- niz mi, hiç bir şeyi gözünüz görmü- yor!.. Gidiyor, gidiyorsunuz!.. İşte ha- kikat olan neticel.. 5 Gülerek birdenbire yüzbaşıyı bilek- | derinden tutuyor, çekiyor!.. — Hakkınız var Faruk bey; kapi- yalım bu bahsi!,. Söyledikçe insan açılıyor, açıldıkça gözlerinizin önün- de, renk renk, sürü sürü felâket bu- Jütları dolaşıyor... İyisi mi susalım ve kendimizi, selin önüne katılmış bir çakıl taşı gibi, mütevekkil kaderin sey- rine bırakalım!.. “Talih bizi, nereye kadar sürükleyip götürecek baka- hamil... il Zebit, heyecanla kıza cevap ver- mek istiyor, kız hemen susturuyor... — Hayır Faruk bey artık yeter!. | Bu mevzua daha fazla devam edil- mesini istemiyorum!.. | -— Fakat Mariya!.. Beyninin içinde yer etmiş bir takım yanlış şeylerin se- Mİ ıztıraba sevketliğini görüyorum. Onları düzeltmek, onları!,. — Eayıryüzbeşi; istemiyorum! Muazzam bir sal | kafası ve mumyası rini icra eder gibi görünmektedir. Tu- tankamon ölmeden evvel: — Fıravunların mezarlarına el do- kundurana ölüm seri kanadlarla ye- tişir, demişti, Şimdiye kadar Fıravun mezarlarını açmak ilç uğraşanlar felâkete uğra- n.âktan kurtulamamışlardır. Mezarları ilk keşfeden Eski Mısırlıların dini kanaatlerine göve, insan öldükten sonra ölüler di- yarına, nakli mekân eden ruh, cesed mezarında yattığı takdirde rahat ede- bilirdi. Vücudun rahat edebilmesi için de hayattaki şeklini muhafaza etmesi lâzımdı. Bunun için Mısırlılar ölüle- r'mumyalarlardı. Ayni zamanda me- zerleri âdeta bir evmiş gibi döşerler ve içine yemek ve su bile koyarlardı. Fıravunların mezarları da tabii ha- yattaki lüksleri ne ise o surette tefriş edilirdi. Altın ve inci işlemeli elbise- lerden manda, altın, gümüş tabak- lar, kaşıklar, bıçaklar konulurdu. Birçoklarında aynalar ve hattâ ka- dınların tüvalet eşyası bile bulunmuş- tur. Tabii bu zengin mezarların soy- guncuları pek çok olacağı için Tutan- kamon müstakbel mezar hırsızlarına lânet etmişti, Fakat bu lânete rağ- men mezarları açıp soyan hursızlar çıktı, Fakat garib bir tesadüf olarak mezer soyguncuları hiçbir zaman dar ağacından kurtulamamışlardır. Tu- tankamonun lâneti er, geç yakalari- na yapışıyordu. Fakat matlüb olan şey, hırsızların tutulması değil, çalınan eşyanın mey- dana çıkması olduğundan ve bunlar İ da bir türlü bulunmadığından Fira- vunlar nihayet mezarlarını gizli yer- lerde yapmağa karar verdiler. Mezar- İ lar, çölün gizli bir köşesinde kazılıyor ve cesedleri orada mezar oldüğunu kelli edecek bir emmare kalmıyacak gekilde gömülüyordu. Gizleme husu- sunda Fıravunların ne kadâr muvaf- fak oldukları mezarlarının ancak üç bin sene sonra hiç dokunulmamış ola- rak ve bir tesadüf eseri olarak mey- dana çıkarılmasile sabittir. 1875 senesi yazında Abdürresul is- minde bir bedevi çölde Deir - el . Bahri kayalıklarının dibinde gezerken kaya- nın dibinin bir taşçı kalemi ile yarıl- mış olduğuna dikkat etmiş. Bunun tabiat tarafından yapılmış olmasına imkân yök. Muhakkak insan elinin eseri! Yarığı takib ederek bir mağara #ğzına vasıl olmuş, bunu kazınca önü- ne kocuman bir in açılmıştır. Bedevi, içeriye dalınca içinde göz kamaştırı- cı bir inanzara karşısında hayretler içinde kalmıştır: 3000 sene evvel gö- KADIN KÖŞESİ AKŞAM 6 Haziran 199£, Bir kaç kemer modeli © A 1 — Siyah podösüetlen önü üç çiçekli kemer. 2 — Lâcivert deri üzerine madeni 3 — Kırmızı podösüetten önünde kt! çıkmış kemer, pul işlenmiş kemer. sedef tokadan ayni podösüctten pü” EMAN Ky Mülmüş olan Fıravunlar bütün ser- | yetlerile altın tabutlar içinde yatıyor- İar. Abdürresul zeki bir adam olduğu gihele, hiç kimseye bir şey söylemeden toluğu Kahirede almış, “bir-antikacı İle anlaşmıştır. Çok geçmeden Misir hükümeti es- Terengiz bir antika kaçakçılığı ile kar- Şlamıştır. Memlekete gelen seyyahlar elerinde hakiki antikalarla memleket lerine dönmeğe başlamışlar. hem de nisbeten yok pahasına edinilmiş an- tikalar ile... Yapılan tahkikat bu membam Ab- dürresul olduğunu çabucak meydana çıkarmış ve bedevi derhal tevkif edil- miştir. Bedevi, bütün işkencelere rağ- men bu hazine membamı gizli tut- mağa ahdetmiş olduğu için bir şey söylememiş, fakat kendisine bol bir bahşiş teklif edilince bedevinin sönük gözleri parlamış, Fıravunların asırdi- de mezarlarını göstermiştir. Bunun Üzerine hükümet birer birer mumya- ları müzelere nakletmeğe başlamıştır. Herkes memnundur, Çünkü memle- ket yeni bir servet membaı ele geçir- miştir, Abdürresul, hükümetten aldığı mü- kâfatla refah içinde yaşamağa başla- mıştır. Fakat bir gün Abdürresulün cesedi Deir - el - Bahri kayalıklarında | bulununca ve niçin öldüğü bir türlü tesbit edilemeyince zavallının TTutan- kamonun lânetine uğramış olduğu zannedilmiştir. İkinci kurban: Lord Carnaron Bilhassa Tutankamonun mezarının açılma masraflarını veren lord Carna»- ron mezar dâha tamamile açlmadan evvel esrarengiz bir böcek ısırması neticesi ölüyor. Bu ölümü bir kazaya atfedenler çoktur. Fakat bu hafriyat- te on dört asistanının birer kazaya ve- ya felâkete uğramaları, ortada bir şe- amet meycud olduğu zannını uyan- dırmış ve herkes Tutankamonun lâ- netinden korkamağa başlamıştır. Erzincanda sivil doktor yok Erzifican (Ak- şam) — Erzincan merkezinde hü- kümet < belediye ve memleket has- tanesinde dahi- aiye doktorları inhlldl etmiştir. Hastanede bulu nan bir tek ope- râatorun da yeri- ne muvakkatan süel operatoru vekil bırakarak mezunen ogide- ceğl haber alm- Dr. B. Müslim mıştır. Şu hale nazaran şehirde Sü” hiye müdüründen başka sivil bir dok” tor yok demektir. Kıymetli askeri doktorlarımızdan istifade edilmemif olsa hastalarmız çok tehlikeli anla geçirmeye mahkümdurlar. Doktora olan bu ihtiyacın güz önüne alınmasın ni halk dört gözle beklemektedir. Bu husus vilâyetten Sıhhat bakanlığpa yazılmıştır. Bir kaç gündenberi memlekette bir çok hastalarını muhakkak bir ölüm” den kurtarmş olan askeri hastanesi dahiliye mütehassısı bay Müslim d# bili hastalıklarla bütün mevcudiyetil€ mücadele etmektedir. Resmi vazifeleri haricinde halkın hasta ve tedavilerini kabul etmekte olan bu zat fakir V€ kimsesizlere parasız bakmaktadır. enem İşte bu gibi hadiseler, Mısır hükü- metine felâket sebebi olan bu Fıravu? mezarlarını ebediyen gömdürme ka” Yarını verdirmiştir. Çünkü şahıslar& felâket doğuran mumyalar, belki d€ Mısırın başına felâket getirecek kor” kusu Nil memleketinde çok yer &t miştir, ECE!., Tefrika No. 58 — Mariya!.. — Rica ederim Faruk bey!.. — Peki, madem israr ediyorsun, susuyorum. ... Yıldızların ışık verdiği toprak yol- lardan yürümektedirler... Kuşlar, ötüşlerine devâm ediyorlar, Dalların üzerinde kımıldıyan yaprakları ayın ışığı altında kalmış, su birikintileri gibi parlıyor... Kız, ince lâciverd bir eteklik üzeri- ne, ipeklen yakası açık bir blüz giy- miş!.. Ayaklarında, gümüşi ipek ç0- raplar var... Düz siyah saçlarının arasına bazan küçük bir rüzgâr par- çası girerek, onları dağıtıyor... Kız 0 zaman kollarının altında nemli, eşmer gölgeler çizerek elleri ile saç- larını zaptetmeğe çelişiyor... — Fâruk bey; ne güzel bir gece değil mi? — Çok, çok güzel Mariya!.. Bir ağacın altını oturuyorlar... Tuna uzakta, ışıktan bir çizgi gibi. — Faruk bey; sizin memleketiniz- de de mehtaplar bu kadar güzel olur mu?.. — Memleketim güzelliği ile meş- hurdur dünyada, Mariya!.. — Göreceğiniz geldi Mi memleke- tinizi?.. — Bu kubbenin altında herkes ha- tırladıkça, kendi yuvası için kalbinde ince bir sızı duyar!.. Kız, yeşil gözlerini, Zzabitin kara gözlerine dikerek bakıyor... — Faruk bey; beni mi çok seviyor. sunuz, memleketinizi mi?.. Zabit gülüyor: — Neler soruyorsun Mariya?.. Bun- Jar öyle ayrı ayrı şeyler kİ!., v — Ayrı mayrı; siz benim sorduğum suale cevap verin şimdi!.. Beni mi çok seviyorsunuz, vatanınızı mi? — Seni de severim, vatanımı dal. — Hayır, hangimizi daha çok?.. — Mariya!.. Kız, dudaklarının üzerinde, yıldız- Yarın ışığını parlatarak gülüyor... — Ya bir gün ikimizden birini ter- cih etmek lâzım gelset. — Niçin, cevap vermiyorsunuz? için olacak!.. Öyle çocukça su- soruyorsun ki; insan âdeta ne iy ceğini şaşırıyor... — Şaşırmağa sebep yok Xi!.. Gayet basit; ya evet diyeceksiniz, ya hayır!.. — Mariya; bu öyle bir sual ki; ne tercih edebilirim, ne öbürünü!.. Vata- nımdan her şeye. rağmen. vazgeçe- mem!.. Senden ise ebediyyen ayrıla- maml,. Bunlar öyle biribirinden uzak, öyle karışık şeylerdir ki, mevzuu bah- sedilmesi bile doğru değil!., Kız acı acı gülüyor... — İşte aramızda büyük bir fark daha. Düşünün bir kere; sizin şim- di konuşmaktan bile ürktüğünüzü, ben korkmadan bir hamlede hay& tamla yaptım! Yerden kü toprağı eşiyor... Sonra yavaş yavaş başını kaldırıyor... yıldızlara bakıyor... — Ya, işte böyle Faruk bey diyor... Ayağa kalkıyor... Kollarını açarak | geriniyor... uğuyor... Parmakları ile gözlerini — Sant kaç oldu acaba, geç kalmıs | yalım?.. —on!.. — Eh, öyle ise dönelim artık!., — Sen bu gece çok neşesizsin Ma- riyal. Akşamdanberi bir defacık ol- sun gülmedir!.. Hep aksi şeyler, hep can sıkicı sözler konuştuk. Kabahat te benim ya, mânasız bahisler açarak buna sebep oldum. Masmafih yeter artık!.. Gül, haydi gül şimdi biraz Mariya!.. Somurtmak, hiç yakışmı- yor sana!.. Gül Ki gözlerinin içi par- evetdiyebilirim; ne hayir! NE Seni | Jasın, yanaklarının ortası çukur çu- bir çam dalı alarak | kur olsun!,. Sen benim neşem, haya” tım, heyecanımsın!. Biricik kızımsıD. bir tenemsin sen benimi!,, Kızı, birdenbire belinden yakalıya* rak çekiyor ve dizlerinin üzerine otur” tuyor!.. — Yapmayın Faruk bey; geç kal yoruz; gidelim arlık!,. Zabit dirlemiyo: Omuzlarından tutarak onu, göğsünün üstüne basir | ryor... Dudaklarından, yanakların dan, saçlarından öpüyor... — Haydi şimdi boynuma sarıl, seni Gökte parlıyan | de beni öp şöyle istiyedistiye bir kere gidelim!.. — Çocuk olmayın Faruk bey!. — Haydi öpsenet.. — Ooooi!., — Ne 07. kir. Zabit birdenbire onu dizlerinin ak tından yakalıyarak keldiriyor... Ki$ çırpınıyor... N — Birakın ayaklarımı Faruk bey? ne yapıyorsunuz?., Zabitin dinlediği yok!.. Parmaklar” hi, bu küçük, güzel kadın ayaklsr” nın üstünde mahsus dolaştırmağf, başlıyor... — Yapmayın. diyorum 8iz€; içim gıcıklanıyor!., Öpmiyecek misin? Pe ŞE A

Bu sayıdan diğer sayfalar: