30 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

30 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 : PAZARTESİ KONUŞMALARI: Ziya Gökalp'a dair «Akşamdan akşama» sütununu her gün her mevzuda dolduran (Vâ - Nü), bir yazısında Ziya Gökalp ve Yahya Kemal hakkındaki düşüncelerini söy» | Yüyor. Fikirleri letmekte bir yan- ış yapmamak için yazısının bu kıs- mını olduğu gibi naklediyorum: «Geçen gün hususi bir muhavere es- nasında Nurullah Ataç: « — Son çeyrek asırda irfan hayatı- mıza Iki mühim şahsiyet gelmiştir. Biri Ziya Gökalptır, öteki de Yahya Kemaldir, - dedi. Birincisi fikir, ikin- cisi de sanat telâkkilerimiz üzerinde müessir olmuştur. «Kendisile hemfikirim; ancak şunu kaydedeyim ki Ziya Gökalpı şimdiki rejim felsefesi, bütün devlet teşkilâtı | ile, kurultaylarile, kongrelerile istih- 1âf etmiştir: Dere, nehir olmuştur. Fa- kat Yahya Kemal hakkında ayni şey söylenemez. Onun rekorunu kıran biri çıkmadı, İ (Vâ - Nü) nun şalr Yahya Kema- Je aid fikri hakkında daha önce dü- şündüklerimi söylemiştim. Tekrara Jüzum görmüyorum; okuyucuları bik- | tıracak kadar söylenmiş ve bu husus- taki müsbet, menfi ve hattâ müvaze- eli fikirler cümlece malüm olmuştur, | Burada yapmak istediğim, Vâlâ Nü- reddinin Ziya Gökalp hakkında ver. | diği hükmün tahlilidir. Önce Ziya beyin kim olduğunu ve hangi fikirleri i sürdüğünü belir- teyim. Ziya Gökalp, her şeyden evvel bir imparatorluk filozofu idi. Osmanlı devleti nasıl türlü unsurlardan teşek- Kül etmişse, Ziya beyin fikir sentezi de ayni şekilde birkaç elemanın teli- finden vücude gelmiştir. Kendisi, İt- tihad ve Terakki mı lektikti. «Türkleş ve muasırlaşmak; okunacak olursa, imparatorluğun yı- kılmaması kaygusundan doğmuş te- | lifçiliğin bütün sıkıntıları orada gö- Tülür. Ziya Gökalp, Türklüğü elbetje duy- muş bir adamdı, Fakat buna muks- bil Hilâfetlen vazgeçemiyordu. Kül- tür ve medeniyet ta i, şeniyet ve kıymet hükümü fi, haddi za- tinde Durkheim'dan aldığı o esaslardı! ki, fikir olarak hiçbir orjinalliği bulun- mamakla beraber o zaman bize yeni görünmüştü ve kültür ile kıymet hü- si altında hattâ o devrin i bile kuşkulandırmamak ihtiyathılığını göstermişti. Ziya bey, ilmi ve onun makineleş- miş şekli olan tekniği bütün dünya malı belleyip her yerden iktibas olu- nabilir bir meta halinde mütalâa eder- ken fabrikanın vücude getirdiği ha- yatı, içindeki makineler gibi cansız farzetmek hatasına düşüyordu. Fab- Trikanın sahibi ile ontn içinde çalışan- Jarın bu münasebetle ahlâklarında hasıl olacak değişikliği anlıyamamış- tı. Hattâ şeniyet hükmüne koyduğu nazari Umin memleket içinde yayımı nisbetinde vücude gelecek kıymetler değişmesini bile farkedememişti. Müs- bet ilimle onun kültür kısımlarından saydığı manevi ananelerin yanyana ve olduğu gibi durabileceğine inan- mıştı. Ziya Gökalp lisan bahsinde de ha- kikat ışığını sezmiş olmasına rağmen ayni eklektizm zaruretile bugün bize gülünç gelecek kadar tahakkuku im- kânsız dalâletlere düşmüştü, İlim ve teknik terimlerini her islâm memle- keti, kendi hududları içinde vücude gelecek heyetlerde hazırlıyacak, son- ra bunlar Hilâfet merkezinde topla- Bip islâm âleminin müşterek anlaşma vasıtası olan arapça ve kısmende farsga ile ifade ölunup İlim dili islâm beynelmilelliği içerisinde yaygın bir anlaşma unsuru olacaktı, Ziya Gökalp «Yabancı dilden keli- me alınır, fakat kaide alınmaz; düs- turunu da sıhhatle tatbike muktedir olamamıştır. Mefküre kelimesi onun icadıdır, Verdiği düstura göre bu, ba- sitçe bir kelime almak zehabını verir. Fakat arapçada dahi kıyas ve kaide bakımından mevcud olmıyan bu aca- İp kelime, (fikir) den yapılmış bir is- mi mefulün sonuna (tâi te'nis) geti- rilerek isimleştirilmiştir .Bu iki heceli sözde iki tane koskoca Arap dili ka- idesi yok mudur? Hani kaide almıya- caktık ta kelime alacaktık? Maderşa- hi, Pederşahi, Pes - zinde uydurma terkipleri de ayni davanın birer canlı tekzipçisi değil midirler? Sözü uzatmadan bugünkü rejimle Ziya Gökalpın ideolojilerini karşılaş- tıralım: 1 — Kemaliz cümhuriyetçidir; Zi- ya bey hakancılıktan kurtulama- mıştu. 2 — Kemalizm lâikliği kabul ve te- sis etmiştir; Ziya bey Hilâfetten el çekememişti. 3 — Kemalizm inkılâbeidır; bey ananeci ve telifçi idi, Ziya Şu halde nasıl olur da bugünkü re- jimi Ziya Gökalpın felsefesinin deva- mı olarak gösterebiliriz? Devlet teş- lâtında Ziya beyin hangi fikrini tat- bik etmişizdir? (Lise) nin adını bile (Farabiye) yapmak istiyen ananeci Ziya beyden bu mevzuda ne almışız? Bunlar, üstünde muakale yapmağa değmiyecek kadar sarih hakikatler- dir sanırım. Hasan - Âli YÜCEL Kızılay haftası 1 haziran da başlıyor, herkes Kızılaya üye yazılmalıdır MAZİNİN YÜKÜ ALTINDA... Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ-Nâ) — 43 yaşında bir kadının 24 yaşında | bir oğlu olması için hayli genç evlen- mesi.lâzımdı Delikanlı günden güne açılıyor, hu- susi hayatını anlatıyor ve iki gencin arasında kuvvetli bir samimiyet uya- nıyordu. ... Bir gün artık, Atıf bey ve kızı için, İstanbula dönmek zamanı gelmişti. Bu ayrılık delikanlıyı fena halde sarstı. Vedalaşırken biribirlerini unutmıya- caklarını dostluklarının ebediyen de- vam edeceğini vadettiler. Celâl, fik fırsatta İstanbulda ken- dilerini ziyaret edeceğine dair söz ver- di. Aradan yirmi gün geçince Bahriyeli genç, Nazandân bir mektup aldi. Atıf beyin kızı şöyle şikâyet ediyordu. «., Celâl bey! Sözünüzde durmuyorsunuz. Sizden hiç ses sada çıkmadı. Halbuki İstan- bul, yakın. Bir hafta pekâlâ izin alıp gelebilirsiniz. Köşkümüzde sizi misa- fir edecek yerimiz vardır. Mümkün Tetrika No. 24 mertebe rahalinizı temine çalışırız. Babam ve ben sizi bu hafta bekliyo- ruz Celâl bu satırları okuyunca cidden sevindi. Fakat davete icabet ederse an- nesini ihmal etmesi lâzım geldiğini düşünerek üzüldü. Nihayet şöyle ka- rar verdi: «w— Anneme mektup yazarım, Mese- leyi anlatırım. Atıf beylere karşi ayıp olacak. O da bana hak verir.» ... Karar verilen günde Nazan ve baba- sı delikanlıyı köşklerinin bahçesinde bekliyorlardı. Atıf, bahriyeli genci gü- lerek Karşıladı: — Aşkolsun, Celâl bey! Sizi Jandar- malarla mi getirtmeli, ne yapmalı? Bi- | zi hiç arayıp sorduğunuz yok! Bu serzeniş ev sahibinin misafirine karşı pek derin bir samimiyet hisset- mesinden İleri geliyordu. Celâl, Mahcup ve memnun, maze. retlerini izah-ederken, Nazan neşeyle: — Üzülmeyin; üzülmeyin! Madem ki geldiniz, artık sizi atfettik. Fakat AKŞAM Hatayda cebir ve tazyik (Baş tarafı 1 İnci sahifede) İntihabat haziran nihayetine kadar devam edecektir. Temmuz iptidasında, Intihabatın neticesi belli olarak Cenev- rede ve Pariste yapılan anlaşmaların icaplarına ve neticelerine riayet edi- Up edilmediği anlaşılacaktır. Bu işte Fransızların hattı hareke- tini tebarüz ettirmesi itibarile şunu da kaydetmek isteriz ki Fransız man- da idaresi delegesi Garreau bir kaç gün evvel Ankaraya giderek vaziyeti müzakere elmiş ve orada kendi şere- fine verilen bir ziyafette Türklerin hak ve taleplerini nazarı itibara alar cağını kati surette vaad etmişti Fa- kat Sancağa avdet eder etmez Türk- lerin Sancaktaki haklarını müdafaa eden Türk gazetesini intişardan me- neylemiştir. Esasen Garredu'nun tek taraflı va- ziyeti bir çok defalar nazarı dikkati celbetmişli. Girişilmiş teahhüdlerin Fransızlar tarafından bu tarzda tat- bikini 'Türk milleti tabiatile unutmı- yacaktır. Galatasaraydaki cadde (Baş tarafı briinci sahifede) Bu anlaşmaya göre eski karakola bitişik lostracı, kahveci, kunduracı, gömlekçi dükkünlarile bunların ar- kasında Galatasaray lisesinin kapısına bitişik fotoğrafhane Sümerbank he- sabına Belediyece istimlâk edilecek- tir. Bunlar yıktımlacak, ve arsaları- nın bir kısmı yeni binaya ilâve edi- lecektir, Diğer kısmı sokak olacaktır, İstimlâk muamelesihe başlanmak üzere Belediyece emlâkin kıymetleri- nin tesbiti ve sahiplerinin hüviyet- leri etrafında a tedkiklere başlan- mıştır, İstimlâk muamelesi tamam- Jandıktan sonra - Galatasaray llse- sinin bahçesinin hizasına göre - cad- deye doğru bir çıkıntı teşkil eden bu ada tamamile yıktırılacak, bu suret- le caddenin bu kısmı açilacaklır . Eski karakol binasının derinliği çok olduğundan buradaki binalar kaldırıldıktan sonra Sümerbankın yeni binası da geriye doğru inşa edi- Jecektir. Varşova müsabakaları (Baş tarafı 1 İnci sahifede) İkinci Alman, üçüncü Belçikalı, dördüncü Fransız, beşinci Romanyalı- dır. Teğmen Avni, Bozgar adındaki atile altıncı, asteğmen İhsan, Epe ile on dördüncü, yüzbaşı Eyüp, Ünal ile on beşinci, ssteğmen Kurt, Kasır- ga ile on altıncı oldular. Takımımızın muvaffakiyeti çok al- kışlandı. İstiklâl marşı çahnırken Türk bayrağı zafer direğine çekildi ve birincilik kupası merasimle verildi. Leh gazeteleri Türk binicilerinden ve bilhassa Salm Puladkandan büyük takdirlerle bahsediyorlar. bundan sonra ziyaretlerinizi sk sık bekleriz! Böyle dostça bir hava içinde başla- yan buluşmaları akşama kadar devam etti, Saatlerin nasıl geçtiğini bileme- diler. Hele Nazanın neşesine payan yoktu. Civil civil gülüyor, ötüyor, ko- nuşuyordu. Yatacakları saatte herkes odasına çekilirken, Atıf bey delikanlıya: — Celâl bey, oğlum!.. Yarın seninle elddi ciddi konuşmak İsterim. Kah- valtıdan sonra bizim küçük hanım mü- sande eder; yazı odama çekiliriz... Bu sözler, bahriyelide merak uyan- dırdı. Mühendis acaba onunla ne konu- şacaktı? Atıf, kızını kurtaran bu ço- cuğu gördüğü gündenberi ona karşı kalbinde büyük bir muhabbet duymuş- tu. Zaman geçip daha yakından ahbap- hk edince cidden takdire lâyık bir genç olduğunu büsbütün anladı. His- siyatında yanılmadığına tahkikat ne- ticesi kanaat getirince zihninde şöy- le bir plân hazırladı: Celâll kendi vapurlarından birinin kaptanı yapacak, ayni zamandada ticaretinin bir kısmile alâkadar ede çekti, Kızının incizabını da farkettiği için, çocuğu elinin altında tutarak, bir gün kendine damad etmek ümidini bes- | yordu. Artık kararını vermişti: Yarın bu teklifin ilk kısmını Celâle açacaktı; bu | onları saracağı esnada perişan bir | 350 Mayıs 1938 Izmir Kız enstitüsü İzmir kız enstitüsünden ve enstitüde açılan muhtelif kurslardan bu sene 200 den fazla talebe mezun olacaktır. Yukarıdaki resimlerde talebeden bir grup öğ- relmenleri bayan Seyyare Evsen idaresinde ev idaresi dersinde ve diğer bir grup askerlik dersinde görünüyor. Tarsus hastanesi 50 yataklı oluyor Memleket hastanesinden bir görünüş Tarsus (Akşam) — 1300 tarihinde tesis edilmiş olan memleket hastanesi yirmi beş yataklıdır. Bir başhekim. bir de göz mütehassisi vardır. Bir yıl içinde hastaneye 450 hasta yatırılmış ve 7000 poliklinik muayenesi yapılmıştır. Hastane iki yıl evveline kadar elli yataklı iken hem bütçe mülâhazaları hem de binanın kifayetsizliğ! yüzünden yatak kadrosu yirmi beşe indirilmişti. Fakat, Tarsus gibi Türkiyede büyüklük itibarile Adapazarından sonra gelen bir kaza merkezi için yirmi beş yatağın kifayet etmiyeceğine şüphe yoktur. Bunu takdir eden #lâkadarlar hastaneyi tevsi etmek için bütçeye tahsisat koymuşlardır. Haziranda büyük bir paviyonun temeli atılacak ve inşaatın hitamında Tarsus memleket hastanesinin yatak kadrosu elliyi bulacaktır. sebeple de kalbi rahattı. Soyundu, yalağına girdi. .. A. Bu yanyana giden gençler kim?.. Tanıdım: Nazanla Celâl!,. Ne gü- zel çitt!.. Biribirlerine sarılmışlar; iler- liyorlar!.. Fakat dikkat edince, onlar değil!., İlerliyor, bu gençler, yürüyor: lar... Bir yeşillikten, bir ormandan İçe- ri giriyorlar. Harap bir oda... — Muhabbet aşiyanı! Öyle ya... T4 kendisi!,. Biribirlerine sarılmış yürüyen gençlerin de biri Atıf, öbürü Lâmia!,. O sarışın, mavi gözlü, sevimli Lâmia!.. Atıf iğiliyor; onu öpmek istiyor... Fa- kat o hayal birdenbire değişiyor, uzak» laşıyor!.. Yarabbi!.. Ne kadar zayıfla- mış... Ağlamaktan göz kapakları kı- zarmış, şişmiş!.. Zavallı bedbaht!.. Ni- çin kederli acaba?... Atıf, kalbinin bütün kuvvetile bağı- riyor; kolları açıyor, sevgilisini çağırı- yor; fakat aralarında geçilmez bir mâ- nla var!.. Ha; Deniz!.. O mânia deniz... Atıf, koşmak, uçmak ona yetişmek istiyor... Lâkin yerinde mıhlı gibi!.. Kı- mıldâyamıyor!.. Lâmia uzaklaşıyor; ka- ranlıklar içinde kayboluyor!.. Şimdi birdenbire, - bu sefer hakikaten - Na- zanla Celâl, bugünkü yaşına girmiş olan Atıfın yanına doğru, elele vermiş, ilerliyorlar... Baba, kollarını açıp tam halde bir kadın ortaya çıkıyor ve İki genci şiddetle birbirinden ayrıyor!.. Saçı başı biribirine karışmış olan bu-kadın,'gene Lâmla! Atıf, boğulur gibi oluyor; bağırmak istiyor. Kan ter içinde gözlerini açıyor! Kalbi çarparak yatağının içinde 0- turdu. Biran şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Neredeydi, ne olmuştu?.. Sons ra kendini toplıyarak: «-— A... Rüya gördüm... Amma da kâs bus bastı!.. Akşam yemeğini fazla ye- miş olacağım! » Tekrar gözlerini kapayıp uyumağa çalışırken şöyle düşündü: 4 Hayret! O kadar arzu ettiğim halde, senelerdenberi Lâmiayı rüyam- da görmemiştim ... Ertesi sabah, Atıf beyin yazıhane 0- dasında iki erkek, maroken koltuklara oturmuş, karşı karşıya konuşuyorlar» dı. Zengin tüccar, şundân bundan bah- settikten sonra, birdenbire teklifini Or- taya allı: lum! Memüriyetinden mem- nunsun, bunu senden öf kat gene de kendi vapurlarımda hşmanı teklif etsem kabul eder misin?. Delikanlı, şaşırmış; beklemediği bu suale bir türlü cevap veremiyordu. (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: