25 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

25 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"riye de bir köşede kocasının gazetede sesleri... Saadetin birinci şartı Cemli Cezmi kırk yaşında idi. Tanın-/ mış bir romancı idi, Bir buçuk ay evvel evlenmişti. Karısı Kadriye iyi, sessiz bir kadındı. Cemil Cezmiye mesud bir adam denilebilirdi. Fakat meşhur ro- mancının hayatından küçücük bir şi- kâteti vardı. Cemil Cezmi, birçok ko- | calar gibi karısının kendi işlerile pek ın alâkadar olmasını isterdi. Zira kocalar üç kısımdır, Bamları ka- rılarının kendi işlerine karışmalarını katiyen istemezler, bazıları da karıla- rının kendi işlerine karışıp karışma- malarına aldırış etmezler, üçüncü si- nıf kocalarsa hayat arkadaşlarının kendi iişlerile pek yakından alâkadar olmalarını arzu ederler. İşte Cemil Cez- mi bu üçüncü sınıf kocalardandı Evlendikten sonra Cemil Cezmi bir ay çalışmamışlı. Fakat işte on beş gün- denberi harıl harıl çalişiyordu. Bu on beş gün içinde Kadriye bir kerecik öl- sun onun yazı masasına yaklaşıp da: — Kocacığım ne yazıyorsun?.. de- memisti. Cemil Cezmi çalışırken, Kadriye bir köşeye çekiliyor, elindeki romanına da- hyordu, Çok az konuşan bir kadındı. Adetâ bir hayal üleminde yaşıyormuş gibi bir hali vardı. Bir gün Cemil Cezmiyi bir gazete mubarriri ziyaret etti. Gazetesine yaz- mak için yeni dünya evine giren meş- hür romancıya evlilikle saadetin sir- Yarının ne olduğunu sordu. Cemil Cezmi fikirlerini anlatırken; — Amian,. dedi, şu noktayı da ya- zınız..? Evlilikte saadetin sırlarından biri de şudur: Kadın, kocasının işle- rile yakından alâkadar olmalıdır. Ko- calarin yüzde doksanı karılarının ken- di işlerile çok yakından alâkadar ok malarından pek hoşlanırlar. Cemli Cezmi'nin «Evlilikte saadet» hakkındaki fikirleri birkaç gün sonra gazetede çikmişlı, O akşam Cemil Cezmi gene masası- nin başıma oturmuş yazı yazıyor, Kad- çıkan «Evlilik sırları. hakkındaki fi- | kirlerini okuyordu. Genç kadın bir ara- lık gazeteyi bıraktı, Cemil Cezminin yanına yaklaştı, sordu; — Kocacığım... Sahi sen de karının işlerine karışmasından hoşlanır mısın? Cemil Cezmi cevap verdi: — 'Tabil karıcığım... Kadriye çok iyi bir kadındı. İnce kaş- larını yuvarlak yuvarlak yukarı kaldı- rarak: — Ben de kocalarm kendi işlerine karlarının karışmasından hoşlarıma- dıklarını sanırdım. Meselâ babam ken- di işlerine annemin karışmasını hiç is- temezdi. Amcam da öyle... Ben de bü- tün erkekleri böyle zannediyordum. Onun için senin işlerine karışmiyor- dum, Halbuki bilirsin, edebiyata da pek merakım vardır... dedi. Hemen o geceden İtibaren Kadriye kocasının işlerile, çalışmasile alâkadar olmağa başladı. Artık Cemil Cezmi memnundu. Saadeti tamamlanmıştı. Vakıâ, Kadriyenin “ edebiyata son derece merakı vardı. Lâkin genç kadı- nın fikirleri pek âcaip, kocasına yazılar rında kullansın diye bulduğu bazı ta- birler pek garipli. Fakat ve de olsa Cemil Cezmi karısının kendi işile bu kadar yakında alâkadar olmasından son derecede memnundu. Kadriye kocasının işlerine karşı alâ- kasını günden güne pek artırıyordu. Meşhur romancı yazılarını yazarken karısı tepesine dikiliyor, onun yazdığı satırları okuyordu. « Genç kadın her cümlede bir itiraz ediyordu: — Olmadı kocacığım... Bürası olma- dı... Sen bu romanı bir kadının ağzın- dan yazıyorsun, Romancısın, insan rü- hunu bilirsin... Fakat ne de olsa bir erkeksin... Bir kadın ruhunu, bir ka- dın düşüncesini benim kadar anlıya- mazsın,.. Romanın burasını benim di- lediğim gibi yaz... Diye gayet tuhaf şeyler söylüyordu. Meşhur romancı karısını dinleyip de bunları yazsa okuyucuların, romanın en acıklı yerlerinde bile kahkahalarla güleceklerini biliyordu, Cemil Cezmi karısının bu itirazları karşısında ne yapacağını şaşırmış kalmıştı, Hele bir defasında Kadriye: — Kocacığım... dedi, Romanının şu- rasını biraz daha şairane yazsana... Bak ben bu gece tasviri için ne güzel bir cümle buldum... Hemen yaz., «Çi- lek ağaçlarının zayıf kollarındaki ök- süz, biçare, bikes bülbüllerin veremli Cemile Cezmi yazısından başını kal- dırarak: Fakat karıcığım... dedi çilek ağaç- ta yetişmez ki... Kadriye: — Sahi... dedi, bak çileğin ağaçta yetişmediği aklımdan çıkmıştı, O hal- de kızılcık ağacı olsun... Kızılcık ağaç- larının zayıf kollarındaki öksüz, biça- re, bikes bülbüllerin veremil sesleri... Ne şairane, ne ince bir buluş değil mi?. Sonra ne kadar orijinal!... — İyi amma yavrucuğum... Bülbül- lerin öksüz, biçare ve bikes oldukları- nı da ne biliyorsun?.. Bülbülün bikesini de ilk defa işitiyorum... Kadriye buna âdeta kızdı: — Canım, dedi, ben derdli bülbüller den bahsediyorum... Sen beni dinle... Yaz... Bak İerkes bu cümleyi ne ka- dar beğenecek... — Haydi bülbüllerin öksüz, biçare Ye bikes oldüklarını kabul! edelim... «Ve- remli sesiu pek garip... Kadriye dudak büktü: — Yazık... dedi, ben de seni daha in- ce ruhlu bir adam zannederdim... A... beni üzme Cemil... yaz diyorum sana... Birkaç ay sonra Kâdriye meşhur romancının başına bedava bir mü- nekkid kesilmişti, Cemil Cezminin ha- li berbaddı. Kadriye artık oveski, sessiz kadın da değildi. Kocasının işine, y&- zısının her cümlesine karışıyor, Cemil Cezminin her kelimesine itiraz edi- yordu. Edebiyata da merakı olan genç ka- dın kendi buluşlarının, kendi fikirle- rinin harikulâde olduğuna kanidi. Ak- si gibi meşhur romancı da günden gü- | ne kılıbıklaşıyordu, Kadriye bulduğu acaip fikirleri, garip tasvirleri zorla Cemil Cezmiye yazdırmak istiyordu. Bir gün Cemil Cezmi genç ve ateşli bir muharrirle bit yazı münakaşasına tutuşmuştu. Meşhur romancı, genç muharrire yazacağı cevabı hazırlarken karısından neler çekmedi. Kadriye ko- casının yazdığı cevabı katiyen beğen- miyordu: | Sen benim dediğim gibi, benim de-' diğim şekilde yaz... diye Cemil Cezmiyi zorlayıp duruyor, kocasınm genç mu- harrire vereceği cevabı kendi yazmağa kalkıyordu. Nihayet Kadriye kocasına | öyle şeyler yazdırdı Ki, biçare meşhur romanci tutuştuğu münakaşada ber- bad bir vaziyete düştü. Cemil Cezmi «Gölgeli bahçe» ismin- de yeni bir romana başlamıştı. Roman- cı eserini basan mecmuaya müsved- | delerini parça parça evinden gönde- riyordu. Bir gün Kadriye şeytan şeytan gü- | lerek: İ — Yarın sana mühim bir sürprizim varlı. dedi, çok beğeneceksin.. İ Cemil Cezmi buna aldırış etmemiş- ti. Fakat ertesi günü gazeteci çocuk evine mecmuayı getirdiği zaman Kad- riye âdeta heyecanla Kocasına koştu. Mecmuayı açtı: | — Oku... dedi, romanının parçasını oku... Son derece beğeneceksin... Ce- mil Cezmi kendi Tamamını okürken göz-| ileri faltaşı kadar açıldı. Romanının bu kısmı baştan başa değiştirilmişti. Oku- duğu parça «Kalbimdeki pembe ufuk- | ları Edimekapi mezarlığına gömdüm», | «İçimdeki çiçekli bahar günlerini tram- vay çiğnedi.» gibi ac&ip cümlelerle do- lu idi, Üstelik romanın en sonuna ka- dar yaşaması icap eden, hikâyenin en belli başlı kahramanı olan Orhan da- İ ha vakanın başında ölmüştü. Cemli Cezmi: j — Bu rezalet!.. dedi.. Romanin en büyük kahramanı Orhandı... Orkanı ben romanın sonuna kadar yaşatacak- tım... Halbuki yomanın bu kısmında Orhanın nasıl öldüğü anlatılıyor.. ben böyle yazmamıştım... Bu nasıl öldü ? Kadriye dudağını büktü: — Aman. dedi, romandaki o Or. han mıdır nedir?,, Sinirime dokundu... Matbaaya göndereceğin bütün müs- veddelerini değiştirdim, Romanın bu parçasını baştan yazdım... O Orhan dediğin roman kahramanım da bir ka- lemde öldürdüm... Ona çok sinirleni- yordum. Bak karının işlerine karışma- dığından şikâyet ediyordun... Şimdi memnun musun ?.. Görüyor musun İş- lerinle ne kadar yakından alâkadar olu- yorum... Şimdi meşhur romancı kendisine &v- Tilikte saadetin sırlarını soranlara di- yor kiz « Birinci şart şu: Kadın korasının işlerine katiyen karışmamal. diki & öğe gerin sşuoğlNM | Jarını da doğuran ana vatanın haya- Pazartesi konuşmaları (Baş tarafı 6 net sahilede) yor, fakat duyduğu bu yepyeni fikir- ler onun kafasına bir çivi gibi saplan- mıştır, bir türlü çıkmıyor. Roman, bu katı düşüncelerin ak- settiği çetin sabifeler dışında, çok iç- li ve çok şiir dolu parçaları da ihtiva | etmektedir. Orada hasta, hüzünlü, Aşık ve aşkının bülyasile nikbin ve mütevekkil döktor Hikmetin deruni hayatını anlatan öyle kısımlar var ki derin bir alâka, merhamet ve cazibe ile bu zavallı Türk sürgününün ha» yatına ağlamamak kabil olmuyor, Ya" nı hatıriamalarla, Parisin milyonluk Kalabalığı içerisinde kendini yapayal- nız hisseden, bu cemiyet içinde gör- düğü şahıslar ve muhitlerden memle- ketine, evine, çocukluğuna dönen döktor Hikmet, muhâyyilesinde yaptı- ğı mukayeselerde daima kendi yurdu- nun üstünlüğünü görmekte ve ona mukavemet edilmez bir hasret duy- maktadır. Türk konağı, Türk hanım- efendisi, şefkatli, fedakâr Türk ana ve babası onun ruhunda varılamaz bir cennetin iştiyakını yaratmaktadırlar. Yakup, tarihin mukadderatı hasta Osmanlı imparatorluğunu nasıl öl- dürdüyse, romanının kahramanını da verem döşeğinden öylece kaldırmı- yor ve onu gurbette, kendisi için aziz olan her şeyden uzakta, her türlü yok- sulluğun içinde hayattan çekip alı- yor, Son sözlerile, göğsünü yırta yırta çıkan <anneciğim!...» feryadı, temiz sütünü emdiği Türk kadınını halırla- maktan daha çok, bütün Türk ana Mini yaşlı gözlerimizde canlandırmak- tadır, Millet ve memleket duygusunun gurbette hasret şeklindeki bu tecelli- si, (Bir Sürgün) ün mücazatı mı, yok- sa ihtidasının, hidayete erişinin mü- kâfatı mıdır, bilemem. Baştan başa fikir, his ve hal olmuş bir mazinin havası dolu bu eseri, ede- biyatımızın kıymetli bir kazancı ola- rak saydığımı söylerken, onu bize ve- ren Yakup Kadrinin admi şükranla anarım, (Nirvana) sından (Bir Sür- (| gün) üne kadar düşmeden yürüyen | bu ruh tekevvününü seyrelmek be- nim için ne kadar büyük bir zevk ise onu sayın okuyucularıma aksettirmek te ayni suretle bana derin bir haz veri- yor. Eserin, üzerine çok dedikodu top- Yayan dili ve umumiyetle üslübu hak* | kındaki mülâhazalarımı başka bir ve- sile ile arzedeceğim Hasatı - Â4 YÜCEL Türkiye o Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş eenebi memleketler: Beneliği 3600, altı aylığı 1900. Uç ar, Adres tebdili içi kuruşluk pwl göndermek lâzımdır. Seler 74 — Kurukasım 169 $ İmsak Güneş ğin İkinli Akşam Yal R. 81910 S4 9031200 142 Va, 316 5,05 1212 1601 18,58 2040 İdurehane: Babikli civan Acımusluk So. No, 17 Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: IstikiRi caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüzsekkaldırımda Vinkopulo, Gala- cadderide Merkez, Ka- raçhanede İbrahim H rük: Al) Kemal, Bakıwköy: HUğl, Sa- nyer: Asal, Aksıray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş; Halid, Fener; Bulat- ta Hüsameddin, Kumkapı: Asador- yan, Küçükpazar: Bensason. Bamat- ya: ,Kucamustafapaşada © Ridvan, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini: Topkapıda Nâzım, Kadı- köy: Söğütlüçeşmede Hulüsi Osman, İ şanın yıldızına bakmış. Üsküdar: İmrahor, Heybeliada: To- mas, Büyükada Halk. Her gere açık cezaneler: Tarabya, Yeniköy, Emitgân, Rumelihisen. Or- taköy. Arnavatköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki ec- ianeler her gece ağıktır. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mamume Tefrika No, 210 Osman paşa aleyhinde padişahı doldüran Raziye: “O Çerkestir, ayranı kabarırsa, herşeyi yapar,, mış, dedi. Râziye, Kiranm höremden neden uzaklaştırıldığını biliyordu. Bu ha- dise ona biraz daha cesaret vermişti. Safiye sultan kendisine birşey söy- lerse o da: «— Yaptığınız hefiyeliği haber al- dım!» Diyerek, Safiye sultanı tehdide bi- le kalkısacaktı. Zaten Muradın ne- dimesi diğer kadınlardan daha fazla huzura girip çıkıyor ve hünkârla sık sık görüşüyordu. Murad bir akşam Râziyeye: — Şeyh Şileneddine gizlice söyle de şu Osman paşanın yıldızına bir bakıversin. .. Demişti. Râziye ertesi gün Mura- dın huzuruna girdi: -— Şücaeddin bu gece Osman pa- İk Elendimize çok sadık ve fedakâr bir adam oldu- gunu söyledi, şevketlim! Dedi. Üçüncü Murad bu neticeden çok memnun olmuştu. — Ben de böyle umuyordum, dedi, eğer Osman da bana sadakatsizlik gösterirse, artık dünyada hiç kimse- ye itimadım kalmıyacak. Râziye birdenbire kaşlarını kaldı- Tarak önüne baklı,, düşünmeğe baş- ladı, Murad sordu: — Osmanın yıldızı başks bir şey söy- lemedi mi? Râziye susuyordu. Murad tekrar sordu: -— Neden cevab vermiyorsun? Yıl- dızlar yalan söylemezler. Ne demiş lerse bana aynen söylemekten Ççe- kinme! Râziye bu fırsatı da kaçırmak İs- temedi: — Osman paşaya fazla iltifat etti- finiz için, yarın çocuk gibi şumarıp sizi rahatsız etmesi ihtimali olduğu- nu da söylemiş... — Çok doğru söylemiş, Râziye! Fa- kat, ben o gün ihtiyarımı kaybede- cek kadar heyecana kapılmıştım. Hasinıcanım olan Mehmed hanın ida- mile Kırım meselesini kökünden hal- leden bu adama ne yapsam azdır. — Dışarıdaki dedikddulardan he- beriniz yok şevketlim! Osman paşa için: «O Çerkestir, ayranı kabarırsa, her şey yapar. Kimseden çekinmez!» diyorlarmış, Murad hiddetlendi: — «Her şey yapar» ne demektir? O bana küle gibi tapan bir adamdır. Kendisinden küçük kimselerden çe- kinmiyebilir. Fakat benden. Râziye gülümsedi: — Günün birinde sizden de kork- mıyacağını söylüyorlar, şevketlim! — Hayır, bu olamaz. Osman ulu- larına çok muti ve sadık bir vezirdir. Onu çekemiyönler uydurmuştur bu lâflan... .—— Hayır, şevketilim! Kendi bez- minde bulunan mahremleri söylemiş- ler... Başıma taktığınız sorguçları odasında da takıp takıştırıp! «Bana hükümdarlık ta yakışacak!» diyor- muş... Muradın gözleri döndü: — Ne diyorsun, Râziye? Osmanı sadaret mevkii de tatmin etmemiş mi? Demek gözü benim tahtımda, öyle mi? Üçüncü Muradın uykusu kaçıyor! Şehzade Mehmedin dünyayı ayak- landıran debdebeli sünnet düğünün den sonra üçüncü Muradın vehim ve vesvesesi . bir kat daba artmıştı. Pa- dişah, Râziyenin Osman paşa hak- kında söylediklerini umutmuyordu. Osman paşanın: «Bane hükümdar- lik ta yakışacak!» sözü Muradın bey- nini kurt gibi yiyordu. Acaba, Osman paşa böyle bir söz söylemiş miydi? Yoksa bunları Râziye mi muştu? Burası belli değildi... Fekat, sul- tan Murad bu sözlere inanmıştı. Onun Râziyeye herkesten çok ilima- dı vardı. uydur- Bir aralık Osman paşayı gözüönü- ne getirdi. Veziriâzam, Azerbaycan şeflerine giderken kendisine vedaa geldiği zaman ne kadar mütevazı ve bilhassa Murada karşı ne kadar boy- nu eğikli. Murad ogün bile bü vehim ve şüpheden kendini kurtara- mıyarak Osmanın gözlerine dikkatle bakmış; u seferden de evvelkiler gibi muzaffer döneceğini umuyorum, Os- mani» v Dediği zaman Osman paşanın göğ“ leri sulânmiğ * «— Allak;sizinle, bizimle beraber. dir, şevketlimt Köleniz bu savaşı da inayeti hâkla başarıp iltifatınıza mazhar olmağa çalışacağım!» Cevabını vermişti, Osman paşa bu sözlerinde o ka dar samimi İdi'ki, içinde kötü duy- gular besliyen bir adamın bu kadar candan bir sadakatle cevab verme- sine imkân var mıydı? Muradın o dakikada bütün şüp- heleri, sabun köpüğü gibi sönüp git- mişti. Fakat, Osman paşa sefere çıktıktan sönra, gene, bir şeytan gibi padişahı aldatan Rüziyenin sözleri, her şeyden öm kapan Muradın tek- rar bütün'şüphelerini uyandırmış, uykusunu kaçırmıştı, Murad geceleri uyku uyuyamıyor- du. Keşki Osmün! Azerbaycan seferine göndermeseydi, İstanbulda ihanetini görünce başını vurdurmak Kolay bir iş değildi yâ... Râziye bif akşamı padişahın kafa. sına şöyle bir şüphe daha yerleştir. mişti: — Osman paşanın bu defa sefer- den dönmiyeceğini de söylüyorlar, şevketlim! Bu da ne demekti? Murad bu sözden bir şey anlıya- madı: — Orada ölüp kalacak mı demek istiyorsun? v -— Hayır, şevketlim! Orasını Allah bilir amma. eğer ölmez de sağ ka- hırsa, Osman paşa Azerbaycanda mu- zaffer olursa, müstakil bir «Gürcis- tan ve Kafkasya» hükümeti kuracak ye bu hükümelin başına geçecekmiş. Muradın: birdenbire gözleri döndü: .— Bu herzeleri de. kim yumurt- Jadı sana? — İstanbulda bunu bilmiyen yok- muş, şevketlim! Fakat, herkes .€fen- dimizden çekindiği için ağzını açma- ğü cesaret edemiyormuş. Murad artık zıvanadan çıkmıştı: — Desene, kendi elimle sivriltti- ğim adam, yarin bana dirsek çevire- cek?! » “ «Kanlı kale» hikâyesi Murad o gece yatağına girdiği za- man, nedimesi padişalun başı ucun- da duruyordu. Üçüncü Murad: — Uykum yok, Râziye! Haydi ba- na «gam dağıtıcı bir fikrâ söyle... Uykum gelsin. Gerçek, padişah bir haftadanberi uyku uyuyamıyor ve daldığı zaman rüyasında korkuyordu. Daha bir ge- ce evvel: «— Yangın var.i> Diye bağırarak uyanmış ve yatâ- Zındati fırlayıp kalktığı zaman, aklı başma gelmiş. kendi kendine gül- meğe başlamıştı. Râziye © gece hünkürn gamını duğıtmak için, birkaç fıkra anlattı. Murad: — Bunların hiç biri içime ferah- ik vermiyor; Râziye! Bana biraz da harb kahramanlarından bahset! Dedi. Röziye müşkül vaziyete düş- müştü. O gece padişaha ne söylese, hepsinden bir mâna çıkarması muh temeldi. ' Râziye şöyle bir vaka uy- durdu: — — Veklile Erzurum civarmda bir kanlı kale varmıs, şevketlim! Bü Xâ- leyi bir çoban zaptetmek istemiş, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: