10 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

10 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e i — Berlin mektupları Schwarzenbergte bir oymacılık sergisi açıldı Berlin (Hususi muhabirimizden) — Baksonyada «Erzgebirg» vilâyeti mül- hakatından «Schwarzenbetg» de bir oymacılık sergisi açılmıştır. Yapılan davet üzerine bu sergiyi ziyaret ettim. 60 kadar ecnebi gazetecisine hususi bir vagon tahsis edilmişti. Dört saat kadar süren ve ilk merhale olarak «Zwickau» da nihayet bulan bu seya- hat şen arkadaşlar yüzünden pek ne- şeli geçti. Belediye dairesinde, pek büyük bir samimiyet ve misafirperverlikle bizi karşılıyan belediye reisi, küçük bir hitabede bulundu. Memleket hakkın- da ticari, sınai, ve iktisadi bazı malü- mat verdi ve ziyaretimizin neticesin- den iyi intibalarla avdet etmemiz için halisane temennilerde bulundu. Bir hatıra olmak üzere de yakalara takı- İ i lacak birer iğne verdi. Belediye daire- | sinden ayrıldıktan sonra, aşağıda bek- Hyen otobüslere bindik. «Radiumu banyolarile son zamanlarda pek ziya- de şöhret kazanan «Oberschlema» ka- sabasına gittik. Burası dağlık bir yer- dir. Dağlar üstüne serpilmiş, etrafları ağaçlar ve bahçelerle çevrilmiş köşk- ler pek lâtifti. Geceyi burada geçire- ceğimiz için, tahsis edilen villalarda, el çantalarımızı, ağırlıklarımızı birak- tıktan sonra iki sene evvelisi yepyeni inşa edilmiş ve asrın bütün medeni ih- tiyaçlarını hakkile sinesine sindirmiş olan «Radium banyoları» otelinde mü- kellef bir öğle yemeği yedik. Sergiyi idâre eden ve misafirlerin, her cihet- ten İstirahatlerini temin etmek için yorulmak bilmez bir azim ile gayret sarfeden Her «Neumann» 25 ile 30 ara- larında tahmin ettiğim bu genç. faal, işgüzar zat, gayet selis bir ifade ve dalma beşaşetini muhafaza eyliyen bir çehre İle, misafirleri samimiyetle se- Jâmlamış, gerek Oberschlema ve ge- rekse bilâhare ziyaret edilecek olan oymacılık sergisi hakkında slâka uyan- dırıcı malümat vermiştir. Ezcümle Erzgebirg vilâyeti ve mülhakatı aha- Jisinin hilkaten sanatkâr olduklarını sekiz yaşında bir çocuğun, hiç bir reh- beri, hiç bir mektebi olmadan rasgele eline geçirdiği bir bıçakla bir tahta parçasım oyarak ona bir şekil verdiği- ni, ve sinni ileriledikçe, sanat husu- sundaki terakkinin de o nisbette art- tığını, ve bazan harikalar yaptıkları- ni, herhangi bir fabrikada çalışan bir işçinin, en büyük eğlencesinin oyma- cilık olduğunu anlattı. Eski zamanlar- da daha müterakki olan - bu sanatin müruru zamanla inhitata yüz tuttu- ğunu gören mahalli hükümeti hemen faaliyete geçerek, sanati bu inhitattan kurtarmağa çalışmış ve yaptığı mü- him, geniş propagandalar, nakdi fe- dakârlıkiar sayesinde buna da mü- vaffak olmuştur. Yazan: Perihan Parla — Katil benim! Onu mesul etmeyi- niz! Enisi ben öldürdüm! Beni mah- küm ediniz! Koca salon sessiz bir heyecan için- de hayret ve dehşetle onu dinliyordu. Hâkim: — Yaklaşınız. dedi, Genç adam koşar gibi parmaklıkla- rın yanma kadar geldi, geniş omuzla- rı helecandan âdeta sarsılıyordu. Hâkim sordu; — İsminiz nedir? Siz kimsiniz? — İsmim Cehdi. Günlerdenberi su- allerinize muhatab olan maznunun sevgilisiyim! Genç cezacı, dudaklarını hafifçe kı- . viran bir tebessümle cevap verdi: «— İki gün evvel Lozandaki bir mes- lektaşımdan aldığım mektup postada gecikmiş olsaydı belki bu iktarınıza itimad edebilirdim. Fakat tamamile masum olduğunuzu ifade eden bu ya- ılar muhterem arkadaşlarım tarafın- dan da evvelce okunmuş olduğu için beyeti hâkime hakikatten çok uzak olan sözlerinize maalesef İnanmamış- tari Meselenin efkârı umumiye mu- GÖNÜL HINCI Sergi, hakkile takdirlere şayeste bir sanat camiasıdır. Sanatkârane yapıl- mış öyle oyma işleri vardır ki, insan dakikaları camekânların önünden Beni en ziyade alâkalan- dıran eserlerden birisi, maalesef res- mini elde edemediğim bir çiflik man- zarasile bir de bir çift minyatür ke- mandi. Çiflikte hiç bir şey unutulma- mışlı. Kulübelerinden ahırlarına, te- vuklarından horozlarına, ördeklerin- den kazlarına, beygirlerinden öküzle- rine, köpeklerine varıncıya kadar her şey o kadar mücessem bir sürette tas- ir edilmişti, ki hayret etmemek kabil olamıyordu. Hele minyatür kemanlar, cidden bir şaheserdi. Heyeti umumiye- si beş santimetreyi geçmiyen bü kü- çük, minimini kemanlar, - hakiki bir kemandan farklı değildiler. Kemanı akord edecek çiviler bile mütöharrik- ti. Ona göre bir yay, ö yayı idare ede- bilecek bir el ve parmaklar olsa, Bet- hovenin en iyi parçalarını çalmak imkânı olacaktır sanırım, Akşam yemeği «Krauss fabrikası- nın, bin Kişiden fazla bir halkı istiab edebilecek bir salonunda verilmiştir. Yemekte bin kişiden fazla da halk var- dı. Mıntaka reisinin ve Her Krausın nutuklarından sonra, sergide eşya teş- hir edenlerden birinciliği, ikinciliği ve üçüncülüğü kazananlara birer şehâ- detname ile madalyalar tevzi edil miştir. İnsan kendisini bu muhitte hiç te yabancı sanmıyor. Hemen alışı- veriliyor. Herkes şen, şatır, güler yüz- Tü, hoş sözlü, muttasıl şarkı okuyor, sigarını, sigarasını, piposunu tellendi- riyor, gülüyor, eğleniyor, içip içip sızı- yor, Sabahım'dördüne kadar süren bu ziyafet, ve hususile gösterilen misa- firperverlik hepimizde iyi intibalar bırakmışlar. Pazar sabahı saat onda başlıyan otobüs seyahati, bizi dağlarla, bayır- larla, memleketin görülecek, sevilecek yerlerile tanıştırdı. Hattâ karlarla da tanıştık, seviştik ve öpüştük... Fakat bu büseler pek soğuktu. Öğle yemeği Aierbergde, ikinci kahvaltısı da «Ave» olmuştur. Çay esnasında mıntaka reisi pek nazikâ- ne İltifatlarda bulunmuştur. Serginin ruhu mesabesinde olan Her Kraüs da orada hazırdı. Sergi müdürü Her Neumann maârifetile misafirlere, mem- leket hatırası olmak üzere, kadın eliş- leri hediye edilmiştir. İki gün süren bu seyahat esnasın- da, Berlinden itibaren bize refakat eden ve istirahat esbabını temine ça- ışan Her Giese ile, Erzgebirg mıntaka reisi Her Mustehmanna, sergi reisi ve hâmisi Her Kraüssa ve bize pek alâka uyandırıcı malümat vermek hususun- da büyük gayretler sarfeden Her Neu- manna teşekkür etmek bir borçtur. Z.B. 'Tefrika No. 26 münasib olacağından bu mektubun alenen okunmasında bir mahzur yok- tur, Bunun üzerine âzadan biri dosya- nın içinden bulup çıkardığı büyücek bir zarfı zabıt kâtibine uzattı. Şimdi bütün gözler bir noktaya di- kilmiş, bütün kalbler halecan ve hay- ret içinde bu mektubun muhteviya- tmu öğrenmek tecessüsile çarpıyor. Salonda mevtai bir süküt, boğucu bir hava var.. Kâtibin sesi titrek bir ahenkle yük- seliyor: #sw Dün sabah (Türk Talebe ce- miyeti» nin kütüpane salonunda otur- muş, mütalea ile meşgul bulunuyor. dum. Ayni masada, biraz ileride bir kaç hafta evvel tanıştığım ve hemen her gün görüştüğüm Cehdi isminde bir genç oturuyordu. Postadan yeni çikan İstanbul gazetelerinden birini okumağa başlar başlamaz bir sayha çıkardı ve: «Eyvah zavallı Banu!» di- ye haykırdı. Hayretle kendisine yak» laştını ve ne olduğunu anlamak iste dim. Fakat o kadar kendinde değildi | tavrile söze başlıyor: lAfrodis yas harabelerinde birçok spikeri bulundu Bunlar Izmir Devlet müzesine gön- derilerek orada muhafaza edilecek iz Ka İN <0 Afrodit mabedindeki yeni bulunan Romen Meduz portresine alt bir resim Aydın (Akşam) — Tarihten önce- ki devrelerde Ege bölgesinde yaşıyan Türklerin ve diğer kavimlerin yarat- tıkları medeniyet eserlerinin çoğu Yi- lâyetimizde toplanmıştır. Aydın vilâ- yetinin her köşe ve bucağında bun- lardan birisine raslamak mümkün- dür. Tarih bakımından çok büyük kıymet ve ehemmiyeti olan bu âbi- delerin zamanımıza kadar mevcudi- yetlerini muhafaza etmelerini dünya ilim âlemi, eski Türklerin bu gibi eserleri toprağa gömerek muhafaza etmelerine borçludur. Ecdadın bize yadigâr bıraktığı bu hazinelerin kıy- metini takdir edemiyen sultanlar idaresi bunlardan bir çok kıymetli parçaların yabancı müzelere kaçını- masına göz yummuştu. Vilâyetimizde evvelce meydana çi- karılan eserler, Didim mabedile Mi- let, Piriyen şehirleri ve Afrodit şehir ve mabedidir. Bunlardan başka he- nüz kazma değmemiş birçok tarih hazineleri olduğu gibi yukarıda sayı- lan mabed ve şehirlerde de hafriyat işi tamamlanmış . sayılamaz, Bunda isabet de“vardır. Çünkü ecnebi âlim- ler, meydana çıkardıkları eserlerin en kıymetlilerini kendi müzelerine aşır- mışlar, bunlardan pek azı İstanbul müzesine nakledilebilmiştir. 1902 ve 1912 yıllarında Karacasuda Geyre köyündeki Afrodit harabelerinde araş- tırma yapan Fransiz âlimlerine" ter- fik edilen hükümet komiseri Deniz- ide kalarak hafriyat işlerine pek â3 alâka gösterirken birçok kiymetli eserlerin Luvr müzesine gittiğini o civar halkı pek âlâ hatırlamaktadır- lar. Didim mabedi kapısı, bütün te- ferrüatile bugün Berlin müzesini ği lemektedir. - Afrodit mabedinin bulunduğu Af- rodisyas şehri harabelerinde, Cüm- huriyet hükümetinin müsaadesile son günlerde İtalyan âlimlerinden 'B. C. Takobi tarafından yapılan araş- tırmalarda yeniden birçok mühim ) eserler meydana çıkafılmıştır. Bun- | lardan bir küçük taşın bile ziyaına meydan verilmeden tamami Ege böl- gesi kültür belgelerini toplıyan İz- mir Devlet müzesine gönderilecektir. Bugüne kadar çıkarılan eserler, sütun üzerinde duran yüksek kabart- ma heykeller, firizler ve kornişlerden #barettir. Milâddan sonra birinci a$- ra ald olduğu anlaşılan bu çok kıy- metli eserler, Anadolunun yerli s8- natkârları tarafından yapılan nadir kabartmalar o zamanın zövk ve his inceliğinin bir milyarı sayılmaktadır. Vilâyetimizin diğer yerlerinde ya- püacak hafriyatlarda, tarihin henüz bilinmiyen birçok noktalarını aydın- latacak, Türk tarih tezinin bütün el- han #limlerince hayranlık ve tak- dirle karşılanan ehemmiyetini daha ziyade tebarüz ettirecektir. «Gitmeli. onu kurtarmalıyım..» diye- rek yerinden fırladı ve koşarak çıkıp gitti. Gâzeteleri tetkik etmeğe başladım, zavallı genci bu derece yeise sevkeden haberin ne olduğunu öğrenmek isti- yordum. İlk sahifede büyük başlıklar- la göze çarpan bir cinayet üzerinde tevakkuf ettim. Bütün tafsilâtı oku- yurca şüphem kalmadı: Telâffuz edi. len isim bu cinayetin faili olmakla maznun genç kıza aitti. Davanın sizin mahkemeye aidiyetini görünce bana bu hususta malümat vermeni rica et- mekten kendimi alamadım. Cehdinin maznunla bir karabeti mi var? Nişan- hı bir kız olduğuna göre (sevgilisi mi?) diyemiyorum. Velhasıl bu vaka beni son derece alâkadar etti; Beni tenvir edeceğini ümid ediyorum...» Genç adam gözleri yerde her tara- fını bir alev sarmış gibi mektubu din- Miyordu.. maznun Ani ve sürekli hele- canlardan büsbütün sararıp solmuş, çok sevdiği İnsanın bu büyük feda- kârlığını hayret ve takdirle karışık bir hisle düşünüyordu. İçinde derin bir azab vardı: «Enisi o öldürmedi.. yalan söylüyor.. beni kurtarmak için yalan söylüyor.» diye haykırmak istiyor.. fa- kat boğlazı tıkanmış, dudakları kuru- muş gibi. sesi çıkmıyor... Hâkim davasını kazanmış bir adam kurtarmak, onun çirkin vaziyetini ken- dinize mal etmek için hazırladığınız plân görüyorsunuz ki suya düştü! Her ferd kendi cürmile cezalandı- rilmalı, mücrümlerin günahını mâ- sumiar yüklenmemelidir! Buna ne tabist ve ne de kanunlarımız razı ola- maz. Sizi tevkif etmek için en ufak bir delile bile malik bulunmadığımıza gö- re serbestinizi muhafaza ediyorsunuz demektir. Lüzum görülürse bilâhare şahid sıfatile ifadenize müracaat ede- TİZ. Bundan sonra heyeti hâkime içeri çekildi ve yarım saat sonra avdetlerin- de bir kaç şahidin daha dinlenmesi için mahkemenin iki gün sonraya ta- likine karar verildiği bildirildi... xvıi — Saatler geçiyor, bir türlü uyuya- mıyordum. İçimde her şeyi göze almış bir insanın cesareti, hakkını müdafa- Aya âzmetmiş bir şahsın metaneti var» dı. Tesadüflerin hazırladığı neticeden kaçınmak imkânsızdı. Talihim bana ne hazırladise o olacaktı. Müsbet veya menfi bu işe bir nihayet vermek za- mani gelmiş, hattâ geçmişti... GİY Yel Saat ikiyi çalıyordu. SR. Kânünuevvel 1991 KADIN KÖŞESİ Çay elbisesi Çiçekli lâmeden çay elbisesi. Ayni kumaştan yapılan dar biyelerle yaka omuz üstleri ve kolları işlenmiştir. Kemeri yeşil podösuettendir. Şapkası yeşil kadife - fötrdendir, etrafına ay- ni lâmeden bir türban konmuştur. Bursa otobüsleri Bursa (Akşam) — Şehirle Çegirke arasında işleyen otobüslerin vaziyetler ri yeniden tedkik edilmektedir. Oto- büs fiatleri üzerinde yapılan son ten- gilâtın, kısmen haksızlığa sebebiyet verdiği iddia edilmişti. Bu cihet de in- celeniyor. Şimdiki fiatlerin biraz da» ha indirilmesi bekleniyor. Bursada otobüsler, iki şirket tara- fından idare edilmektedir. Bunlardan birisi Yeşil-Çegirke hattında çalışmak» ta, diğeri ise Yıldırım mıntakasile Çe- girke arasında işlemektedir. Otobüslerin hangi yerden nereye gittiklerini kolayca anlamak için ön, arka ve yan taraflarına birer işare$ konulması kararlaştırılmıştır. Üç yerde de birer istasyon yapıla" caktır. Bunlar, yazın sıcaktan, kışın yağınurdajı korunacak şekilde olacak ve belediye tarafından yaptırılacak- tır. Otobüs kazasi Çanakkale (Akşam) — Çanakkale ile Balıkesir arasında posta işini gö- ren 114 numaralı otobüs, Balıkesir- den gelirken Çanakkaleye 176 nd kilometrede yağmurlu havada virajı süratle dönerken Pankete yuvarlan- mış, yolculardan üç kişi hafif ve bir kişi ağır yaralanmıştır, 250 yataklı hastane Trabzon (Akşam) — Umumi mü- fettişin Trabzona ayak bastığı gün- denberi inşası tasavvurunda bulun- duğu Nümune hastanesinin yapıl ması için tahsisat temin edilmiş ve binanm inşasına başlanmak üzere münakasşya konmuştur. Bu büyük Sağlık müessesinin temelatma mera” simi yakın bir zamanda yapılacaktır. dim, usulca bahçe kapısını açtım v0 hızla ilerilemeğe başladım. Geceleyin mütemadiyen yağan yağ” mur biraz evvel dinmişti. Yalnız sık Aağaçlıkların altından geçerken saçlar rıma, yüzüme su damlaları düşüyor” du. Gecenin rutubeti ile yanan başım biraz serinler gibi olmuştu. Artık bir şey düşünemiyor, yalnı$ yerdiğim kararı tatbik azmile ilerli- yordum. Köşke. yaklaşınca yatak odasında elektriğin yandığını gördüm. Demek hâlâ uyumamış, belki de henüz avdef etmişti. Kapıyı çalmadan ansızın karşısın& çıkmak istiyordum. Mutfağın duvarına dayalı uzun bif merdiven gözüme ilişmişti. Bunu yavaşça sürükliyerek ikinci katın balkonuna dayadım, Gürültü etmemek için nefes bile almağa çekk niyordum. Yavaş yavaş tırmanmağa başladın Balkon kapısı kilitli değildi, çe iter itmez arkasına kadar açıldk içeri girdim, Karanlıkta elektrik düğmesini ve Tup yakmak pek de kolay Artık onun odasının önünde idim. Bi andaki heyecanımı ifadeden âciz On on iki senenin zebun tevekkülün” den sonra bu umulmıyan cesarei kendim bile ürküyordum! SENELREHJLHSUNMS ŞSBORYESE YHEFBHB2EBİEELEESE i tü old a tul me da bir mi ne hiz diy odi i ça ya; nü Bu Jar Di Tal de di ver a ev SLEJ2E3B8 SEEFWEVERN nagemxreeg

Bu sayıdan diğer sayfalar: