27 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

27 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 AXŞAM 27 Ey PAZARTESİ KONUŞMALARI: Tarih Kongresi Bu satırları, bugün için olmaktan ! daha çok, ileri yıllar ve asırlarda ge- lecek nesiller için yazıyorum. Haya- tımız bakımından Türk tarihinin bu pek mühim günlerini, işilip anlatan değil, gözlle gören, yüreğile duyan ve Kafasile düşünen, o güzel günleri ya- şamak bahtiyarlığına ermiş bir insa- nan dilinden dinlesinler istiyorum. İs- | tiyorum ki erdikleri mesud, medeni- yetçe, kültürce yüksek hayatın temel İaşları atılırken yaşıyanlar, nasıl gör- düler, nasıl duydular ve nasıl düşün- düler; yakından bilsinler. Ve yine is- tiyorum ki bu satırlar, günlük bir ga- zete yazısı değil, yar doğup biğim ye- rimizi alacaklar için tarihi bir vesika olsun. Türk Tarih Kongresi, tarihten ön- ceki devirleri araştıran bilginlerin bu karanlık zaman enginlerinde yaktık- lav ışıklarla nokta nokta ayldınlatı!- mış sahaları bize göstererek başladı. Bu ışıklı noktalarda atalarımızı, ata- larımızın yarattıkları medeniyetin İ2- lerini gördük. Daha doğrusu binler ve binlerce sene önceki kendimizi gör- dük. Bu ışıklar biraz daha yaklaşın- ca,'aydınlanan saha büyüdü. Gördü- ğümüz eserlerde, kendimizi daha sa- | Tahatle seçebildik. Evlâdını unutmuş, kayıp bir baba ile babasım unutmuş, Kayıp bir evlâdın biribirlerini tanıyıp buluşmalarında ancak. hissedilebilen vuslât duygusuna erdik. Bulunan şey, esasen vardı. Fakat yaratıcılık, onu bulmak iştiyak, azim ve iradesindedir ki onu Atatürkün ir- şadile Alatürk devrini idrak eden ve önden feyiz alanlar gösterdiler. Şu- ursuzluğun tozları allında kalmış her | sey, o şeylerin gafli sahipleri için yokluktan başka ne mâna ifade eder Xi? Tarih kongresinde, bize tekaddüm €den gafil ve kendinden habersiz ata- ımızm şuursuzluğu silindi; yerine, bütün tarih ve tarihten önce devirler üstüne doğün şuur güneşi ziya ve sa- rahat saçtı. Kültür inkılâbımızla baş- liyan (yeniden doğuş) hareketinin, Tarih kongresinde en canlı bir tecel- Misine şahid olduk. Bunu yalnız biz görmedik. Pek çok memleketlerin kongreye iştirak eden değerli ve ünlü bilginleri de bunu gör- düler. Onların özlü, doğru ve samimi | kanaatleri de bulduğumuz hakikatin âlemşümul bir şehadeti oldu. Düşü- nülen dâva.doğru idi, bulunan haki- katler itiraz kabul etmiyordu. Türk medeniyeti, Orta Asyadan çıkmış ve cihanın dört bucağına yayılmıştı. Ha- rita üstündeki yürüyüş istikametleri- ni gösteren oklar, hakikat güneşinin en şe'ni bir şumından başka bir şey değildi. Nihayet bilginler, ellerindeki ilim yığını daha yakın, çok yakın devir. Yere tevcih ettiler. XVL asırda en yük- sek derecesine ermiş Osmanlı Tür«i- yesinin XVI, XVİLL ve XIX. asrım bize gösterdiler. Bu bir tarih keşeme- (AKŞAM) ın edebi romani keşi, bu bir mazi harabesi, bu bir ölüm kargaşalığı idi. Sayın tarih profesörü bayan Âfetin çok güzel ve çok doğru Söylediği gibi: «XIX. asır Osmanlı imparatorlu- ğunda her nevi buhran, ve: 1 — Dejenere olmuş bir hanedan, 2 — Fena İdare, 3 — İmparatorluk içinde isyanlar, 4 — Harici düşmanların istilâ ve 15- tismar faaliy Bütün bunlar rollerini oynuyor- | lârdis Tanzimat adamlarının yarım ıslâ- hatçılığını, fırtınalı havada devlet ge- misini kurtarmak için safra atmak- tan beşkâ bir çareye delâlet etmiyen çürük, çarık tedbirlerini ve nihayet bu Osmanlı gemisinin kayalara çarparak parça parça olmuş halini, bir sinema vuzubile, yaşlanan gözlerimizin önün- de canlandırdılar. Duyduğumuz acı, 6 yarım wlâhatçılara, devlet gemisini kurtarmak için safra atanlara değil, hayat ve istikbali düşünülmiyen, &c- larına şefkat, feryadlarına kulak ve- rilmiyen Türk milletine idi. Tarih Kongresinde Osmanlı impa- Tatorluğunun batışı faciasını ve yeni Türk Cumhuriyetinin doğuş destanını dinledik, Profesör bayan Âfet: «Zararlı müesseselerin ıslâhatla de- ğil, inkılâpla faydalı hale geleceğini bize, En Büyük Türk, yaparak öğretti. Türke istikidi veren el, ona kültür ha- yatının her safhasında ileri gitmenin bir zaruret olduğunu öğretiyor. Yeni hayatımızın ileri gidişindeki hızını ta- rihimizin derinliklerindeki kuvvete dayanarak aliyoruz.» Bözlerini söylerken, bir zamanlar padişahlara alkış tutulmuş kongre salonundaki bü âza, elektriklen- miş gibi ellerini birbirine vurarak ve pek çoğu gözlerindeki yaşları silmeğe bile kudret bulamıyarak gönülden kaynadı ve coştu. Hepsinin başı, kon- greye şeref veren Büyük İnsüna dön- müştü. Türk kültürünün Türk devletine her veçhile temel olduğu belirtilen bü anda, Türk Irfanının en naçiz bir hiz- metkârı olarak duyduğum heyecanı, bu satırlarda, bugün için olmaktan daha çok yarınki evlâdlarımız için ifade etmeği vazife sayıyorum. Bir saat önce biten Tarih Kongresi, ben- de, o hamleyi, o kudreti yarağtı kt kendimi bundan yüz, belki iki yüz sene sonra gelecek karakterli, bilgili, vatan ve millet duygularile kalbi do- lu çocuklarımızın arasında yaşıyor hissetmekteyim. Bugünün ümid bah- tiyarlığı beni yarınlara götürüyor. Eminim ki yarının bahtiyar Türk ey- lâdları da bizim duyduğumuz saadeti yaşıyabilmek için bize dönecek, bizi arıyacak ve bizi bulacaklardır. Hasan - Âli YÜCEL Tefrika No. 58 Mektep arkadaşları — Anlaşılıyor ki mesleğe alışman | için biraz kabine hayatında pişmen lâzım. Bu kadın İstanbulun tanınmış | zengin ailelerinden... Kendisinde bazı | ağrılar, sancılar hissetmiş, apandisit korkusile buraya gelmiş. Apandisit | bizce malim âraz göstermedikçe mü- dahaleye lüzum yoktur. Fakat her- | hangi bir müdahalenin hastaya za- rar vermesi de hatıra gelmez değil mi? Apandisit ameliyatı yapmak için mutlaka. tehlike devresine girmesi beklenmez.. Bu bayanı üzüntüden kurtarmak lâzımdır. İş daha ziyade pisikolojiktir. Anlıyor musun. Ben | ona: — Sizde apandisit yok!, Diyecek olsam belki de emin olm yacak ve bir başka operatöre gidecek. O meslektaşım benim gibi düşünmiye- bilir, Ve derhal müdahaleye lüzum gö- rür, Bu takdirde üçyüz liralık bir ame- Miyat yerini değiştirmiş olur, Doktor B. Hayrinin maksadmı an- yordum. Fenni bir mahzur olmıyan bilâkis ergeç patlak vermesi ihtimali yüzde bir bile olsa da herhangi bir tehlikeden hastayı kurtarmak için Bürhan Cahid müdahale taraftarı idi. Bunu anla- dım. Fakat gene sordum: — Kadında belki over'lerde bozuk. Onunla meşgul olmadınız. — O ayrı mesele. biz şimdi apandi- sit üzerinde konuştuk. İleride belki bir böbrek bir over mselesi ile de kar- şılaşabiliriz. Bunlarla ayrıca meşgul olmak lâzımdır. — Peki hocam. Başında Tümör olan hasta için neden derhal ameli- yat kararı vermediniz. — O nâsıl olsa ameliyat olacaktır. Fakat önce bizim asabiyeci arkadaş görsün. Radyografisi alınsın. Vaziyet adamakıllı tesbit edilsin. O zamana kadar hasta ölmez merak etme! Bun- Jar hem fenni ihtiyaçtır. Hem de böy- le hastalar da bizim öteki arkadaşla- rın da hakları vardır. Doktor B. Hayrinin sözlerini dik- katle dinledim. Şöhretini yapmak için yılların teo- rübelerinden istifade eden bu zeki adam muvatfakıyet yollarını bana, sa- mimi olarak anlatmakta tereddüd et- miyor, Geç vakit beni otomobille evime ge- Sıvas (Akşam) — Sıvas günden gü- ne güzelleşmektedir. Vilâyetin iktisa- di faaliyeti de yolundadır. Malatya - Sıvas hattı açıldıktan sonra iktisadi İ faaliyet daha ziyade canlanmıştır. Önümüzdeki haziranda Sıvas - Erzin- can demir yolile bağlanmış olacaktır. Şehrin imar ve tanzimine büyük bir hızla devam edilmektedir. Büyük Ön- der Atatürkün burada dikilecek hey- keli Türk istiklâlinin bir sembolu ola- caktır. Sıvasın çalışkan ve faal valisi B. Nazmi Toker bu heykel işine büyük bir ehemmiyet vermektedir. Atatürk heykeli Sıvasın en hâkim ve yüksek yeri olan kaleye rekzedile- tirinceye kadar hep bu mevzular üze- rins konuştuk. Bana arzu edersem kabinede beraber çalışabileceğimi, be- nim gibi bir yardımcıya ihtiyacı ol- duğunu söyledi. Kabul ettim. Onun, kendisine yardımcı olarak be- ni tercih etmesindeki sebep pek basit- ti. Şöhret yapmış doktorlar yanlarına kendilerine rakip yetişecek istidadda asistanlar almaktan çekinirler. Her * zaman ve her yerde böyle büyük ho- caların yanında çalışanların kendile- rini: m 'Profesör...(n muavini. — Operatör...ün sağ kolul. Gibi garib ve yersiz reklâmlarla ta- nındıkları malümdür. Operatör Hay- rinin beni yanına alması da bugün olduğu gibi yarın için de kendine ye- tişecek bir rakip ortaya çıkmasının önüne geçmek. O beni çalışkan ve dikkatli buldu. Bana ihtiyacı var. Fa- kat beni ne kadar yetiştirse kendisi için bir tehlike olamam. Çünkü... ka- dınım!, İ İşte eski, yeni genç ve yaşlı bütün İ meslektaşlarıma dudak büktüren ye- güne zayıf tarafım,., Bunu inkâr et- mek için kadınlığı erkeğin seviyesine çıkarmak ve mücadeleyi muayyen ve müsavi kuvvetlerle yapmak lizım. Bu yolda ne kadar yalnız olduğumu bili- yorum, Fakat yalnızlık insanın Cesa” Atatürkün heykeli Sıvasın en hâkim yeri Kaleye dikilecek Sıvas, önümüzdeki Haziranda şimendiferle Erzincana bağlanmış olacak B. Nâzımi Toker çalışma odasında sea cektir. Bu hususta tanzim edilen pro- je Dahiliye vekâletince tasdik edildik- ten sonra derhal inşaata başlanacak- tır, Sıvas ve çevresinde nafıa faaliyeti durmadan devam ediyor. Yeryer yeni yeni köprüler kurulmâkta, şöşeler, menfezler, açılmakta, yollar genişleti- lip tanzim edilmektedir. Sıvasın kültür sahasında hararetli bir çalışma kaynağı olan Halkevi me- saisini tanzim etmiş ve çalışmalarına hız vermiştir. Haftanın muayyen gün- lerde evde konferanslar, müsamereler ve temsiller verilmektedir. Tetini kamçılayan en büyük kuvvettir. “ Hastane İle kabine arasında başlıyan yehi çalışma hayatı günün bütün sa- atlerini meşgul ediyor. İlk hasta olarak bana ayırdığı Bur- #alının koluna yaptığım masaj bir hafta içinde tesirini gösterdi. Bunun- la meşgul olurken başka hastalar da çıkıyor. Doktor bana kabinede: ayrı bir oda da verdi, Hevesle çalıştığımı görünce o da memnun oluyor. Hastanede benim doktor B. Hayri ile beraber çalıştığımı öğrenen arka- daşlarda aşikâr kıskançlık izleri görü- yorum. Bu arads bazı çirkin dediko- dular da kulağıma geldi. Fakat dahâ mektebe ayak bastığım günden başlı- yan bu münasebefsizlikleri o kadar tabii görüyorum ki, sinirlenmiyorum. bile!. Bugün kabineye erkence geldim. Doktorun kütüphanesi çok işime ya- rıyor. Hastabakıcı kız henüz temizlik yapıyor. Bana: — Doktor bey telefon etti, Fransız KADIN KÖŞESİ Kadife şapka Siyah kadife şapka. Önüne kadi- feden bir fiyango ile açık mavi tüy konmuştur. Bu şapka sarı saçlılara yaraşmaktadır. EEE Yozgat valisi çok çalışıyor Halkın müracaatları ince- den inceye tedkik ediliyor Yözgad (Akşam) — Valimiz B. Ab- dullah Feyzi Gürel vilâyetimizde işe başladığı gündenberi halkın dilekleri- ni dinlemekte, her dilek ve şikâyet üzerinde tedkikat yaptırmakta, ve as- hsbı müracante tedkikatının netice- sini bildirmektedir. Vilâyetin gelir gider bütçesi üzerin- de uğraşarak tahsilâtı her ay arttır maktadır. Bu gelirlerin bütçedeki tahsisata gö- re, yerli yerine sarfedilmesine büyük bir ehemiyet vermekte, umümi yol ve köprülerin derhal keşiflerini yaptıra- rak ihalelerini icra ettirmektedir. Vali, bir yönden de köy işlerile s- kı bir surette alâkadar olmaktadır. Köylerimizin kalkınması için 937 plâ- nına göre yapılacak işleri göz önüne alarak köy muhtarlarını toplamış, plân mucibince yapılacak işler hak- kında görüşmeler yaparak direktifler vermiştir. Alâkadar devair direktörlerile bir- likte Boğazlıyan, Akdağ, Sorgun kaza” larını gezerek köylülerle yakından te- masta bulunmuş, geçid vermiyen köy yollarının ve yarım kalan okul inşag- tile, muhabere teminine imkân olmi- yan telefonların yaptırılması için si» kı emirler vermiş ve binnetice bu İş ler başarılmağa başlanmıştır. Belediye işlerinin yolunda ve düze ninde gitmesini teminen âzami mesaj sarfetmekte ve Belediyeye fevkalâde müzaheret göstermektedir. Bu meyan- da ekmeklerin hamur çıkmaması ve taşlı unların kullanılmaması için sıkı tertibat almıştır. salâhiyeti vermemiştir. Cevap vermedim. Hastanede olsun, kliniklerde olsun hemşirelerden birçok şeyler öğrenmek mümkündür. Fakat insanın pek ça- bük lâübeli olmasını seven ve bece- ren hastabakıcılarla yüz göz olmayı istemediğim için pek ihtiyatlı davra- nırım, Cevap bermediğimi görünce kendi kendine konuşur gibi hem kanapele- rin tozunu almakta hem de çene çal- makta devam etti: — Eksik olmasın bizim doktor bey de geçinilir gibi adam değildir. Kolay kolay insan beğenmez. Ben gelinceye kadar belki otuz hastabakıcı değiştir- miş, Sağ olsun titiz, huysuz adamdır. Eli de oldukça sıkıdır. Yüz kazanırsa kırk yer. Ne masrafı olacak bekâr &dam. Çoluk yok çocuk yok. Amma kimbilir elbette gizli gizli birşeyler yapar. Zaten kadın hastalar içinde onun peşinden koşan eksik olmaz. Ge- hastanesinde bir ameliyatı olduğu için ben gelinceye kadar hastaları Cevva- le hanım idare etsin!, Dedi. Ve arkasından şu haberi verdi: — Doktorun size çok itimadı var. Şimdiye kadar hiç bir asistanına bu çen yıl bir hasta türemişti. Hiç birşeyi yoktu. Fakat hergün viziteye gelirdi. Doktora hiç değilse beş yüz lira vizite parası verdi, Beni de bahşişsiz bırak» mazdı, Sonra ne oldu bilmem, Doktor seyahate çıkmıştı. Dönüşte © kadın görünmedi. * (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: