18 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

18 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 “oda mı? Asyada mı? Afrikada ımı 18 Temmuz 1938 Paris (Husüsi muhabirimizden) — Sevimli sinema artisti Madleine Cafrol İle yaptığım mülâkâtin ilk kısınını bik âirmiştim, Bugün ikinci kısmını ya Zıyorum. Artiste sordum: — Çok felsefi düşünceler var, Aca- ba ahiret, uzun ömür, aşk hakkında ne düşünüyorsunuz? — Ahiret!... İşte bir kelime ki dün- ya kuruldu kurulah kimse cevabını ves Tememiştir. Ahiret hakkında : benim kanaatim şudur: Bu dünya olduğu gibi, başka: bir dünya veya ahiret ne için olmasın? Etrafımızı ihafa €dej muazzam esrarı, kâinatın büyüklü- günü görürken, ve bu varlıkların içinde yaşarken, varlık içinde diğer bir varlık, hayat içinde diğer bir ha- yat, Cennet, Cehennem, mücazat, mü- kâfat ne için olmasın? Olabilir de, olmiya bilir de... İnsanlardaki hissi- kablelvukua bakılacak olursa diğer bir hayat olması lâzım gelir, Hanri Ford, insanların hayata tekrar geleceklerini ve kendisinin de daha mütekâmil olarak hayata tek- rar geleceğini iddia ediyor? Ne dersi- niz? — Eevet, Hanri Ford'un fikri bu merkezdedir, Fakat benim bu husus- ta kati hiçbir fikrim yoktur, Kim is- temez ki hayata tekrar gelirse daha mütekâmil, daha bahtiyar olarak gel- mesin? Meşhur şairlerden biri şöyle söylemiş: Kâinatın ucunu görmeğe gözüm erişmez , Esrarını keşfetmeğe aklım yetişmez, Ne için çalışayım bu esrarı : esrarlandırmağa?. Kâinat hakkındaki fikrimi anlat mak için bundan güzel bir misal bu- lamam, — Uzun ömür ve gençlik hakkın- da düşünceniz?... Lindberg ile Dr. Karel suni kalb, ciğer filân yapmağa çalışıyorlar, muvaffak olmaları ihti- mali var mıdır, dersiniz? — Yeryüzünde imkânsız bir $€Y yoktur, Belki muvaffak olurlar amıma şimdiki halde düşüncelerine bir ha- yal diye bakılıyor. İnsanlar maatte- €ssüf çok çabuk ihtiyarlıyorlar, çok çabuk ölüyorlar. Yarattıkları, yaşat- tıkları, bıraktıkları eserler kadar yar şıyamıyorlar. Gene Kont Dartua'ya geliyorum. Altı hafta içinde yaptırdı ğı satosu hâlâ yaşıyor, kendi kül ol mus. İnsan için değil elli, altmış, yet- miş sene yüz elli sene ömür bile azdır. İnsanlar tam hayatta tecrübe görüp tekâmül ettikleri bir sinde ülü- yorlar. Gençlik 0 kadar kısa sürüyor ki insan gözünü açıp kapayıncıya ka- dar ihtiyarlıyor. İhtiyarlamamak için çare nedir? O da bir esrar! Bildiğim bir şey varsa, insanlar çok gayri e hayat yaşıyorlar. İnsanın 6€ gözlü ve müvazenesiz yaratılması kıs& ömürlü olmasına sebeb olmuştur. Ne için di- yeceksiniz? İzah edeyim: Evvelâ in- san ne yiyeceğini bilmediği gibi, çok yiyerek sıhhatini tahrib eder. Ondan sonra hayatta ne kadar zevk varsa hepsinden fazla fazla tatmak istiye- rek ve yahut tatarak sıhhatini sulis- timal eder, İnsanların kısa ömürlü o masının en büyük sebeplerinden biri de gok zenginlik ve çok fıkaralıktır. Çok zengin hayatını çabuk yaşar, çOX sui- istimal eder; yüz sene yaşıyacağı Yer” de elli esenede ölür, Pıkaraya gelince © da fazla sefalet kurbandır. Şurası- nı bilmeli ki sıhhat bir servetlir, sâf- folunursa çabuk biter. — Aşk hakkında düşünceniz? 7 — Âşık olmak kabiliyetinde olan bir insan için aşk pek tatlıdır. Herkes âşık olamaz, âşık oldu ze amma aldanır. Hayatta yalancı aş yi lar ciddi aşktan daha çoktur. İnsan Ş Aşık olması için eşini bulması lâzım” dır, Acaba, bu eşi nerededir? AVRİL Artistin son resimlerinden biri dan ötesi hakiki aşk değildir. Meselâ bana sonrarsanız sİz& derim ki benim olabileceğim şahıslardan biri de Kont Dartuadır. İçimden öyle geliyor ki eğer o asırda dünyaya gelmiş olsay- dım, muhakkak O güzel prense âşık olurdum. — Spora çok meri tim? — Her türlü spo! 'aklısınız, diye işit- ra merakını vardır, ürü 4 ve yüzmeği £ bilbassa yürümeği ; üzme Serel, bir dalgıç gibi yüzerim. Bini bir hikâye anlatayım: Bir gün Holiywood,da Santa Monika EE de filim çeviriyorduk; bir aralık filim arkadaşlarımdan birile bahsettik. «Ben dedim, daha uzaklara gi rims o, daha uzaklara aya en etti. Bahsettiğim arkadaş iğ pe miz de denize daldık, İm ği dık. Sahilden epeyce si arkadaşım birdenbire KE isli dikkat et» diye bağırmağa eri dönmek için bir Ben de korkarak £ ağa elime sert hareket yaptığım esi : bir şey geçti, hemen çi ken elime geçirdiğim sert sey bir süratile koşmağa ve ie öy simli ii adı, Bir an içinde m ini: Bir de ne bakayım? siri gin altında suya yakın giden cana Ku: ur * can hevlile yakalar m 'Bu defa daha büyük bir korku ile canavarın kuyruğunu bıraktım, canavar aldı, bütün süratile kaç- ti; ben de sahile vasıl oldum, korku- dan bayıldım. Herkes beni tebrik etti. Dediler ki, eğer canavar yanıma se kulduğu zaman şaşkınlıkla kuyruğu” u tutacak yerde kaçmağa çalışsa inişli, o bana saldıracakımş. Halbu- ki kuyruğuna sarılınca hayvan kork” MUŞ, korku ile bana Mi tup kaçtığından hayatım yi 'Bilmiyerek hayatımı Madleine Carrol'la mülâkat Artistin aşk, gençlik , sıhhat ve spor hakkında düşünceleri kurtardım. Yüzmeyi çok severim amma Büyük Atlantiği hiç ' sevmem, çok tehlikeli- dir. Çok yürürüm, sıhhat için, genç kalmak için yürümek çok iyi şeydir, İnsan yürürken ayni zamanda da ha- va alır; hem vücudü idman yapar, hem kanı temizlenir, Hollywoodda bazan arkadaşlarımla yürüme yarışı yaparız. Bir kere bahsettik, Holiywood- dan San Diyego'ya kadar yayan git- tik, Fakat çok yorulduk. Ordan Mek- sikaya geçtik, Orada bir gece kaldık. Ertesi günü otomobille Hollywood'a avdet ettik, — Long Şan at koşuları gere şen- liklerinde bulundunuz mu? — Evet, çok gürülecek bir eğlence, bilhassa baval fişekler pek güzeldi. Havai fişekler Amerikada da pek gü- zeldir. Büyük Atlantik sahillerinde bilhassa San Diyego'da çok şenlikler yaparlar. Havai fişekler atarlar. Fa- kat bu fişekler tehlikesiz değildir. Amerikada senede yüzlerce kişi her türlü fişeklen yanar. O akşam Long Şan'da dikkat ettim, itfaiye askerleri vardı.Çünkü bazan tribünler ve ten- teler düşen kımlcımlardan tutuşuyor; Amerikada böyle kazalar çok olur, — İstanbulu görmek ister misiniz? — İstanbulu çok görmek arzu ede- Tim. Bilhassa yazın... Çünkü işittiği- me göre Marmara denizi yüzmek için dünya v yüzünde en güzel deniz imiş. Amerikadaki gibi canavarlar da yok- muş, Güzel bir memleket, sakin bir deniz, parlak bir şark güneşinin al- tında o denizde yüzmek ne lâtif olur. İstanbula gidersem, merak ettiğim şeylerden biri de cami minarelerine çıkmaktır. Yeni Türkiyeyi, Türk ka- dınlarını çok takdir ediyorum. Oku- yucularınıza, samimi selâmlarımı söy- | Jemenizi Tica ederim..» “, B.0. İ dan yüzbaşı, sol kolağası, sağ kola PO —2 e RR Yazan: Sermed Muhtar Alus Tefrika No, 122 NANEMOLL Küçüğün yanıbaşında olduğunu | unutmuş; aklına bile gelmiyor, gözü hiç bir şey görmüyor Fırladı gazinodan... Araba maraba aramadı, sormâdı. Yürümüyor, koşuyor; koşarken sıç- nyor, atlıyor... Bir an evvel Koskaya gidecek; ya- rın sabah erkenden Merkez küman- danlığına başvüracak. Beklemeğe, bir gün geçirmeğe ta- hammülü yok. Daha olmazsa mü- saade etsinler de Selâniğe kadar, şi- mendiferie veya vapurla kendi hesa- bına gitsin. Eline bir kâğıd versin- ler, oradaki kıtaların birine karış- sın. Meyit yokuşundan (o Azapkapısına bir hamlede vaytı... Köprü açık; Un- kapanına kayıkla geçti... Zeyrek, Vefa yokuşlarını bir solukta çıktı. Konağa geldi. Elbiselerini çıkarma- dan, Kendini yatağın üstüne attı. Kendi kendine, deli gibi bağırdı: — Benim Küçüklerle, » Karakaş- yanlaria alışverişim yok, kahbeler peşinde ne işim var arlık!.. Cehen- nemin dibine gitsin kaltak! İrfan gözlerini açar açmaz, - gi- yinmeğe falan hacet yok, elbisesile ve âyakkabilarile yatmış zaten - kendi- ni sokağa atlı. O saatte Seraskerkapısı, Merkez kumandanlığı açık olur mu? Güneş bile doğmamış. Sokaklar bomboş. Bir an evvel Selâniğe varmak, ora- dan cepheye gitmekten başka bir şey düşünmüyor. Acaba o dümeni bozu- lan vapur Şile açıklarında tamira- tını bitirdi mi, limana geldi mi En kestirme yollardan Sirkeciye indi. Kayık iskelesinin önüne. “Öyle büyük, yahut büyücek, ay yıldız bandıralı gemi yok oralarda... Karşılara baktı. Göze görünenler hep ecnebi postaları. Hepsi Nemse, Fran- sız, Rus bayraklı. Daha nice bir bekliyecek? Kudreti yok artık gası rütbelerine ermiş, 5 aç kalmış olan bir sürü”"delikaplı, ? gün sabahtan “a! kerin, Darı şüra reisinin, Ha lisi erkânlarının kapılarında el etek öperek iltimas "Koparmağa sira bek- Jiyorlar. Meramları karbe gitmemek, İstan- bulda kalmik. Yüzbaşı #e mi yorlardı ki; — Dediğiniz niçin - kabil olmasın bey birader?.; Zaten başlıca lecem- mü, sevkiyat mahalli Selânik... Ar- zu edersen, hiç durma, oraya git!.. Irfan, ağzını bıçak açacak halde değil — Bakalım,"dedi; kader neyse © olur. Belki yarın öbürgün, gene uğ- raması ihtimalini, gelemezse ve na- sibse vurup gideceğini söyledikten sonra vedalaştı, helâllaştı, daireden çıktı. Meydanda Beyazıd camiine doğ- ru mütbiş'bir'akın... En başta sa rıklılar; vhedrese -talebeleri. Arada zabitandan kişiler, siviller, kâtipler, çarşı, pazar ösmafları, taşralılar Kocakarılar, çöcukları elde, kucakta kadınlar da var, Gene mi softalar ayaklandı? . Vü- kelâdan birinin yeni bir cenazesi yi var?, irfan sordu: — Ne var? Bir sarıklı cevab verdi? — Meşhür Ali Suavi efendi bı Bazıd camiinde vazedece İrfan kalabalığa karıştı, camie gir- di. İçerisi mncâhınç. Kadir gecesin. deki Ayasofya camiinin haline ya- kın, Ali Suavi efendi (2) kürsüye çık- mış, karşısında binlerce kişi, yüksek sesle, son derece heyecan içinde: ve ateşli bir dille söyleyip duruyordu. Sırbiya prensi Milânın Bosna ve Hersek asilerile ittifak edip onlara yardımından, Babâliye gönderdiği ım. efendiler, di- de Merkez kumandanlığındaki ahbab zabitler: . - İrfan bey kardeşimiz, dediler, «<Medarı Tevfik: bir müddet daha geçikeceğe benziyor. Dümeninin ta- miri bitmemiş. Yalonlarda gelecek başka vapur da yok!... İrfan kalakaldı; cevab veremiyor. Diyorlar ki: — Pek yalnızsan, yalnızlıktan ca- nın sıkılıyor da, bir an evvel kıtaya karışmak istersen Sözlerini ağızlarında yarım br Taktı: — Teessüf ederim, anlamadınız be- ni... Hayır, yalnızlıktan, yalnız kal- dığım için, canım sıkıldığından de- gil. Zaten hayatta öftedenberi yal nizi bu hale alışığım... Maksadım © değil; muharebeye gitmeğe * karar veren, canatan adam durmamalı, gitmeli. Beni sıkan, üzen, uykumu kaçıran 0! — Estağfurullah, hâsâ, dediler, soyca asil, ruhça da kibar bir deli- kanlı olduğunuzu anladık. Artık, siz diye konuşuyorlar: — İsterseniz sizi Altunizade İsmail eendinin toburuna (1) yollyalım. 'Tabur, daha kadrosu dolmadığı için şimdi Rami kışlası civarındaki ça- dırlarda ve talimlerle meşgul... Beş on güne kadar hareket edecekler.. İrfan bir günü bile aylar kadar uzun buluyor. Beş on gün nasıl bek- 1er?... Sordu: — Meselâ kendi dan veya denizden Selânige kadar gitsem. Oradaki Amirlere müracaat etsem, kıtaların birine beni almazlar mı? Bu kabil değil mi?... Yüzbaşı ve mülâzım efendiler, (bu nasıl vezirzade?) kabilinden birbir- lerine bakıyorlar, (ne hamiyetli, ne merâ gene) mânasına işaretler ge- çiyorlardı hesabıma, kâra- Sultan Aziz bendelerinden bir çok büyük rütbeli kimselerin oğulu, dâ- madı, torunu olup bol keseden hün- kür yaverliğine veya hassa ordusun- şehzade Yusuf İzzeddin efendi maliyetine verilmiş, bıyıkları çıkma- küstahane mektubundan, ikinci bir tahriratında (husyyen vergi muka- bilinde Bosna, Herseği kendi aske rile işgal etmek) teklifinden, badi hande olan bu talebe vükelâ mecli- since cevab verilmemesi üzerine Ka- radağ ile beraber Devleti aliyeye ilânı harb edişinden... açmıştı. Sözüne devam ediyordu: — Sırbiya ordusunun büşında bü- lanan kumandan, (Taşkend) i zap- tetmiş olmakla mağrur, meşhur Hus generali Çernayeftir. Bu adan şim- di bizlere meydan okuyor. İstanbul- daki bazı ahbablarına mektuplar yazmış. (Türkiyeye harb açtık, İs tanbuldâyız. Bana orada münâsib bir ikametgâh hazırlayın!) demiş, Bu hezyannameler Rüs gazetelerin- de neşrediliyor. Cemaatten sesler: — Ali Osman devletinde kan kak mamış saniyor gafil!... — İmdadı bari ve resül “le, dl tafrafuruş ta; kumandâ ettiği asakir de makhür ve perişan olacak işallahi — Moskoflu Silistrede başına gele- ni unutmasın. Daha sağız, paçalarım sıvatıp gene kaçırtırız!... (Arkası var) (0) Altuwizade İsmail efendi Hayriye tüccarlarından ve İstanbulun maruf #€n- ginlerinden, Silâh ve cephane haric, bö- tün masrafı kendisine ald olmak üzere bin kişilik bir gönülü taburu teşkil ei miş, O siralarda Patih softaları da üç gö- nöllü taburu vücüde getirmişler. Beykoz, Bullaniye, Baltalimanı çayırlarında, redif zabitlerinin hezareti altında talim gör- medeler. Kesalik Edirie, İzmir, Trabzon gibi ba- m vilâyetlerde de gönülü kayraklan açılmış. Binlerce kişi, altına toplanmış. (2) Sırbiya muharebesi açılınca, mer- hum her gün İstanbul, Beşiklaş tarafı ve Üsküdardaki büyük camilerin birinde kürsüye çıkar, etrafına binlerce kişi top- © Jarmiş, Devleti aliyenin ve Avrupanın sayasi vas ziyetinden, ufuklarda kork 1 lutlar belirdiğinden, fırtınanın şimaldem, yani Rusya cihetinden kopacağından, tes yakkuzun ve tehlikeye hazırlığın: hü miyyet, vatanperverlik icabı ve borç olduğundan bahsederek halkı baha davet edermiş. kes gâleyana gelerek hüngür gür oğlarlar, yukarıda dediğimiz g talâr bile gönüllü taburları teşkil eylerlss inti. miş. - k

Bu sayıdan diğer sayfalar: