8 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahe ZE Babasile kardeşini öldü- ren Zekinin muhakemesi Katilin dayısile zevcesinin ifadeleri mmm AKŞAM okundu, diğer şahitler de dinlendi Bir müddet evvel Kuruçeşmedek! evinde babası Hacı Şevketle kardeşi 'Radiyi tabanca ile öldürmekten suç- lu Zekinin muhakemesine dün ağır- ceza mahkemesinde devam edildi. Halen İnegölde bulunan ve Zekinin dayısı olan B. Şevketle karısı bayan Münirenin istinabe yolile alınan ifa- deleri okundu, Şahid B. Şevket ifadesinde diyor ki: — 931 senesi ağustos ayında İstan- çıkarak eniştem Hacı Şevkelin odası- na gitmek istedim. Evin ayrı bir kıs- mında bulunan eniştemin yattığı o- daya doğru giderken silâh sesleri duy- dum. Hemşirem Rehile de odasından çıkarak üç el silâhın nereden atıldı- ğını sordu, O sırada Zeki elinde bir tabanca İle eniştem Hacı Şevketin, yani babasının odasının bulunduğu taraftan telâşlı telâşlı geldi ve mut- bağa girdi. Sonra tekrar çıktı, bu de- ia elinde tabanca yoktu. Annesi Re- hile Zekiye sarılarak ağlamağa baş- ladı, Zeki, babası Hacı Şevketle kar- deşl Radiyi öldürmüştü. Esasen Zeki gok sinirli bir adamdır. Bu iki cinaye- ti Zeki işlemiştir. Bayan Münire de şunları söylemiş- — Yedi ay kadar evvel kocam Şev- ketle beraber İstanbulda Hacı Şevke- tin evinde misafir bulunduğumuz $i- rada bir sabah ben yatakta yatarken kocam kalkıb dışarıya çıktı, O esna” da dışarıdan bir kaç el silâh sesi duy- dum. Odadan çıktığım zaman kocam Şevketle Zekinin koridorda karşılaş- tıklarını gördüm. Hacı Şevketin karı- sı Rehile de orada, « Zeki, babasile kardeşi Radiyi öldürdü.» diye bağ rıyordu. Sonra polisler geldiler. Maznun Zeki, bayan Münirenin İ- fadesine karşı bir diyeceği olmadığını Söyledi fakat kocası Şevketin ifade- sine itiraz ederek: — Bu zat benim dayımdır. İfadesi yanlıştır. Onun bulunduğu yerder, babam Hacı Şevketin yattığı yeri görmesi imkânsızdır. Esasen kendi- &inde dımağ hastalığı vardır. Bu vakada da evhama kapılmıştır. Bözlerini kabul etmem. Dedi, Bundan sonra şahid komiser muavini B. İs- mail Hakkı dinlendi. B. İsmall Hak- kı polis merkezinde bulunduğu sıra- da Kuruçeşme nokta memuru B. İb- rahimin telefon etmesi üzerine vaka mahalline gittiğini söyliyerek şöyle devam etti: — Kapıya geldiğim zaman kalaba- lık vardı, Katilin içeride bulunduğu- nu ve ihtiyatlı girmemizi söylediler, İçeriye girdiğim zaman nokta emu ru İbrahimin, mazmun Zekiyi yakâs lamış olduğunu gördüm. Derhal bir ip getirerek Zekinin kollarını bağia- dık, Alnının ortasında mercümek tas nesi kadar bir kan lekesi vardı. Biz- den bir sigara istedi: Mütemadiyen, «aman, sakın anneme bir şey yapma Sinlar» diye söyleniyordu. O esnada kardeşi Sıddık geldi: «Ben bu işle 2- Yikadar değilim. Bende kalb kastalı- 8 vardır. Fenalaşıyorum. Buhran ge- Yiyor. Zekinin tabancası yukarıdadır. Orada arayınız.» dedi, Sıddıki bir o- daya yatırarak doktora muayene et- tirdik. Zeki, tabancayı bahçeye attı- danı söylüyordu. Bahçeyi aradık, bu- lamadık, Sonra, Zekinin yattığı yerdeki ta- van arasına çıktık. Karanlıkta etrafı araşlırdık, tabancayı (o bulamadık. Merkeze haber gönderdiz bir elektrik feneri istedik. Biraz sonra polis Os | man tekrar yukarıya çıkmış ve orada evvelce bizim de karanlıkta araştırdı- Kımız sandığı yoklayınca sandığın İ- çinde bükülmüş bir halının arasında tabancayı bulmuş. Tabanca, üzeri markasız ve polis tabancası sistemin- de bir silâhdı. İçinden kurşun atı. | mıştı. Tabancanın yukarıya nasıl çık- tığını bilmiyorum, Biz evvelce karan- lıkta aramış, bulamamıştık. Taban- cayı sonradan başka birinin çıkarma», sı ihtimali vağğır. Reis sordu: — O zaman Sıddık ev içinde dola- Çocuk esirgeme kurumu kongresi ! Fakir çocukların himayesi) için birçok “kararlar-verildi! Çocuk Esirgeme kurumunun sene | lik kongresi dün toplanmıştır. Kongre | merkezi umumi kongresine -bildiri- mek Üzere nizamnamede yapılması muvafık gördüğü tadilâtı tesbit et miştir, Bundan sonra fakir, bakımsız ço- cukların himayesi ve gürbüz olarak yetişmesi için kurum tarafından alı- nacak tedbirler görüşülmüştür. Anası veya babası İşçi olan çocukların gün- düzleri bakımevlerine kabul edilme- leri, tahsil çağında olduğu halde he- nüz mektebe devam etmiyenlerin be- hemehal mekteplere sevkleri için ku- rum tarafından irşadatta bulunul- ması, çocukların muayene ve tedavi- leri için muayene evlerine aid faaliyet- leri artırılması, çocuk hıfzıssıhhasına adi broşürler neşri, fakir gebe kadın- ların mütehassıs hekimler ve ebeler tarafından sıhhi bakımdan irşad edilmeleri kararlaştırılmıştar. Bundan sonra yeni sene bütçesi kabul edilmiş ve merkez heyeti inti- habına geçilmiştir. İntihap netice sinde B. Şemseddin Günaltay, B. Re- si Çavdar, bayan Maşuka İpekçi, bayan Lâtife Bekir, bayan Aliye Ma- cit, bayan Naile Tevfik Sağlam, B. Hüsameddin Sunol, B. Sabir Yüces0y, | B. Doktor İbrahim Zati Öget, B. dok- tor Kudsi Halkaci, doktor general Kadri Raşit Andoy, B. doktor Mus- tafa Telât Özkan, B. Muharrem Naili, B. doktor Salim Ahmed Çulışkan, B. Raşit Kökdemir. Bu zevat kendi arelârında İdare heyeti intihap edeceklerdir. Adada bir vaka Ayşe ile ailesi ber- şıyor mu idi? Siz Zeki ile meşgul bu- lunduğunuz sırada tabancanın Sıd- dık tarafından yukarıya çıkarılip san- dığa saklanması ve kendisinin görül memesi ihtimali ver mıdır? İsmali Hekkı — Sıddık ev içinde dolaşıyordu. Kimseye görünmeden yukarıya çıkabilirdi. Sıddıkın, bizim yanımıza nereden geldiğini görmedim. Hatırladığıma göre üzerinde panto- lonu ve ceketi vardı, Vaka esnasında eve giderek Sıddıkı muayene eden ve Kuruçeşmede oturan, Cerrahpaşa has- tanesi asistanlarından B. Vehab da şunları söyledi: — Hâdise günü bekçi eve gelerek vakayı haber verdi ve beni çağırdı. Eve gidince Zekinin elleri bağlı idi. Herkes bağrışıyordu. Ben buhran ge- çirmekte olan Sıddıkı muayene ettim. Hakikaten buhran geçiriyordu. Fakat kalbi muntazamdı, Hatırladığıma gö- re Sıddık elbiselerini giymiş idi. Bu şahidden sonra maznun Zeki bir isti- da verdi, İddiasında, bazı müdafaa şahidlerinin çağrılmasını istiyor ve cinayeti kendisi işlemediğini; baba- Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ — Nü) Biran, hiç bir şey düşünmeğe, bir hüküm vermeğe mecali olmadı. Vu- rulmuş gibi, birden sendeledi. Son- yi yaptı. Fakat, aklını oynatacak gibiydi: Yarabbi! Feriha bu kabahati nasıl işlemişti? Kendini nasl lekelemişti? “© Bütün benliğinde müthiş bir ıztırab duydu. Kalbi sızladı. Hastanede gör- düğü metrük «kiz anne» ler, babasız çocuklar, gözünün önünde canlandı. Feriha da şimdi, onlardan biri mi olacaktı? Delirmiş gibi, açılan gözleri- le, hemşiresini şaşkın şaşkın süzüyor- du. Sonra gene bütün insani hisleri kabardı, Çok sevdiği bu mahlüka, ne bahasına olursa olsun her fedakârlığı yapacaktı ve yapmağa hazırdı. Genç kız, yavaş yavaş kendine gel- di. Gözlerini açtığı zaman ilk sözü: — Neye ölmedim? Aman Allahım! Neye ölmedim? - demek oldu. tirdiğine kani olarak: — Ne demek?... Neye ölmiyecekmi- şim?.. Mademki sevdiğim adam artık hayatta değil... — Mi kimse söylemiyor... Ağır yaralı imiş... N — Beni kandıramazsınız.. Bütün matem haberleri bu şekilde verilir... Artık yaşamak istemiyorum. — Beni temin ederim ki ölüm habe- ri gelmiş değil... İnşallah kurtulur... Feriha biran sustu. Bu yeni ümid, ona, kara bulutlar arasından görünen bir mavi sema par- çası gibi gelmişti. Fakat sonra, tek- rar ağlamağa başladı. — Bana şiddetli bir morfin şırınga- sı yap abla; eğer beni seviyorsan... öleyim, bitsin... — Sen çıldırmışsın... Bir Mâç vere» yim... Güzelce uyu... Sinirlerin dinlen- sin... Sonra ne yapacağımızı düşünü rüz... Ve, Hayriye, dediği gibi yaptı. Evvelki gece Büyükadada sokak İyacağına ihtimal verilmiyor! ortasında bir dayak hâdisesi olmuş- tur. Salhane sokağında berberlik eden Seyfi, Ayşe isminde bir genç kızla ta- nışarak münasebet tesis etmek iste- miştir. Fakat gerek Ayşe, gerek ailesi efradı buna muarızdırlar, Seyfi, evvel- ki gece evine giderken Ayşe ile karşı- Jaşmıştır. Ayşe Seyfiye çıkışırken ba- bası, anası, ve erkek kardeşi de mey- dana çıkarak Seyfiye hücum etmiş- ler adamakıllı dövmüşlerdir. Zabıta memurları vaka yerine gel- dikleri zaman bitkin bir halide bulu- nan berber Seyfiyi tedavi altına al- dırmışlar, Ayşe ile anası, babası ve er- kek kardeşini yakalıyarak kanuni mu- ameleye girişilmiştir. memmun sının evini diğer iki kardeşine temlik etmesine kendisinin muanz olduğunu hattâ bu işi teshil ettiğini iddia edi- yordu. Mahkeme, bu şahidlerle diğer âm- me şahidlerinin celbi için muhakeme- yi başka güne bıraktı, Doktor kız, hemşiresi uyuduktan sonra, yatağın ayakucuna oturarak, Uzun Uzun düşünceye vardı, Aile na- musunu Jekelemeden bu işin içinden nasl sıyrılacaklardı? Gi yi Hayriye, babasına bu sirri açmanın katiyyen taraflısı değildi. Fakat hem- şiresile uzun uzadıya konuşmak isti- yordu. Zaten bu işi herkesin nazarın- da gizliyebilmek için ikisinin birlik ol- ması, biribirlerinden en ufak bir şeyi saklamaması lâzım geliyordu. Maazal- doğru değildi. Hayriye pek âlâ bili- yordu ki, babası, serseri bir kadına bağlanmış, onun yavaş yavaş nüfuzu altına giriyor!.. En ufak bir ihtiyat sızlık, kadının emeline nail olması için ekmeğine yağ sürmekti, Doktor kız, hemşiresine de artık öf- ke hissetmiyordu. Bilâkis kalbinde ons karşı bir merhamet duyuyordu. Feriha, tecrübesiz, zayıf karakterli bir «kızcağızdı. Nice nice tazeler, erkekle- rin böyle merhametsizce hareketlerine kurban gitmemişler miydi? İ Feriha ile sakin sakin konuşmağa karar verdi. Fakat ondan evvel baba- sını kandırıp konaktan uzaklaşmak Yazımdı, Hemşiresinin tebdili hava ih- tiyacını öne sürdü. Babasından izin İ dığına göre Japon makamatı bu alım HEKİM ÖĞÜTLERİ Sinir işkenceleri Sessizlik, ıssızlık, kendi içine kıyrıl- mış ruhun kana kena ağlamak için | aradığı şeyler... O, karanlıkların derin- | Tiğine içini dökecek, Kimseye derdini anlatamaz. Anlatsa onu hülyalı, kurun- Vulu derler. Güzellikler içinde parla- yan tanrı ışıği bile onun ruhunda sön- Müş gibi, ışıldamıyor. Gül desen ağlar Bibi bakar; nerdeyse göz yaşları boşa- nıverecek; Ağaçların yeşilliklerine, çi- çeklerin renklerine bürünen sessizlik içinde eski sıhhati, yaşamanın tadı ül- ker yıldızı gibi uzaklarda, sisli ufuk- larde güler ve sisler içinde kirik ümit- leri ile beraber Söner. Kimseye açılamaz, Onun işkenceleri ile hep eğlendiler. Aldırma hayal, ku- rTuntu dediler, Moliyer elemleri ile eğ- lenmek için onu tiyatro sahnesine çi- kardı, çizdiği tablo çok mükemmeldi. Amma kuruntulu sandığı kişi uydur- ma bir hasta değildi, Kuruntuları, ha- yalleri hayatının bedbahtlık ifadesiy- di. Gerçek, meraklı ve kuruntulu sayı- Jan sinirlilerde yalınkat görünüşler var ki, hakiki ıztıraplarını yalan gibi gösterir, Güzel sözlerle avundukları, muvakkat bir zaman için uyalandıkla- rına bakarak hemen konduruverirler. Birşey yok, kuruntu. Neden böyle hayal, kuruntu deyip geçiveriyoruz. Bir teessürle, bir heyecanla düzeni bozul- muş bir sinir cürmü karşısında bu- Tunduğumuzu düşünmüyoruz? Görmü- yor mıyız, bazı kalb hâdiseleri gibi en uzvi karışıklıklara bile manevi bir tees- sür, heyecanlı bir şok sebep olmuyor mu? Hattâ bir sıkıntı bile, Molyerin alay etmek için sahneye Amerikalılar Gin vapur- çıkardığı «kuruntulu» ya benziyen bü- günün kuruntulularıni biz tabii bulmu- yoruz, Onların her halde ne iradeye balllâ ne Hayale tâbi olmayan bozuk- Jukları var. Orlarırı içinde Vagotoni, senpatikoleni zümrelerine katılan sis nirliler bulunuyor. Kuruntulu diye alay edilince hasta sinir kurumundaki düzensizlikleri ken- di içinden gelen duygulardan anlar; gönül ilhamları gibi. Daha ileriye gitmeli. Araştırmalı. Sinirlerinin düzeni bozulmuş, freni gevşemiş kişiye, hayale kapılmış de- mek kolay mı? Molyer'in Maladi majner'de en ince çizgilerini çizerek eğlenmek için sah- neye çıkardığı kuruntulularda biz bü- tün neler bulmuyoruz, Metabolizmba- salı bozuklukları, Vagotoni, senpatiko- toni, psihorenpoloz'lar hep onlarda. Kuruntu sanılan ıztıraplar gizli bo- xuklukların habercisi olabilir. Zayıflı- yarak duyguları yükselmiş, sinirlerin yaptığı velveleler tehlike çıngırağının sesine benzer, Tonunu anlamak için seslere kulak tutmalı. Düzeni bozulmuş sinirlerin doğur- duğu işkenceler, duygusu keskinleşmiş üzviyetin henüz yerleşmemiş ıztırapla- rm şekvalı ifadesine benzer, Dilde an- layan hekim henüz yerleşmeden O 1211- rapların önüne geçer, Yukarda söyle- miştim, gene tekrarlıyorum, bugün biz kuruntulu ile, Moliyer gibi eğlernmi- yoruz; ona hasta gibi acıyoruz ve diyo- ruz, büyük şair Yahya Kemal'in açık denizin ızlırabına karşı dediğini: Sezdim bir aşinâ gibi heybetli hüznünü Dr. Rusçuklu Hakkı Amerika harbiye müs- larını satın aldılar — | teşarının şiddetli nutku ber Seyfiyi döğdü |Japonyanın bu satışı tanı- Kotaliter devletlerin başka Londra 7 (A.A.) — Kongkong'dan bildirildiğine (göre, Şanghaydeki Amerikan maliye o mahafiline men- | sub Villişm Huni'nin riyaset ettiği bir Amerikan vapur kumpanyası, Çin Seyrisefain kumpanyasından 4 ticaret gemisi satın almıştır. Mezkür kumpanyanın Şanghay, Kanton, Amoy, Çinkiang, Hankov, Nankin, Tiençin, Çingtao ve diğer bazı yer- lerdeki bütün tezgâh ve depoları da Amerikslilara intikal elmiştir. Deyli Telegraf'ın bu hususla yaz satım işini büyük bir dikkatle takib etmişlerdir. Amerikalıların satın al- | dığı 44 gemniin Amerika namına tes- ellini abloka devleti olan Jâponya- nın kabul edeceğine ihtimal verilme- mektedir. Bu 44 geminin hepsi de bugün abloka dolayısile Kangkong limanında o bulunmaktadır. Mezkür Çin kumpanyası doğrudan doğruya Çin hükümetine siddir, istedi, Banyoyu bahane ederek iki kardeş Bursaya gitmeği teklif etti. Vahid bey, razı oldu. Hayriye kardeşinin Cahid'den gebe kaldığına kanidi. Herhalde genç kız, korkusundan, utangaclığından bu işi şimdiye kadar itiraf etmemiş, facıayı bu raddeye getirmişti. Evvelâ biran düşürmeği düşündü. Fakat bunu bir çok noktai nazarlar- dan muvafık bulmadı. Mesleği icabı ettiği yemin aklına geldi. Dünyaya gelmek üzere olan bir çocuğu yok et- | mek, onun nazarında cinayetle eşti. Hem gebelik ilerilemiş, düşürmek ar- tak tehlikeli bir hal almıştı. Evet hem- şiresini doğurlacaktı, Fakat bunu o kadar gizli, o kadar kapalı yapacaktı ki, ailenin böyle bir faciaya uğradığı- nı kimse duymıyacaktı, vss Kızlarının gitmesi, Vahid beyi büs- bütün Atiyeye yaklaştırdı. ziyorlar, beraber yiyorlar, beraber otu- rup kalkıyorlardı, Hattâ bir çok işle- | rini bile Atiye'nin evinde idareye baş- ladı, Randevularını orada veriyor; daktilo bildiği için, genç kadın iş mek- tuplarını makineyle kopye ediyordu. memleketlere giriş tarzlarını tenkid etti Vaşington 7 (A.A.) — Amerikanın büyük harbe girişinin yıldönümü mü- nasebetile harbiye müsteşarı Jonson söylediği bir nutukta totaliter devlet- lerin diğer memleketlere giriş tarzları- nı şiddetle tenkid ederek demiştir ki: «Bazı devletler bizim silâhlanmamı- zı kendi emniyetleri için tehdit mahi- yetinde görüyorlar. Hakikatte ise teh- Tikede olan onlarin emniyeti değil hu- | dutsuz siyasi ve ekonomik ihtirasları- dır, Amerika birleşik hükümetleri on- ların ne şimal ne de cenubi Amerika- | ya yayılmalarına asla müsaade etmi- yeceklerdir. Yeğeni Cemileyi yaralamış Feriköyde Bulgurlu sokağında ©- turan 16 yaşlarında Cemile, dayısı Ni yazi tarafından başından demirle ya» ralanmıştır. Niyazi yakalanmıştır. Vahid beyin günden güne artan coşkunluğunu gören Atiye, artık son kozunu oynamağa karar verdi. Sevgi- lisine sokuldu. Başını omuzuna dayı yarak, sıcak sesile: — Vahid! Ben seni çok seviyorum. Fakat seri benimle evlenemezsin. » Neden? Vaktile barda artistlik ettiğin için mi?.. Ayol krallar bile aşk yüzünden ne artistlerle evleniyor- lar... Hem de taclarım, tahtlarını bi- Takarak... | O — Ama, benim hayatımda daha bir İ çok hâdiseler var... — Mazideki dostların mı? Benim de bir sürü metreslerim vardı. — Hayır! Daha mühim bir şey... — Ne? — Ben bir adam öldürdüm. Erkek, gayrlibtiyari irkildi. Gerile- di ve biran içinde kendinden bambaş- ka bir âleme mensub gördüğü bu ka- dını hayretle süzdü. — Adam mı öldürdün?.. Adam mi öldürdünüz? - diye mırıldandı. i © Kadın, meydan okur bir eda ile: İ — Evet, öldürdüm! - diye tekrar etti, Vahid kekeledi: — Hapse girdin mi? — Hayır. — Beraet mi ettin? Hattâ hususi muhaberelerini bile, Ati- ye, makinesile yazıyordu. Böylelikle kızların adreslerini öğrendi. — Hayır... Takibala uğramadım... İ Katilin ben olduğum isbat edilemedi, i (Arkası var) dir. Ea

Bu sayıdan diğer sayfalar: