26 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

26 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mayıs 188 AKŞAM Beyoğlunda sokakta ağı bir yaralı bulundu Hastaneye kaldırıldı, fakat birşey söyliyemeden öldü Sarhoşlukla yolda sızdığı ve üzerinden bir otomobil geçtiği zannediliyor Dün gece sabaha karşı Beyoğlun- da Belvü bahçesinin kapısı önünde ağır yaralı biri bulunmuştur. Üstü başı katran bulaşıkları ve kanla ka- rışık olduğu halde çamurlar içinde yatan bu adam derhal Fransız has- tanesine kaldırılmıştır. Söz söyliye- miyecek bir halde oları bu adam, has- tanede ölmüştür, Cesed muayene edi- lince, vücudünün muhtelif yerlerin- de ve başında açılan derin yaraların tesirile öldüğü anlaşılmıştır. Vaka müddelumumiliğe bildirilmiş, Adliye doktoru B, Enver Karan dün hastanede cesedi muayene etmiştir. Ölümün, vücuttaki yaralardan husür le geldiği anlaşıldığından gömülme- sine izin verilmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde bu- nun eski maliye memurlarından Bed- ri adında biri olduğu anlaşılmıştır. Bedrinin cesedinde hâlâ keskin bir 1s- pirto kokmakta idi. Vücudü de ezilme neticesinde hurdehaş bir hale gelmiş tir. Eedrinin gece fazla rakı içip sarhoş olduktan sonra yol üzerinde sızıp kal- dığı ve bir otomobil tarafından çiğ- nendiği tahmin ediliyor. Müddelumumi muavinlerinden B. Rifat tahkikata devam ediyor, Bir otobüs bir çocuğa çarptı, çocuk kaldırıldığı hastanede öldü Sulh ceza hâkimi şoförün muhakemesinin gayri mevkuf olarak devamına karar verdi Şoför Hülüsinin idaresindeki öto- büs evvelki akşam Mecldiyeköyün- den geçerken 9 yaşlarında Vehib is- minde bir mektep talebesine çarpmış, çocuk ağır yaralanmıştır. Zabıta, ka- zayı müteakip Vehibi Şişli Çocuk has- tanesine kaldırmışsa da yapılan bü- tün tedavilere rağmen kendisini kur- tarmak kabil olamamıştır. Maznun şoför Hülüsi dün akşam Üzeri Adliyeye teslim edilmiş ve Sul- tanahmed ikinci sulk ceza hâkimi ta- rafından sorguya çekliimiştir. Şoför Hilüsi mahkemede; — Otobüsle Mecidiyeköyünden ge- gerken ö den gitmekte olan aske Tİ otobüsün arkasından birdenbire bir çocuk atladı. Ben süratle otobüsü yan tarafa çevirdim, Çocuk otobüsün Sol taraf çamurluğuna çarptı. Fakat arabanın altına düşmedi, Öndeki ara- badan birdenbire atladığı için ben başka bir tedbir alamazdım, Çocuğu çiğnemiş te değilim. Kazada benim hiçbir kabahatim yoktur, N Demiştir. Hâkim B. Selâhaddin ge- rek tahkikat evrakına ve gerekse maz- nunun İfadesins nazaran kendisinin tevkifine mahal göremediğinden, mu» hakemesinin gayrı mevkuf olurak yar pılmasına karar vermiş, Hülüsiyi ser- bes bırakmıştır. Kazada ölen çocuğun cesedi Adliye doktoru B, Enver Karan tarafından muayene edilmiştir. Cesedin hiçbir yerinde ölümü intaç edecek yara ve- saire görülememiştir. Küçük Vehibin nezfi dimagi neticesinde öldüğü anla- şılmaktadır, Cesed morgs kaldını- mıştır, Misafirimiz Yugoslavya Harbiye ve Baliriye Nazırınn İzmiri ziyaretinden inti- İzmirdeki balar; Yukarıda Lovçen vapurunda verilen ziyafete, Aşağıda: İzmir halkı selâmlıyor, Lovçende verilen ziyafetten diğer bir enstantane (Baş tarafı 1 inci sahifede) Çelik palasa misafir edilen Orge- Neral Mariç bir müddet otelde istirar hat etmişler ve saat 16da vilâyet makamında Valiyi ziyaret ettikten sonra Vali B. Şefik Soyerle tarihi bir sanat Abidesi olan Yeşili gezmişlerdir. Kapalı çarşıyı yaya olarak gezen dost ve müttefik o Yugoslavyanın mümtaz şahsiyeti kalabalık bir halk kütlesi tarafından Yugoslav Hsanile “Yaşüsın Yugoslavyaz seslarile karşı lanmıştır. Orgeneral Mariç de türkçe Olarak «Yaşasın Türkiye» diye bağır- mak suretile halkın coşkun tezahü- ratına mukabelede bulunmuştur. r Karnındaki ur değil, çocukmuş Genç kadın doğurduğu çocuğu öldürdüğü için tevkif edildi İzmir 25 (Telefonla) — Bugün bu- rada çok garip bir hfdise olmuş ve bu garip hâdisenin cinayetle neticelen- diği anlaşılarak genç bir kadın tevkif edilmiştir. Torbalı kazasının Doğancılar kö- yündeen Abdullah kızı Dudu adında genç bir kadın bugün Memleket has- tanesine müracaat ederek karnında büyük bir ur bulunduğunu ve bu yüz- den çok rahatsiz olduğunu söylemiş ve ameliyat yapılmasını istemiştir. Doktorlar hastayı dinledikten sonrâ Hastaneye kabul etmişler ve muayene edilmek, icap ederse ameliyat yapıl mak üzere hasta yâtağa alınmıştır. Dudu gece yatağından kalkmış, helâya gitmiş ve orada bir kiz çocuğu dünya» ya gelirmiş, göbeğini koparmak sure- Ülle çocuğunu öldürmüş ve ölüsünü de helâda bırakmıştır. Dudu birşey olma- mış gibi yatağına dönmüş ve yatımış- tar. Sabahleyin helâya gidenler orada yeni doğmuş bir çocuk cesedi ile kar- şılaşmışlardır. Doktorlar ve hastaba- kıcılar telâş içinde bu çocuğun kimin tarafından bırakıldığını ararlarken Dudunun karnındaki ur akla gelmiş ve Dudu yatağından kaldırılmıştır. Has- taneye ameliyat olmak üzere gelen ve karnının şişkinliğinin turdan ileri gel- diğini Iddia eden bu kadının karnı ta- blf halde görülünce çocuğun bu kadın tarafından odoğurulup öldürüldü gü anlaşılmıştır. Hâdisenin asıl garip tarafı şudur ki Dudu: — Ben kimse ile görüşmedim. Bu çocuğun nereden hasıl olduğunu ben de bilmiyorum. Hayret ediyorum. Me- ğer karnımdaki ur değil çocukmuş! de- mektedir. Genç kadın tevkif edilmiştir. Tahki- kata devam olunuyor. itfaiyecilik meburi bir hizmet şekline konacak (Baş tarafı 1 inel sahifede) Projeye göre, köylere varıncıya ka- dar belediye olan her yerde itfalya teşkilâtı vücuda getirilecek ve itfa» iyecilik mecbudi bir hizmet şekline sokulacaktır. Bu mecburiyet 17 yaşın- dan 55 yaşına kadar bütün erkek yurddaşlara şamil olacaklır. Bun- lardan hazigi yaştakilerin bilfiil hiz- met ve hangi yaştakilerin de muafl- yet resmine tabi tutulacakları bele- âlye meclislerince tayin edilecektir, Şehir ve kasabalarda mecburi hizmet yaşı içinde bulunup da itfaiye hiz- metine celbedilmiyenler senede 2 lira vermek suretile bu mühim işin ba- şarılmasına iştirak ettirileceklerdir. Bundan başka hususi muhasebe büt çelerinden birer mikdar para tefrik olunacak ve ayrıca av vergilerine de yüzde 1 nisbetinde zam yapılacaktır, Bu suretle elde edilecek parslarla köylere varımcıya kadar her yerde itfaiye teşkilâtı ve zehirli gazlardan korunma tesisatı vücuda getirile- cektir. Bu işleri idare etmek üzere Dahili- ye Vekâletinde bir yüksek itfaiye ko- misyonu ve her vilâyette de birer it- al komisyonu vücuda getirilecek- biye ve Bahriye Nazırı general Mariç bugün saat on ikide Yalovadan şeh- tedikiklerinde, | rimize gelecektir. Büyük misafirimiz İstanbulda bir. kaç gün kaldıktan sonra memleketi- Bundan sönra Cümhuriyet köşküne | Ne avdet edecektir. gidilmiş ve kıymetli misafirimiz burada bir müddet istirahatten sonra Çelik Bu akşam vilâyet tarafından Orge- neral Mariç şerefine Çelik palasta bir akşam ziyafeti verilmiştir. Yarın (bugün) sabahleyin Mudanyadan Kocatepe muhribi ile İstanbula ha- rTeket edecektir. Misafirimiz bugün İstanbula geliyor Dost ve müttefik Yugoslavya Har- General Mariç'in memnuniyeti Belgrad 25 (A.A.) — General Mariç, Lovçen vapurunda bulunan Avala ajan- sinin mümessiline Türkiyeye yaptığı seyahat hakkında beyanatta buluna» rak kendisine karşı gösterilen hüsnü kabülden dolayı memnuniyetini bildir. miştir. Belgrad 25 (A.A.) — Bütün gazeteler Harbiye ve Bahriye Nazırı general Ma- riçe İzmirde gösterilen samimi hüsnü kabülden bahsetmektedirler, Yazan: Sermed Muhtar Alas 'Tefrika No, 71 NANEMOLLA Kapıyı açtı. Zincirkıran önden — Merhum Abdülmennan paşa za- de İrfan beyi göreceğim!. Korkma, çekinme veldanım, onu zaptiyeden kurtaran, buraya gönderen benim. Yoklıyacağım, hatırını soracağım... Basamakları atlıya atlıya, merdi- veni esnete esnete yukarı çıktı. — Nasılsın delikanlı?.. İyi misin hoş musun, dolu musun boş musun? İrfan, mızmız mızmız: — Harâbım, bitabım Rıza beye fendi!... Zincirkıran, coşmada: — Giridde, Lâşla sancağı dağla- rında, bir onbaşı ve beş allı neferle herifleri bastırdım. Dört yerimden kurşun yedim, gene kılıç bir elimde, tabartca öbür elimde devrilmedim... Hersekte, (Nikşik) okayalıklarında dört yanımı çevirdiler. Çakmaklılar, Şişhaneliler üstüme yağıyor. Kulağı- mı, kolumu, bâcağımı kurşunlar de- lerken saldırdım ileriye; iki üç yüz kişiyi önüme kattım. Kılıcın tersini vura vura getirdim bizim ordugüâ- ha... Havranda su yok, sel yok! et- raf çöl... : İntakı hak bu kadar olur. — Nanemolla mısın be delikanlı, dedi. Kalk, senin hesabına gideceğiz iştel... Aşağıya bağırıyordu: — Dimitrakis çık yukarı!... Her aksata liraya, kremise, napolyona dayanmaz; bu zenaatinde zekâlı yar Sabri ağa getir buraya mastori- Teftiş müdür muavini ile sergardi- yan sevinç içindeler. Koltukların en yamanından birine geldik; kim bilir ne piliçler göreceğiz, ne keyifler sü- receğiz zannındalar, görünce oda kapısında i İrfanın hAlA bitik haj- de başında elnler; eli belindeki altıpatlarında; soluya soluya bağırmada: — Simsar, meyancı, gir içeri... Sen de gel Sabri!... Eli tabanca kılıfının üstünde gö- rünce. Dimitri efendinin yüreği gi- dip gelmeğe baş ğ — Ermeni gelini gibi kırıtma, otur ulan, sana iş çıklıl. Sergardiyana: — Sen de şuraya yerleş... Senin kim olduğunu, nereden geldiğini bi- yoruz. İçimizde yabancı yok! açığa vuracağım, kızma. 40 gün günahkâr, bir gün tövbekâr. Vâktile Maltiz de- niz eşkıyalarile, çakânoz kasa hirsız- Jarile ortaklık etmiş, vurmuş vurul muş bir eski külhansın. Zaptiyeye boşuna sergardiyan olmadın; bana sorsunlar künyeyi bilânı... Sabri ağa, kızmak değil, memnun blel: — Sayende, Riza beyciğim, bizim de elimiz ayağımız tutardı, kabada- yılıkta hatırımız sayılırdı. Lâfın doğ- Tu, duman attırırdım Galataya... Zincirkıran, Papasköprülüyü kar- şısıma çekti: > — Kırk yıllık aksatakullicisin, in- kâr mı ediyorsun ulan? Bu söze de bu adam sintarak temennahı bastı: — Öyleymis pasam! — Kömürcü sokağının, Arkadinin, Kirliderenin karılarını bile telleyip pullayıp ev tavuğu diye paşalara, beylere, mirasyedilere yutturdun. Şu yatakta yatan delikanlıyı görüyor musun?.. O, bu devletin en mübarek, eli öpülecek; merhum bir vezirin oğludur. — Ramet olsun pasaya... — IAfı ağsıma tıkma, dinle benli — Gönül güllüğe de düşer, gübre- liğe de, İzin verdim, cevab ver: Öyle mi, değil mi?... — Bravo, tsok elenika bir lakirdi bu. Bir polziya okumusum ki on- da... — Kıs çeneni, İrfanın doğrulduğunu, mütecessis bir halde kulak verişini görünce: (Bi- tir bakalım) dedi. Dimitri efendi, gözlerini obayğın- laştıra baygınlaştıra, ağzını büze bü- xe, kelimelere perde perde tartı vere memnun; yere söze koyuldu: — Bir polziya okumusum, nasin diyor bilirsiniz?.. Sevda, diyor, oyle bir bocek ki yarisi ari, yarisi sinek... Bâkiyorsun ari taraf tsiseklerde gi. diyor, tatli seviyor; bakiyorsun sinek taraf pislikler üstünde oturuyor, onu yiyor... Gülüşüyorlar, Zincirkıran haları atıyordu: — Beyit midir, türkü müdür her neyse bunu sen düzdün galiba? Zira senin eski usulü de bundan ilham almış (olacaksın. OoKömürcünün, Arkadi'nin, Kirlidere'nin pisliklerine do sinekler kondurmağa delâlet et- tin. kahkas Sadede geldi: — Senin anlıyacağın, bu delikanlı, bu İrfan bey nam vezirzade, bir ti ve aktrisine âşık, bir kara karıya İrfan, yerinden sıçradı: — Rica ederim Rıza beyefendi, © melüneln bahsini kapatın, ismini da ağzınıza almayın, O kadın artık be nim için ölmüştür... — Buna diyecek yok. Allahtan buk sun, kahrolsun ve lâkin yaptıklarını kahbenin yanıma mı bırakacağız? Arkandan enayidümbeleği mi dedir. teceksin? Adam haklı. İrfan canlanmağa, gayretlenmeğe başlamıştı. Kahbeden intikam almak fikri yabana atılır bis fikir değil... Heyecanla dinliyor, alaybeyi hırs. landıkça bırslanıyordu: — O çingene maşasının yüzünden başın belâya girmiş. Eşref gibi na- mussuzların, rezillerin baskınına uğ- ramışsın... Ayıblamıyorum; seni ga fil avlamışlar, üstüne çullanıp tepe- ne binmişler. Bu şekilde, sen değil, Rüstem pehlivan olsa kendini müda- fna edemez; dayağı yer, oturur aşa ğı... Böylesine hiç suçun günahın yokken, onların marizine sen kaymış. sın, kabahatli senmişsin gibi zapli- yelere düşmek... Allahtan olacak ki ben tesadüf ettim. Bugünkü pa tırtı, gürültü arasında, atik dayran- masaydım hâlâ oradaydın; daha da çürüyecektin. Arabların, çorabların Şerrine uğramak ta cabası. Belki sür- günlere, kalebendliklere gidecektin... Tasdik makamında, hep baş sallı- yorlardı. Zincirkıran Marsığa, Pem- betene, arablara küfürleri veriştirdi Yyeriştirdi. Zaptiye Nazırını, muâvini- ni, Hacı paşasını d& arâya kattı. Bir daha sadede geldi; — Kılavuzu buraya kadar boşu- na taşımadım. Bu gece ya karının evine düşeceğiz; yahut ta onu bir ye- re gelirteceğiz, beraber rakıları İçe- ceğiz... Mutlaka şanoda dram mı, opera mi oynar o kaltak?. İkitelliyi de öyle bir kıvırır ki 6... Sahi mı, yâ Tan mı? Dimitri efendi, parmaklarını şıkır- datarak, kafa sallayışile gene tasdik- te. Sabri ağa da alına yapıştırmak- tan kinaye, iki parmağının arasında çeyrek, el uzatmada. Nanemolla 1s renkten renge giren bir bukâlemun... — Duuur, alt tarafı var. İçlik, eğ- lendik, çalıp oynadık değil mi, sonra €şşek kuyruğu gibi (o güdükleşmek yok. Ardından bu genci güvey koyân cağız... İrfan birden atılırken, sol tarafi- nın ağrısına dayanamıyarak yanüs- tü yıkıldı: — İmkân ve ihtimali yok, Allahi yazdıysa bozsun Rıza beyefendi. Emir olun, vallahi hakikati söylüyorum. Bundan sonra o kadına hitab et- mek değil, menfur simasını görmeğe bile tahammül edemem... - Bağırtı odayı çınlattı: — Ratonu bozmal... Kaltak bur- nu kırsın, (gel kocacığım) diyerek senin önüne düşsün, odaya girerken (defol oradan şıllık) diyip gerisin go- ridön... Bak o saniye kara karı yö“ rin dibine geçiyor mu, geçmiyor mu?... Sarhoşlukla Kömürcü sokağı ma git, kaknemin birini odaya çek, hemen ayılıp ve pişman olup çıka- cak ol. O kaknem çeyreği almışken bile ((fıyakamı bozma) diye eteğe, ayağa varır. Öyle değil mi Sabri, Pa« pasköprülüğ cArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: