18 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

18 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İk. , okumağa başladı. HER AKŞAM BİR HİK Sabiha cigarasını yaktı. Salonun bir köşesinde, şişman bir kadınla ko- Buşan Ferdiye dalgın dalgın baktı. Uzun zamandanberi Sabihanın içinde Pördiye karşı, pek tatlı hisler vardı. Fa- kat genç adam bir türlü bunu anlamı- | Yordu. Sabiha ona ne kadar ümid ve- | Heci sözler söylerse söylesin gene nafi- ke idi. Bazen birlikte dansediyorlardı. Bu esnada genç kadın, kırmızı dudak- larını Ferdinin kulağına yaklaştırarak, bir erkeğe pek büyük ümidler verecek kelimeler fısıldadı. Fakat Ferdi, Sabi- hanın sesinin heyecandan titrediğini bile farketmezdi Genç kadın uzaktan Ferdiye bakar- ken düşünüyordu. Bu kadar sanatkâr ruhlu bir erkeğin bu derece «vurdum duymaz. olmasına imkân var mıydı?.. Bir aralık Sabihanın gözleri oturdu- ğu kanapenin bir kenarına bırakılmış bir gazeteye ilişti. Gazetede şu kelime- leri okudu: «Musiki ile birçok hastalık- Yar tedavi ediliyor., Sabiha elini uza- tarak gazeteyi aldı, Demin gözüne ili- gen makaleyi baştan aşağıya kadar Bu esnada Ferdi de onun yanına yaklaşmıştı. Genç adam gülümsiyerek: — Çok meraklı birşey okuyorsunuz galiba... dedi, o kadar dalmıştınız Kİ, yanınıza yaklaştığımm bile farkında olmadınız. Sabiha gazeteden gözlerini kaldırarak Ferdiye tatlı tatlı baktı: — Evet... dedi, çok meraklı bir yazi... Musiki ile birçok hastalıklar tedavi €- diliyormuş... Meselâ kalb hastalarını. kendilerine kemanla güzel parçalar dinleterek iyi ediyorlarmış... Tuhaf de- ğü mi? Siz bunun hakkında ne dersi- niz? Ferdi müsiki ile çok meşgul olmuş- tu. İyi keman çalardı, Gülerek genç ka- dına cevap verdi: — Benim buna aklım yatıyor... Ame- rikada musiki ile tedavi meselesi etra- fında birçok tecrübeler yapılıyor... Sa- bihanın başının içinde bir şimşek çak- tı. Gözlerini süzerek delikanlıya biraz daha yaklaştı: — Ben de kalbimden hastayım... de- di, siz de iyi keman çalıyorsunuz. Beni musiki ile tedavi etsenize... Bakalım bir tecrübe yapalım... Musikinin insanlar için ne derece faydalı olduğunu öğ- renmiş oluruz. Ferdi musikinin hayranı idi. İnsan- lara hava, su gibi musikinin de pek bü- yük bir ihtiyaç olduğuna inanırdı. De- Yikanlı gülümsedi: — Peki... dedi, vakıâ musiki ile teda- Yi usullerini bilmiyoruz, fakat bir tec- rübe yapalım., Sabiha Ferdiye biraz daha sokuldu: — Tedaviye ne zaman başlıyoruz? — Yarından itibaren... O gece Sabiha meninun evine dön- dü. Yatağının içinde yarın başlıyacak olan musiki tedavisini düşünerek. Uy- kusuz saatler geçirdi. Ertesi günü öğleden sonra Ferdi, Sa- bihanın apartımanına geldi. Sabiha açık mavi, gayet dekolte bir elbise giy- mişti, Salonda yanyana oturdular, Genç kadın tedaviye başlamadan evvel Ferdiye likörler Ikram etti. Delikanlı: — Artık tecrübemize, yahud tedavi- mize başlıyabiliriz değil mi?.. diye so- Tunca Sabiha hemen cevap verdi: — Tabii, tabii... Ferdi, kemanını eline aldı. Fuvkalâ- de güzel çalıyordu. Sabiha şimdi âdeta başka bir âlemde yaşıyor gibi idi, Pen- cerelerdeki fes rengi perdelerin arasın- dan süzülen güneş Ferdinin sarı sâÇ- larını ışıldatıyordu. Genç kadın başı- Bi oturduğu koltuğun arkasına dayi yarak keman sesini dinliyordu. Bir aralık Ferdinin gözleri de Sabi- haya ilişti, Sabiha, başı arkaya daya- mak, güzel ve biçimli boynu meydanda, göğsü heyecanla inip kalkarken ne gü- zeldi... O günü birkaç saati beraber geçirdi- ler. Ayrılırken Sabiha: — Size çok, çok teşekkür ederim. diyordu, kalbimde âdeta bir ferahlık hissediyorum. Zannederim ki, tecrübe- miz çok iyi netice verecek ve siz beni Musiki İle tedavi edeceksiniz. Sonra genç adamın gözlerinin içine sordu: — Tecrübemize ne zaman devam edeceğiz? Ferdi cevap verdi: — Eğer emrederseniz ve 8a yarın... Sabiha ehemiyemtli bir tavırla: — Rica ederim, dedi, insanın sıhhi” işiniz yok- Mİ ii Musiki ile tedavi Size zahmet olmazsa yarın tecrübemi- ze devam edelim. Sıhhat meselesi bu... “Tabii herşeyden ehemmiyetildir... — O halde yarına kadar Allahars- marladık. — Güle güle... Artık Ferdi hergün Sabihanm evine geliyor, saatlerce ona kemanla en gü- z4l musiki parçalarını dinletiyordu. Ba- zen de Sabiha Ferdinin apartımanına gidiyordu. Biribirlerine son derece alışmışlardı. Bu musiki ile tedavi onları pek samimi etmişti. Sabiha Ferdiden ber ayrılışın- da genç adama: . — Size nasıl teşekkür edeceğimi bil- ibine- miyorum... diyordu, hakikaten kal de büyük bir ferahlık hissediyorum. Bu gidişle galiba biç bir şeyin kalmıya- cak... Musikinin genç kadına daha İyi tesir etmesi için arasıra «tedavi» zamanını mehtaplı gecelere de ras getiriyorlar- dı. Böyle zamanlarda ya Ferdinin apar- tımanının denize karşı olan geniş bal- konunda otururlardı. Yahud da genç adamın kotrasile mehtaplı denize açı- urlardı, Ferdi de böyle ayışığı altında güzel bir kadının yanında, durgun bir denizin üstünde coştukça coşar. ke- manla ne güzel parçalar çalardı. Böylece musiki ile tedavi haftalarca devam etti, durdu. Fakat bu iş bir de- dikodu halinde etrafta çalkanmağa , Bir gün Sabiba ile Ferdi bir çaya gitmişlerdi. » Bir ahbabı Sabihaya sordu: — Musiki ile tedaviden bir fayda gö rüyor musunuz? Sabiha cevap verdi: — Çok... Pek çok faydasını gördüm. Bu esnada Sabihanın aile doktoru: — Kalbinizden hasta olduğunuzu bana söylememiştiniz... Müsaade eder seniz sizi bir muayene edeyim.., dedi. Doktor ertesi günü Sabihaların evin& geldi. Genç kadını muayene etti: — Kalbiniz çok iyi... Fevkalâde... de- di. Bu sırada Ferdi de eve gelmişti. Sa- biha onu gülerek karşıladı: — Bakınız, dedi, şimdi doktorum muayene etti. Kalbim iyileşmiş... Gör- dünüz mü? Müsiki sâyesinde iyi ok dum. Dektor gittikten sonra Ferdi neşesiz bir tavırla: — Demek artık iyi oldunuz, dedi, fa- kat... Ferdi mahcup bir çocuktu. Bir- denbire sözünü kesti. Sabiha sordu: : — Niçin sustunuz.. «Fakat» dediniz sözünüzün arkasını getirmediniz.., Ferdi bir cesaret gösterdi: — Siz iyi oldunuz... Fakat bu sefer ben hastalardım. Sanhiba merakla sordu: ç .— Nerenizden?.. .— Ben de kalbimden... Genç kadın tatlı bir gülüşle cevap mar bende sizi tedavi edeyim... Pakat musikiden de hiç anlamam... Acaba sizi nasıl tedavi etsem... Ferdi onun yanıma oturdu, genç ka- dinın elini tuttu ve kulağına fısıldadı: — Benimle evlenmekle... Hikmet Feridun Es - Balıkesirde 4 otomobil kazası Bir kişi öldü, bis gocuk ağır yaralandı Balikesirle Susığırlık arasında feci bir otomobil kazası olmuştur. Şoför Sadettinin idare ettiği yük kamyo- nu Balıkesirden Bandırmaya gitmek üzere hareket etmiştir. Yolun, Susiğir- Jığa üç kilometre kadar olan kısmında Hamidiye mahallesinden Şerif, Sullan- çayır köyüne arabasile kalbur makine- si götürürken bu kamyon geçerken arabaya şiddetle çarpmış, bu esnada arabacı Şerif başından aldığı ağır bir yara neticesinde ölmüştür. Arabada, Şerifin yanında bulunan Âdem adındaki arkadaşına birşey ol- mamıştır. Hâkim B. Hüsnü Aydınlı ve jandar- ma kumandanı vaka yerine giderek tahkikatı yapınıştır. Şoför tevkif edil- miştir. Balıkesirde de B. Sırrının idare etti- ği olomobil Fazlıkuyusu civarından geçerken İnönü mahallesinden Riza oğ- Tu 13 yaşlarında Ahmet adında bir ço- cuğa çarpmıştır, Başından, vücudunun muhtelif yerlerinden ağır suretle yara- lanan çocuk memleket hastanesine kal- dırılmıştır. Tâhkikata devam edilmektedir. Yeni Sinop valisi işe başladı Sinob (Akşam) — Uzun zaman- danberi münhal bulunan Sinob vali- liğine tayin edilen Mardin valisi B. Fehmi Vural şehrimize gelmiştir. Vali iki ay izinle İstanbula hareket etmiştir. Şarbon hastalığı Sinob (Akşam) — Bir haftadan- beri şehir dahilinde şarbon hastalığı görülmektedir. Hastalık daha ziyade büyük baş hayvanlardadır. Şimdiye kadar yirmi hayvan ölmüştür. Sekiz | insan da memleket hastanesinde te- | davi altındadır. Şehir sıhhi kordon altındadır, Ha- riçten hiç bir hayvan sokulmuyor. Şebir dahilinde aşısız tek bir hayvan | bırakılmamıştır. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstikiâi caddesinde , Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Vinkopule, Galata: Topçular caddesinde Merkez, Kasım- paşa: Vasıf, Hasköy: o Halıeoğlunda Barbut, Eminönü; Salih Necati, Fu- tih: Hamdi, Karagümrük: Ali Kemal, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Asaf, Ak- saray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiklaş; Halid, Fener: Balata Hüsameddin, Kumkapı: Asadoryan, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Kocamustafapaşada, Rıdvan, Alemdar: Divaryalunda Esad Şehremini! Topkapıda Nazım, Kadı- köy: Söğüclüçeşmede Hulusi Osman, Üsküdarda: İmrahor, Heybeliada: To mas, Büyükada: Halk. Her gece açık eczaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- v Paşabahçe zareler her gece açıktır. MM - En müessir diş macunudur . Yemek kırıntıları diş aralarında çiğneme sa- Doktoru Diyör kii ne yol açar. Hele bu asitler bütün gece ağızda bi- Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra rakıldığı takdirde muzır mikroblar milyarlar. ca artar ve dişler sür'atle bozulur, beyazlığını, Dişlerinizi RADYOLİN ile fırçalayınız. a tindeni daha mühim bir işi olur MU?. | Tarihi İspanyol dilberi mabuda yalvarmağa gidiyordu. Mağaranın kapısına gelmişti ki ince bir ses duyuldu Santoslular Maryananın hayatı ile uzaktan uzağa wlâkadar olmağa başlamışlardı. Santoslulardan biri, son günlerde Arabların Bizansi işgale hazırlandık- larını duymuştu. Bu, uzaklara ka- dar açılan bir balıkçı idi... Bu habe- ri korsanlardan duymuştu. Bu ka- mnaatini arkadaşlarına da anlatmış ve Fernandonun bu kadını Santosa bırakmakta başka bir maksad ve sebeb olacağını ileri sürmüştü. Balıkçının sözleri bütün adalı- larda ayni merak ve tecessüsü ya- yatmıştı: Maryana acaba Santosta niçin kaldı? Hiç kimse onun Fernando tarafın- dan terk edildiğini aklından bile ge- çirmiyordu. Adalıların reisi bir gün Maryana- ya bahçede rasladı. Maryana, Jero- zalem rakkasesi (1) gibi adanın bu sessiz köşesinde kimse ile konuşma- dan yaşıyordu. ihtiyar reis, Maryanaya Kudüste- ki yahudi rakkasesinin hikâyesini anlatarak: — Onlar talihsiz insanlarmış, de- di, Hebron'da kendilerinden başka kimse yokmuş. Fakat sen burada yalnız değilsin! Seni hepimiz seviyor ve sayıyoruz. Bütün dileklerini yap- mağa hazırız. Hergün sana taze balık ve eski şarab ikram edeceğiz. Enverano karısile beraber dağda ya- ban yemişleri yiyerek yaşarmış. Zey- tin mevsimi geldiği zaman sadece zeytin yerlermiş. Burada her şey var. Taze üzüm bile, Maryana bu hikâyeyi düşünüyordu. Acaba kendisi de - günün birin- de - ayni âkibele mi uğnyacaktı? İhtiyar reisin dilinin altında söyle- mek istediği gizli bir şey vardı? Maryananın İk sözü su oldu; — Fernandonun muzaffer olarak döneceğini umuyor musunuz? İhtiyar: —ı Şüphesiz, diye cevab verdi, şüp- hesiz ki muzaffer olarak dönecek. Öyle bir kahramanın mağlüb olma- sına imkân var mıdır? — Arablar vurucu insanlar mıdır? — Çölde vurucudurlar amma, de- nizde başları çabuk döner. Düşman- larından önce dalgalara yenhirler. — Sizi uzun yıllardanberi burada korsanların tecavüzünden kim koru- yor? Askeriniz yok. kaleniz yok. hiç bir kuvvetiniz yok! — Askerimiz, kalemiz, kuvvetimiz yok amma, hiç bir adada bulunmı- yan hâmimiz var. Dona! Adamızın hâmisi bizi her türlü tecavüzden korur. — Şimdiye kadar adanız hiç bir tecavüz ve istilâya uğramadı mı? — İki kere bu tehlikeyi geçirdik. Birincisinde o Venedikliler geldiler. Sahilimize asker çıkardılar. bir müddet burada kaldılar. Fakat,o yl kış mevsiminde o kadar müthiş fırtınalar oldu ki... asker yiyeceksiz kaldı.. açlıktan kırıldı. — Siz onları besliyemediniz mi? — Biz sade balık yiyerek te yaşa- dinlerken | yabiliriz, Dona! Fakat onlar ekmek- siz ve etsiz yaşıyamazlardı. Hepsi mahvoldu. (Santos mabudu) onları i öldürdü. ın «Süleyman peygamber zamanında Kudüste Etvverano adi bir şair vardı, Bu şair insanların gulmünden kaçarak Meb- ron dağına ilticma (etmiş, yıllarca orada yaşamıştı. Günün birinde Enverano bir yahudi rakkasesile münasebette bulunu- yor ve ondan bir kız çocuğu dünyaya ge- İiyor. Çocuk büyüyor ve çok güzelleşiyor. O devirde üzel kızların saraya alınması Adetti. Şairin kızını du eebren saraya götürüyorlar. Efsaneye göre, kızın anası dağda çl- dınyor ve kocasından başka hiç kimseyi tanımıyor. Enverano © zaman »Ölüm Raksıs diye bir şlir yaziyor. Bu şiirde: «Bana yalnız kocan lâzımdı: Yehuda seni bana verdi ve göğlerine benden başka kimseyi göstermedi!» diyor. Rakkase dağ- ların koynunda ölüyor ve son nefesine kadar Enyeranonun Karşısında raksedi- yor. (İki münzevi) ni5 hayatını duyan Süleyman bu hadiseden müteessir oluyor rakkasenin kizile evleniyor. » DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No, 59 — Venedikliler bu hadise karşısın- da ne yaptılar? — Korktler.. ve bir daha asker getirmediler buraya, — Ikincisi?, — İspanyol korsanlarının tezavü- züne uğramiştık. Adamızı bir sabah işgal ettiler. Ve aylarca bizi esir gibi kullandılar... Kızlarımızı, karı- © larımızı evlerimizden alip gemilerine © götürdüler. « — (Santos mabudu) nasl göz © yumdu bu felâkete?... — Göz yumar mı hiç? Hepimiz ona yalvarıyor, ondan yardım istiyorduk. Üç ay bize zulüm ve işkence yaptılar. Fakat bir gün (Santos) onları de nize döktü.. müthiş bir fırtınaya tu tularak sahillerimizde boğuldular! — O halde benide bir kere bu, mazlumları, himaye eden mabudun huzuruna götürün! Ona Fernando- bun muzaffer olması için yalvaraca- gım. İhtiyar yl gösterdi: —— Haydi, benimle “beraber gel, Şu 4 küçük tepenin yamacındaki kaya. lıkiarda bir mağara var. Santos ora- dadır. * Mağaranın öründe durdular, Maryana derinden gelen ince ses duydu. Çekindi. Bir kaç adım geri çe kildi, ' İhtiyar reis; — Korkmayın! dedi. zarar görmezsiniz | Maryana: 4 — içeride bir kadın var, Diye mırıldandı. Ğ İhtiyarın. kulağı ağır işitiyordu. Fakat ince sesi o da biraz sonra duy- muştu. — Evet, diye basım salladı, bir ka dın yalvarıyor. — Girecek miyiz? — Hayır, Santos iki kişiyi dinliyemez. Onun çıkmasını bekliye- il ceğiz. il — Bu yalvarışlar çok uzar m? i ” i i 1 İl bir Santostan birden — Şimdi biter. Adahlar onu fazla rahatsız etmekten çekinirler. Maryana mağaranın ağzında dw ruyordu. İhtiyar rels: — Bu saatle (Santosja hiç bir * zair gelmezdi. i Diye söylenirken ,Maryâna ihtiya- ra elile: — Sus... ve İşareti vererek başını mağaradan içeri uzattı, Ve mabuda yalvaran kadını dinle- meğe başladı. 4 v4 h i i ri «— Bu sabah, tamam otuz bir yün «* oldu, ulu mabud! Ayağının dibinde otuz bir gündenberi yalvarıyorum: | Sen, Arâb . akıncılarına yardım ets Bizansı zaptetsinler. Çünkü onlar, Bizansa varınca, her şeyden önce hapishaneleri, zindanları boşaltacak-* Jar... Ölüm mehzenlerinde inliyen”” mahkümlârı serbes (bırakacaklar. # Kocam da güneşi, dünyayı görecek $ Ben de ona kavuşacağım. Sen bana il merhamet et, ulu mabud! Sen, bei nim için, bütün mabudların en mersi v hametlisisin! . Beni ve onu bu sonsuz “© işkencelerden, bu tahammül edilmez i iztırablardan sen kurtaracaksın!» © Maryana kaşlarını çatarak başını arkaya çevirdi; — Burada, Fernandonun mağlü- biyetini istiyen o bir kadın var, Onu! hemen susturmalıyız, baba! İhtiyar şaşırdı: çöküp yalvaran insanın ağzını ka patmağa muktedir değilim, Dona! Büyük bir günâh işlediniz şimdi. — Hayır. Onu ben Susturacağım. Kocasının zindandan kurtulması için, Arabların muzaffer olmasını istiyor. Arablar muzaffer olursa, Fernando harbi kaybeder, mağlüb olur. iv . İhtiyar reis, İspanyol dilberinin kolundan tuttu: (Arkası var) ” disi ilini vü Been e

Bu sayıdan diğer sayfalar: