13 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

13 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fahire uzun zamandanberi Y Yaşıyordu, Dört sene evvel kocası ö: dükten sonrs. hayatına hiç bir erkek girmemişti, Bazan yalnızlığını pek Ziyade hissettiği olurdu. İyi bir musi- ki dinlerken, güzel bir mehtab seyre- | derken içinde garib garib duyguların | doğduğunu farkederdi. Fakat her ş6- Ye rağmen bu sessiz, bu rahat ni boz vermişti. İşte o günü gene Fahirenin yalnız- lığını san derece den biriydi. Hizmet, işti. Dışarıda gayet güzel, güneşli bir gün vardı. Geniş pencerelerden giren bol güneş ışığının altında genç kadın divana uzanmış düşünüyordu. Bir si- gara yaktı. Can sıkınlısını gidermek İçin radyoyu açlı. Radyoda, çok uzak- Jarda kalın bir erkek sesi aşk şarkıları söylüyordu. Şarkı bitti. Radyoda bir alkıştır koptu. Fahire kendi kendine: — Herkes eğleniyor... dedi, çok uzak- Yardaki, dünyanın bir ucundaki insan- Jar bil, Hiç bir gün camı bu derece sıkılma- Muştı. Güzel, güneşli bir günde, koca- man bir apartımanda yapayalnız bir genç kadının nasıl canı sıkılmazdı, Hiç bir gün bu derece yalnızlığını, ha- Yatının bomboş geçtiğini hissetme- Mmişti. Artık can sıkıntısından patlıyacak bir hale geldiği zaman telefon çaldı. Telefona âdeta heyecanla uzandı. Bel- Ki bir arkadaşı onu arıyordu. Hiç de- ğilse iki kelime konuşur can sıkınfı- #ını biraz giderirdi. Telefonu açtı, Tip- Kı biraz evvel radyoda kendisini heye- cana düşüren kalın sese pek benziyen bir erkek sesi; — Allo.. dedi. Fahire hayal sukutu- na uğramıştı, Onu arıyan arkadaşı fi- lân değildi. Muhakkak biri yanlış nu- mara çevirmişti, Yazık telefonda iki üç lâf da edemiyecekti, Fahire de «Allol.» diye cevap verdi, Karşısmda- ki erkek sesi büsbütün tatlılaşarak sordu: — Dünyanın en güzel kadını ile mi | konuşuyorum?.. Fahire kahkahayı kopâracaktı. — Yanlış numaâra çevirdiniz... diye kapatmak istedi. Fakat tam bu esna- da aklına bir şeytanlık geldi. Karşı- Sındaki adam şüphe yok ki yanlış nu- mara çevirmişti. O kendisini tanımı- yordu. Fahire de bu erkeği bilmiyor- du. Sanki bu meçhul adamla biraz konuşsa ne çıkardı? Bunda ne tehlike yardı? Hayatta bir daha karşı karşıya gelmiyecek olduktan sonra... Hem Fa- hirenin bugün o derece canı sılıyordu. ki... Mümkün olsa duvarlarla konuşa- caktı. İşte can sıkıntısını gidermek için yanlış çevrilen bir telefon numa- rası onun önüne bulunmaz bir fırsat getirmişti. Bu fırsattan neden istifa- de edememeliydi?.. Sonra bütün bun- lardan başka meçhul erkek sözüne «dünyanın en güzel kadını ile mi ko- nuşdyorum?» diye başlamıştı. Fahire- nin güzel kulakları çoktanberi böyle parlak aşk cümleleri işitmemişti. Bu sözleri karşılıklı oturup ta bir erkek- ten dinlemek son derece tehlike ola- bilirdi, Fakat biribirinin yüzünü gör- meden ve hiç bir zaman görmiyecek olduktan sonra bundan ne çıkardı. Şimdi karşısındakinin tereddüdü- nü görünce meçhul erkeğin sesi tek- Tarlıyordu: — Dünyanın en güzel kadını ile mi konuşuyorum?... Fahire telefonun önünde güldü ve cevap verdi: — Bu sorduğunuza «evet» diyecek olursam kendimi fazla beğenmiş ol- maz mıyım?.. Fahire gülüyordu. Telefondaki er- kek buna doğrudan doğruya cevap vermeği: — Ne güzel gülüyorsun... Şairlerin «billür gülüş» dedikleri mutlaka bu olacak... Hiç bir musiki senin bu gü- lüşünün sesi kadar güzel değildir, ne olur bir kerecik gül Ayşe... Fahire düşündü. Demek karşısında» ki erkek Ayşe isminde bir kadını arı- yordu. Meçhul erkek sözüne devam etti: — Ayşe... Nihayet taşındım. Yeni aparlımanımı görünce pek beğenecek- sin. Tam senin istediğin gibi... Yatak odam Boğaza, bakıyor. Yatağın için den Şirket vapurlarını seyretmek ka», bil. Düşün bir kere geceleri burada ne şairane rüp perdeleri aç ışıklar içinde geçen vapurları seyrede- ceğim... Düşün bu dekor içinde ne gü- zel serişilir. Bugün bana geleceksin değil mi? Öyle sözleşmiştik. Fahirenin şimdi ları büsbütün ka — Evet, dedi, geleceği — Ama sana yeni apartımanımı ta- rif edeyim... Böyle söy geçer... öyliyerek telefondaki erkek Fahirenin evvelâ kendi semtini, sonra da genç kadının oturduğu apartıma- nı tarif etti ve: — Bu aparlımana çıkınca «5» nu- marâ... Fahire şimdi “büsbütün hayretler içinde kalmıştı. «5» numara yanında- ki daire idi. Kendisi «4» numarada oturuyordu. Dün oraya genç bir ada- mın taşındığını görmüştü. Demek «dünyanın en güzel kadını ile mi ko- nuşuyorumu diye söze başlıyan ya- nındaki daireye taşman uzun boylu, güzel gözlü gençti. O telefonda: — Anladın mı Ayşe.. diyordu. 5 dedi, numara... Sabırsızlıkla bekliyorum. Yarım saate kader buradasın değil r0i?., Fahire artık bu kadar konuştuktan sonra «yanılıyorsunuz. Ben Ayşe de- gilim!» diyemezdi. Hafif bir sesle: — Peki, dedi, yarım saate kadar oradayım!.. — Allaha ısmarladık şekerim. “Telefonda uzun bir öpücük sesi çın- ladı, Fahire son derece şaşırmıştı. Bn başkasına ait olan fakat yanlışlıkla kendisine yollanan öpücük onu ser- sem etmişti. Telefonu kapaltıklan sonra kendi kendine: «Ben ne yap- tım!» dedi. Fakat sonra «adamı sen- de.» gibiye omuzlarını silkti.. İşte kendisine aradığından âlâ bir eğlen- ce çıkmıştı, Şimdi balkondan sabırsız bir halde bekliyen zavallı delikanlıyı ne güzel seyredebilirdi. Fakat ona bü- yük bir fenalık et: Zavallı boş yere bekleyip du: tu. Fahire buna da omuz silkti. Sanki kendisinin canı yok mıydı? Gendi kaç senedir. aşka, maceraya gönlünün kapılarını kapa- mıştı. Varsmlar onlar da bir gün se- vişmesinler... Fakat uzun boylu genç, ,bir kadına ne kadar tatlı tatlı şeyler söylemesini biliyordu. Yavaşça balko- na çıktı. Şimdi komşunun odası tabak gibi görünüyordu. Sırtına, şık ipekli bir Topdöşambr giymişti. Saçlarını gayet iyi taramıştı. Bu ropdöşambr içinde delikanlı bir kat daha güzelleş- mişti. Fahire onun heyecanla odasında do- Yaşlığını gürüyor, kendi kendine; Biçare!.. diyordu, ne kadar da heyecan içinde... Halbuki bilse... Ayşe- nin bugün hiç gelmiyeceğini bilse... Delikanlının heyecanını gördükçe Fahirenin güleceği çıkıyordu. Nihayet akşam oldu. Genç kadın içeriye çekil- di. Şimdi onun odasından da yatağı- nın içinden, telefonda komşusunun tarif ettiği gibi, Boğaz, Şirket vapur- ları görünüyordu. Delikanlı telefon- da: — Düşün, bu dekor içinde ne güzel vişilir!.. demişti. Şimdi mütemadi- yen bu cümle Fabirenin kulaklarında çınlıyordu. Sanki biri kulağına iğil- miş, kalın fakat tatlı bir erkek sesile İ yavaşça mütemadiyen: — Düşüm, diyordu, bu dekor içinde ne güzel sevişilir!.. Yanlış bir telefon konuşması Fahi- reyi âdeta bambaşka bir, kadın yap- mıştı, Bu apartımanında yapayalmz geçen gecede neler neler düşünmü- yordu. Ertesi günü yanındaki apartı- manda çıt olsa kendi kendine « içeriye Ayşe geldi... Belki de şu esna- da sevişiyorlar!..» diyordu. Baş, e grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal Lâkin ertesi gün öğleden sonra tek- rar telefon çaldı, Gene aynı ses: — Dünyanın en güzel fakat en ha- in kadını ile mi konuşuyorum!., diye söze başladı. Fahire bugün de bozma- dı. Konuşmağa başladı. Komşusu: — Ayşe, dedi, dün niçin gelmedin?. Tevekkeli sen buna geçen gün «al şu telefon numaramı... Bana telefon edersin... Apartımana yeni telefon al- dım.» diye elime numarayı sokuştur- madın.. demek bundan sonra bütün arkadaşlığımız telefonla konuşmak- tan ibaret kalacak... Keşki şu telefo- nu evine almasaydın da bu numarayı da benim elime sokuşturmasaydın... Fahire o zaman rmişti. Yahut komşusu Ayşenin m marasını yanlış kaydetmişti... Bu nu- mara da kendi telefonunun numarası idi, O günü de uzun uzun konuştular, Fahire Ayşenin ağzından dün geleme- diği için bir mazeret uydurdu. Telefon konuşmaları bir-iki gün daha devam etti, Fahire komşusunun bu işin farkına nasıl varmadığını me- rak ediyordu. Kaç gündenberi deli- kanlı Ayşeyi görmüyor mıydı? Ayşe ona yanlışlığı söylememiş miydi? Tu- haf şey... Bu işte bir geaiblik vardı. Fakat Fahire tamamile başka bir kadın olmuştu. Şimdi yattığı yerden Boğaz vapurlarının ışıklarını görür- ken kalbinde yeni çırpıntılar hissedi- | yordu. Sonra komşusunun telefon ar- | kadaşlığına çok alışmıştı. Yalnız bir | İ paşa sağ iken, Romaya şey canını sıkıyordu, Ayşenin gölgesi altında onunla konuşmak... Nihayet bir gün komşusile konuşurken ona; Siz kiminle konuştuğunuzu bii- miyorsunuz!.. dedi, telefondaki ses: - Biliyorum... Dünyanın en güzel kadını ile konuşuyorum... dedi. Fahire sordu: — Peki.. bu kâdırın ismi nedir? Telefondaki ses cevap verdi: Fahire şaşkınlıktan az daha telefo- nu elinden düşürecekti. Komşusu de- vam etti; Fahire... Seni daha bu apartımana taşınmadan görür ve çok beğenirdim. Seninle komşu olunca aklıma bu hile geldi. Telefon rehberinden numaranı öğrendim... Telefon ettim, Yoksa ha- yatımda ne Ayşe var, ne Fatma... Sırf seni meşgul etmek için bunları yap- tım. Bana kızmadm ya.. cevap ver. kızmadın ya... Fahire; — Kızmadım.. diyerek güldü. — Ne güzel gülüyorsun. şairlerin «billâr gülüş» dedikleri gibi.. kuzum bir kere daha gül. Fahire bir kere daha güldü... (Bir yıldız) Türkiye o Ecnebi 1400 kuruş 7700 Kurup SAYLIK 750 » 1450 $ AYLIK 1 AYLIK Posta Hilhadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç — aylığı 1000 kuruştur. kuruşluk pul gündermek lâzımdır. 4 İmsak Güneş Öğle Ikımıl Akşam Yal E. 1210 152 75 9421200 14 Va, 53 645 TLĞR 138 1683 Jİ Tü Babiâli civarı Acırmusluk So. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat! Taklitlerinden sakıniniz. Türk denizcileri, | gecesini Tarihi Salih reis güvertede yalnızdı. Kılıç Ali paşa arka kasaraya Çe- kilmişti. Bir saat sonra her iki adanın âr- kasını da gözden geçirmiş olacaklardı. ların arkasına çıkacak ve oralarda ba- ukçılık yapan bir kaç yerliden Kara Mihalin gelip gelmediğini cekti, Salih reisin kulaklarında hâlâ kaptan paşanın sözleri çınlıyordu: « — Orduyu ve donanmayı bana bıraksalar, Romaya girerdim!» Salih reis bu sözleri tekrarlarken tüyleri ürperiyordu. Kılıç Ali paşa seksen yaşını buldu- ğu halde büyük ve tehlikeli seferler- den yılmıyacak kadar cesur ve me- tin görünüyordu. Kaptan paşa bu sözleri söylerken, Salik reis, kırk yıl lık denizcilik hayatında yaptığı 18- dakârlıkların şimdi bir hiç olduğu- nu anlıyordu. Bu büyük ve cihan değer ülkünün karşısında bir gömi- cinin gösterdiği yararlıkların ne de- İ geri vardı? Salih reis: — Bu işl Barbaros ta düşünmüş- tü. Fakat ömrü vefa etmedi. Kılıç Ali girecek ordu Aydın reis maiyeti ile birlikte ada- | öğrene- | ile bu «Kara cübbelilerr yurduna ben de ayak atabilirsem, ne mutlu ba- nal Diye söyleniyordu. Öyle ya.. İspanya krali Filip: «—; Ben, elimden gelse, bir yılbaşı İstanbulda geçirmek iste- rim's Diyerek türklere karşı beslediği kini alenen izhar etmekten çekinmi- yor da, Kılıç Ali paşa ve onun etrafın- dakiler bu arzularını açığa vurmak- tan niçin korkuyorlardı? Arşipel adaları arkasında.. Aydın rels, adamlarile beraber Ki- ris adasının arka yakasında karaya çıkmıştı. Türk gemileri üç yüz metre açıkta dolaşıyorlardı. Kara Mihalin en çok buradan ada- ya girdiği umuluyordu. Aydın reis ve arkadaşları bu ade- nın arkasına İlk defa çıkıyorları Sahilde görünen seyrek balıkçı kulü- belerinde oturanlar acaba burada yalnız balıkçılıkla mı yaşıyorlardı? Aydın rels karaya ayak basar bas- maz bu nokta üzerinde durmak is- tedi, “Balıkçı kulübelerinden birinin önünde toplandılar, Ayak sesini duyan orta yaşlı, iri boylu bir adalı kapıdan, başını çı- kardı ve büyük bir soğukkanlılıkla seslendi: — Ne arıyorsunuz burada? Balıkçının dilinden anlıyan deniz- cilerden biri yavaşça kulübenin önü- ne yaklaştı: — Kara Mihal buradan geçmiş di- yorlar. Ne tarafa gittiğini öğrenmek istiyoruz? Balıkçı biçimini bozmadan verdi: — Kara Mihal bu yollardan yü rTüyemez. Şehrin açık kapısı durur. ken, sarp dağ yollarından gitmeğe ne lüzum var? Aydın reis sert birtavıla ba- gırdı: — Yalan söyleme... Onun bura- ya çıktığını görenler var! — Ben görmedim. cevap — Görmedinse bile bize hakiketi söyle: O, her zaman bu yoldan mi işler? — Dedim ya... Onun burada işi yok, Biz onun yalnız adını İşitiriz. — Yalan sölyüyorsun! Enseni ok- şamadan, bize yardım et! Sana para ve değerli bir çok hediyeler vereceğiz, Adalı omuzlarını kaldırdı: — Benim bunlara ihtiyacım yok. Ben bir fakir balıkçıyım, Bildikleri. mi söyledim. Bana Korkunç Filipi sorsaydınız, size onun hakkında bil. diklerimi söylerdim! , KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli mama Tefrika No. 57 adanın arkasında Kara Mihalin izini ararken, Korkunç Filipin hazinesile karşılaştılar 1 — Ne diyorsun... sen tanıyor musun? Balıkçı içini çekerek mırıldandı; — Onu, benden iyi kimse tanımaz. Filip, benim aslan gibi, biricik kar- deşimin karnını deşti. Ah,onu bir kere ele geçirebilsem... Aydın reis, arkadaşlarına: — Çocuklar! Dedi - ne ararken, ne bulduk! Kara Mihalin izini bulamaz- sak, hiç olmazsa Filipin nereye gındığını öğrenelim. - Acaba bu adamın söyledikleri doğru mu? — İçten gelen bir acı ile söylüyor... Hele yüzündeki çizgilere bakın! Birdenbire, kardeşinin hatıralarını güz önüne getirerek ne kadar sarsıl- dı. Ondan bir çok şeyler öğrenebile- ceğimizi umuyorum. Aydın reis, balıkçının omuzunu ok“ şadı: — Sen, temiz yürekli bir adama benziyorsun! Bize onun hakkında bildiklerini de anlatırsan memnun oluruz. Demek Korkunç Filip senin Korkunç Filipi si- | kardeşini öldürdü, öyle mi? — Evet, Hem de çok haksız yere, — O, bizim de düşmeanımızdır. Ge- çenlerde onunla denizde cenge tu- tuşmuştuk, Gemisini batırdık.. Fa- kat, kendisi kurtulup kaptı. Balıkçı her şeyi biliyormuş gibi, ha- zin ve mânalı bir tavırla başını sal- Yadı: — Korsanlar kralı (Alvaro) şimdi salıp açıldı, gitti. Eğer karaya ayak bassaydı, bir daha gemiye dönemiye- cekti, Türk denizcileri heyecan içinde, hepsi birden bağrıştılar: — Vay alçak vay... Demek, bir kaç gün evvel büraya geldi ha?... — Evet. Bir hafta bile olmadı. Bir akşam güneş batarken geldi. İki saat kadar kaldı, işini bitirip gitti. — Bir daha ne zaman gelir acg- ba?... Ne zaman parası biterse... Aydın reis, bütün korsanların al- tır servetlerini bu adalarda gizle diklerini bildiği için, bu hâber kar- şısında fazla hayret etmemişti, Fa- kat, Korkunç Filipin bu kadar zen- gin olduğunu bilmiyordu. — Onun bürada çok altını var mı? Balıçkı gülerek başımı salladı: — O, korsanların hepsinden “çok zengindir. — Nerede durur onun ailesi — Burada... Denizciler birbirlerine bakıştılar, © Aydın reis: — Onun âltınlarını ele geçiremez- miyiz? Dedi. Balıkçı, kardeşinin intika- mini almak hırsile gözlerini açtı: — Onun altınlarının sakh olduğu mahzeni burada iki kişi bilir. — Kimüir onla? — Birisi, o mahzenin bekçisi... — Ya öteki?... Adalı sağ elini göğsüne götürerek: — Ben.. Diye başını salladı. Aydın reis şimdi, tesadüfün kar şılaştırdığı bu saf adamla biraz da- ha samimi olmağa karar vermiş gö- Tünüyordu. — Bize o mahzeni gösterirsen, s6 ni ölümden kurtarırız, dedi, Türk donanması bütün adaları sarmıştır, Biraz sonra buralarıtopa tutacağız. Ne mahzen kalacak, ne kulübeniz... Hepsini, her tarafı yerle bir yapacas ğz. Bunlara meydan kalmadan, haydi ge), bize yardım et! — Korkanm...

Bu sayıdan diğer sayfalar: