9 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

9 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ai Bahife 6 B. Sabur Saminin davası AKŞAM 2 Şubat 1938 Ahmed Emin Yalmanın vekili dün davacının vekillerine cevap verdi «Maksadımız yolsuzluk varsa meydana çıkmasıdır. Ortada hakaret kasdi yoktur. Erme- lığı işinde satış bedeliolduğu söylenen 45 bin liranm mütevelli kasasına girmedi- ğini ii işittik. Vakıflar idaresine verilmesi lâzım gelen 2250 lira da verilmem$itir. Ermeni dinlenmesini, vakıflar idaresine tezkere yazılmasını isteriz. Hamal işlerinde usulsüzlük olduğunu haber verenlerin de âmme şahidi olarak dinlenmelerini “mütevelli Muhakeme 15 Şubat Salı günü saat 14 e bırakıldı Bundan evvelki celselerde davacı- nın vekilleri B. Sadi Riza ve B. Ne- cati, davalarını izah etmişler ve ayrıca izahnamelerini de yazılı olarak mah- kemeye vermişlerdi. Dünkü celsede B. Ahmed Emin Yalmanın vekili B. Nazmi —'Tan gazetesinde 10 kânunuevvel 937 tarihinde başlayıp 11 kânunusani 938 tarihine kadar çıkan yazılar. da- vacının düşündüğü gibi muayyen şa- hıslara karşı hakaret kasdile yazılmış değildir. Bu yazıların başlıca hedefi, umumi menfaati korumak için vatan- daşların belediyede müsavi haklara sa- hip olmasını temenni eden ve belediye 1 kapılarında imtiyazlı veya rüchanlı şer kilde muamele yapılmamasını isteyen Özlü ve esaslı dilektir. Nitekim, 21 kâ- nunuevvel 937 tarihli makalemizin sonunda; «Ortadaki dava; Sabur Sa- mi, Recai Nüzhet, Avni Bayer davası değildir. Mahiyeti bir otobüs yolsuzlu- ğundan daha geniştir. Bunu yalnız İs- tanbul halkına ald şu veya bu miktar maddi menfaatlerin heder olması diye karşılamak da doğru olamaz, işin için- de en hassas ve mühim bir memleket davası yardır.» demek süretile, neşri- yatın ne maksadla ve ne gaye ile yapıl- dığını açıkça beyan etmektedir. Müek- kilim, 10 kânuunevvel 937 tarihinde Başvekil B. Celâl Bayarın (Vatandaş- lardan gizlenecek hiç bir İşimiz yok- tur.) sözünü serlevha yaparak yazdığı makalede hiç bir ferdin ismin! imnen bile kaydetmiyerek, efkârı umumiyede fısıltı kabilinden dönen rivayetlerin tahkik edilmseini, müsbet veya menfi neticenin efkârı umumliyeye bildiril- mesini istemiştir. Neşriyatın vukuunu müteakip he- men, (Bu iddianın istinad ettiği ha- vağis ve malümat tamamile asılsızdır Aile Rival birdenbire kapıyı açtı, ara- | bacıya seslendi: — Şu dar yoldan. Duroy hâlâ mırıldanıyordu: — Ateş emri verilince kolunu kal dıracağım... Ve bir araba kazası bu Biraz ötede bir araba durmuştu; dört kişi ısınmak için oldukları yerde ayak vuruyorlardı, Nefesi öyle dar. Jaştı ki, ağzını açmak mecburiyetin. de kaldı. Evvelâ şahidler, sonra doktorla Duroy indi. Rival tabanca kutusunu aldı, Bolsrenardia o beraber, kendile- rine doğru gelen iki yabancıya doğru yürüdüler. Duroy merasimle selâm- Jaştıklarımı, sonra sanki bir şeyuça- cak vey düşecek bir şey arıyorlarmış gibi, kâh yere kâh ağaçlara bakarak ilerlediklerini gördü. Nihayet adım saydılar, buz tutmuş toprağa güçlük- le iki bastan sapladılar, Bu iş de bi- tince bir araya toplandılar, çocuklar gibi yazı mı tura mı oynadılar. Doktor Duroya sordu: — Nasılsınız? Bir istediğiniz'var- Tetrika No, 40 istivoruz.» ye hilâfı hakikattir.) diye bir tekzip gönderilmedi. Elinde, bir otobüsten başka serveti olmıyan bazı vatandaşlar ruhsat alma- ğa kendi başlarına muvaffak olmazlar- ken, bir mutavassıtın araya girmesile yıldırım süratile alınan ruhsatiyeler uğrunda binlerce lira tavassut ücreti alındığı, ismi, cismi, hüviyeti malüm bir çok kimselerin şehadellerile teey- yüd eden yolsuzluğu, çok vakur, bir kimsenin haysiyetini rencide etmiyecek bir şekilde yazan Ahmed Emin Yal man; ald olduğu daireden, kendileri- ni ikaz ettiği için tebrik ve takdir bek- lerken; (Yazdığın yalandır) şeklinde bir darbeye maruz kalmış ve bu darbe kâfi gelmemiş gibi, arkadan; (Bu ma- kaleyi yazmak için kaç para aldın?) di- ye elim bir hakarete maruz bırakıl mıştır. Memleketine ve onun vekar ve haysiyetine bağlı bir adamın bu açık tahkir karşısında ilk yapacağı iş; ha- 'kareti yapan kimseden hesap istemek» tir, Ahmed Emin Yalman da ertesi gün bunu yapmış, fakat tahkiri yapan- 'dan ses çıkmamıştır. Bu sualine cev&- bunı başka bir adam, iki kelime ile ver- miştir; (Ahmed Emin bin lira aldı).. Otobüs ruhsatiyesi etrafında yazdı- ğı yazı için Ahmed Emin Yalmanm kaç lira aldığını soran, belediye reisi; cevabı veren de Avni Bayerdir, Beledi- ye relsinin, Avni Bayeri tanıdığını ve onun teşvikile hareket ettiğini katiy- yen ümid etmeyiz. Ancak, belediye re- isine hoş görünmek ve onun yüksek mevki ve nüfuzundan istifade edebil- mek gayesile ve belki de, otobüs ve di- ğer yolsuzluklar hakkındaki neşriya- ta önlemek için husüsi menfaatleri o- Janların teşvikile bu hareketin tasni ve tertip edildiğinde şüphe yoktur. Emsali olmıyan bir protesto Hukuki ihtilâflarda protesto çekil- mesi usuldür. Fakat Recai Nüzhetin tertip ettiği ve Avni Bayerirfimzaladı. ğı prbtesto şeklinde bir protesto, adli- ye tarihimizde yoktur, Hukuki bir dava çerçevesinin tama- men haricinde ve, dolandırıcılık ve şantajcılık gibi cezai fillerin vuku bulduğu zannmi uyandırarak neşriya- “tımızın samimiyetinden halkı şüphe- lendirmek ve bu suretle onun husu- "Tercüme eden: DOSİU | "simi sz — Hayır, teşekkür ederim. Çıldırdığına hükmediyardu, sanki uyuyordu, rüy& görüyordu bi, tabiat- ten üstün bir şey sarki onu bağrına bastırmıştı. Korkuyor. mıydı? Belki; amma emin değildi. Etrafta her şey değiş- Rival geldi, sevinçli bir sesle usul- cacık: — Her şey hazır, dedi, Tabancalar- dada talih bize yardim etti, İşte bu Du- Töyun umurunda bile değildi. Pardösüsünü çıkardılar. Her şeye peki diyordu. Kurşundan koruyacak kâğıd, cüzdan olmasın diye ceplerini yokladılar. Kendi kendine, dua eder gibi, söy- leniyordu: — Ateş emri verilince kolumu kal- Dikdikleri bastonlardan birinin ya- nma götürdüler, eline tabancasını verdiler. O zaman karşısında, ayak vuran birini, kısa boylu, göbekli, cav- lak kafalı gözlüklü birini gördü, Rar Kibiydi, Rakibini iyice gördü amma, «Ateş emri verilince kolumu kaldıracağım» başka bir şey düşünmüyordu. metini üzerimize celbederek bizi sus- turmak gayesini takip etmişlerdir. Te- sadüfen bile görmediğimiz ismini bile duymadığımız bu kimsenin, kim oldu- ğu hakkında müdafaa lâyihamızda taf- silâtlı izahat vereceğiz. 'Temiz yürekle, memleket. endişesile ve meşru sebeplerle menfaati umumi- ye kasdile yazdığımız yazılara yapılan hainane taarruz karşısında yapılacak iş; hakareti reddetmek, neşriyatımızı tevsik etmekti. Her dürüst vatandaş gi- bi biz de böyle yaptık. Şayanı şükrandır ki, hakikat anlağıl- mış, ve cürüm işlediklerine müddei- 'umumilik makamı da kanast getirerek bu acı ve elim hâdise faillerini adalet huzuruna sevketmişlir, 3 nokta Mahkemeye verdiğimiz 24 nüsha go- zetenin mütalâasından anlaşılacağı üzere bu neşriyatımız, esaslı üç nokta etrafında toplanmaktadır. Otobüs iş- lerindeki yolsuzluk, Ermeni mezarlığı meselesi, hamallar meselesi... Bunlar, belediyeyi alâkadar eden me- Selelerdir. Otobüs işlerinde müsafatsız- ık olduğunu; vatandaşların, ruhsati- ye almak üzere mutavassıtlara yüzler- ce lira vermek mecburiyetinde kaldık- larını ve, bu hususta vatandaşların şi- * kâyetlerini yazdık. Bunu yazmak bir cürüm değil, bir vazifedir, Maksadı- mız, hakikaten bir yolsuzluk varsa meydana çıkması ve eğer şikâyetler asılsız ise belediyenin, zan ve şüphe altında kalmaması, işin aydınlanması- dır. Bu meşru niyetle yazılan yazı mey- zuunun tedkik ve tahkiki sırasında; davacının isminden de bahsetmek ken- | disini tahkir değildir. Bugün müddel mevkiinde bulunan zat, otobüs meselesi etrafında neşriya- | tumıza devam ederken bize telefon ede- | rek: (Hep benden bahsediyorsunuz. Başka kimse yok mu?) dedi. Biz de, al- dığımız malümatı yazdığımız, eğer bu mesele etrafında bildikleri başka isim- ler varsa bizi ve okuyucularımızı ten- vir etmelerini söyledik. İsimlerini bil- direceğimiz kimselerin, mahkemenizde şahid olarak dinlenmelerini rica ediyo ruz. Bunlar dinlenince, yaptığımız neş- (Devam 16 uncu sahifede) Sanki tâ uzaklardan geliyormuş. benziyen bir ses havada çınladı: — Hazır mısınız? Georges seslendi: — Evet, Aynı ses emretti: — Ateşi... Bundan başka bir şey dinlemedi, bir şey farketmedi, bir şey görmedi, encak kolunu kaldırıp var kuvvetile tetiği çektiğini hissetti. Ve bir şey duymadı. o - Yalnız tabancasının ağzından hafif HEKİM ÖĞÜTLERİ NELER YEMELİ ve NEKADAR YEMELİ Bir ziyafetteyiz, menüye göz gezdi- rin anlarsınız: Çok yiyoruz. Zengin bir hordövr, balıklar, ıskaralar, kızartma- lar, bol sebzeler, peynirler.. Ekmeği, te- rTeyağını, sösları, gatoları, tatlıları. U- körleri şarapları da hesaba katınız. Bu yenilen şeyler size, ormanda bal- ta sallıyan bir oduncuya lâzım olan- dan iki üç misli fazla bir kalori kıyme- ti vererek kuvvetlerinizi tazeler, Yolu- nu sapılmış uzyunuza zâman veriniz, meydan veriniz bu fazla gıdaların bı- Taktığı tortuları atsın, yağlarla boğul- | masın. Yağlar ince uzuvları sarmasın; uzuvlara kan oturmasın; vücud uyuş- masin. Belki hatırlarsınız: Romalıların meş- hur ziyafetlerini; hattâ geçen asrın günlerle süren ziyafetlerini, Ve dersi- niz: «Onlar bizden çok yerlerdi.» Yer- lerdi amma, soğukta yaşarlardı; çok çalışırlardı ve gezerlerdi, yürürlerdi.. ve soğukkanlılıkla çalışırlardı. Düşü- nünüz bugünün heyecanlı yaşayışmı ve sinir muvazenesizliklerini... Bugün gene çok yiyoruz. Gözönüne getiriniz şimal memleketlerinde yaşıyanları, lit- relerle içtikleri biralar; biftekleri, ek- mekleri, hamur işlerini.. yemede içme- de ölçü yok. Bilirsiniz Bokrat hekimin sözünü: «Sıhhati korumak için doyuncaya ka- dar yememelis. Yiyeceklerimizi kalori ile hesaplıyoruz. Bir günlük orta bir çalışma için 2000 kalori yetişir. Hergün 500 kalorilik bir, 1000 er kalorilik iki öyün yemek hakkınız var, Bu kalorile- ri şöyle tedarik edebilirsiniz: Sabah kahvaltısında 500 kalori: Bir filcan sütlü kahve, iki, üç parça şeker, tereyağı ve reçel sürülmüş bir dilim ek- mek, iki yumurta, Öğle yemeğinden 1000 kalori: Seb- ze salatası, bir et veya balık, bir tabak yeşil sebze, bir dilim ekmek. Akşam yemeğinde 1000 kalori; Koyu bir çorba, bir tabak sebze yahud sala- ta, bir tabak hamur işi. (Pilâv, makar- na), bir komposto, yahud meyva, bir» dilim ekmek veya birkaç bisküi, pey- nir, meyva ve kahve, Akşsm yemekte et ve balık, yumur- ta yemeğe alışkınsanız, hamur işlerini kaldırırsınız. Bu menüler #izin için bir ölçüdür. Arasıra bunların dışına çıkabilirsiniz. Eğer sağlamsanız ve keyfinizce yeme- Zi severseniz haftada bir gün kendinize | mükemmel bir ziyafet çekersiniz. Ge- çici kuvvetlerle keyiflenir, kara ciğeri- nizi, hazım uzuvlarınızı ve nihayet ha- yatımızı uyandırmış olursunuz. Yemeden içmeden bahsolunurken birşey beyninizi kurcalar: Et.. şüphe yok gıdalar grasında cie müstesna bir yer verirsiniz, haksız olarak. Yaşamak için saatte 100 kalori isteriz. Bunun yalm 10 kalorisini etten alırız. Vücudümüzün bozulan ve yıp- ranan örgülerini düzeltmek ve yenile- mek için #zotlu bir yemeğe muhtacız. 'Bu lâzım olan azotlu gıda günde 70 | İbir duman çıkıyordu; karşıdaki adam | da, aynı vaziyette ayakta duruyordu. Onun başı üstünde uçup giden hafif | beyaz başka bir duman gördü. İkisi de ateş etmişlerdi. İş bitmişti. Şahidlerile doktor onu yoklıyorlar, düğmelerini çözüp soruyorlardı: — Yaralanmadınız ya ? Tâf olsun diye: — Hayır, sannelmem, dedi. — Loangremonu da o kadar sapesağ- lamdı; Jagues Rival hamurdandı: — Tabanca böyledir işte, ya insan vuramaz, yahud da ölür. Kötü si- lâhi Sevinçten felce uğrıyan Duroy kı- mıldıyamıyordu: o<Olüp bitmiştil» Hâlâ elinde sıkı sıkı tuttuğu taban- casını aldılar. Artık ona bütün kâl- natla vuruşabilir gibi geliyordu. Olup bitmişti. Oh!... Artık kendinde kim Hâdiseden bahsederek (dört kişi beraber yemek yediler, Duroy intiba- larını anlatıyordu. — Üstimde hiçbir tesiri olmadı, gramı geçmez. Bunun yarısını etten © alırız. Bir gıda mükemmel olmak için yalnız azotlu olması kâfi gelmez. İçine “5 de vitaminler ve madeni tuzlar da bus Yunmalı. Hayvan etlerinde tuzlar ve vitaminler az. Bunu göz önüne getirir- © seniz ete verdiğiniz onurlu yer daralır, Albümini çok, hazmı vücude sinmesi kolay diye her yemekte et yersiniz, et siz dayanıklık ve yaşamak olmaz sâ- nırsınız. Herhangi bir yemekle doymaz* sanız aç kalmanızı etsizliğe verirsiniz. Balığı hafif bulursunuz, Sütlâcı, om- leti hiçe sayarsınız. Unutmayınız, etin gıdat değeri ikin- © ci sırada gelir. Kt sinir sistemini gıcık- © Jar; bu gıcıklamayı kuvvet yerine alır- sınız. Barsakları kızıştırır, Üreli bir tOr4 tu bırakır. Bu tortu böbrekleri yorar, kanı ağırlaştırır, kırmızı kan damarla © rını kalınlaştarır. Genç kalmak isterseniz. Bu yıkan, bozan ve vitaminlerle tuzlardan yoksul gıdayı lâyık olduğu yerde bırakınız, ile” riye gitmeyiniz. Hazım borumuzun yâs Pılışı da et yenilmeden ziyade meyvay- © la geçinenlerinkine benzer. Soframızda et bulunduralım, amma medeni bir incelik göstermek için de- ğil, sıhhatimizi uyandırmağa, kanımi- zı kuvvetlendirmeğe ihtiyaç duyduğu- “| muz zaman. Hergün lâzım olan azotu taze yü” murtadan, sütten, peynirden, sebzeler” den de alabiliriz. Hem olanların a20* © tu etinki kadar zehirli olmaz. İştihanızı arllıran, sinirlerinizi gi cıklayarak vücudünüzü uyandıran hassaları gözlerinizi kamaştırmazsa etin enerjik değerini ölçebiliriz: 150 - 200 kalori almak için 100 gram et ye" meli, 60 gram ekmek, 50 gram kuru meyva, 40 gram pirinç veya irmik de bu kaloriyi verebilir, hem daha ucuz 3600, altı aylığı 1800, öç aylığı 1000 kuruştur. Aren tebami için yirmi beğ Kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Zilhicce 8 — Rurukasım 9 & İmesk Güneş Öğle İkini Akşam Yen RK. 4s 127 653 sas ızma 133 Vi. 828 701 1228 18,18 1736 1008, İdarehane: Babıâli civan Acımusluk So. No, 17 — Bir el attık. Rival gülümsedi: — Evet bir el attınız... el attınız. iki el eder, Bu izahat Duruya kâfi geldi, ısra” etmedi. Baba Walter sarılıp öptü: — Bravo, La Vie Français'in bay- rağını müdafaa ettiniz. O akşam Georges. belli başlı büyük gâzetelerle, belli başlı büyük bulvar kahvelerinde göründü. İki kere raki” bine rasladı, o a görünüyordu. Selâmlaşmadılar. Eğer birinden biri yaralanmış olsaydı, el sıkışacaklardı. İkisi de, kurşunun, kulağının dibinde ısılık çaldığını duyduğuna yemin o yordu. Ertesi gün saat on bire doğru Dari bir telgraf aldı: «Çok korktum. Bira? sonra Constantinople sokağına gel d& seni öpeyim canım. Merd erkeksin, s8“ na Derestiş ediyorum. — Clo> Randevuya gitti, kadın kendini kok larının arasına attı, öpüyordu: — Bu sabahki gazeteleri okuyun”. ca heyecanımı tasavvur eğdemezsil. Haydi anlat. Her şeyi söyle. Olup ve teni bilmek istiyorum. En ince teferrüatına kadar her “ Yi anlattı, Kadın sordu: — Vuruşmadan evvel kim bilir << Ş fena bir gece geçirdin? d — Hayır, rahat rahat uyudum. (Arkası var), Yani bire? #B2 SFE$Ş BEEEFSBEESSERUR SUE uoREEE dei PSEE.BERPPE RIEETSEKİYAR MEERSEEEEŞRER. 43 . SERER

Bu sayıdan diğer sayfalar: