7 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

7 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 AKŞAM Bir aşk macerasının sonu Dünyanın en zengin adamlarından biri karısından ayrılıyor Cohor sultanı genç ingiliz kadınıyle nasıl tanıştı, ne suretle evlendiler Dünyanın en zengin adamların. dan biri, Cohor sultamdır. Cohor, Malaka yarımadasında, İngiliz hi- mayesi altındaki yedi müslüman tanı o kadar zengindir ki Singapur da İngiliz imparatorluğu için vöcü- de getirilen tersane ve üssübahrinin inşası için 500,000 İngiliz lirası he- diye etmişti. Sultan meşhur avcılardandır. Onun kadar çok Kaplan ve gerge- dan vurmuş avcı yoktur. Sultan, Hattıüstuvaya yakın olan memleke- ti çok sıcak olduğundan her sene ömrünün yarısını İngilterede geçirir. Yedi sene evvel yaplığı böyle bir ziyaret esnasında İskoçyalı genç bir kadını sevmiş, nihayet evlenmişler- di. Glaskovlu bir doktordan dul kalan genç kadın madam Vilyam Vilsondur. Londrada ihtida etmiş ve bu şeh- rin Voking'de bulunan camisi ima- mı tarafından nikâhları yapılmıştı. Altıncı Corcun tetevvüç merasimin- de ihtişamile şan veren ecnebi hü- kümdarlardan biri de Cohor sultanı ve refikası idi. Cohor sultanı ile genç İngiliz ka- dını yalnız islâm şeriati üzere nikâh akdetmekle kalmamışlardı. Ayni zâ- manda Kensington'daki medeni ni- kâh ofisinde izdivaçlarını tesçil et- tirmişleri. Şimdi sultan yedi sene beraberce yaşadıktan sonra İngiliz kadınından memnun kalmamış ve imamı nezdine davet ederek şahidler huzurunda üç defa (talâk) kelimesini sarfetmiştir. Bu suretle İslâm ahkâmı üzere sul- tan ile refikası ayrılmış oluyorlar. Fakat İngiliz kanunları nazarmaa İzdivaç bozulmamıştır. Sultan yazın İngütereye geldiği zaman İngiliz ka- nunları üzere talâkı teyid edecektir. Sultan tatlik ettiği zevcesini İngil- tereye göndermiştir. Dostane bir Surette vedalaşmışlar ve kadın vapu- ra binerken sultan bir veda busesi vermeği ihmal etmemiştir, Genç kadın, ilk kocasi doktor Vil- #ona vazifesi itibarile Cohora gittiği zaman refakat etmişti. İlk defa sul- tan bu kadını o zaman görmüştü. İki sene sonra doktor vefat etmiş ve kadın dul kalmıştır. a İkinci defa sultan bu güzel kadı- na Fransanın cenubunda tesadüf et- miştir. Sultan dul kalan sarışın İs- Kadın bu Utifalları bidayetle red- detmiştir. Çünkü sultanın daha ev- vel dört kadını boşamış olduğunu bi- Yiyordu. Araya girenlerin zoru Üze- rine nihayet kadın izdivaca razı ol. Sultan genç İngiliz kadını için 100,000 İngiliz lirası sarfederek İn- ii Sultan yeni çıkardığı posta pulle- nna kendisile beraber İngiliz kadı- rının da resmini koydurmuştur. Şimdiye kadar çarklı hiç bir hü- kümdar zevcesinin resmini posto pullarına koydurmamıştır. Sultan bu kadar sevdiği ve ağırla” dığı İngiliz kadının birdenbire bo- şamış ve memleketine göndermiştir. İngiliz kanunları mucibince bo- şanma İamamlandıktan sonra ka dın mütevazi bir hayat yaşamağı mecbur olacaktır. Çünkü alacağı nafaka az bir şey olacaktır. Takındı- ğı mücevherat devlet hazinesine aid bulunduğundan kadının elinde pek dın dansa çok düşkün olduğu halde sultan danstan zevk duymamak- ta idi. bu sebeb kâfi de- gildir. Bultandan ayrılan kadın İngüte- rede birinel koci olan kızının yanında, yaşi; r, Kızı mis Vi. son İskoçyanın merkezi Edinburg şehrinin Vindham tiyatrosunun maruf İzmir (Akşam) — 21 marta beynelmilel toprak bayramı İzmride Borno- va Ziraat mektebinde büyük törenle kutlanmıştır, Törende İzmir veli muavini, Ziraat teşkilâtı şefleri ve çifçiler bulunmuşlardır. “Toprağın değeri hakkında nutuklar, marşlar söylenmiş, davetliler mektebin bağ ve tarlalarını gezmişler, şereflerine verilen çayda bulunmuşlardır. Ziraat mektebi talebesi, bir konser ye bir terosil vermişlerdir. Yukarıdaki resim, toprak bayramında bulunanları bir arada gösteriyor. Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ — Nâ) Sarhoş gibiydi. «— Vakit geçiyor! - diye düşündü. - Tayin ettiğim cezanın saati, ayni za- manda da mukarrer aşk saati yaklaş- tı. Ne yazık! Aşk, zevk olabildiği gibi, bir ayıb, bir açı da olabilir. Feriha! Ben beni reddettin. Şimdi benim ola- caksınlu Böylelikle, odada, büyük bir sükün Içinde facıa başladı. Lâmba söndü. Yukarıda, - Peyman, boyluboyunca yere uzanmış, kulağını döşemeye da- yamış, aşağıda olup bitenleri dinle- meğe çalışıyordu. Kalbi çarpıyordu. gözlerinden yaşlar akıyordu. Yarabbi! Niçin, para kazanmak için bu derece âdileşmek lâzım geli- yor? Hazin hazin bunu düşünüyordu. —1— Vaka gecesi üzerinden bir küç ay geçmişti. Bir gün doktor Rahmi ki- tablarla meşgulken uşağı içeri girdi ve kendisine pullu bir zarf uzattı Bu, Şarktan, Atıfet'in yazdığı bir mektuptu. Erkek okudukça kaşlarım Tetrika Ne. 13 çattı. Belli ki, fena havadis alıyordu. Asabiyelle yaprağı çevirdi. Genç ka- dın, kendi hayatından bahsediyor; pek rahat, pek memnun olduğunu söylüyor, Bir çok mukaddemelerden sonra, Cahid'in hafif yarasının iyileş- tiğini, fakat maatteessüf bu sefer de ağır surette yaralandığını bildiriyor- du. Rahmi, asabiyetle yerinden fırladı. Odada aşağı yukarı dolaşmağa başla- dı. O, genç subayı, cidden sonsuz bir samimiyetle, kardeş gibi severdi, Karar verdi: Gidecek, Vahid Toptan'ı bulacak, ! delikanlıyı İstanbula getirterek bura- daki hastanelerden birinde tedavi et- tirmek çarelerini onunla birlikte ari- yacaktı, Vahidi evinde bulamayınca, Atiye hanıma uğramağa karar verdi. Genç kadın, onu bermutad, samim! edasile Karşıladı. Rahmi meseleyi anlattı. Ati- ye, kaşlarını kaldırarak başını salla- 5 — Vahid'in size yardım edeceğini | pek ummuyorum, — Neden? — Feriha'dan dolayı. Kızcağız, gene hastayınış.. Babası pek üzülü- yor... Ons Cahld'den bahsetmek değil, Cahld'i unutturmak istiyor... Mas- mafih, isterseniz bir kere Hayriye ile görüşün... — O genç kızın bana ne suretle yardımı dokunabilir? — Ne genç kızı?.. Otuzuna geliyor... Hele doktor olduklan sonra, erkekva- Tİ düşünmeğe, hareket etmeğe alış maş... Kendisile görüşün... — Doğru... Bir kere gideyim, fikri- ni alayım... Rahmi evden çıkınca, Atiye hemen telefona sarıldı ve Mümtaz'a müjde verdi : — Cahid son derece ağır yaralan- miş... Belki ölmüştür bile... Delikanlı, müstehzi bir sesle: — Allah rahmet eylesin! - dedi, Mir Hayriye ile Feriha, yemek odasın- da, sofra başında karşılıklı oturuyor- lardı, O gün Vahid beyin işleri oldu- Kundan eve gelmemişti. Bütün ye- mekler Feriha'nın zevkine göre hazır- — Gene mi iştihan yok? — Evet. Hiç bir şey hoşuma gitmi- yor. 7 Nisan 1998 Haftalık piyasa ihracat piyasası nisbeten durgundur . Yazlık siparişler son günlerde hararetlendi Piyasadaki durgunluk devam et- mektedir, Geçen hatta da izah ettiği- miz gibi, bu durgunluk her sene bu mevsimde mutad bir şekil alan dur- gunluktan başka bir şey. değildir. Maamafih burada kasdettiğimiz dur- gunluk daha ziyade ihracal piyasa- sını alâkadar eder. Halbuki ithelât piyasasının en canlı bir zamanıdır. muhtelif itbalât müesseseleri, yazlık siparişlerine devam ediyorlar. Bu iti- barla bu aylar ithalâtın en fazla art- tığı aylar olarak kabul edilmektedir. Yazlık siparişlerin artışı yalnız It- halâlımızın artmasına sebebiyet ver- miş değildir. Fabrikalarımızda, yaz- lık siparişlerle meşgul olmaktadır. Son kafta içinde başta dokuma fab- rikaları yalzlık elbiseiikler için işe başlamıştır. Bilhassa yünlü dokuma fabrikaları birbirine rekat etmek için, piyasaya er İyi yazlık malları çıkaracaklardır. Diğer taraftan yazlık ayakkabılar- da kullanilmak için deri fabrikaları de funliyele başlamıştır. Maamafih deri fabrikatörleri, her mevsimde sar- fedilen mamül deri satışlarının a7- lığından şikâyet ediyorlar. Deri için en hararetli satış mevsimi mart, ni- san aylarıdır. Fakat mart ayı, mu- tad hilâfına olarak pek boş geçmiş- tir. Şimdi bütün ümiller nisan ayr na kalmıştır. Anadoludan, kadın kumaşları ya- pan fabrikalara siparişler artmakta- dır. Dışarıdan fazla mikdarda kadın kumaşı gelmesi bu siparişlere hiç bir zarar vermemiştir. Dışarıdan gelen mallar daha ziyade yünlü kumaşlar- dır. Son haftalar içinde de, en irem se, ihracat piyasası durgun olmakla beraber, ithalât piyasası, aynı zaman- da sanayi âleminde bir canlılık baş göstermiştir. İhracat piyasasını ta- mamile durgun olarak tarif etmek doğru değildir. Bungn hakkında faz- Ya izahat vermek maksadile her haf- İ ta olduğu gibi ihracat maddelerimi- zin vaziyetini yazıyoruz: cat maddelerimiz Tülün — Marmara muntakasında durgunluk devam ediyor. Henüz bü- yük partiler halinde satışlar yoktur. Halbuki Ege ve Samsun mıntakala- rında tütün Satışları gayet iyi git- mişti. Marmara mıntakasındaki bu durgunluğun sebepleri pek umumi- dir. Bu durgunlukta, dünya hâdise- lerinin de tesirini aramak icab eder. Meselâ: Avusturyanın iihakı hâdisesi karşısında Avusturva rejisinin piyasa We olan alâkası azalmıştır. Maamafih mid verici hareketler de göze çarp- maktadır. — Nen var? Bir türlü anlıyarmyo- — İç sıkıntısı... Cahid'den hâlâ mek- tub gelmedi de... — Canım... Tabil... Şimdi sana sik sık yazamaz ki.. Meşgul, Belki de, posta bulunmıyan yerlerdedir, Hayır, mutlaka işin içinde baş- ka bir şey var... Hissediyorum... — Allah aşkına mânasız asabiyetle- re kapılma... Biraz kendini topla... — Elimde değil, — Hastalar doktora yardım etme- HU... Sen kendi kendini iyileştirmeğe çalışmazsan ben sana ne yapabilirim?, Hem maazallah fena bir şey olsa çok- tan haberini alırdık. — Doğru... Fakat... Bilmem... İçim, beyecan, sıkıntı, içinde. Sofradan kalktılar. Feriha, oturma odalarındaki kanapeye uzandı, Haki- katen yavrucak son derece halsizdi, Hayriye, ona bakarak, üzüntüyle, kardeşinin sıhhatini düşünürken, bir hizmetçi, Rahmi beyin geldiğini ve kendilerini görmek istediğini söyledi. Feriha, heyecanla: — Acaba niçin? - diye yerinden fır- Jadı, Doktor kız, hemşiresini kolundan tutarak: — Bulutlan nem kapıyorsun... Rah- mi beyin beni görmek istemesinden bile teşe'üm ediyorsun! Bu ne asabi- Londrada maruf bir Ormanın mü- messili, tütün almak için gelmiştir. Av derileri — Bu sene av derisi piyasası pek boş geçmiştir. Alâkadar bir zat bunun sebeplerini şu suretle izah ediyor: Çin - Japon muharebeleri devam ettiği müddetce, kürk ve av derisi sür taşları da durgun geçecektir. Çünkü Çin Avrupadan kürk satın alamıyor. Bu Ücaret durmuştur, Halbuki Av- rupanın kürk tacirleri, buradan al- dıkları derilerin bir kısmını işliyerek Çine satıyorlardı. En ümld edilen yer, Amerika idi, oradan da gelen ufak tefek siparişler, piyasayı tatmin ede- cek mahiyette değildir. Hububat maddeleri Piyasada muhtelif mıntekaların buğdayı satil- maktadır. İki gün evvel piyasada 10 bin kilo kadar Urfa buğdayı muame- le görmüştü. Şimdiye kadar bu mik- darda Urfa buğdayının piyasada sa- tılmasına tesadüf edilmemişti. Bunun da sebebi şudur: İstanbula yakın olan buğday takalarında stok mikdarı azalmakta” dır. Polatlının yumuşak buğdayları bitmek üzeredir. Arpa, yulaf, çavdat gibi maddeler üzerine kayda değer bir iş yoktur. Geçen hafta mısır fiat- leri yükseliyordu. Ziraat bankasının piyasaya müdâhalesi üzerine bu yük- seliş durmuştur. Karadeniz iskelele- rinde her kış bu aylarda olduğu gi- bi, mısır ihtikârına tesadüf edilmek- tedir, Piyasaya ümid edilmiyen yer- lerden bol mikdarda mal gelmekte- dir, Meselâ; İki gün evvel Antaiya- dan 10 bin kiloya yakın mal gelmiş- ür. Bu mikdarın mühim bir kısımı! Karadeniz iskelelerine sevkedilmiş- tir. Bu sevkıyat üzerine fiatlerin düş- mesi çok muhtemeldir, Balık — Sön bir hüfta içinde halk ihracatı durmuştur. Hattâ belik al- mak için gelen bir iki İlalyan gemisi de boş olarak geri dönmüştür. Ital- yanlar en ziyade palamut, orkinos balıklarını satın almaktadır. Halbuki son hafta pek az mikdarda tutulan palamutlar, fiat itibarile de pahalyd. Dahili ihtiyaç için bile balık azdır. Hattâ balığın en pahalı mevsimini geçiriyoruz, Balıkpazarında basbun- ye 120, lüfer 80 kuruştur. Kalkan bir lığı da 60 kuruştan aşağı değidir. Yoğ ve peynir — Yiyecek maddele- rinde yağ fiatleri artmaktadır. Son günlerde Trabzon yağının kilosu 100 kuruştur. Peynir fiatlerine gelince, piyasaya pek az mikdarda taze pey- nir gelmektedir. Bu peynirlerin ek- serisi çayır ve dil peynirleri olduğu için esas itibarile pahalıya satılmak- tadır. Beyaz peynirin kilosu 55 ku- rTuştur. H.A 'yet?... Haydi sen yerinde uzan yat... Doktor Rahmi bey, herhalde dispan- sere dair benimle görüşmeğe gelmiş- tir... Yanına gidiyorum. Feriha, ablasına yalvardı: — Kuzum, bana söz ver: Rahmi bey ne derse hepsini bana harfiyen anlatacaksın... Biliyorsun ya: Arkada» şıdır! — Merak etme, söylerim. Hayriye, doktoru görür görmez, fe- Da bir haber getirdiğini anladı ve hem- şiresinin gaibden haber almak hu- Susundaki sevki tabiisine şaştı. Hemen sordu: — Cahid'e bir şey mi olmuş? — Evet, — Çok mu ağır? — Maalesef — Neymiş... Rice ederim çabuk söy- leyin... 'Kapının arkasından acı bir fı koptu Feriha, ablasının sözünü dirleme- miş, yatmamış, arkasından usulle ine- rek muhavereyi işilmişti. Hayriye koştu, Ferihanın boyluboyunca, yer- de, baygın yattığını gördü, Genç kızı kaldırdılar, odasına götürdüler, yatır- dılar. Hayriye hemşiresini soydu ve tedavi için muayene ederken, kızın gebe olduğunu hayretle farketti. (Arkası var), İmes

Bu sayıdan diğer sayfalar: