10 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

10 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Kânunuevvel 1997 Dört iş adamı oturmuşlar eski ta- lebelik > hatıralarından bahsediyor- lardı. Dördüdehenüz gençti. Çok güzel, tuhaf, meraklı, âşıkane hatı- paları vardı. Şimdi Mecdi başlamıştı : «— Benim anlatacağım hatıra biraz tuhafcadır. Pariste talebe idim, O zar man, delikanlılık çağlarımda böyle bir gün klüpte bir iş adamı olacağım aklımdan, fikrimden geçmezdi. Res- sam olmağı kurmuştum. Parise de bu niyetle gitmiştim. Sanayii nefise mektebine girdim. Bir talebe pansi- yonunda oturuyordum. Pansiyonda gayet güzel genç kız- lar ve genç kadınlar vardı. Bunlar- dan bir kaçı da bizim mektepte idi, Yakat benim gözüm bizim katta ko- rdorun başında oturan genç bir ka- dında idi. Adının Suzi olduğunu öğ- renmiştim, Ona bazan merdivenler- de, bazan kapıda raslıyordum. Gayet mübalâğalı selâmlar veriyor, kendi- #ine gülüyordum. Fakat nafile... Ne yapsam boştu. Suzi bana yüz vermi- yordu vesselâm. Bir akşam hiç unutmam o gece Paris sanayii nefise talebesinin mas- keli balosu vardı, Bu balolara birçok kimselerin açık saçık gittiğini tabit işitmişsinizdir, yahud bunlara dair bazı şeyler okumuşsunuzdur. Ben de bu baloyu çok merak ediyordum. O akşam pansiyona geldim. Yıkanıp balo için hazırlanacaktım. Bizim pan- siyon hizmetçisi İzinliydi. Banyoyu kendim hazırladım. Odama gittim. malarımı giyip ban- yo dairesine geçecektim. Birdenbire aklıma geldi. Pijamalarımı çamaşır- Ciya vermiştim. Hay allah müstear in!,.. Şimdi ne yapacak- ın kapısını aralıkladım. Baktım koridorlarda kimsecikler yok- tu. O zamanlar İstanbuldan peştemal gibi bir havlu getirmiştim, Onu beli- me doladım, akar suda yıkanmağa alıştığım için elime bir tas, sabunla- Tımı, süngerimi aldım. Boş koridor- lardan koşa koşa banyo dairesine kapağı attım, girdim bir güzel yıkan- dım. Ondan sonra tekrar peştemal gibi havluyu belime doladım. Süngerim sabunlarım götüremiyeceğim için su tasımıda Kafama geçirdim. 'Tam banyo daire- sinden dışarıya çıkmağa hazırlanır. ken koridorda bir takım konuşmalar, bir takım kahkahalar işittim. Bu konuşmalar içinde Suzinin se- sini, Suzinin kahkahasını çok iyi ta- niyordum. Eyvahlar olsun. Şimdi bu kıyafet- te, belimde peştemal kuşalı, kafamda hamam tası odama nasıl gidecektim?, Çaresiz beklemeğe başladım. Bir çeyrek, yarım saat, bir saat... Dışarı- Ga gülmeler eksik olmıyordu. Baloy& da geç kalıyordum. Daha odama gi- decektim, o Giyinecektim de ondan sonra arkadaşlarla buluşup baloya gidecektik. Hiddetimden kendi kendi- mi yiyordum. sİster misin, gece yarısına kadar banyo dairesinde kapalı kalayım! diye söyleniyordum. Bu esnada bir mucize imdadıma yetişti. Birdenbire ektrik cereyanı kesildi, Banyo dal- tesi kapkaranlık oldu. Dışarıda bir gürültü koptu. Kahkahalar büsbü- fön arttı, İnceli kalınlı sesler: k — Karanlıkta kaldık!.. diye bar ardı, Şöyle hafifce banyonun kapısını Aralıkladım. Oh yarabbi şükür... Ora- 8 dn karanlıktı. Hemen banyodan dı- garıya fırladım. Karanlık koridorda koşarak odama doğru flerlemeğe baş- ladım. Karanlıkta tahminle odama doğru koşarken birisi koluma yapıştı. Güzel bir kadın sesi: — Yakaladım!.. dedi, Kolumu onun elinden kurtarmağa Şalışiyordum. Karanlıktaki kadın: — Nafile kaçmaya uğraşma... Yar seni... Nasıl karanlıkta ko Marin çimdiker misin?, diyordu — Yanlışınız olacak.. dedim, Ko- Yanuzu çimlikiiyen ben değilimi.. Ben gidi, : Kürankklaki kadin: > Yoooo... Beni kandıramazsınız.., Gene bir şeytanlık yapacaksınız değil Mi?. Dünyada sizi bırakmam... di. PANSIYONDA. yordu. Bu-sefer iki elile koluma yı pışmuştı. Ondan kurtulmak için ça- l Nedi 'gimi şaşırmıştım. Şimdi odama gitsem ve balo için giyinsem balıyordum. Nasıl çabalamıyayım ki bu halimi nasıl tevil edecektim?.. birdenbire cereyan gelir de, tekrar Bana elektrikler yanarsa bu kılıkla bütün — Mademki baloya başka kıyafet- pansiyon halkına rezil olacaktım. Sonra bir kere daha — Bırakınız beni rica ederim dim O kahkahalar arasında: — Bırakmam seni «Karanlık şey- tanı» seni... diyordu. Tam bu sırada korktuğum başıma geldi. Birdenbire bütün elektrikler yandı. Herkes hep bir ağızdan: — Ooooo... Işığa kavuştuk!.. diye bağırırken ben bir de ne göreyim ko- ridordaki büyük aynanın tam karşi- sındayım... Aynada dünyanın en acayip kılıklı bir adamı... Beline peştemal dolan- mış... Başında bir tas... Elinde sün- le gelecektiniz... Pansiyonun kori- dorlarında böyle peştemalla, kafanız- da tasla niçin dolaşıyordunuz?..» de mezler miydi?... Ben bunları düşünürken Suzi: — Haydi, dedi, biran evvel baloya gidelim... Kıyafetiniz o kadar hoşu- ma gitti ki sizi kendim için kavalye seçiyorum... Eğer başka bir rande- vümüz yoksa Ben kekeledim: Fakat bilmem ki Suzi benim tereddüdümü görünce: Yoksa, dedi. Güzel bir arkada- şınız var da onunla beraber mi gide- ceksiniz?.. Ben: de- gerler... Etrafımda bir sürü genç — Yooo, dedim, Sizinle baloya git- kadın... Ve bunların arasında da | mek benim içinen büyük zevk ola- Buzi... Benim kolumu pansiyonda | cak. oturan şişman, ihtiyar bir cadaloz Genç kadın kadın tutmuştu. Koridordaki kadın- — Öyleyse haydi, diyerek koluma lar benim kıyafetimi görünce kah- | girdi kahayı bastılar. Ben bayılacak gibi Karanlıkta koluma yapışan şişman Tarihi — Hepsi yalan. seni öldürmek istediler. Bu suretle gemini elinden alacaklardı. Beni &- kıştırdılar. Tehdit ettiler, korkma- dım. Hepsine karşı koydum. (Ben he- yatta iken, Sinan reisi öldüremiye- ceksiniz!) dedim. Ondan sonra bu tuzağı kurdular. Beni senin yanın- dan ayırıp gemiye attırdılar. Sinan bu sözleri dinlerken hay- retten hayrete düşüyordu. Rozitanın hıçkırarak ağladığını, ambar ağzın- da duran yelkenci Mehmed de işiti- yordu. Sinan sadık yelkencisini çağırdı: — Bak, dedi, Rozita neler söy- lüyor? Yelkenci Mehmed de Rozitaya acı- mamış değildi. Fakat, eldeki vesi- kayı göz önüne ge! — Ya mektup, dedi, ya ri inkâr mı edecek? Rozita gırtlağını koparırcasına ba- zdığı şeyle- oldum. Bilirsiniz böyle heyecanlı da- kikalarda benim bayılma âdetim var- dır. Lâkin tam bu Gırada müthiş bir alkış koptu ve — Çok güzel kıyafet!.. — Fevkalâde... Gibi sözler ağızlardan dökülmeğe başladı. Şaşırmıştım, Kimin kıyafeti mükemmel ve fevkalâde idi?. Etrafı- ma şöyle baktım. Bütün kadınlar acayip kılıklara girmişlerdi. Kiminin üstünde sadece bir mayo vardı. Ki- mi bir İspanyol dansözü kıyafetinde mi bir İspanyol dansörü kıyafetinde idi. Lâkin ön acayip benim kılığımdı. Suzi benim yanıma yaklaştı: — Doğrusu dedi bizim «Çılgınlık lar balosu> dediğimiz bu geceki balo için siz en garip ve en güzel kıyafeti bulmuşsunuz... Tebrik ederim sizi... Hele bu başınızdaki tas sizi büsbütün | bu eski macerayı hatırlarım, komikleştirmiş... (Bir yıldız) cadaloz bu arada soruyordu: — Bu başınızda mığfer ve beliniz- deki kumaşla Romalı bir general kr- yafetine mi girdiniz?. Ona kısac: Öyle, öyle... Romalı bir general kıyafeti bu... dedim... Fakat kübik bir Romalı general kıyafeti. malüm ya biz fütürist ressamız... O zamanlar fütürizm yeni yeni baş- lamıştı, Suzi ile meşhur «Çılgınlıklar gecesi> denilen maskeli baloya bu kı- yafette gittim. Aylarca peşinde koştuğum genç kadının kalbini o gece ancak bu ki yafet sayesinde elde edebilmek kabil oldu. Sabaha karşı fena halde sar- hoş olarak pansiyona dönen Suziyi yatağına ben yatırdım, O günden son- ra Suzi İle ne güzel günler geçirdik... Şimdi ne zaman banyoya girsem etrafımda Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. Diliniz ae İRİ bozuk! her LG sonra AİN UM Ze tey İçiniz | gırdı: — Ben Sinanı tecrübe ediyordum. Bakalım benim sevgimden şüphesi var mı? diyerek öyle bir mektup yaz- mıştım. Ben, Sinan gibi bir kahra- manı nasıl öldürebilirim ki, o, benim hayatımı kurtarmıştır. Bende unu- tulmaz bir eser bırakmıştır. İki denizci birbirine bakıştılar. Yelkenci Mehmed hayretle duda- ğını bükerek mırıldandı: — Bugüne kadar dokuz kere ev- lendim. Karılarımın hiç birisi buka- dar fettan değildi. Ve Rozitaya döndü: — Sende bu akıl varken, daha çok İşler görürsün, yavrum! Rozita birden yerinden fırladı: — Yaydi, geliyorum. Herşeye razi- yim. Beni Şeyh Saide teslim ediniz! Fakat, karnımdaki çocuk ne olacak? Binanın yanına sokuldu: — Yarın doğacak yavrunu da mı düşmanının kucağına atacaksın! Binan bu hadise karşısında buz gi- bi donup kalmıştı. Anbarın merdi- venlerine tutunarak bağırdı: — Ne diyorsun Rozita, gebe misin sen? — Evet. Karnımı görmüyor musun? “Yelkenci Mehmedin ağzı bir karış açıldı: — Sinan reis nerede ise baba ola- cak da bizim haberimiz yok. Sinan gözünü açtı. Sevgilisinin karına baktı. Hazin bir tavırla ba- gını sallıyarak murıldandı: — Gebeliğini neden sakladın şim- diye kadar? — Bugüne kadar seni denemekle meşguldüm, Sinan! Eğer çocuğunu inkâr edecek kadar duygusuz bir adam olduğunu âanlasaydım, yine söylemezdim! Lâkin sen temiz yü- rekli bir erkeksin! Benim karnım- daki çocuğun babası olduğunu inkâr edemiyeceğini görüüm. Hakikati sak- ıyamadım. Binanın dizlerine kapandı: — Haydi söyle... Beni bu halde Şeyh Saide teslim edecek misin? 8inan çok müteessirdi. O, hiç bir kadın karşısında bu kadar sarsılma- mış, bu derece zaaf duymamıştı. Ger- çek, Rozitanın karnındaki çocuğun babası kendisiydi. Sinan bunu çok iyi biliyordu. Fakat, Rozitanın gebe kaldığından haberi yoktu. Binan reis yelkenci Mehmede sordu; — Ben benim yerimde olsan ne ya- pardın, Mehmed dayı? Mehmed kaşlarını kaldırdı ve önü- ne bakarak; — Ben, senin yerinde olsaydım, ço- cuğumun doğmasını bekler ve Rozi- ta De hemen evlenirdim, dedi, Binan, ayağının dibade ağlıyan görüyenin kızını elinden tutup kak — Merak etme, Rozita! oÇocuğu- murun meşru babası olacağım ve senden ayrılmıyacağım! — Demek beni Şeyh Saide teslim etmiyorsun, öyle mi? — Hayır. Artık herşey anlaşıldı. Bana dost görünen bu adamın bütün hilelerini öğrendim, Ordan da elbette KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Sahife 9 Tefrika No.81 “Karnımdaki çocuğun babası olduğunu inkâr mı ede- ceksin ? ,, Sinan bu sözleri İşitince buz gibi dondu Onlar ilk önce | günün birinde öç almak fırsatı elime geçer. Rozita ambarda kaldı. Sinan güverteye çıktı, Mehmede: — Hemen hareket edeceğiz. Kürek- çiler iş başına... Diye bağırdı. Sahilde bağrışan arablar Rozitayı bekliyorlardı, Rozita Cerbede kalmak ve Şeyh Sald gibi şebvetli bir kabile reisine cariye olmak tehlikesinden * kurtul- muştu, Yelkenciler açtılar. Kürekçiler küreklerine sarıldılar, Gemi demirini alarak birden liman- dan ayrıldı. . Gittikçe artan şimal rüzgârı geminin yelkenlerini çarça- buk şişirmişti. Sinanın yelkenlisi Cerbeden ayrılır- ken, sahilde birikenler hep bir ağız- dan bağınyorlardı: — Rozitayı bize neden teslim etme- din? Bizi aldatıp kaçacağını aklımız- dan geçirmemiştik... Yarın tekrar Cerbeye gelirsen, Şeyhimizin yüzüne nasıl bakacaksın? Sinan reis yelkenlinin baş küpeş- tesinde duruyordu. Araplara bir kaç kelime ile cevab vermek istedi. Gür sesile haykırdı: — Beni aldatan sizsiniz! Gemime göz diktiniz. Fakat, Allah fırsat ver- medi. Beni öldüremedinizi Bir daha Cerbeye yolum düşerse, ilk önce sizi tepeliyeceğim! «Yeşil kartalı uzaklaşıyordu. Sinan son zamanlarda gemisine yeşil yelken çektiği için, korsanlar ona «Yeşil karta'» adını vermişlerdi, Sinan, sevgilisinin sözlerine tama- mile inanmıştı. — Rozita yanımda olmasaydı, Cer- beliler beni zehirleyip öldürecekler ve gemimi elimden alacaklardı!. Diyordu. O yine sevgilisine eskisi gibi bağlanmıştı. Rozitanın dedikleri mi doğru idi? Yoksa Cerbelilerin söyledikleri mi? Bunu anlamak güç bir iş değildi. Şehy Said kızının kurtulması için Sinan reise elinden gelen iyiliği ya- pıyordu. Çölden sahile ancak Sinan için gelmişti. Rozitaya gelince, okuyucularımız onun ne fettan bir kadın olduğunu pekâlâ anlamışlardır. Rozitanın aş- kına ve sözlerine inanmak elbetle gülünç olurdu. Fakat, insan biran için kendisini Sinanın yerinde farze- derse ve hastalığı zamanında böyle bir kadının günlerce başı ucunda beklediğini görürse onu kendi elile başkasının koynuna atabilir mi? Bahusus ki, o kadın: «Sen, karım- daki çocuğun babası olduğunu unü- tuyor musun?» diyerek dizlerine ka- panır ve ağlamağa başlarsa... '... Yelkenci geminin yelkenlerini Cerbe limanından Sinan, Rozita ile nasıl evlendi? Mahmud dayı dümen başında Si- nana anlatıyordu: — Bu kadın seni, belli ki çok seviyor. Mademki senden gebe kalmış. Çocu- ğun dünyaya piç olarak gelmemesi için, hemen bir nikâh kıymalı... — Ondan sonra ne olacak? — Ondan ölesini Allaha bırakırız. Zaten yarın ne olacağımızı kim bilir? — Nikâh dedin de aklıma bir şey geldi, Mahmud dayı! Sen burulann kurdusun! Cezayir kıyılarında bir çok arab köyleri vardır. Bunlardan birin- de bir tanıdık hoca olsaydı, oraya uğrar, nikâhumızı kıydırırdık, Mahmud dayı sahilde ottan evleri görünen bir küçük köy gösterdi: — İşte, şu önünden geçtiğimiz köyde bir küçük cami vardır. O cami- in imamını tanırım. Eğer ölmemişse bu işi o yapabilir. Dört yıl önce Ceza- yire giderken bu köye uğramıştık. Köye doğru dümen kırdılar, Binan reis dümenci Mahmuda sordu: (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: